Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
değildir. Kendi askerini, tıpkı parali işgal askeri gibi gören bir tüccar anlayışı yayılmaktadır. Bu askerlerle konuşan bir çocuk saflıkla dile getirir. Asker, evlerini askerlere kiralayan ailenin babasının savaştan mutlu olup olmadığını "Ah şu savaş, biraz daha sürse" deyip demediğini sorar. Çocuk babasının savaşın sürmesini isteuiğini söyler, çünkü "savaş sürdükçe o kazanmaktadır, mayısta tam elli bin frankı olacaktır". Askerler duydukları rakama inanamazlar. Çocuk anababasından böyle duyduğunu şımararak söyler. Yalnız anasını tasalandıran bir şey vardır, ağabeyi cephededir. Son günlerde onu cephe gerisine almanın yolunu bulmuşlar. "An, o zaman, savaş daha sürebilir. Savaştan kâr edenlerin bu en alt kesimi, kendi aralarındaki anlaşmalar, trajikomik bir alayla anlatılır. Bir şişe içkiden kaç bardak çıkacağı gibi küçük hesaplar, savaştan asıf kâr edecekleri düşündürür. Ama olaylar sürüp gitmektedır. Asker adımlanyla. Çünkü Âteş, savaş teknolojisi ne kadar ilerlerse ilerlesin, yükün büyük bölümünü çeken "aslan piyade"nin romanıdır. Bir asker için daha doğrusu bir insan için kuşkusuz en acı an, doğduğu yerin uğradığı yıkımdır. Bu yıkımın düşman eliyle oluşuna bazen kendi ordusunun yaptığı yıkım da eklenir. Ateş'in anlatıcısı, altı aydır doğduğu toprakların hemen yanıbaşında savaşıp da bir türlü köyüne gidemeyen Paterloo ile çıkar yola. Paterloo'un köyü Soııchez bir süre Almanların işgalinde kalmış sonra Fransız Avcı kuvvetleri orayı geri almıslardır. Ama köy sürekli bombalanmaktaaır. "Niçin Souchez'yi bombalıyorlar? Köyde artık hiçbir insan ve hiçbir şey yok.' Iki arkadaşın gittikleri yol bile savaşın izlerini taşımaktadır. "Bu eski yol ha! O yol, vay canına! Şu üstünde olduğumuz bölüm yok mu, ben onu öyle bir tanırım ki. Gözlerimi yumunca onu eskiden olduğu gibi ama tıpkısı tıpkısına görüyorum. Âğabey inan bana onu, böyle bir durumda görmek korkunç bir şey. îki yanı ağaçlarla bezenmiş çok güzel bir yoldu bu. Şkndi şu hale bakın, içi dışına uğramış, ne idüğu belirsiz uzun bir şey o kadar. Sonra da kasvetli mi kasvetfi. Her iki yanında boydan boya uzanan iki siper. Bellenmişe benzeyen huni gibi oyulmuş delikleri olan kaldırımlar. Bu köklerinden çıkmış, bir odun kesicisi eliyle yapılmış gibi testerelenmiş, kırılmış, dört bir yana dallan dağılmış ve kurşunlarla delik deşik olmuş ağaçlar." Yolun bu değişimi onlan karşılaşacakları savaş manzaralarına hazırlamaz. Paterloo, hâlâ yolda eskiden olduğu gibi "günaydın" diyecek insanları, "eski güzel hayat"ın izlerini aramaktadır. Oysa karşılaştıkları siperlerden çıkarılmış, mezarlığa taşınmayı bekleyen bir ceset yığınıdır: "Pis ve hasta bir arsada kurumuş bitkilerin arasında, ölüler yanyana uzanmış yatıyorlar. (...) Yavaş yavaş onlara yaklaşıyoruz, birbirlerinin yanına sıkı sıkı dizilrnişler. Hepsi can verdikleri son dakikada hissettikleri acıya göre elleriyle ayaklarıyla yaptıkları bir nareketle taşlaşmışlardı. Bazıları küflenmiş, bazıları paslı bir sarı üstüne siyah benekli tenlerini gösteriyorlardı." Savaşta ölenlerin bir kısmı siperlerden çıkartılana kadar çürümüş, şekilsiz yığınlar durumuna gelmiştir. Bu ceset yığınlarının çevresinde uçuşan kâğıtlar da vardır. Not defterleri ve mektuplar. Anlatıcı bunlardan bir tanesiniokumayı dener: "Sevgili Henri, bugün senin isim günün. Bugün hava o kadar güzel ki." Bu satırlar okura, Henri Barbusse'un savaşı siperlerde yazdığını, bu kitabın da bir ceset yığını yanında dağılıp gitmemesinin bir şans olduğunu anımsatıyor. Kimin şansımı, elbetteokurların. Ateş, uygarlığın başlangıcı sayılır, bence. Insanoğlu, avladığını, topladığını piCUMHURİYET KİTAP SAYI 670 "Doğduğum Köy" şirerek benzerlerinden ayrılır. Madeni cevherinden ateşte eriterek ayınr, ateşle biçimlendirir. Toprağı, seramiğe, tuğlaya, kiremite, fayansa, kumu cama çevirmeyi ateşle başarır. Gün gelir ateşı silah olarak kullanır. Ateş romanında uygar insanın