Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
tırlann da altını çizmişim: "Tanrı, kendinden öncc Söz'ün var olduğunu bulunca, bıınlann hangi sözler olduğunu merak etti... Sözlcrin cennete gereksinimi yoktur. Sö/ler kayan göktasları gihi, cennetin, cehennemin, dünyaların ve Tanrı'nın hem dışında hem içindedir. Tanrı bu kayan göktaşlarının bir düzene getırilmesıni istedi. Nasıl ki aynı harfler, belli bir Mraya girdiğinde en kötü sözcükleri, başka bir sıraya girdiklerindc isc Tanrı'nın adlarını oluşturuyorlar; Tanrı da bir zamanlar kendisini olıışturmuş; ama sonra, yörüngeden çıkmış gezegenler gibi dağılıp gitmiş olan düzeni arıyor." Saçlıoğlu'nıın öykiilerindeki dirilik ve güzellik de buradan, sözün gücüne olan sınırsız inancından gcliyor. Bu inançla söylemsel giizelliğe ulaşmanın yollannı arıvor, yoğun bir çaba gösteriyor bu doğrultuda. Öyküyü ulu^turan (durum, ıızam, siirem, kişi vb.) öğeleri kurgularken iç örüntü içinde dil tadını yaratma ya yönelik birbirleriyle kesişen kimi kanaflar ya da geçenekler açmasını da onun bu çabasıyla açıklayabiliriz. Elbette öykülerinin çok izlekli, çok katmanlı bir yapıda oluşlarını da. llk ağızda bunları düşünmü^ olnıalıyım ki "Birinci Ada (Korkıı Adası)" adlı öykünün başına "Giinlük yaşam gerçeklerinden bilinçalrının karışık ve karmaşık evrenine düs,lemsel biryolculuk" diyeyazmışım. "lnsanoğlunun aç gözlüluğüne, sanip olma ve tiıketim tutkusuna yönelik incelikli gözlemler, eleştirel bir bakış... Bunların gizemli bir yansıtımı" gibisinden bir şeyler eklemişim. Belli ki öykünün beni en çok etkileyen kesimi, adsız kahramanın yaşamını karartıp buruklaştıran (nedense kitaptaki ada öykülerinde kişiler özel adlara bağlanmauan veriliyor) korkularının anlatıldığı satırlar olmuş. Bunları çift tırnak arasına almi!;, kıyısına da "çok önemli" demişim. Hangimizin yaşamında yer almamıştır ki öyküde betimlenen türden korkular? Sevdiklerimizi, bağlandıklarımızı yitirme korkusu... Başımıza gelmeyecek vıkımlarıngününbirindebaş,ımızagelebileceğini düşünme, düşleme korkusu... Kendimize bile itiraf etmeyi göze alamayacağımız, aklımızdan geçirdiğimiz ancak hiçbir zaman yapamayacağımız kimi eylemleri tasarlamış olma korkusu... Dalıası içinıizdcn geçenlerin, dışa yansıması, diışlerımızin ve tasarılarımızın basjkalannca bilinnıe korkusu... Bu korkuların burgacına kım duşmemiijtir ki zaman zaman? Hungiınizin ya^amı bunlarla zedelenmemiş, bunlarla zehirknmemiştir ki? Bu içsel gerçeği, öykülemenin yasalarını bozmadan düşünsel bir tabana oturtuyor. Bunu, öyküleyici söyleme denemesel bir boyut katarak incelikli bir biçimde gerçekleştiriyor Saçlıoğlu. Bir genellemeye giderek diyebilirim ki öykülerin kurgusunda geleneksel bağlamda "olay ööebi" yok gibi. Buna bağ İı olarak öyküıerde okuru geren, soluk soluğa bırakan bir "olay örgüsü"nden de söz edilemez elbetre. Insana ozgü deöiijik durumlar anlatılıyor kitaptaKİ öykülerde... Kestirmeden söylemek gerekirse bu baölamda "durum öykücüsü" olarak nitelendirebiliriz Saçlıoğlu'nu. C)vle ki günlük yasjam sahneleriyle beslenen, düşlemsel oğelerin çok az yer aldıöı ya da hiç bulunmadığı öykülerinde bile (Mektepli, Unııtma Beni, Zümrüdüanka) kıskançlık, çatiMiıa, öfke, özlem, yaşlılık gibi durumlar anlatılıyor. Bunlara yaşanmüjlık ya da yaşanabilirlik tadı katan neden sonuç ilintili ilginç olgular, durumlar, ortamlar tasarlanarak... Kısacası sıradanlığın, dümdüzlüğün sınırlarını aşan buluşlarla gerçekleştiriyor bunu. Kitaptaki öykülerden "Üçüncü Ada (Yalmzlık Adası)"yı, okurken "güzel" CUMHURİYET KİTAP SAYI 675 Korkuların burgacı dcmiijim; bununla da yetinmemiş "sıfatüstü güzel" diye nitelendirmişim. Belli ki çok ctkilenmişim Saçlıoğlu'nıın bu öyküsünden. Kan ve şiddet öğesinden sevKİ ve dostluga; terk edilmi^likten yal nızlığa değin dokusunda birbirindcn tark.li izlekler baıındıran çok katmanlı biröyku. Bunların yanı sıraciykünün asıl güzelliği dilsel ve söylemsel örüntüsünden geliyor. Sözcükleri seçerken, bunları bağdaştırıp tümceleştirirken doğaya döniık, somutlayıcı, şiirsel bir anlatım oluşturuyor Saçlıoğlu: "Rüzcâr, suyun üzerine çıktığında bir an duraladı; ıslak bir köpek gibi silkelendi; önce hangi yöne gidcccğinc karar ve remedi; sonra, sanki bir koku almış gibi, görünmeven bir kıyıya doğru gitgide hızlanmaya başladı. Rüzgârın köpek 'gibi'liği; avını kovalayan pantere, bir süre sonra da panterden kaçan geyiğe dönüştü. Kıyıya yak laşırken, kendi koşusunun guzelliğine âşık bir kısrak «ibiydi. Avaklan ıslak kumlara değmeden, kanatlanıp büyük, gri bir kuşa benzedi. Denizin üzerinde yarattığı dalgaları öncekıyıdaki incc, beyaz kumlara, sonra içerilere, çöl kumlarına taşıdı." Yinelene yinelene kalıplaşmıs, ama bugün de gerçekliğini yitirmeyen bir söz vardır. Derler ki "Lir yazarın ne anlattı ğından çok, nasıl anlattığı önemlidir". Saçlıoğlu, bu gerçeğin ayırdında ve bilincinde. Anlam ve çağrış.ım ağıntısı yönünden sıkı bir tartımdan, arıtımdan geçiriyor sözciıkleri. Bunları dilin çevrimine sokarken kılı kırk yarıyor. Değişmecelere, eğretilemelere, aktarma, benzetmelere başvuruyor. Görselliğin ağır bastığı, etkiJeyici, yüreklerde titreşimler ya ratan bir dille biçimlendiriyor anlatımını: " Ay yeniden göründüğünde yerde yatan geyiğin alnından sızan incecik kan göletin suyuna doğru akmaya başlamıştı. Hayvanın açık kalmış şaşkın gözle rinde son kez bir ışık parladı. Sırt derisi seyirdi, arka bacakları bir iki kez tit redi, uzun, güzel boynundaki kalp atışı durdu. Gece, geyiğin çevresini, önceki gecelerden farklı bir biçimde sarmıştı. Dağuı eteğindeki ağaçların altında uyu yan rüzgâr, uykusunda dönen bir insan gibi, küçük bir hareketle, ağaçların dal larını çatırdattı." BİR DEVRIMCININ OYKUSU Uğıır Scviiî Ozcl Sevgi Özel'in, gün ışığına çıkmamış belgeleri tarayarak, Mumcu'nun çocukluk arkadaşları dahil tüm tanıdıklarıyla konuşarak hazırladığı "UĞUR OLSUN!" efsaneleşmiş bir devrimcinin yaşam öyküsü... Haksızlıklar ve karanlık güçler karşısında suskun kalmadığı için öldürülen aydınların ve demokrasi için ödenen ağır bedelin unutulmasına izin vermeyecek bir yapıt. YAYINEVİ AHMIPHBB«İ312.4344999 / Faks: 0.312.4317758 DAĞITIM Istanbul 0.212.5225201 /Faks:0.212.5274119 KİTABEVİ Ankara 0.312.4344106/Faks:0.312.4331936 www.bllgiyayinevi.com.tr SAYFA 7 Kendini yenileyen yazar Saçlıoğlu, kendini vineleven değil, yenileyen bir yazar. Öykülerinin ktımaşını hep aynı tezgâhda, avnı öıgelerle ve aynı yöntemle dokumakran kaçınan bir yazar. Onun bu yönünü üçüncü kitabı Rüzgâr Geri Getirirse'deki öykülerde (Türkiye îş Bankası Kültür Yayınları, 2002) kurgıı, biçem, ses ve söylem açısından ulaştığı yeni noktalara baktığı mızda görüyoruz. Kendi öykii çizgisini genişletmeye, aşmaya yönefik arayışlarını, denemelerini sürdürüyor. Bu arayış ve denemeleri yaparken daha önceki yaıtlarında, Yaz Evi ve Beş Ada'daki öyülerinde gözlemlediğimiz soyutlama, düşlemsel öğelerle gerçek yaşam öğelerini birbiri içinde eriterek verme, ldmi olguları ve durumları alaysamalı bir yaklaşımla algılama, okurları düşünmeye ve sorgulamaya iten değişik durumlar tasarlama türünden yönelim ve yönsemelerini bu kitabındaki öykülerde de kuskusuz koruyor l^üyük ölçüde. AncaK bunları, işlevsel ve söylemsel bağlamda, farklı düzlemlerde yeni içeriklerle kullanıyor. Demem o ki önceki öykülerini anı^tırıp çağrıştıran yinelemelere düşmemenin yollarını arıyor. Peki, neleri anlatıyor, neleri işliyor bu yeni öykülerinde Saçlıoğlu? Soruyu bir çırpıda yanıtlamak güç. Çünkü "Şıınlar, şunlar anlatılıyor" gibisinden kolayca sayıp dökeceğimiz yalın bir iç örüntüsü taşımıyor bu öyküler. Dümdüzlüğü olan çizgisel metinler değil bunlar. Şöyle dersem, hiç de abartmış olmam: kimi yön *• E