23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Orhon Murat Arıburnu Şiir Ödülü, "Yazöte" ile Mehmet Mümtaz Tuzcu'nun yazıp inmeyenlere (s. 221) Yaz böyleydi bizlere! Ufkun bittini verdeki saip söyledikleri de R. Dara'ya yakın. 'Dana o zaman Tuzcu'nun şiiri için kullandığım 'kunt' sıfatını Çağdaş Eleştiri'de Ramis Dara'nın kullandığım görünce bir yargıyı paylaşmanın sevincini duydum. Tuzcu'daki, ahşılmamış imgelerin yedeğinde, anlamla anlamsızlığa yaklaşan bir kapalılğın kucak kucağa olduğu bir şiir.' Şimdi ben de, M. Mümtaz Tuzcu şiirine daha önce incelediğim ve hakkında Varlık'ta yazı bile yayınladığım ilk dosyalarını aşarak 'Toplu Şiirler in son dilrrni olan 'Ufkun Bittiği Yerde' ile görüşlerimi açarak söze başlamak istiyorum. Sondan başlamanrn ıki nedeni var. 11ki, son yazdığı şiirler sona eklendiğine göre, şiirınin son geldiği noktanın tamamını okuyup izlemek, söz sahibi olmak ilk isteğimdi. Bu şiirleri çözmeye uğraşmak oldukça merak konumdu. Bir diğeri de Tuzcu şiirine baştan başlanmaz. O da zaten duyguların, bakışların iliskilerin sonlarında gezmeyi seven bir kimlik. Herhalde ona uygun düşer. îlk sözüm son şiirden, öyleyse: Öyle güzel bir ya da iki dize var ki bu 'Taş adlı son şiirde. Zaten Tuzcu son şiirde bile bir taş atarak, insanların kafasını yarmayı planlıyor herhalde. En güzel dizesini de sona saklamış. O kadar açrk, o kadar vursun. Ezberlenecek türden: 'Yaşamayı bilmeyen nerden bilsin ölmeyi' (s. 272) Kendince bir doğru. Ama dosdoğru. Yaşamayı bilmenin ölmekten alacağı hazdan kuşku duyulur demek istiyor Tuzcu. Aynı şiirin, biraz üstünde de çok düşündürücü güzel ve zengin içerikli bir dizeye rastladım: 'ben öyle yoğurt beyaz, bahçelersiz büyüdüm' Şimdi buraya kadar iyi de, şiirin sonuna yaklaşan dızesi, tekrar 'Ufkun Bittiği Yerde' yapacağımız kazılara yaklaştırır niteükte bizi: 'Yaş tuzaktı heryaşım, o tuz yaktı ba^ımt' Kaç şey var bakın bu dizede, sözü edilecek: Bu dizedeki yaş tuzak başlangıç kelimeleriyle tuz yak/tı baş/ımı finali arasında altını çizdiğim kelirneler arasında gezinen gizli bir uyak düzeni ve türetme var. Sanki anlamını aşan bir ses düzenine koşturuyor bizi Tuzcu. Hem de soyadındaki Tuz'u da işin içine katarak. Bunu son dilimdeki birçok şiirde de yapıyor Tuzcu. Işte çeşitli örneklerle Tuzcu şiirindeki ses dümenleri, ya da ses aramaları, sesin arttırdıkları, sese yaslananlar 'Gökten indı: Selındı!' (s. 270) 'Çöküvcrde çımçegim çiğyaprağa dökiiver (s. 268) 'Saksağanlar sak olur, dingilderler er sabab' (s. 269) 'Senin bu karatavuk, kar donlu korkak Mehmet Mümtaz Tuzcu hayli karamsar, kapkara ama çekici, şaşırtıcı bir clünya sunuyor bize. Şehrin, denizin, alkol derelerinin yasalan tartışdıyor şiir dolaylarında. Hem de DÜmediğiniz, ürpertici bir alayla, luşkırtan oir edayla. Hani şiiri okurken gizli bir sinir harbine y akalanıyorsun uz. HÜSEYİN PEKER M ehmet Mümtaz Tuzcu, şiirin icindeki kişilere yabancı bir ad değil. 1950 Izmir doğumlu, Fransız Dili ve Edebiyatı bölümü mezunu, 1970'lerden beri yazarak dergilerde görünmeyebaşlayan iÛckitabıyla 1985 yıunda kitapçıların şiir vitrinini süslemeye başlamış bir ozan: 'Yalan Yazın Yelleri' Ikincikitabı 'BulvarResimleri' 1986'da çtktığına göre yazdıkça hızlanmış, ikinciyi bekletmemis. Üçüncü kitabı 1996'da geldiğine göre biraz ara vermiş kitaplaşmaya: 'Sevda Adıyla' çıktığı yılın ertesinde 'Cemal Süreya Şiir Odülü'nü alarak, Bulvar Resimleri ile aldığı '1987 Halil Kocagöz Şiir Ödülü'niin yanına ikinci ödülünü eklemiş. Şimdi elimize geçen kitabı da bu yıl içersinde yayımlanan Toplu Şiirler'i bağlamında 'Yazöte' başhğını verdiği; içine yukarda saydığım üç kitabı haricinde henüz kitaplaşmamış 'Gece Raporu' (Ünun da 1995 Sabri Altınel Şiir Üçüncülük Ödülü varmış aslında) ve daha yeni şiirlerinden derlenen 'Ufkun Bittiği Yerde' adlı yayımlanmamış dosyası. Işte 'Yazöte', 272 sayfalık bir toplu şiirler kitabının yukarda saydığım dosyalarından ve kitaplarından oluşarakkarşımıza gelmiş ha Sonlarında gezmek Sevda Adıyla' 'Içindekiler' dilimine dikkat edersek, ilk kıtapta yer alan 'Sevda Adıyla' bölümü üçüncü kitabına ad teşkil edıyor. Onu bırakîn kitabın son dosyası 'Ufkun Bittiği Yerde' bölümünde ae 'Sevda Adıyla' adlı bir bölüm daha var. Bir an böylesi sistemli yapılmış bir karışıklığa bakarken, öncelikle bir göz yanılması karşılıyor sizi. Onun bu aua olan tutkusundan değil bence bu. Kendine bağlılığından, ayrılmaz bütünlüğünden de değil. Sadece bir şaşırtmaca. Bunu aralıklarla şiirlerinde de karşılıyor zaten. 'Sanki tek umudumdu taktığrm o kunt mercek' (s. 234) diyorbir şiirinde. Nedir bu kunt oluş merakı? Söze oradan başlayahm. Hem de aynı konuda iki ünlü eleştirmenimizin sözlerini anarak: 'Hem sonra Yalan Yazın Yelleri'ndeki şiire ille bir ad bulmak gerekirse bu olsa olsa 'kunt şiir' olurdu. Nedir 'kunt'? Sözlük: 'Ağır, dayanıklı, kalın ve sağlam' diyor... Yapıdaki kuntluktan neyi amaçhyorum? M. Mümtaz Tuzcu boyuna söylüyor, bir canlıhk, bir devinim, bir edim ki akıp gidiyor. Okuyorsunuz, Bir coşkuya kapılıp sürüklendığinizi sanıyorsunuz. Ama şiirin biri bitiyor, geriye dönüp bakıyor, bir durum değerlendirmesi yapacak oluyorsunuz.. Bu tanık olmak içeriksel birkaç çizgiyi aydınlatacak gibi oluyor, ama o kadar. Şiir hakkındaki kuntluk düşüncesi tüm somutluğuyla ortada duruyor.' (Ramis Dara) Aynı konuda Mehmet H. Doğan'ın SAYFA 6 tavşan, bu uykusuz karaca (s. 264) Kanlı agzıyla uyan. Şafağt an o zaman Yadsıdığın $afagı' (s:260) Şimdi buraya kadar olanlan açalım isterseniz: îlk örnekteki 'Selindi' kelimesi bitişik de yazılsa 'Sel indi' anlamını tattırıyor. Yani şair; beni anlamsız yazdı sanıyorsunuz, ama yanıldınız der gibi; iç titretiyor. İkinci örnekteki Çök/üver ile Dök/üver, başlangıç uyaklanyla ses armonisi teşkil ediyor. Aliterasyonu saymazsak burada çiğ ile çimçeğ arasında türekte uyağı bulunuyor. (Çimçeğ nedir onu bulamadım, orası ayrı) Üçüncü örnekte Sak/sağanlar ile sak arasında başlangıç kaf iyesi var. Sak kelimesi elimizdeki saksaklar anlamını çağnştınyor olabilir. Dingil/derler er saban derken her sabah'taki (H) kelimesi çekinmeden atılmış, ses önde. Dördüncü örnekte kara/tavuk ile kar donlu başlangıç benzeşmesi donlu/uyku arasındaki açık uyakla tav/uk ile tav/san arasındaki başlangıç uyakları da sayuırsa bir dizede üç uyağın peşinde koşturuyorsunuz. son örnekte ise yad/şafak arasındaki gizli uyakla gelişen ses arttırması öne çıkıyor. Bu örnekleri sık sık yaparak şiirdeki sesi geliştiriyor; bir yerden sesi çağlayana dönüştürüyor bazen, ama anlam arkada kalıyor, biraz da geri plânda. Gizli bir ironi, gizli bir macera. Tuzcu şiiri zor değil, ama hayli yükleyici, elektriği arttıncı, zekâyı pozitif kılıcı. Kitaba adını veren 'Yazöte' şiirindeki şöyle dik anlamlı bir dize karşılıyor bizi: ' Yaz bir kötülük gtbı kollantrdt kulkentte Şimdi bu dizeye güzellik veren, bence 'kollanırdı' fiilinin kullanıldığıyer. Anlamı çoğaltıyor, derinleştiriyor. Tuzcu'nun böyle eşsiz fiiller, sıfatlar ve kelimelere cesurca atıldığı açıkça ortada. Zaten bu şiirde 'yaz'a çeşitli tanımlamalar getirerek, onu bazen korkunç gözlerle, Dazen de sevimli bir merakla izlettirdiği ortada. 'sü'ren yaz derin yürür, yalanla ve dehşetle' derken bir korku filmini andırır ürpertici bir anı yakalamakta. Aynı şiirde 'kırk yelin yalan yazı değil miyai bu işte?' derken bu birleşimin de ilk kitabı 'yalan yazın yelleri'nden doğduğunu hatırlatıyor bizlere. Işte final. İlk cümlesi bulmaca ya da tekerleme gibi düzenlenmiş anlam karışıklığına bıuaştırılmış, ama sonu rahat bir anlatımla biten bir sona çekim: 'yaprak sorup tuz sorup yazı bozup yürekle M. Mümtaz Tuzcu bir yönüyle değişik ışıklar ve değişik filtrelcr kullanan bir sinema yönetmenini hatırlatıyor bana. Yani 'gerçek düz yoldan anlatılmaz, gerçeğe yazar bir yandan işi bulandırarak, okur bir yandan değişik gözlükler kullanarak bakmalıdır' diyen bir şairi anlatıyor. Ona şiirin hangi konuları anlatır diye sormuştum bir keresinde: Şehirleri, insanları saydı, sonra da 'porno' dedi bana. Bu porno kelimesini hayretle karşılamışımdır. Aslında erotik gözlemler dese tunaf karşılamayacaktım. Sonra şiiri, bu gözlerle okuduğumda belirgin bir porno akışı görmedim sayılır dizelerde, ama