vazgeçilmez gereksinimi ateş trajikomik bir kimlik kazanır. Yemek işini üstlenmiş dört "aşçı" ele geçirdikleri kösele gibi eti pişirip arkadaşfarına sunabilmek için ateş yakmak zorundadırlar. Ama ortada ne odun ne de kibrit vardır. Onceki ocak da sönmüştür: "Topraktan bu oyuk içindeki yağmurun ve iiımalin söndürdüğii ocağın etrafına oturmuş dört aşçı, küllerin içine gömülmüş odunlara, alevleri uçmuş, kaçmış ve şimdı soğuyan kütüklere oakıyorlardı." Odun için siperin bir yerinden tahta sökmeyi başarırlar. Ama kibritleri yoktur. Hepsi ikide bir "Ateş gerek ateş" sözleriyle yola çıkıp kibrit ararlar. Onlara salık verılen yeri ararken düşman siperlerine düşerler. Orada bir subayı öldürürler ve üstünde kibrit bulurlar. Kendi siperlerine soluk soluğa dönerler. Zaten Alman kibritlerinin Fransızlarınkinden daha iyi olduğunu dünya âlem bilmez mi? Yapacaklan tek şey, ateşi yakmak, donan suyu eritmek ve yemeği hazırlamaktadır. Yaşadıkları macerayı ondan sonra düşünüp arkadaşlanna anlatabilirler. Ateş romanı dilimize Suat Derviş tarafından çevrilmiş. Bilindiği gibi Suat Derviş toplumsal içerikli halk romanlarının yazarıdır. Ateş'i dilimize ilk çevrilişinden bunca yıl sonra bile taze tutan öğelerden biri de kuşkusuz, çevirmenin kıvrak üslubudur. Suat Derviş, Henri Barbusse'un ölümünden sonra yazdığı bir yazıda onunla tanışmasının öyküsünü anlatır: "Birinci Cihan Savaşı'ndan az sonra, Istanbul'da yaşayan küçük bir genç kız, ünlü Fransız yazarı Henri Barbusse e bir mektup gönaerdi. Onun Ateş isimli romanını, bu ıstırap ve kanla yoğrulmuş şaheseriniokumuştu. Mektup yazmıştı ama bu cesaretinden de çok utanıyordu. Harp içerisinde o daha küçük bir çocuktu, fakat hafızasına korkunç ve zalım resimler nakşedilmişti (kazınmıştı). Evinin penceresinin önünden geçen yaralılar kafilesinin resmi. (...) Çocuk üstleri başları kan ve çamura bulanmış, üniformaları buruşuk, yüzleri yorgunluk ve acıdan solmuş, buruşmuş insanları görmüştü. Sonra ümitsiz bakışlı gözler, yemyeşil bir benizle Istanbul sokaklarında dolaşan kendi akranı çocuklann; çöp tenekelerinden, sarhoş kusmuklarınaan nasıl gıda aradıklarını görmüştü. Gıdasızlıktan bitap düşüp sokaklara yıkılan, yardım görmeyen ihtiyarların can çekişmelerini görmüştü. Işte küçük genç kız, bunun için savaşa karşı şahlanmış bu insanı anlamış, ona hayran olmuş, ona saygıların en yükseğini duymuştu. Ve bu çok doğru çok gerçekçi kitabı sevmiştı. Barbusse'un cevabı hemencecik gelmişti. Bu elle ve çok dost bir dille yazılmış bir mektuptu." Bu mektuplaşma sürecek, bir donemin Henri Barbusse'e hayran, yazar adayı küçük genç kızı, o yazarın çevirmeni olacaktır. Bu kuşkusuz çevirinin başarısının bir başka neuenidir. Ateş, savaşın televizyonlarla naklen vayımlanan bir maç kimliği kazandırıldığı günümüzde çok önemli bir yapıt. Savaşın erçek yüzünü anımsatıyor. Romanın 'ürkçeaeki ilk basımını yapan Öncü Yayınevi'nin derlediği "Henri Barbusse Hakkında" bölümü Kerim Sadi'den Nâzım Hikmet'e, Sabahattin Ali'ye, Gorki'den Lenin'e pek çok önemli imzayı kapsayan bir belgesel. Evrensel Yayınevi'nin bu bölümü Kendi baskısında da koruması olumlu ve güzel. Ateş, her sınıf ve yaştan okur için gözden kaçmaması gerekli bir yapıt. • Ateş/ Henri Barbusse/ Roman/ Çevıren Suat Derviş, Evrensel Bastm Yayınl 376 s Sahneden hayata "gül dağıtan kadın "Savaşı Börmü? Bir Küçük Kız" Kıldan ince kılıçtan keskince GULRIZ SURUR! "Ülkemizde son yıllarda epeyce anı yazıldı, Gülriz Sururi gibi hiç kimse anılarını bir sanat yapıtı durumuna getiremedi. O her hikâyeyi yeniden yaratmıştır. Bence bir hikâyeyi, bir gerçeği yaratmadan özel gerçeğe varamazsın. O anılar da usta sanatçmın süzgecinden mutlaka geçmelidir. Gülriz nasıl sahnede yaratarak gerçeğe ulaşıyorsa, yazında da yaratarak özsel gerçegine varıyor." Yaşar Kemal Hayata gözlerini tiyatro kulisinde açan bir çocuğun, tiyatroya adanan yaşamından damıtılanlar... f "Ateş Amyorduk" www.dogankitap.com www.dk.com.tr DOĞAN KİTAP SAYFA 1 1