05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ADNAN BINYAZAR JT azı'nın yaratıcı alanı olan roY^ man ve öykünün kurgusal ör1 giisünde yaşamsal arayışlar daha belirgindir. Dostoyevski, Proust, Kafka, Sait Faik, Orhan Kemal gibi önemli yazarların yaşamsallıkla nasıl kan bağı kurduklarını düşünürken, Erdal Öz'ün bu konudaki bir saptamasını da değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Içinde, uzun yıflar önce başlanıp son yıilarda bitirilmiş öykülerin ue yer aldığı Cam Kırıkları'nın 'arka kapak' tanıtmasında, "Elbette kendi yaşantılarımdan yola çıkarak yazdım bu öyküleri. Ama hiçbiri birebir 'yaşanmış olan' değildir; belki yaşanacak olandır; yaşatacak olandır. Yazarken değil ama, yazıp bitirdikten sonra, her öykünün, kendi gelişimini, oluşumunu gerçekleştirmeye calışrığını gördüm. ()yküyle benim aramda sık sık sürtüşmeler, didişmeler oldu. Ama sonunda, öyküyü yazmaya beni iten 'yaşanmış olan'dan bambaşka, yepyeni bir gerçeklik çıktı ortaya." diyor Erdal Öz. Oz, bu görüşüylc, 'yaşamsal gerçek' 'öyküsel gerçek' kavramlarını nem yan yana getiriyor, hem iç içe sokuyor. Bir yazarı öykiisünü yazmaya iten etkenler arasında yaşamsal birikimler, gözlemler, tanıklıklar, sezinlemelerden herhangi birinin öne çıktığı durumlar olabilir. Tasarlama bile olsa, öykii, beyinde yaşanmış olanın yansıması değil midir? OnemlI olan, sanatçının bu öğeler arasında kurduğu beğeni dengesidır. Lster tasarlama, sezinleme; ister gözlem, tanıklık; yazma aşamasına geçildıkten sonra, bütün öğeler 'dil'in egemenliğine girer. Güzel bir roman adı olan "Yüreğinin Götürdüğü Yere Git"te olduğıı gibi, 'dil' nereye götürüyorsa yazar o yolu izler. Dil bağla mında devler, cüce; cücelcr, dev olabilir. Dil, yazarın yaratıcı gücünü gösterdiği tek araçtır çünkü. lyi bir oyuncunun, yüz ve beden olanaklarından yararlandığı gibi, iyi bir öykücii de, dilin anlatımşal inceliklerinden yararlanmayı bilir. Öz'ün, 'yaşantılarından yola çıkarak' 'yaşanmış olmayan'a varması ya da 'yaşatacak olan'ın ardına düşmesi dilsel yaratıcılığının sonucudur; "...her öykünün, kendi gelişimini, oluşumunu gerçekleştirmeye çalıştığını görmesi" debuna bağlanabilir. Yaşanmış olan böylece 'bambaska, yepyeni bir gerçeklik' kazanır. Yine bir 'kitap arkası' yazısında, Kanayan ve Yaralısın adlı kitaplarını eleştirenlerin bakış açılarındaki aykırılığa değinen Erdal Öz, şu noktayı da belirtme gereğini dııyuyor: "Her iki kitabım da pek çok eleştiri aldı. Ne yazık ki yapılan bütün övgüler de, bütün yergiler de güncellik açısından ve politik yönden yapıldı. Her iki kitabımın da, güncel ve politik birer yazı değil de, birer edebiyat yapıtı oluşlan gözden kaçtı. Oysa ben bu kitaplarımda, diyelim çevrilip dünyanın bir başka ucunda okunsa okuyanın yüreğinde insancıl ve sanatsal sarsıntılar yaratabilmeyi de amaçlamıştım." Yazdıklarının 'güncel' ya da 'politik' bulunması öznel bir yaklaşımdır; ama özellikle gerçek okur katında Öz'ün kitapları her zaman sanatsal ağırlığıyla yer tutmuştur. Kurgusunu yaşadıkları üzerinde yoğunlaştırması, onun taşıdığı toplumsal sorumluluk ve insan onuruna verdiği değerle açıklanabilir. Erdal Öz, Odalarda'dan en son kitabı Cam Kmkları'na, Gülünün Solduğu Akşam gibi belgesel ağırlıklı kitabına; yaşaaığını yazan değil, yaşadıklannı yaratan, ona sanatsal boyut kazandıran bir yazar olmuştur. Kitaplannın onlarca basım yapması buna bağlanmalıdır. Yaşamla nerdeyse birebir örtüşen Cam Kırıkları'ndaki "Sevgili 'Acı'" başlıklı öykü bu görüşü kanıtlamaya iyi bir örnek oluşturur. Istanbul Üniversitesi'nin kantini, öğrencilerin dersten kaytarıp sevgiSAYFA 12 £"T Erdal Öz öykücülügünün yeni ürünleri 'însan'ı bir yana itip biçim didişmeleriyle oyalanan öykü, kendi kanalını bulma yolundadır. Buna, elli yıllık bir öykücünün, Erdal Oz'ün Cam Kırıkları'yla öncülük etmesini en çok da genç öykücüler gözden kaçırmamalı. Sanatçının, her çağda iyi yolcuların izini taşıyan yollarda yürüdüğü unutulmamalıdır. Krdal Oz C;AM KıRıKıARı tık. Tanrı, toprağına yıldız yağdırsın. Boşu boşuna öldü gitti işte. Düşün bir kere: Senin bir tayın var, scn onun öz anncsisin; bir de bakıyorsıın, birdenbire tay ölü1 veriyor; acımaz mısınr " diyerek; oğlunun ölümünü, onu dinler gibi, sahibinin ellerine doğru soluyan atına anlatan Ionanın evrensel acısını yaşamak için, gün geçirmeden, Erdal Öz'ün Cam Kırıkları'ndaki "Sevgili 'Acı " öyküsü okunmalıdır! ) Sanatınhangidalıolursaolsun.hazlarda olduğu gibi, her yaratının bir üst noktası vardır; önemli olan, yazarın, o üst noktaya varmasıdır. Sait Faik'in, "Haritada Bir Nokta" adlı öyküsünde, akşama kadar durmadan çalışıp, onca emeğe karşın bir tek balık bile verilmeyen kişinin uğradığı haksızlık karşısında, yazarın, kalemi eline alarak " Yazmasam deli olacaktım!" dediği noktadır bu! Ya da, yazarın, oltalara bir bir takılan aptal balıkları gören Sinagrit Baba'ya, "Gidip Sinagrit Ba ba oltayı kesmiş, biraz sonra Sinagrit Baba tutulduğu zaman kim keseccKr1 Kim akıl edecek yakamozu dişlemeyi?.." dedirtmesidir. Yazar, bu noktaya düşünce yoğunluğuyla, ya da betimlenıe çarnıcılığıyla vararak; nerde ne diyeceğini bilir. İşte bu noktada dilin gücü yaratıcıiığın gücü oluyor. Öz, 'kovadan masmavi denizi sıçratarak' varıyor bu nokiaya. Yazar, yaratıcı gücüyle vardığı 'gerçeklik duy gusu'nu bu yaratı aşamasında yaşar. Her yazann, tırmanmaya koyulduğu bir Himalaya'sı vardır. Cam Kırıkları mayan kızların, sarp kayalara tırmanan lileriyle bir masada buluşmaları, o masakatırların tırnağı gibi nasırlaşmıs duyguların çok sair, öykücii, romancı, proresör, ları karşısında başkaldıracak, yafnız duysiyaset adamı yetiştiımesi, Haliç'in o zagusal tutkularına değil, gençlîğin dizgin manlar tertemiz, "karşısına oturulup hatanımaz bedensel tutkularına da gem vuyaller kurulacak, şiirler vazılacak bir derarak, aşk yeşertilen masaları bırakıp giniz" olması, oltalarla palamutlar, torikler decektir. însanın bireysel özgürlüğünü tutulması... Erdal Oz'ün gün gün yaşakavradığı, onun onuruna sahip çıktığı dıklarından yansunalardır. Oykü, şu benoktadır bu. Bu noktada, yazar (Öz), timlemeyle derinleştiriyor yaşamı ve ya"Melâli anlamayan nesle âşina olmayan" şam, tek bir imgeyle yaratısal niteEk kaozan gibi, çantasında Çehov'un öyküsü, zanıyor: "Iğneye takılıp deliye dönen koarabacı lona yüreğinde, aşk arayışıyla caman toriğin kurtulmak için kendini bir yaklaştığı kızı orada bırakıp ana kapıya sağa bir sola atışını, gerilen misinanın tokeyifle yürüyecektir. rikle birlikte sağa sola kaçışını dikkatle izYazann, 'ayak bileklerine bayıldığı, ler, çektiğimiz misinayı bacaklarımızın o bileklerde müthiş bir cinsel uyarıcuık arasında r>iriktirir, derinlerden kayarak bulduğu', 'koyu kanverengi gözleri gergelen koyu bir gölgenin su yüzüne fırlaçekten çok güzel' (s. 85) Muallâ da, yışıyla birlikte, oltanın ucunda çırpınıp "Öliim yanhş kapı çaldı; bana geleceğine duran koyu lacivert çizgili toriği çekip oğluma geldı...' (s. 88) diyen Ionanın alırdık dubanın üzerine; hemen bir eliparçalanan yüreğine yüreğini katmayınmizle cnsesine yapışır, iğneyi