Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
"Doğıı"lu nlamamakla birlikte Doğunun birçok unsurunu temsi] eden bir kcnuc yüzleşmek şaşırtıcıdır. "Frenk ya da Avrupa "mahallesinden' söz etmck gittikçe zorlaşmaktadır. Bu avı rını, ilk bakışta görülür gibi olan ozgünlüğu sahip değildir. ()numa oteki mahalleler arasmda, bir renk hukından çok, küçük aynntılar vardır. Bunlar birbirleriyle, siyah ve beyaz gibi karşıt değilclırlcr, birbirlerinden pembe vc kırmizı gibi farlclıdırlar. Frcnk Mahallesinin, Avrupaya yönelik olmak iizerc, tek bir rengi vardır" (s.7980). "..her şey, tzmır'e çiftebır kimlik vcrmck için birleşmektedir. Ama bu, bir karışım olmaktan çok, bu kenün sunduğu bir seçenektir". (s.28) Kentinbu"harelıkimliği",iz leyeni şaşırtır ama 19. yy. başında mekânsal farklılıktan çok, kimlik inşasındaki farklılık çarpıcıdır: "Birçok gezgin, mahalleler arasında, bir çehre farkından çok, dilscl ve kültürel bir sınır görmektedir. Üyle ki, şu ya da bu sokak anlatdırken, hangi mahalleden söz edildiği her zaman belirtilmemekte ve daha ÇOK, tzmır'ın bütününün söz konusu oldu ğu fikri verilmek istenmektedir". (s.75) "tnsan, Izmir'in her türlü bölünmeye, her türlü kesinlemeye karşı çıküğı duygusuna kapılmaktadır. Bclki de, Kenti manallelere bölme, onda çeşitli yüzler görmc isteği boşunadır.." (s.87) "..Geçmişini gizlemek için her şeyi ya pan" ve "..alçakgönüllü kalmayı yeğleyen" Izmir, "..iki dünyanın buluştuğu bir kcnt olmaktan çok, kendi diyalektiklerinin gitgelleri içine kapanmıs bu ikisinin, ötekine bakarak kişiliğini bulduğu ve ayrtmını kanıt ladlğı bir yerdır " Gerçekte kent, diyalektik olarak olduğu kadar mekânsal olarak da, batıdan doğuya ilerlerken, Doğu'ya geçişin mekânsalfiğını izletmektedir: Kıyı ne kadar Avrupalı görünüyorsa, kentin doğusuna gidildikçe ulaşılan Türk mahalleleri ve en doğusunda yer alan "Kervanlar Köprüsü" de, gösterdikleri ile o kadar Doğu'ya yaklaşır. Nitekim, gezginler özlem ve meraklarını gidermek için Duraları görmemezlik edemezler. Islam dınınin maddi dünyaya ilişkin önemsemez baglantısı, Türk mahallelerinin mekânsal yapısının kendini şekillendirmesınde de dilleniyor: "Avrupa tarzında inşa edilmiş büyük evlerden oluijan bir sıranın görülaüğü Frenk mahallesi bir yana bırakılırsa, gcri kalan her şey, karanlık birtakım geçitlerden, dar ve eğri büğrü birtakım sokaklardan, narin ve cılız ahşap kulübelerden oluşmaktadır. Bir iki kirişle, birkaç tahtayla, hafif ve yanabilir evler yapılmakta ve bunlar, aynı aldırınazlıkla oirbirine eklenmektedir". (s.75) 19. yüzyıl başında Müslüman nüfusun nicelikse! olarak çoğunluk oluşturmasına karşın, karar ve egemenlik süreçlerinde azınlık durıununa düşmesi, onun bir çeşit muhalcfct gelistirmesini nedenlemiş.. Kentsel yaşamdan, kültürel ve sosyal olduğu ka dar mekânsal olarak da kopartarak, kendini, kentin Pagos Dağı yamaçlanna kapatmış.. Buna karşılık, azınlıkta kalan çoğunluğun geliştırdiği bu sessiz muhalefet, yani "Hiçbir coğrafi sınırın bulunmadığı yerde, töresel ve kültürel bir engel koyrnak eylemi, karşı cylemi geliştirmiş. Kentin egemcn azınlığı da ",.onu, içinde yaşatırken dışlamak" volunu seçmiş... "Cazzino", "Sportinc Club", oteller, kafeler, balo vc tiyatrolar bu kültürel dışlamanın tezahürleri olarak ortaya çıkmakta.. Bir seyir ve temaşa mekânı olarak sahil, daha sonra ise Kordon, "Batılı kültürün" temsilsel mekânı olan görüntüsü ile, gezginler tarafından "Doğu'nun Parisi" olarak adlandırümasını temellendirecektir. îzmir, gözler önüne serilen bu temsil biçimi ile Baudelaire'in Paris'ini anımsatmaKtadır. Belki tek farkla.. Baudelaire'in Paris'inde toplumsal ve bireysel çelişkilerin özneleri olan farklı sosyal kesimler, tıpkı "Gözler Ailesi"nde olduğu gibi bu temsilsel mekânlarda yüzleşirken Izmir'de dışlanan "Türk" grup avnı mekânı paylaşmamaktadır. Bir başka clevişle, çatışmanın iki farklı yüzünü görmeK mümkün: Aynı zaman kesiti içinde Paris'te yaşananlar, ayaklanmalarla kendini gösterecek biçimde aleni ve açık; Izmir'de yaşanan ise CUMHURİYET KİTAP SAYI 090 gizli veörtük.. Izmir'in azuılıkta kalan çoğunluğunun, her türlü yaşamsal bağlantıya tevekkülle kendini kapatması, buna karşılık egemen çoğunluğun büyük bir vurdumduymazlık içindeolmabi, bu dünemde ( )smanlı Imparatorluğu'nu doğrudan ilgilendiren politik gelişmelere karşı da kayıtsızlıgı getirmiş.. "...tzmir, bu ciddi yüzü göstcrmemektedir ve böylece, onların politik söylemlcri en basıt anlamına indirgenmib olmaktadır. Bu kentte, sayılan pek çok olan Rumlara karsı düşmanca davranışlara, pck az gezgin tanık olmuştur. Hiçbir şey onları kızdırmamakta, isyan ettirmemektedir..." s.92 "tzmir'de, sıyasal Do£u"nun obnaması, onun "gavur lzmır"liğinin tescillcnmesini nedenleyecek; buna karşılık "dışlanan" kcntlinin ayak altında dolaşmaması, yaşanan an'damcmnuniyetlekarşılanırken sessiz muhalefetin sessizliğinin bedelini geri isteme biçimi, bir sonraki yüzyılın ilk çeyrcginde, kent ve kentli için çok acı deneyimleri davet edecektir. CÎBBginler," Avrupalı olan kenl" ile "'J'ürk olan kent" arasında bir ayırım olduğunu fark ettiklerinde bile kentin Avrupalı yanını öne çıkararak, içten içe kendi Kültürlerinin egemcnlcşmesinden duydukları gizli böbürfenmeyi yansıtmadan edemezler. Bu bir anlamda onlara, yüzyıllardır karşısında duramadıkları bir imparatorluğu içten fethetmenin hazzını tattırır. lzmir'e yakıştırılan Paris benzetmesi, birçok gezgine göre kötü bir kopyadan olmaktan öteye gidememektedir. Kentin "egemen azınlık" olanda yansıyan yüzüni'uı, kültürel ve bilimsel düzey açısınuan Avrupa ile yarışamayacak kadar kötü olduğu iddiası, GUI böbürlenme kuşkusuz AvrupaL gezginlerin "sahiciliği" kimselere kapunnak istememesi olduğu kadar, kendinden olmayan kötü bir kopya ile alay etme zevkınden de kaynaklanmaktadıı. Gezginler, kendi Avrupalı üstünlüklerinı daha iyi hissedebilmc ve Doğululara daha fazla acıyarak, kendi hallerine şükretme duygusuyla, gördüklerini küçümsemekten geri durmazlar: "tnsan ..doğunun küçuk Paris'inin, başkeııtin ıskartava çıkmışbiıtün döküntülerini kabul ettiği cfuygusuna kapı Lyor. C) çağdaki bir Fransız taşra kentinde olduğu gibi, Paris halkının attığı butiın kitaplar, kaçtığı bütün gösteriler Izmir'de bulunabilmekte.." (s.4î) "Güller Sokajğı'nı bır "resim galerisine" benzeten Joseph Michaud...", "...resim galerisi" deyimi ile, hem hayranlık doluclur, hem de alaycıdır. Bu genç Rum kızları, bir estetiğe sahiptirler ama, uoğulu bir doğaya sahip değildırler. Doğu'nun gerçegini ara yan gezginler, onun yalnızca imgesi ile karşılaşmaktadırlar... Gözleri öniinde birden bire görüncn Dogu, vapaydır". ..bu genç tzmir'li kadınlar, doğulu ol mak için, Parıs'lilere özgün zcrafetin, Doğu'ya özgü zevklerini kopya etmektedirler. Her şey sanki, doğulu görünmek istediklerinde, çevrelerinde görebilecekleri Doğu'dan esinlenmeyip, Paris tarafından görülen ve düzeltilen Doğu'dan esinlenmeleri biçiminde ortaya çıkrnaktadır... Bu durumda, gezgin, Güller Sokağı'nda, aradığı gerçek Doğu'yu değil, onun Batı tarafın dan deforme edilmiş olan iıpgesini bulmaktadır..." (s.86) Mekânın maddi bir gerçeklik olarak önemsenmeye başlamasının yüzyılın sonlarına denk gelmesi çok da raslantısal değil... u Yüzyıl başının sorgulandığı kitapta, "yüzyılın henüz başında olduğumuzu ve Fransız mahallesinin, bu adın hakkını, yaklaşık 50 yıl sonra vereceğini biliyoruz" vurgusu önemli; Avrupa'da bilimin ve mekân organizasyonu anlayışının, Aydınlanma telsefc si temelinde biçimlenmesi, ( )smanlı kentle rinde de, salt sağlık koşııllarının düzeltilmesinden öte fiziksel mekâna ılışkın farklı ve yeni bir aidiyet biçiminın oluştunılmasıy la da ilgili: Sosyal gruplar, kimlıkleriııi artık "sahip" olduklarıyla ifadc etmeye başlaya cak ve bu anlaytş, izleyen yüzyıldan günümüze uzanan yolculukta, giderek radıkalle şen ve mülkiyet ilişkilerinde ifadesini bulan bir "mekânsal aidiyet"in oluşmasını neden leyecektir. Zaman, tüm coğrafyalarda olduğu gibi, Izmir'de de, gecmişin kötü dencyimlerini onarmış, ancak kendi içinde yeni çatışmalan doğurmakta geri kalmamış... Bugün, aynen geçmişte olduğu gibi, bir yandan ken tin bir böfümü aynı şamata içinde, diğer sosyal kesimleri ise aynı ürkütücü sessizlikle mekân üzerinde temsü biçimlerini sürdürüyor: "Izmir olarak tekrar vaftiz edilen Smyrne, bugün çok uzaklardadır... Sevim liliğinden, çekicıliğinden, onda bir şeyler kalmışttr ama, bunlan keşfedebilmek için, meraklı ve sabırlı olmak gerekir. Adını değiştirerek, yüzünü de değiştirmiş gibidir.." (s.93) Adı ve görüntüsü değişmiş, ama çelişkilerini yeniden üretmiş olan Izmir'de, geçmiş deneyimlerinin, geleceğin olasılıklan hak kında öğreteceği çok şey var gibi görünü yor. Aynen Pavkıs'un dediği gibi: "Şimdi isli bir canıdan bakıyoruz, ama sonra yüz yüze geleceğiz."" Şamata va sBttUk Güller Sokağı Bahdan doğuya lerterken İzmip Büyükşehip Belediyesi Kent Kitaplığı hakkında AHMET PİRİŞTİNA * G eçen yıl, Dünya 2000 yılını kııtlarken, biz tzmirliler de Izmir'in 5000. yasını kııtladık. Kuşkusuz simgesel bir nitcliği olan bu rakamın çağrışımları üzerine uüşünürsek, bir kentin aynı coğrafya üzerinde beş bin yıldır var olması A. I lamdi Tanpınar'ın anlatımıyla, o kentte "ikinci bir zaman"ın, yani tarihsel zamanın da olanca zenginliğiyle yaşanması anlamına gelecektir. Bir bakıma böyledir de: Izmir'in ilk ortaya çıktığı yer olan Tepekule, Atina Akropolü'nuen çok daha eskidir. Büyük Iskender, ikinci kez kurmuştur Izmir'i ve daha sonra Roma Imparatorluğu'nun en parlak kentlerinden birisi olaraK Bizans'a miras kalmıştır. Aydınoğullan Beyliği'nin egemenliğine, Haçlılann ve Timur'un kuşatnıalarına, St. Jean Şövalyeleri'nin işgaline tanıklık etmiş, lstanbul'dan çeyrelc yüzyıl önce Osmanh egemenliğine girmiş; Dünya ticaretinin gelişmesine paralel olarak, 17. yüzyıklan itibaren Selanik, Beyrut, Iskenderiye gibi liman şehirlerini geride bırakarak tmparatorluğun ikinci Tbüyük kenti olmuştur. Avrupalı seyyahların birçoğunun Doğu'ya açılan kapı olarak eörüp bahsettikleri îzmir, ilkJerin ülkesiuir: Osmanh tiyatro hayatı, operaları ve ilk basın organları bu kentin eseridir. Cumhuriyet'ten sonra da bütün sosyal medcezirlere rağmen hep önemini korumuştur îzmir. Bu kısa bakış ile Izmir'in tarihinin taşıdığı kültürle ne kadar yüklü olması gerektiği hakkında bir bilgi aktarabilir ve «iışarıdan gelen birisine kentin bu tarihseî dokuyu yansıtacak göstergelerle donatıldığını duşündürtebilir. Oysa bugün Izmir'de, kentin binlerce yıllık şeçmişini ve yüzlerce yıllık çokkültürlü nayatını anımsatacak mekânsal izleri bulmak son derece zordur. Korunabilen tarihsel miras da, Kemeraltı ve bir kaç sokak dışında, kişiyi zamanda bir yolculuğa çıkartacak uyumda ve nitelikte değildir. Geçmişlc bugün arasındaki mekânsal kopukluğun bir nedeni, Izmir'in büyük yıkımlan yaşayan bir kent olmasıdır. 17. yüzyıldaki dcpremler, 1931 depremi ve 1922'de yangın bu kentin fiziksel yapısını bir önceki dönemle ilişkilendirilemeyecek kadar değiştirmiştir. Izmir'in kültürel iklimini ve kaderini belirleyen bir diğer unsur da sosyaJ "yıkım" olarak adlandırabileceğimiz nüfus hareketleridir. lstanbul'dan çok daha önce ve yoğun olarak göc yaşayan kenttir îzmir. Istanbul henüz Kendi özelliklerini koruvan bir nüfusunu banndırırken, Îzmir dalgalar halinde Adalar'dan, Balkanlar'dan, Kafkasya'dan insanları bünyesine alınaktaydı. Göc yeni kültürel unsurlar getirir, yeni renkler yaratırken travmatik sonuçlara da yol açan bir deneyimdir. Böyle köklü bir geçmişe sahip bir bölgede gercekleşen toplumsal melezlenmenin, kültürel zenginliklerin yani sıra traiedilere de neden olması gidenler ve gelenler açısından kaçınılmazdır. Yaklaşık beş yüz yıldır süren nüfus değişimi 1900'lerin başından günümüze kadar artarak ivme kazanmış, zamansal ve mekânsal siirekliliğin önünde engel oluşturmuştur. Kentten giden, giderken yarattığı birikimi de yanında götürürken; yeni gelen içerisinde yaşadığı altüst oluşiarın doğurduğu sarsıntıları, umutsuzlukJarı ve geldiği yerin kültürüne olan kayıtsızlıkları da Deraberinde getirmiştir. Izmir'in maruz kaldığı fiziksel ve sosyal yıkımlann dolayb sonucu, kentin belleğinde daralma olarak ortaya çıkmış, kentlinin yaşadığı yerin geçmişiyle kurduğu ilişki zayıflamıştır. Bu konuda çarpıcı bir örnek olarak kadim şair Homeros'u verebiliriz: Bütün önemli kentler sanatçılarıyla ve yapıtlarıyla anılır. Ortaeğitim düzeyinde edebiyat okuyan her dunya yurttaşı iyi kötü Homeros'tan söz ediidiğini duymuştur, ama şairlerin atasının Ilyada'yı söylediği kent olan Îzmir ne kadar Homeros'la anılır ve daha önemlisi Izmirli Homeros'u 'hemşehrisi' olarak ne denli tanır? Aynı ilişkisizlik farklı tarihsel uğraklar içinde geçerlidir. Roma'nın en önemli yerleşmelerinden birinden tzmir'e kalan bir Agora'dır. Osmanlı dönemi mimarı eserleri tmparatorluğun diğer önemli şehirleriyle karşılaştırddığıncla yok denecek kadar azalmış, Levanten hayatın iz leri yakın tarihteki görkemli yaşantıyı temsil etmekten uzaklaşmıştır ve bütün bunlar kentlilik bilinci dediğimiz kentin kültürel entegrasyonuna olması gerekenden çok daha az katkıda bulunmaktadır. Izmir'de yaşantlan tarihsel bilgi açığını gidermek amacıyla belediyemizin başlattığı kültürel atılımın önemli parçalarından birisi olan ve "Kentin belleğine yolculuk" üst başlığıyla bir yıldır yayın faaliyetini sürdüren Tzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Kitaplığı ve tzmir Kent Kültürü Dergisi, kentimizin geçmişteki ve bııgünkü kültürel mozaiğindeki bütün renklerin sergileneceği bir bilgi platformu oluşturabilme idcîiasındadır. Kisa yayın döneminde yayımlanan kitap ve dergilerin kent kültürüyle ilgili çevrelerde yaratuğı olumlu izlenim bizi özendirmektedir. Bu misyonun ne kadarının yerine getirildiğini kuşkusuz ki zaman gösterecektir. • (*) tzmir Büyükjekir Belediye Başkant SAYFA S