onu etkileyen bir porno akışının gezinip duran yerleri olduğunu hissettim. Orneğin 'Ufkun Bittiği Yerde' diliminin en ilginç şiirlerinden saydığım 'Terazi'nin bir değişik öyküden vola çıktığı sövlenebilir. Şair gecenin saat kaçında bir telefon beküyor, Ece diye bir bayan arkadaşından. Kış başından bu yana her hafta çiçeksiz bir buluşmaya dönen bir garip birliktelik bu: 'Sın.si, siyah, sıpsıvrı Gu'nboyu saplanmıyor sankt saydam etıme (s. 248) Aynı şiirde 'Sahi Ece nerde? Nereye gelecekti?/ Kışbaşından bu vana hemen hemen her harta' demeseydı anlamayacaktık olan biteni bir bakırna. 'Utanmak kalmalı dıyordu Ece Içimizde bir güzel o, Ona dokuntdmamalt' (s. 248) Şiirin ilersinde çoğu kadınlara görndermeler taşıyan yanı var bu şiirin: 'Sevişmeye sevişmeye çürüyorşu kadınlar Aç bir panter besliyor içinde kimisi de' (s. 249) Şiirin sonuna doğru Tuzcu'nun cınselliğin özeleştirisine getirdiği noktaya tanık oluyoruz: 'Karnını gülyağtyla ovnşturan $u gebe Gülkokulu bir stnek aog'uracak böylece' (s. 250) Bakın bu son iki dizede Tuzcu'nun yaratıcı yeteneğinde sivrüen uçlar ne kadar belirgin. Bakış açısı farklı, gözlemleri ayrıksı. Hani ben herkesten biri değilim demenin Tuzcu'ca bir özeti. Yine aynı bölümde dikkatimi çeken, ipuçlanvla dolu bir karışık şiir dana var. Hani adı bile M. Mümtaz Tuzcu'nun saplantısı olduğunu düsündürecek, soyadından derlenmiş bir tcelimeciği kapsıyor: 'Tuz' Sanki baştan bu tuz oluş öyküsünü dillendirecek karşımızda. Işe ae öyle başlıyor. Ama ne gezer? Sadece tuz olmanın nallerini anlatıyor, hatırlatıyor bize: 'Tuzcuyum ben bu doğru ama yok var luzutnda (s. 251) Şiirin ilk dizesi bu. Söylediklerimi kanıtlar nitelikte. Ama 'tuzumda yok var' diyerek sıyrılıyor daha işin başından. Şiirde 'Ertepeye ermemiş ermezi kaynatıyor' türünden, aynı harflerden yaratılmış kelimeler tüneğine bindirmek niyeti seziliyor, bizi. Şiirin ortasında 'tuzfuyuz hem öteki, hiç yaz yok tuzumuzda' (s. 252) diyerek anlam karmaşasına da uğratıyor. Ama işin sonunu 'şekerle' bitirerek tatüya bağlıyor bizi, bu uzun şiirinde: Şiirin arasına sıkıştırdığ 'tuzbuz ettim' 'tuz banyosu' gibi her türlü tuz varyasyonunu tamamlayan 'Tuz' şiirinin sonu şöylemesine bitiyor: 'Sular iç sutar köpür gün dökün şeker olsun stn' (s. 253) Bu kadar tuz muhabbetinden sonra elbet su için diyeönermesi gerekirdi ya, işin burasında yakın gözlüklerini ve yaşını hatırlatması tatlı bir ironiden başka ne getirir insanın hatırına. Bir karışık şlln FHHer, sıfatlar ve kelimetep Yakın gözlügü takın! Kırkyedi yaşında Çağdaş Eleştiri (Adnan Benk'in dergisi) 1985'li yıllarda 1. Oğretmen ile yaptıC U M H U R İ Y E T KİTAP SAYI 6 2 0 Yaz utesl'nln öncesl
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle