26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Orhan Alkaya ve şiiri Siirin ortasındaki sair Orhan Alkaya ustalık ürünlerini devşiriyor artık; okurla buluşturduğu ürünler onun hem kendisiyle hem de yaşadıklarıyla nesaplaşmasının samimi, içten birer dökümü. O, tarih yazmıyor, şiir yazıyor elbette, ama "bildiklerimle işte yine ölüyorum/öteki unuttu, iyice tenna kaldım/sarsılmıyor hayat, ben dönüyorum/tanrısızlık neymiş, şimdi anladım". GULTEKIN EMRE rhan Alkaya 'Parçalanmış Divan'la (1990) çıktığı şiir yolculuğunda A! Etika (1991), Yeniden Üretilmiş Tarih, cilt 1 (1994) ve Erken Sözler'de (1999) topladığı şiirlerine Tuz Günleri'ndeki (2001) ürünlerini deekledi geçen günlerde. Ayrıca siyasi polemiklerinin yer aldıöı Türkiye Hâlâ Mümkün (1999) kitabı da duruyor önümüzde. "Yeniden ve en usul yerinden yaklaşırdım hayata" diyorsa bir şair, dupduru olmayanbir hayatın izinde bize çıkış yolları önermeden de yaşamın anlamını, derinliğini, katmanlannı gösterebilir; Orhan Alkaya da öyle yapıyor, "ölümünü yüzünde taşıyan bu geniş zaman"ı irdeliyor, didikliyor, gözler önüne seriyor şiirleriyle. "Sevgilerle çağnldığı"mız bu doyumsuz hayatın acılarına, kaygılarına, karmaşasına, bize dayatılanlara, Dİze uygun görülen sıkıntılara direnen bir gençliğin ortasında boy veren şair, tüm olumsuzluklara, umutsuzluklara, yaptırımlara karşın umudunu diri tutmaya çalışıyor en yıkıldığını, yaralandığını duyumsadığı anlarda bile "yeniden ve en usul yerlerinden başlardı" "sedef kakmalı hüzne" yazgılı kılındıysa da gençliğimiz "örselenmiş mendiller" çoğalmaya başlamışsa toplumun bağrında, çocukluğumuz imdada yetişmez elbette "bilmemkaç numaralı bifdiri"ler peşimize düşmüşken acımasız biçimde, "boyun eğmez sevda masallarıntn" elinde günümüzün ülke sorunlarıyla yoğrulu, dolu gençliği "kelepir hüzün lerehiçkapılırmı? Gençlerin "rişlendiği", "küflü kapı"ların çatırdadığı, "eksik fesleğen birikımi" bir dünyada yaşanır mı? 68 kuşağıyla başlayan devrimci devinim Türkiye'nin bir türlü düzelmeyen siyasal eidışatına, ekonomik çarpıklığına müdahale etmek istedi haklı olarak. Yanan anlar, akan kanlar ortada! Gençlik gidişatın fırtınası karşı "moröfkesi"ni kuşanmak zorunda kalır ne yazık ki. Herkes kendi labirentinden çıkışının yplunu kendince bulsun istemiştir hep. Örgüte, örgütlü savaşıma hep öcü gözüyle bakılmıştır ve üstüne üstüne gioilmiştir parçalayana, yok edene dek. Sonuç yine gözyaşı, kan, ölüm, sonsuz kin ve öfke. Çünkü "ilk bulanın olacaktı hayat". Olmadı hiç bitmeyen "bir acı şarkı düştü" dudakların yüreğine. Aranılan cepteki "düşler"le "yeni akşamlar"da kalakaldık "ufalanmış düşlerle". Çalkantılı bir hayatın göbeğinde "bir şiir nasıl yazılır"a da çaJışmayı ıhmal etmez Orhan Alkaya. Çünkü hayatı, sahiplendiği değer yargılartnı savunurken şiirdir ona kucak açan, savaşımında hep yanında olan. Parçalanmış Divan'a yazılan şiirler yaşamın aynasından elbette bire bir yansıyan şiirlerdir. Parçalanmanın, siyasal ve bireysel yalnız O laştırmanın, 12 Eylül'ün acılarıyla, yıkımıyla gündeme getirilen, depolitize olan gençliğin yansıması da kendilerine bir gövde bulmuştur Orhan Alkaya'nın şiirlerinde "çıplak gölgeler" gibi. Ne de olsa "sıfat dalgalan" yürütmüştür gençliğin ve ülkenin üstüne. Parçalanmış Divan'ın peşine düşmüş, "gözlerine mü çekilmiş r>ir tarlakuşu kadar" kendisiyledir "Kürt bir kilimin inanılmaz dokusuna karışıp". Onun her kınlışı şair yanını beslemiş, yıkılmadan "yorgun, yoksul akşamlar"dan günümüze dek şiirinin atını siirmüştür. Ona "isyan", "dilsiz sözler", "nadir sızdar" vermiştir hayat. Çünkü, o, "ölümün ıızun atları götürdü şairi" diye bellemiştir ve şiirine yansıtmiştır "ölmek en uzun şiirdi ölümü bilene"yj A! Etika'da "zan" altındaki bir gençliğin, bir ömrün şiirlerini buluşturuyor Orhan Alkaya. "Kilit açılır", "su incinir", "yanlış sözler" büyür "kaygan kadın ikliminde. Akıl ve duygu arasında "oktav"lara sığmayan bir didişmeyi kim yaşamamıştır ki gençliğinde! Hamlıktan kurtulan, iyice pişen şair "san ki yanılmışım doğru sözler büyütüp" derse, "bir ergen taruı" düşürmüştür "tarihe". Şair, "uzun evinin kapısını hep açık tutan ölüm"le hesaplaşır gibidir bu ikinci kitabındaki şiirlerinde. Onun derdi "kanın inceldiği her yerde karaya vuran hayat"la yolundaki yalanlardır. Eksile eksile tamamlanan bir ömrün, bir savaşımın, "son fiyakasıyla son sözlerin" şiirini yazmaktadır. Şimdi biraz uzunca bir alıntıyla şu dizeleri yukarda yazdıklarımıza destek yapmak istiyoruz: "bir gül nasıl yıkılırsa tıpkı öyle bir gül, bir gül/katmerleri arasına sıkışmış tarih çöplüğüyle/artık yalanlarım kadar çingeneydi, şöyle/bu akşam ölsem Gazali! Kim anlar seni/anmadığım bu şiirde?/kim iki dize/ve ben sorularımla kızamıklı gibi/dökülürken önünüze/siz! Bırakın bu şiiri veA)irakın bu şiiri ve/bırakın bu şiiri/ve" dese de Orhan Alkaya "bizi hep erdemlere ittiler" diyerek bir dönemin anatomisine dikkat çekiyor. Tarihin içinde tarihle yoğrulmuş bir ömrün süzdüklerini şiirine damıtıyor şair, çünkü "yeryüzü tarihe direni"yordur durmadan. Çünkü o, "anlamı unutkan bir çağua/muntazam susuşun tarihine gizle"di dizelerini, yazdığı şiirleri. Genç ömrümü Bir ömrün şiirleri ze dayatılan "hoyrat" ve "hileli zarları" Tanrı diye bellediklerimizin atması ne kötü!. Böyle olunca "sürgünden dönen suç"luydu aramızda. Ölüm, hep "ipek adımlarf'yla geldi. Ne de olsa "akşamın önünde bir bunaltı"dır "akşam". Zaman hem vardır hem de yok yaşarken; kimi zaman çok yoğun duyumsasak da hayatın akışını, acısını, sıkıntısını, kimi de pek farkına varmadan geçip gider gevşek günler. Şair şu soruyu kendine değU de bize soruyor sanki: "neden şiirimin başını bekler akşam". "eski'z", bir zamanlann yalnızca iki sayılık şiir dergisidir ama şairin şiirinde bir duraktır, başlıktır, derin bir imdir. Yeryüzünün tüm günahlarını işleyen, tüm olumsuzluklarına direnen, sevdadan çatlayacak hale gelmiş yüreöindekileri sevdiği kadın için dizelere döken Orhan Alkaya, "lirik bir şehvetle" "esmer bir gençlikten ana kalan' ömründe biriktirdıklerini paylaşıyor şiirseverlerle. Ona göre "çobanla çirtçi kardeş olmalı" "demirci ustasıyla" da şair Mayakovski'den esinlenilerek yükseltilen bir çıtadan atlatdmak için şiir. Yenilgiler I'anhi, tam bir 68 kuşağı koçaklaması bana göre. Geçmişi ve günümüzü şiire yatıran önemli bir yapıt olarak karşımızda duruyor YenilgilerTarihi. Bir döneme imzasını atan, damgasını vuran devrimci hareketin çıkmazlartnı, sonuçlarını, hatalarını irdelemiyor bu kitap, tersine tüm bu olgulan oluşumları irdeler, izler gibi görünürken işin sosyal ve ruhsal aynını, bu işin dünyaya ve bireyin evrenine yansımasını şiirlerde ağırlamaya çalışıyor Orhan Alkaya. Üstelik fazlaca iddiasız ve son derece alçakgönüllü olarak yapıyor bu işi "gene mahzun" bir biçimde. Yenilmişlerin neden venildiklerinden öte "bizi büyüten imge"lerin peşine takılır şair. Ona el veren yazarları ve kahramanlan ağırlar şiirlerinde "Mişkin, Peçorin, belki Onyegin" diyerek. O da Zamanımızın Bir Kahramanı'dır nasıl olsa Lermantov'un kahramanı gibi, ya da Puşkin'in dev yapıtı Yevgeni Onegin gibi." "Gene yenildik" "onlar kazandı" diye de dize düşürse Orhan Alkaya, Dranas'ın ünlü şiiri Fahriye Abla'ya da göndermede bulunur bir umutsuzluğun şarkısına gönderme yapar gibi. Ya Cemal Süreya ile Edip Cansever? Onlar da paylarını alır Vetrilgilep TarHıl lar çağın alıp verişinden, alıp götürdüklerinden, ayrıca ustası bildiği bu şairlere, varsa, onu da borcunu ödemek için döker içini. "Peki beni kim intihar etti" diye sorması, günümüzün artan intihar olgusuna dikkat çekmekten de ortada bir yenilgi varsa onun sonucunu gözler önüne sermek ister gibidir bu dizeyle. Sonra kendisinin erkenden "tedavülden kaldırdı"şına da karşı çtkar. "Inlerken" görülmekten de pek hoşnut değildir haklı olarak. Kim zayıf yanının görülmesini ister? Vardmak istenen heder ne ise oraya varılamadığı kesindir, ortadadır. Ne var ki, alınan yolun görülmemesi, ya da yok sayılması hiç de hoş değlidir. Yenilgiler ansiklopedisi gibi duran Yenilgiler Tarihi tam bir çıkmaz sokak değil, tersine tam bir yeni kazanımlar destanıdır da! Yenilenlerin de önemli roller üstlendiği bu ki tapta sürekli vinelenen "biz buraya hiçbir yerden geldik" dizesinin anlamı şu mu acaba? Gelebildiğimiz yere biz dişimizle, tırnağımızla geldik, bu böyle biline. Çocuklar "altmış sekizi satıyor'sa durmadan ve dünya gençliğini sıkı bir biçimde etkilemiş olan ünlü Fransız düşünürü için "neyi değiştirdi Althusser?" diye de sorulabüir. Hep söylenegeldi aslında "kardeşlik, müsavat, adalet!" olmadığı. Kiiba devriminin dünyayı etkilemesi ya da simurga dönüşen imge kuşu neyi değiştirdi kan gövdeyi götürürken dünyada? Haklı olarak şu soru da sahibini arıyor: "Yurdum! Bizbu cumhuriyeteyabankaldık" mı? Bizi kim yaban kıldı sevdiklerimize, ülkemize? Yanıtını kim verebilir bu yakıcı sorulann dünya yanıyorken cayır cayır? "umutlar"ın "dağıldı"ğı "yalan" elbette; dağılan biziz aslında, ya da dağıtılan, parçalanan (biziz) onulmaz bir biçimae. "düşler"in "dağıldı^ğı da "yalan", düşsüz kalan biziz aslında. Öyle ya "tarihtir düşleri sınıfta bırakan". Şu üç dize bir zamanların zıpkın gibi umut dolu delikanlısının dünyasına ayrıntılı ışık düşürüyor, sanki onun yüreğini aydınlatıyor: "Onlar mı dağıldı ben mi büyüdüm/kâbuslarımda sevişirim artık, alnımla/yandmak da güzel, şu gece olmasa". Yaşananlar aslında tam bir masal! "Uzun bir masal haliyle öldüm/sonra bütün masallarda öldüm" diyorsa şair, artık masalların ve jağımızın büyüsünün kalmadığını imgefeaiğini düşünüyoruz ister istemez. Cîidecek doğrular, yaratılan masallar, düşlenen mitoslar, tarihin bağrında bir türlü boy vermeyen hayaller artık, yani bıınlar yoK mu demek istiyor şair? Onun bugiin "bir dili", "bir yurdu", "bir tutku'su var. Bir gün tüm masallar değişecek, belki de yeniden yazılacak, şair buna yürekten inanıyor işte. Ezen ezilen, sömüren sömürülen dengesi değişmediği gibi, terazinin kefesi hep ağır toplardan yana ağır basıyor hâlâ. Bir zamanların önemli adları Troçki, Mandelştam, Meyerhold ve Buharin'in yerini ya yenileri aldı ya da almak üzere. Elbette "tarih uzun hayat kısa! "dır acımasız bir biçimde. "Bütün ülkelerin işçileri birleşin" sloganı ters tepti, şimdi tüm ülkelerin patronları birleşiyor. Önlar işçilerin birlesmesine izin vermediler ama, kendileri birleşiyorlar! Eksiklerimizi büyüten hayatla baş başayız ne de olsa! Orada aşklar da var unutulmaz imgelerle, unutulmaz anılarla. Siyasal ortamı kendine özgü açmazları, sıkıntıları arasında aşklara da yelken açarsa şair, buna kim ne diyebilri ki? Çünkü neye dokunsa içinde "bir hayatın bitirilişi" varsa ve "incitilmiş bir ben, kırılmış bir ben, boğdurulmus/bir ben! Hep bir sebebim vardı, anılardı, ölümün ülkesi/yok oluştu, ben yol sandım, kandım kendi kendime" diyorsa şair "neye dokunsam içimde hayatın bitirilişi" gibi bir sonla burun buruna gelmişse yine bu şair, yüreğini alabildiğine açmaz mı sevgilere, sevdiğine? Olkemiz kendisi uğruna ölümü bile göze alan bu gençleri hiç ciddiye almadığı gibi, üstelik onları öldürme, sindirme, ezme, yok etme yoluna da gitti acımasızca. Sonuç mu, ortada:"Ey! 1le ah! Arasında geçen bir se î SAYFA 8 CUMHURİYET KİTAP SAYI 620 J
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle