Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
na sürükleyen, meraktan meraka götüren yanı vardır. Bu yönüyle de eser ayn bir özellik taşır. 1330 yılında kaleme alındıgı ifade edilen Garibnâme'nin beyıt sayısım kendi çalısmanızda belirlediniz. Acaba eserin tam olarak beyıt sayısı kaçtır? Ya zılış tarihi kesın olarak bilinmekte midir? Eserin bilinen kaç nüshası vardır? Bunlardan incelenebilenlerden kaç tanesi önemli nüsha olarak bilinmekte Âşık Paşa'nın eserinin 1330 yılında yazıldığı, kendi kaleminden çıktığı açıktır ve bunu bizzat belirtir. Eserin beyit sayısı çeşitli nüshalara göre değişmektedir. Ben dört nüsha üzerinde yaptığım araştırmada Laleli nüshasının bazen diğerlerine nispeten farklı, bazen Kayseri nüshasının, bazen Almanya nüshasının, bazen de Konya Koyunoğlu nüshasının fazla beyitlere yer verdiğini gördüm. Bunlar üç dört sayfayı geçmeyen metinlerdir. Ancak bu üç dört sayfayı ele aldığımız zaman şöyle böyle yüz beyite yakın bir durum ortaya çıkar. Garibnâme'nin bazı nüshaları eksik durumdadır. Nitekim Zeki Kaymaz'ın yaptığı çalışmanın metni, nüshası böyle bir nüshadır. Bu da eserin büyüklüğünden veya araştırıcının iyi görememesinden kaynaklanır. Eseri istinsah edenler belirli bir yere geldiklerinde ya yorulmuş, ya da bıkmıştır. Ondan sonra bazı atlamalar yapmışlardır. Bu da normaldir. Böyle durumlarla karşılaşmak mümkündür. Ben yaptığtm çalışmalarda eserin yüz on altıdan ziyade nüshasının varlığına şahit oldum. Bunların seksen beş tanesi Türkiye'dedir. Diğer otuzdan fazlasının da Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde olduğunu gördüm. Bu nüshaların hepsini ele alıp değerlendirmek herhalde uzun yıllar gerektirir. Bizim çalıştığımız nüsha özellikle temel aldığımız Lâleli nüshası olmuştur. Bu, Mısır devadarlarından, saray tabiplerinden Yaş Bey adına yazılmıştır. Böyle bir nüshanın en iyi nüsha olacağı yazısından da bellidir. Ve eksiksiz olacağı fikri bizi bu nüshayı temel almaya sevk etmiştir. Diğer nüshalarla da bunu desteklemiş olduk. Bunlar içerisinde Konya nüshasının en eski nüsha olması, Almanya Tübinger veya Mandi nüshasının sağlam bir nüsha olarak söylenegelmesi yapdan araştırmalar neticesinde bilinmektedir. Fakat Kayseri nüshası Garibnâme'yi daha çok devrine göre değiştiren muahhar bir nüsha görünümündedir. Zaten nüsha farklarına bakıldığı zaman pek çok farkın Kayseri nüshasından doğduğu da açıkça görülecektir. Işte Garibnâme nüshalarının durumu bundan ibarettir. Bunun yanında tabiî Garibnâme içerisine sığmamış ancak Garibnâme'nin destanları gibi olan Âşık Paşa'nın diğer bazı risaleleri de vardır. Bunlar Garibnâme içerisine girememişlerdir. Ben öyle tahmin ediyorum ki, Garibnâme, şairin ömrü boyunca halkı aydınlatmak için verdiği öğüt ve derslerin gelip evde yazılması, zamanla tasnifi ve bütün bir ömür boyu süren bir gayretin 1330 yılında sona ermesidir. Bu diğer Garibnâme içerisine giremeyen kıssalardan doğan bir fikirdir. Çünkü Vasfı Hâl gibi daha başka risaleler özellikle Agah Sırrı Levend'in neşrettiği bu risaleler Garibnâme içerisinde yer almayan, bulunmayan kısımlardır. Böyle ele aldığımız zaman eserin yazımı bütün bir ömür boyu devam ejmiştir. 1330 yılında bitmiştir. Zaten Âşık Paşa, üç sene sonra 3 Kasım 1333'te vefat etmiştir. Kendisine rahmet dilerim. • Türk Dili, s. 579, Mart 2000, s. 249238. SAYFA 6 14. yüzvılda Türk tarih ve kültürü CEMAL AKSU yüzyd şairlerinden Âşık Paşa'nın Türk tarihi ve kültür • hayatı, Türklerin devlet anlayışı, halkın günlük yaşayışı ve bütün bunlarla ilgili nasihatler gibi pek çok konuyu içinde barındıran Garibnâme isimli büyük eseri, Prof. Dr. Kemal Yavuz tarafından hazırlanmış ve Türk Dil Kurumu Yayınları arasında yayımlanmıştır. Kırşehir civarındaki Arapkir'de 1272 yılında doğmuş olan Âşık Paşa, dönemin önde gelen bir ailesine mensuptur. Şairin doğduğu ve yaşadığı 14. yüzyılın başında Anadolu'da, Anadolu Selçuklu Devleti eski gücünü ve itibarını kaybedince, yerine bırçok beylik kurulmuştur. Bu beylikler kendilerine bağlı olan topraklarda bir idare kurmakla beraber diğer beyliklerle zaman zaman çatışmalara girmişler ve sonuçta bu kavgalardan millet çok zarar görmüstür. Siyasi birliğin tam olarak kurulamadığı bu sıkıntılı devirde Hacı Bektaşı Velî, Mevlânâ Celâleddini Rumî, Yunus Emre gibi önde gelen şair ve bilginler halk için bir kurtuluş ve ümit kaynağı olmuştur. Böyle bir ortamda yetişen Aşık Paşa ömrü boyunca halka öğıitler vermiş ve Türk birliğinin kurulmasını arzulamıştır. Öğrenünini bitirdikten sonra yaşadığı müddetçe kâinatı ve doğayı okuyarakbakıp kaleme aldığı Garibnâme, şairi günümüze kadar taşımış bir eserdir. Günümüzden671 yılönce, 1330 yılında yazılan Garibnâmepek çok bakımdan önemli ve zengin bir eserdir. Eseri hazırlayan Prof. Dr. Kemal Yavuz Önsöz ve Giriş kısımlarında, dönemin siyasi, kültürel ve edebi durumu ile Âşık Paşa ve Garibnâme hakkında çok geniş bilgiler vermektedir. Türk edebiyatının yöıdendirdmesinde rolü olan eser, mevlid ve miracnâme türünde eserlere de kaynaklık yanmıştır. Hatta Süleyman Çelebi'nin yazdığı Mevlid'in pek çok beyti, aynen veya kısmen değiştirilerek Garibnâme'den alınmıştır. Ayrıca Garibnâme'nin en dikkat çeken özelliği on bölümden meydana gelen eserin her bölümünün ayrı ayrı on kıssaya yer vermest ve bölümden böliime genişleyerek bir nizam içinde gitlikçe açılması<\\x. Yani her bölümde işlenilen konu sayısı onar onar artmaktadır. Birinci bölümde yaklaşık on konu işlenirken ikinci bölümde yirmi, üçüncü bölümde otuz ve nihayet onuncu bölümde yüz ayn konudan bahsedilmektedir. Kısaca söylemek gerekirse, ceninden bitkilerin çimlenmesine, dağlardan denizlere, kibirden H alçak gönüllülüğe, paradan ticarete, devletten topluma, değirmenden kandile kadar yiyecek ve giyecekler de dahil pek^çok konu bu eserin içinde yer almış ve Aşık Paşa'nın akıl ve gönül açıklığıyla işlenerek anlatılmıştır (En az 550 konu). Bu yönüyle bakdınca gerçekten de, bizzat Âşık Paşa'nın dediği gibi eserin bir kâinat aynası olduğu görulür. Garibnâme'n'm başka bir özelliği de hiç tercümeye yer vermemesi, yazarının aklına ve gönlüne ait bir eser olmasıdır. Âşık Paşa nın yaşadığı dönemde Türkçe ile yazılmış ve başka dillerden tercüme olmayan böyle hacimli bir başka esere tesadür edilmez. Kemal Yavuz, şairin bu konuda Türkçenin bir edebiyat ve bilim dili olması bilinciyle hareket ettiğini söylemektedir. Ayrıca, 10 bin 613 beyitten meydana gelen eserin dili de çok açıktır. Bu özellikleriyle beraber Garihnâme, Türk tarihine, kültürüne, Türk diline, halkın günlük yaşayışına ve daha pek çok konuya ışık tutacak bir eserdir. Âşık Paşa '... Her dılde kanun nızam vardı ve bunların üslüne bütün akıllar üşüşmüstü. Türk diline ise, kimse bakıp onu araşttrmaz ve Türklere asla gönül vermezlerdi. Türkler de o dilleri, onlann inceliklerini ve büyük konaklanm bilmezdi. îşte Garibnâme onun için yazıldt ve bu dili konuşanların ince sırlara kavusmalan sağlandı. Böylece Türkler ve Tacikler Türkçe ile anlamlara ulaştp yoldaş olmalılar Âynı yolda birbırlerini kınamasınlar ve dile bakıp da söylenen manalara küçümseyict hirgözle bakmasınlar Türkler bu bılgılerden mahrum kalmasınlar ve Türk dilinde Hakk'ı anlayıp bilsinler. Gerçi menzile ulaşan gönüldür, fakat orada bulunan her şey dıle gelip anlatuamaz. Herne kadar bu söylediklerimızle ona tam olarak ulaşamamışsak da, bu durumda bu dil, do9ru haber söylemektedir. Bilen için her dılde mana vardır, araşltran için de her yolda Hakk'ı bulmak mümkündür. Her ne/este Tanrt'ya açılan yol vardır. Yalntz onu can ve gönülden samımiyetle anmak gerekir. Her dılde strlart anlatan söz vardır; fakat bunu gören için manamn yüzü kapalı deffıldir. Mananın kıymetinibilenler; ona sahip olan kimselerdir; zaten onlar nerede oturlarsa olsunlar; hikmet ve manaya de9er verirler. Çok acayip, çok şasılacak şeyter dılde söylenir; fakat daha söylenecek neler neler vardır. Siz manayı yanız bir dilde sanmayınız; şüphesiz bütün diller onu anlatır. ." diyerek dillerin önemini ve övle bir eseri yazmakla da Türkçenin büyülclüğünü anlatmaktadır. HaHun günlük yaşayışı Kısaca belirtmek gerekirse Prof. Dr. Kemal Yavuz, eserin değerini on madde halinde sıralamaktadır. Bunlar: 1. Anadolu Türkçesinde yazılmış Türk edebiyatının XIV. yüzyıldaki en büyük mesnevisi oluşu, 2. Telif olup tercümeye yer vermemesi, 3. Türk hayat ve yaşayışını en iyi şekilde yansıtması, 4. Türk kültürünü büyük ölçüde kendinde toplaması, 5. Genel anlamda devrinin sosyal yönünü vermesi ve hedefler göstermesi, 6. Tertibi ve konuları işleme açısından bir benzerinin bulunmaması, 7. Ele alınan konuları çok açık ve sade bir şekilde anlatması, 8. Anadolu'da gelişecek olan Türk edebiyatı alanında ilk yazdan edebîeserlerden olması ve bu yönü ile edebiyatımızın şekillenmesinde temel eserlerden birini teşkil etmesi, 9. On dördüncü yüzyıldan beri, her zaman için, Türkçenin önde gelen bir dil hazinesi olması ve şairinin dil şuuruna sahip bulunması, 10. Nasihat edebiyatıınız içinde yer alması'dır. Garibnâme, birçok yazma nüshaları karşılaştırılarak uzun ve yorucu bir emek sonunda hazırlanmıştır. Eseri, kültür hayatma kazandıran Prof. Dr. Kemal Yavuz, kendi çalışma ve gayretini de anlattığı önsözde Garibnâme'n\n yayımlanması için pek çok bilim adamının emek sarf ettiğini belirtmektedir. Tabii ki bunların başında eserin hazırlanıp yayımlanması için çırpınan ve her türlü maddî desteği veren Prof. Dr. llhan Kılıçözlü ile eşi Dr. Meral Kılıçözlü gelmektedir. Dört kitap olarak yayımlanan Garibnâme aslında iki cilttir. Bu iki cilt de kendi içinde iki kitaba ayrılmış, her kitabın üzerine 1/1,1/2, II/l, 11/2 numaralan verilerek, eser dört kitap şeklinde yayımlanmıştır. Her kitabın sol sayfalarında eserin eski harfli metninin verilmesi hem bilimsel titizlik hem de estetik açıdan yerinde olmuştur. Sağ kısımdaki sayfalarda ise Garibnâme'nin latin harflerine aktarılmış ve dört nüshadan karşdaştırılarak ortaya konan asd metni de bugünkü Türkçeye çevrdmiş şekli yer almaktadır. Eser bu haliyle üç ayrı çalışmanın bir bütünü olarak görülmekte, her kesimden okuyucuya hitap etmekte ve Türklüğün o dönemdeki yaşayışını en açık şekdde göstermektedir. Garibnâme'nin I. cddi (1 ve 2) 1129, II. cildi ise (lve 2) 961 sayfadan oluşmaktadır. Bu sayfa saydan bde Garipnâme'nin ne kadar hacimli ve zengin bir eser olduğunu gösterir. îstanbul Üniversitesi Türk dili ve edebiyatı bölümü profesörlerinden Dr. Kemal Yavuz, yüzydlardır kütüphane raflarında gizli kalan ve halkın yararlanmasından uzak bulunan Türk düi ve edebiyatının XIV. yüzyıldaki önde gelen abidelerinden biri olan Garibnâme'yi hazırlamakla Türk kültür ve bilim hayatına kıymetli bir eser kazandırmıştır. • Âşık Paşa / Garibnâme (Karşılaştırmalı metin ve aktartna) 1/1, 1/2, II/l, II/2 / Prof. Dr. Kemal Yavuz, (tstanbul 2000). KİTAP SAYI 629 Uzun ve yonıcu bir çafeşma Lâleli nüshası A$ık Paşa Türbesl, 1333 yılında Sıvas Hükümdarı Eratnabey'in vezlri All $ah Ruhl tarafından tamamen beyaz mermerden yapılmıştır. CUMHURİYET