dikkatle ağca, ona hayran sevgili, kendisiyle çıkmazından çeker çıkarır, deniz suyıı dolu büsına bile izin vermeden onu masaua 'yalyük kovanın içine atardık. Kovadan masnız' bırakacaktır.' Yalnız' bırakmadığı tek mavi deniz sıçrardı çevreye." (s.80). Yaşey, 'acı'nın insanda yarattığı gerçeklik zarın yaşamdan süzüp dille biçimlediği duygusu ve bireyi yücelten erdemuir. sanatsal dünya yaratılmıştır: Kovadan (Her karşılaşmasında insanoğlunun masmavi denizin sıçraması... katmerleşen duyarsızlıklarla 'acı'ya ya'Kovadan masmavi denizi sıçratan' tobancılaştığını anlayıp, derdini, "îşteböyriğin gerçeği; atılan bir cismin suda birle kardeşim kısrak. Kuzum loniç yok arbirinin içinde daireler oluşturup, bu dairelerin de cismin atıldığı noktadan uzaklaştıkça büyümesi gibi, giderek alan genişletecek, öyle bir yere gelecek ki, o artık 'insan' varlığının, o varlığın temel birimi olan 'birey'in serüveni olacaktır. Kendi öyküsüyle Çehov'un "Acı" adlı öyküsünü eşleştiren yazar, oğlu ölen arabacının dramını anlamayan duyarsız toplıım bireyleriyle, sevgistni öykünün duyarlık alanlarında yaşaya Erdal öz. öykücülüğümüzün yol açıcılarından Sanatsal ağırlık Yazdıklarının sanatsal boyutu, biçemindeki yaratıcılık göz önünde bulundurularak, Erdal Öz de Çehov, Sait Faik, Orhan Kemal gibi, öyküsünü yaşamıyla besleyen yazarlar arasında anılmalıdır. Ozellikle son yıilarda yazdıklannda, en çok da Çehov'da belirginlik kazanmış olan yalınlık ve anlatımşal dinginlik onda da var. Bir yazarla başka bir yazar arasında bağlantuar aramanın iyi bir yöntem olmadığını biliyorum. Eskiden yazarları sınıflandırırken, 'etkisindekaldıklan etkiledikleri' gibisinden ayraçlar açdırdı. Belki aradan yıllar geçtikten sonra yapılan uzun araştırmalar sonucunda böyle değerlendirmeler yapılabilir. Yaşayan yazar için, birtakım esinlenmeler gözetılerek bu tür sonuçlara varmak sakıncahdır. Ancak, sanat Roma ise, bütün yolların Roma'ya çıktığı bilinmelidir. Yazar, amacına varmak için bir yol izlemek zorundadır. Kuşkusuz, ondan önce o yoldan geçenler olmuştur. Ayrıca, önemli bir yazan iyi tanıyıp, onun yaptığını yapmadan ondan etkilenmenin sanatsal bir başarı olduğunu da vurgulamalıyım. Cam KınJdarı'nı okurken, doğal olarak, Erdal Öz'ün öbür öykülerini de dönüp yeniden okudum. 1950'lerdeki varoluşçu etkilenmelerin, yüz yüze tanıklıklann izini taşıyan birkaç öyküsünün dışında, Öz'ün, kendi yolunu izleyen bir öykücü olduğu sonucuna vardım. Öykülerinin tümü, gittikçe yalınlaşarak, onun devinim dünyasında yaratıcılık kazanıyor. Sanınm, 1958'lerde, 60'larda,'61'lerde, 62'lerde başlayıp hep yaratı dünyasında tuttuğu, ancak 2001 debitirdiğiöyküler bu devinimin alan genişliğini göstermeye yetecektir. Cam Kırıklan'nda, kişisi fazla olmayan, tarn anlamıyla 'birebir' öyküler yer alıyor. Öz, anlatımı karmaşıklaştıracak her şeyden kaçınıyor, yalının yalını bir biçem yaratmaya çalışıyor. Fırçası tuale yapışmayan bir ressam gibi, kişileri anlatırken, sözcüklere hrçasının tüycüklerini dokunduruyor. "Yeşil ceketlisi anlatıyor, mavi ceketlisi dinliyor." (s. 9) diyecek denli yalın betimlemeler kullanıyor. Kızların güzelliğini anlatmak için, "Taze badem gibiydiler," (s. 10) deme şiirselliği yetiyor ona. Fırçasını boyaya iyice batınp tuale çarptığı da oluyor: "...yakışıklı olacakken olamayıp ortada kalan o çıyan suratlı oğlan." (s. 100). Betimleme, öyküde kişilık çiziminin etkili aracı oluyor: "Ne de çirkin güler bu güzel J CUMHURİYET KİTAP SAYI 634
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle