Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OktiftLARA Emre Kongar bir bilim adamı. Yasamtn tüm renklerini üzennde banndıran bir kişilik. Bilim kitaplan dışında yazdiğt ilk romanı "Hoca Efendinin Sandukası" ile yüksek satıs rakamlanna ulasmış bir edebiyatçı aynt zamanda, Bu ilk romamyla dergimize kapak olan Emre Kongar, bu kez de kızlanna yazdığı mektuplarla gündemdeki yerini koruyor, Neredeyse otuzuncu basktsına ulaşan "Kızlarıma MektuplarYasamdan Satırbaslart", Kongar'tn bireysel yasam deneyimlerinden ve bilimsel bilgi birikiminden süzdüğü duygu ve düsüncelerini aktarıyor gençlcre, annebabalara ve öğretmenlere. Kongarla bir söyleşi ve kitabı üzerine yaztlar yer alıyor sayfalanmızda. Dergimizde yer alan diger yaztlar ise okur b'nüne yeni cıkmıs kitaplarla ilgiîi. Muzaffer Buyrukçu, Handan Öztürk ün "Mor Tecavüz"ü üzerine ilginç görüşler sunuyor. Altay Öktem ise Şeytan Aletlerı'nden hemen sonra yayımtadığı romanı "Filler Çapraz Gider'i anlatıyor Şera/ettin Kaya ile yaptığt söyleside. Levent Çaltkoğlu ise Mehmet Ergüven'le deneme yazarhğt ve deneme üzerine konuştu. Mehmet Akkaya ise Afsar Timuçin'in "Düsünce Tariht'ni değerlendirdi. Son zamanlarda hep öykü üzerine yazan Sadtk Aslankara ise özcan Karabulut'un "Askın HaUerfni değerlendirdi. Bol kitaplı günlerl... Sait Faik'in röportaiları Sait Faik'in Tiineldeki Çocuk (Birinci Baskı 1955 Dokuzuncu Baskı 1990. Bilgi Yayınevi) adı altında yayımlanan röportajlarını okuyorum. (Aynı kitabın ikinci bölümünde Mahkeme Kapısı var: Hepsi 1942de, Sait Faik'in Haber gazetesinde adliye muhabirliği yaparken yazdığı 26 röportaj.) Tiineldeki Çocuk, değişik yıllarda yazılmış röportajlardan oluşuyor: 1936da 2 röportaj, 1942'de3,1943'tcl>1946'da7>1947'de7;roplam 20 röportaj. (Sait Faik'in ölümünden sonra derlenip yayımlanan yazıları, yandmıyorsam, değişİK kitaplarda toplandı. Sözgelimi Tiineldeki Çocuk'ta Orhon Murat Anburnu'nun "Şiir Sergisi", yanılııııyorsam bu ilk "şiir sergisi" röportajı yok. Belki dc başka bir kitaptadır. Anburnu'nun "Şiir Sergisi', Beyoğlu'nda, AdasSineması'na yakın bir binada açılmıştı. Açılışa ben de gitmiştim. Sait Faik, röportaj için, oradaki lerin toplu fotoğraflarını çektirmek istiyordu. Sait Faik'le tanışmıyorduk ama göz aşinalığımız vardr, fotoğraf için ünlülcri bir araya getirmeye çalışan Sait Faik, bir ara hemşerim Naim Tirali'ye, " Yahu bu delikanlının adı neydi?" diye soruu. Naim adımı söyleyince, "Naci Bey, kardeşim, siz de gelsenize." dedi. Yıl, 1946. Ben Iktisat Fakültesi, birinci sınıf öğrencisiyim. O totoğraf Semih Gümüş'ün 1997'de hazırladığı Fethi Naci'ye Armağan'da (C)ğlak Yayınları) yayımlanmıştı.) Bu röportajlarda "edebiyat tadı" aldığım parcalardan söz edeceğim. ilk röporta, Sait Faik'in bildirisi gibi: "Şu insanlara nicbirşey çokdeğildir." SaitFaik: "Nahiyede kolej tahsili yapmış; Fransızca, îngilizcc lisanlarmı dili gibi bilen bir Tiirk hanımına bu uzayan, ışıksız gecclerden bahsettiğim za man: Şu insanlarakaranlık çokbıle! dedi." Sait Faik, "Şu irisanlara hiçbir şey cok değil." divor ve sürdürüyor: "Edirnckapı da bu akşanı, bir ana bir çocuğun Tiinclc nasıl bindigi hikâyesini dinleyecek. Çocuk, 'Kocaman gözlü bir adam bana baktı da, iyice sevinemedim.' diye cek. Yabancılara gülemediği, beyaz dişlerini gösteremediği, duyduğu şeylerı, söyleyemediği şeyleri bu anaya söyleyecek, onlar da Tünele binmiş kadar sevinecekler." " Ketenhelvacı", nefis bir yazı. " Vay ne güzel ketenhelvam!/ Eylül başlarında köyümüze geldığini biliyorum. Ta îstanbul'lardan kalkar gelır. 1942 senesindeketenhelvacılıkl/Dünyanın en nıüthiş günlerinde yasıyoruz ki.../Bugün Istanbul'da hcrkcs ihtikârla meşgıd, harp biitiin dünyada. Yine Istanbul sokakfarında bir ketenhelvacı!" "1942 senesinde 12.5'luk kundura yaldızı kutusunu 125 kuruşa satan 'Kevork Efendi'nin yanıbaşında bir ketenhelvacının yaşaması ne earip şey! (...) Kocaman camekânfarında isimleri büyük dükkânlar, birdenbire insanların muhtaç olduklan her seyi yasaklamıslardır. Yahut hiç sıkılmadan, âdeta gündebirliradan bir ay durmadan zam yapmışlardır. Bu ayakkabı yedi lira idi. Otuz yedj liradır. Ama bunlar geçen sene otuz kuruştu..." (58 yıl sonra gene aynı şeyleri yasıyoruz!) Ketenhelvacı söylüyor: "Kaldım bir kemik bir dert,l Volta vurdum maballeleri." " 1942 senesi cylül ayında gazeteler, ihtikâr havadisleriyle intişar eder dururkcn, Istanbul sokaklarında, arkaları yenmiş lastik ayakkaplarıyla bir ketenhelvacının mevcudiyetini düşünmek; insanı masallann memleketine sürüklüyor. Masallartn kötü, aldatıcı, yalancı, hain memleketine. Kahrolsun masallar." (1943) Sait Faik, 1946'da yeni yayımlanmaya başlayan Yeni Diinya gazetesinde röportajlar yapmaya başlatnıştı. Gazeteyi çıkaran Esat Adil'di. Iktisat Fakültesi'ne basladığmı yıl... Iş ararken Yeni Dünya'nın yaytmlanacağını duymuştum. TURHAN GÜNAY TAP Imtlyaz sahibi: çağ Pazariama Gazete Dergl Kitap Basın ve Yayın A.Ş. Adına Berin Nadlovayın Danışmani: Turhan Cünay o Sorumlu Müdür Flkret llklz e Görsel Yönetmen. Dllek llkorurc Baski: Caöda? Matbaacılık Ltd. Sti. o Idare Merkezl: Türkocağı Cad. NO: 5941 Caflaloâlu. 34 534 Istanbul Tel: (212) 512 05 050 Reklam: Medya c topladığı tabak kırıntılarından en büyüğünü seçti. Yeniden kaldırdı. Içine beyni koydu, sonra, biraz ilerdeki salataya uzıın, kıırıı, kemikli sert birbilek uzandı. Yeşil salataları da beyinin iistüne koydu. Bizim uzaktan seçemediğimiz bir ufak san şeyi eline alıp baktı. Bu bir limon parçasıydı. Sonra ayağakalktı. Ipinibelinesoktıı. Tekrar egildi. Yere koyduğu ekmeğini öp tii. Tabak tutan elinin koltuk altına ycrîcştirdi. Boş kalan eliyle dolmaları kavradı. İhtiyar hanıma: Günan teyze, yazık! Bir kursağa girsin hiç olmazsa...dedi./ Yürüdü gitti..." "Sevgiliye Mektup"tan: "...Sen bana sokııl, yaslan. Ben çaresiz, şimşeklerin ışığında senin bakır çalığı gözlerini göreyim ve kaybedeyüıı. İnsanların birbirini yedifii şu büyük kavga dünyasında iki insanın değil, binlerce insanın, dinEsat Adil'in ev adresinı öğrenerek gittım, belden, idcolojiden, her şeyden uzak, iakat her şeki "musahhihlik" bulabilirdim... Esat Adil.kadye rağnıen seviştiğini görmcscler bile bilsinler. rolann dolduğunu söyledi. Efendi bir adamdı. Büyuklaflar söylemeden, 'Hakikat bııdıır!' biSait Faik'i, o günlerde, Esat Adil'le ve tanımalc demeden, insan olduğıumızdan beri olage dığım bazı kişilerle birlikte görmiiştüm. Sait len, bir başkasmda kenoimizi duyabildiğimiz, Faik dc "Sevgilime Mektuplar" başlığıyla rö hatalarımızı ve meziyetlerimizi anlayabildiğiportajlar yapıyordu. Kitapta dört parça halinmiz şeyi yapalım: Sevişelim./ Belki her şev hade yayımlanan bu röportajların son sayfasında kikattir. Belki her kavgada bir hak, bir haklı ve Sait Faik şöyle der: "... Ben çalışmanın ne demek bir haksız vardır. Fakat aşkta ne hak, ne haklı, olduğunu gördiim. Ne demek olmadığını öğ ne haksız, hattâ ne de bir hakikat vardır. Onrendım. Insanoğlıınun halini sana bir parça gösda yalnız bütün bunlartn yokluğundan var olan terdim mi, dersin? Ne gezer sevgilim!/ Daha bir şey, güzellik vardır." neler göriilebilir ve gösterilebilir. Ne yapayım "Diş ve Diş Ağrısı Nedir Bilmeyen sevgilim, elimden bu kadar geldi. Nutlarımı kaybettim. hliçbır yerde bu yazıldrım çıkmadı. Adam dan: ".. .Doğuştan kör olmak büyük bir Biryerde çtkacaktı, olmadı. Şimdıyangından ar tabiat haksızlıgj, bir feıâkcttir. Sonradan kör oltakalan notlarla ınsanoğlunun halınden sana bu maktan daha acı değil ama. Anadan doğma körün dünyaya kendıne göre bir şekil vermesi; kadarak söz açabildim " (ltalikler benim.) hattâ bir dünya görüşünc, bizim kavrayamaya Sait Faik, Yeni Dünya'da röportajlar yazdı; cağımız bir dünya görüşiine sahip bulunması ne var ki 4 Aralık 1946'da faşist delikanlılar Tan mümkün. Kimbilir güzellik dedifiimız garip, matbaasını yakıp yıktıkları zaman Yeni Diinya müdafaası müşkül, çoğu zaman haksız şey, bel da yayımlanamaz duruma gelmişti. Sait Faik'in ki sesimizde, belki kokumuzda, belki cllcriminotlan o hengâmede kaybolmuştur. " lnsanlığın zin sıcaklığında ve titreyişindedir. Hcrhalde Haline Doöru" başlığıyla yayımlanan röportajanadan doğma bir kör kızın seçeceği erkek mii lar, Sait Failc'in yaptığı işi düriistlükle, ciddiyethim bir adamdır. Gözlü kadınların anlayama lc yaptığını gösteriyor. yacağı bir güzelliğe, bir erkekliğc sahiptir." "BirKütüphanenin Hikâyesi"nden: "...Ace"Kraliçenin Evinde"den: "...Sahiden güzel le, mektup yazar gibi, baştan savma konuşugözleri var. İçinde bir tek renk yok gözlerinin; yor." birçok renkler var. Yeşil var, eflâtun var, bir ara "Ayafama Dolaşan Röportaj"dan: "...Beyaz mavi var, kahverengi var, elâ var, bu arada birceketli bir lokanta garsonu elindc bir tepsi, liızçok güncs ışığı var. Pırıltıdan ve renkten öyle lı hızlı bir yazıhaneye yemek götürüyor. (...) Birnasibini almış gözler ki, clâ gözlüdür, diyorsudenbire (...) garsonun elindeki tepsi yere yuvarnuz, değil. Lacivert, yeşil; ne münasebet! Kahlandı. Tabakîar kırıldı. Asfaltın üzerine bir be verengi; hayırefendim! Birbirinden renkleriy yinle, yeşil salatalar, üç biber dolması seriliverle ayrılan bir sürü madcn ve taşı bir havanda di./ Lokanta garsonu tcpsiyi yerden kaldırdı. dövünüz, içinde bakır da olsun, gümüş de, pla(...) Garson bir miıddct öylece durdu. Içinden tin de; granit de olsun, zebercek de, zümriit de geçenleri kestirmek zor bir sey değildi. Hepiinci de olsun, kum da... Bunların üstüne güneş mizin aklından garsonun onları tekrar tepsisiışığı vurun, sonra birdenbire bir ay ışığı geçin: ne alacafiıdüşüncesi geçiyordu. (...) Şimdi dolIşte Inci Hanım'ın gözleri." malarla beyinin başında düşüncn iki çocuk, üstü başı tertemiz bir efendi, bir ihtiyar hanım var"Rakı şişesindebalık olmak isteycn şair"den: dı. (...) Iştc tam bu sırada, garsondan on, onbeş " Üzerinde en çok durulmuş, zaman zaman alaadım geride yürüyen koltugunun alttnda üçyüz ya alınmış, zaman zaman kendini kabul ettir dirhem ekmeğini sıkıştıtmış hamal da dolmamiş, tekrar inkâr, tekrar kabul edilnıiş; zama lara yaklaşmıştı. Belki olam anlatırken aynı sü nında hem iyi hem kötü şöhete ermiş bir şair ratı veremiyorum. (Bir parantez de benden: vardır. "...anlatırken aynı sürati verebilmek çabası": "iki incecik bacak, kısaca bir trençkot, ka Işte hep Sait Faık'in savrukluğundan söz edennaryasansıbirkaşkol.müselles ("üçgen" FN) lerin farkında olmadıkları bir titizlik örneği! bir yüz, şişirilmiş göğüse benzeyen bir sırt, den FN) Bütün bu hadisc hemen bir yirmi saniye bilirse ergenlik bozuğu bir yüz: Işte görünüşiçinde olup bitmişti. Hamal yürüyüşünü hiç te Orhan Veli. bozmadan, acele etmeden, salîana saDana gel"Şiirlerinin münakaşası bana düşmez. Seven di. Yerdekilere bizim gibi, onlarla konuşur gimi haklı, sevmeyen mi? Orası bize ait değil. bi bakmadı. Hemen egildi. Garsonun yarısını Nurullah Ataç onu yeter derecede tanıtmıştır. Ama kendisi Orhan Veli'yi tammazmış. Geçenlerde bir mülâkatta: "Orhan Veli mi? demiş. "Ben de Orhan Veli'yi sordıım. O da tanımıyor. "Bari birisi lütfctse de, şairle münekkidi bir birine tanıştırıverse. Daha doğrusu, barıştırıverse... Ama Nurullah Ataç dargınlığa pek dayanamıyor olmaü ki, bıyık altından gülümsü yor ve: 'Hakkını inkâr etmeyelim, iyi şairdir.' diyor. Orhan Veli bıyık altından gülmüyordu. Gülmüyordu ama, o da: 'Hakkını inkâr etmeyelim, şiirden anlayan adamdır.' dedi..." Işte size Sait Faik'in ölümünden sonra yayunlanan röportajlarından, denemelerinden parçalar... Şimdiye kadar Sait Faik'in kitaplarını Bilgi Yayınevi yayımlıyordu; bu yıl, açık arttırmaya birkaç büyiık yayınevi dalıa katılacak. Bu yayınevlerinden kim vayın hakkını alırsa alsın bence ilk işi, Sait Faik'in ölümünden sonra yayımlanan yazılarını yeniden, belli bir düzen içinde, yayımlamak olmalı. Bundan sonra her Sait Faik ödülünde Sait "Insaniığın Haline Doğru" başlıâıyla yayımlanan röFaik'i anan bir yazı yazmayı düşünüyorum. Ne portajlar, Sait Faik'in yaptığı isı durustlukie. ciddldersiniz? • yette yaptıdını gösterlyor ETHİ NACI CUMHURİYET KİTAP SX// 590 SAYFA 3