Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sandıktan Çıkan Oyküler GÖKÇEN EZBER "Gtyılmemtş çamaşırlar nasıl kokar bıItrstn, Sandık odalannda, Sentn de dükkâmn öyle kokar işte. Onun da bir hikâyesiyok mu? Kapalt Çarsı diyip U'Çne; Kapalt Çarsı, Kapalı kutu." Kapalı Çarşı, Orhan Veli imimizin evinde hâlâ vardır öyle sandıklar. Özenle saklanıp geleceğe taşınmak istenen ve şarap gibi durdukça değeri artan anılann bannağıdır bu sandıklar. Sandığın büyülü havasına kapdmış bir pervaneye dönersiniz. Ve dayanamaz, sandığı açarsınız. Elbette, giive yeniği paçavralar da çıkabilir karşınıza. Ama çoğu zaman yüzünüz güler. Çünkü bu sandıklar, unutulmuş günlerden, belki de geçmiş yüzyıllardan, size iğne oyalar, has danteller, krepdöşin kumaşlar ve atlas bohçalar sunar. Hepsinin size anlatacak birer öyküsü vardır. Sandığın önünde öylece kalakalır, öykülerini dinlersiniz geçmişin... Johann Peter I Iebel, fazla tanınmayan bir Alman yazar. Oysa yazdığı kısa öyküler, gürültülü Alman romantizmini, yazdığı dönemde hemen herkesin kacmaya çalıştığı klasik akımın kesin akılcılığı ile birleştiren ve en azından yaşanıı süresince geniş halk kitleleri tarafından kucaklanan metinlerdir. 1760 ve 1826 yılları arasında yaşayan Johann Peter Hebel, şiirleri ve halk öykülerini andıran kısa öyküleri ile tanındı. Yazdiğı öykülerin büyük bir bölümü yaşadığı dönemde takvimlerde yer aldı ve nalk, kendisine tamamen tanıdık gelen bu scsi çok sevdi. 1811 yılında çıkan "Schutzkaestldn des Rheinischen Hausfreıındes" adlı öykii kıtabı, yazın tarihin de kendisine tartışılmaz bir önem kazandırdı. 1 lalk, bu öykulerde Hebel'in sonsuz hoşgörüsünü bııldu. Hebel, halkın diyaleğini kııllanarak, hiçbir dilsel yapmacıklıga kaçmadan son derece an bir dille, sai kurmaca diinyalar kurdu. Artık Türkler okurlar da "Oykü Sandığı" adı altında Türkce'ye kazandırılan bu öyküleri nkııma olanağına sahipler. bir elimiz yağda bir elimiz balda olmasa da sahip olduklarımızla yetinmemiz gerektiğini öğrenebiliriz. Fakat bu gerçeği, Amsterdam'da çalısan genç bir Alman, bir yanfış anlama sonucu en dolambaçlı yollardan öğrendi..." Burada olduğu gibi, Hebel'in tüm öykülerinde, evinize çay içmeye gelmiş ve hoşça zaman geçirmek için size öyküler anlatan sıcak bir dostun sesini duyarsınız. Öykülerinden oluşturduğu seçkiye verdiği "Schatzkaestlein des Rheiniscnen Hausfreundes" başlığındaki 'Hausfreundes' (ev/aile dostu) sözcüğü, Hebel'in amacını çok açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Hebel'in yalınlığı, yaşadığı dönemde de zaman zaman eleştirUmiştir. Yazdıklarının sanatsal bir değer taşımadığı belirtilmiştir. Hatta onu küçümseyenler arasında Goethe bile vardır. Fakat Goethe onun biçemini eleştirmiş olsa da, öte yandan Hebel'in önemli şeyler yaptığını da belirtmeden edememiştir. I lebel'in öyküleri göze batacak derecedeyalın olabÛir, fakat bu özellik, onun öykülerinin sanatsal değeri olmadığı anlamına gelmez. Onun öyküleri, hiçbir söz sanatı kullanmadan ve insanlara ahlak dersi vermcyi gütmeden zaten çok şeyi başarır. Öykülerine yansıtmaya çalıştığı bu göriinürdeki amaçsızlık, fakat içerikteki doluluk, belki de I lebel'in yalnızca kendine özgü olan sanatını oluşturmaktadır. Hebel'de, çağdaşlanndaki akademik kibirliligi göremeyiz. Konularını zaten halkın içinden aldığı için, olabildiğince yalın bir dille ve biraz da keııdi özgünlügünü katarak, okurların kendi insanlık durıımlannı tanımalannda yardımcı olur. Bu özelligi aynı zamanda, yazdıklannın tüm zamanları ve kültürleri aşabilmesini saölar. Oykülerindeki karakterler, evrensel bir ıızama yayılırlar. Oykülerinde üstün gözlem yeteneğini kullanan ve konu seçiminde sınır tanımayan Hebel, bu öyküleriyle bir anlamda günümüz Amerikan kısa öyküsüne oldukca yaklaşmıştır. Kimi yazın eleştirmenleri onu çağdaş kısa öykünün öncüsü olarak görür. Bu ilginç bir noktadır. Ingiliz yazın eleştirmenleri içinde önemli bir yeri bulunan H. E. Bates, kısa öykünün tarihini ele aldığı "The Modern Short Story" (Günümüz Kısa Öyküsü) adlı kitabına yazdığı önsözde, yazınsal bir tür olarak kısa öykünün tanımını yapmada yaşanılan zorluklara değinir. Kısa öykünün sınırları belli olan bir tür olarak tanımlanamamasını da, icinde barındırdığı sonsuz esnekliğe baölar: "Ortaya koyduğum her düşüncenin ve vardıım her sonucun temelinde şu aksiyon yatıyor: Yazann istediği her şeyi bir kısa öykü olabilir. Bir atın ölümünden, genç bir kızın ilk aşkına; hiçbir kurgunun bulunmadığı durağan birbetimlemeden, hareketli ve hızlı olaylann yer aldığı ve şaşırtıcı bir sonu olan nareketli bir düzeneğe; uyaksız yazılmış bir siirden, biçemin hiçbir önemi olmadığı doğrudan bir röportaja kadar her şey kısa öykü olabilir. Kısa öykünün yazınsal bir tür olarak tanımlanamamasının nedeni, gerçekten de yapısındaki bu sonsuz esneklikte yatıyor K olmalı." tngiliz eleştirmen Bates'in yukarıdaki görüşleri, Hebel'in öyküleriyle birebir koşut gibi görünmektedir. Hebel'in oykülerinde ele alınan karakterler geniş bir yelpaze oluşturuyor: Kendini zeki sanan aptallar, önlerine çıkan herkesi dolandırmayı iş edinmiş haylazlar, sahip olduklarının deöerini Dİlmeyenler, büyük güçlüklerle başarılar elde etmelerine karşm geçmişlerini unutmayan ve kibirlenmeyen saygın insanlar, ölümün elinden aldığı gençlik aşkını mezara kadar içinde taşımış yaşlı kadınlar, fırsatçılar, imparatorlar, sultanlar, köstebekler, doğal felaketler, hayaletler ve hatta tarihi antlaşma metinleri... Kısacası Hebel, toplumun her kesiminden insanı ve her çeşit durumu öykülerine konu edinmiştir. Öykü Sandığı", dilindeki tüm o yalınlık ve saflık ile topluma tutulmuş 'koca bir ayna' işlevi görmektedir. Yalnızca bu özeüiği ile bile, Hebel'in anlatılan kısa öykü türünün ilk örneklerinden sayılabilir. Yazını amaçlara indirgemeyen.anlatılarını birer araç olarak değil, önü açık yaşantılar olarak sunmak isteyen I îebel, yaşadığı çağa göre son derece özgün, bir o kadar da yalın ve sınırlan asbnda çok belli olan bakış açısı ile, tüm zamanlara yayılabilen, insanlığın her durumunu kapsayan metinleri ortaya koymuştur. "Öykü Sandığı" adlı seçkıde yer alan öyküler, bu metinlerin en çarpıcı olanlan. Eski, içten bir dostun sıcak sohbetini arayanlara... "'Yaşam birkez sana verdiğini sonuna dek senin için saklar,' dedi kadın oradan uzaklaşıp bir kere daha geriye bakarken."« Kaynaklan 1) "Kindlers Neues Literatur Lexikon", Band7,1998. 2) "Wege der Deutschen Literatur", Hermann Glascr, Jakob Lehmann, Arno Lubos, Ullstein, 1985. 3) "Deutsche Literatur Geschichte", Wilhelm Bortenschlager, Verlag Leitner, 1981. 4) "The Modern Short Story", 11. E. Bates, Robert Hale Ltd. 1988. Oykü Sandığı / ]ohann Peter Hebel / Bilgc KültürSanat / 191 sayfa. malara benzeyen korkaklıkla ya da çekingenlikle yakınlığı yoktur. Örneğin, on yıla yakın bir süredir kimi ağızlarda beğeniyle çiğnenen "yetmiş yıldır, yetmiş yıldır" sakızının, sağcı bir söylem olduğunu, hiçbir çekingenliğe düşmeden söyleyebilecek bir denemecidir Tahsin Yiicel. Konularını güncellikten uzak düşürmeye çalışmaksızın da, kalıcı, sağlam denemeler yazılabileceğinin kanıtıdır onun denemeleri. Salakhk Üstüne Deneme, adıyla da, konulanyla da, yaşadığımız zamana cuk oturmuş bir deneme kitabıdır. Kitabı oluşturan yazılarda, ezberden hırsızlığa, yaşlılıktan bağnazlığa, ırkçılığa, devrimcilikten dönekliğe, sanatçı ayrıcalığından ün ve paraya, küreselleşme ve özelleştirmeye değin, ama alabildiğine hoşgörülü bir söylemin dinginliğinde gezinebilir, "Artık çoğunluğun yanında yer almak istiyorum; hep yalnız kalmaktan bıktım!" diyerek dönen çok ünlü bir eski solcu yeni dönek yazara Dİle bu hoşgörünün çok görülmediğini, onun gibilerin yaşadığı döniişümlerin bile içtenlikle anlaşılmaya çalışıldığını görebilirsiniz. Benim sevnıediğim, öyle olmasaydı diye hayıflandığım bir tek yanı var bu denemelerin: Kimi zaman öztürkçe yazmak isterken, kimi zaman da belki düşüncesinin akışı içinde seçtiği sözcükler, yazının anlaşılırlığına, akıcılığına ve tadına hiç de uygun düşmüyor. Deneme bir sanatsa, yalnızca düşünce yapıtı değil bir dil sanatıysa deneme, güzelliği, dilinin tadıyla da, akıcılığıyla aa ilişkili değil midir onun. Ben kendi adıma, çok okunmasını, yaygınlaşmasını isterim Tahsin Yücel'in denemeferinin. Ama, "özad da bir dilsel ulamdır," (s .56) ya da, "özadların savmaca kullanımını önleme" (s. 57) gibi tümce parçalarının, asıl tümceyi anlaşılmaz ettiğini, okumanın akışını dıırdur duğunu, yazının tatlını kaçırdığını söylemek isterim. Bu sonucu. evet, yalnızca kendi okumamdan çıkarıyorum. Diyeceğim, başkalarına da sorup doğrulatmadım. Ama ne zaman basımı kitaptan kaldırdığımı ya da kitabı elimden bıraktıüımı ayrımsadıysaın, bunun, hep dilin böyle çakıllaştığı yerlerde olduğunu saptadım. Dildeki güzellik arayışımızın, etkileme arayışımızın, söyleyişimizi belki alışılmış sö'yleyişlere yönelttiği deolıır. Hatta öyle etkili, güzel söyleme arayışlan, belki sınırlar, daraltır da sözciik seçimimizi. Ama Salaklık Üstüne Deneme'rim, konulanyla da, doğru yaklaşımıyla da günümüze bunca yakıştığını görünce, keşke Tahsin Yücel usta "göz diktiği değer nesnesi", "ülküsel örnekçe", "saltıklaştırma", "eklenimsizlik", "görellik..." gibi çağrışımı çok zayıf sözük ya da söz kümelerini bilimsel yapıtlanna bıraksaydı da, bu kitap daha çok, daha çok okunsaydı diye, yine hayıflanmadan edemiyorum. Salaklık Üstüne deneme'rim yeniden yeniden basılarak çok okunduğunugörmek, beni sevindirecek. Bir de hayınanmamın, kaygılarımın büsbütün yersiz ol duğunu, yanıldığımı teslim ettirecek kadar çok okunduğunu, sürekli basıldığını görürsem, keyîime diyecek yok. Çünkü bu kitap, bir deneme ustasının gerçek bir dil denemesi de... Salaklık Üstüne Deneme/ Tahsin Yücel/ Yapı Kredı Yayınları/ 1 Baskı/Ekım 2000. CUMHURİYET KİTAP SAYI 590 Dlimtadı, afcıcılığı Yalnöyküler Bir denemeci, bir aydın HÜRRİYET YAŞAR Hebel'in öykülerinde, Aydınlanma'nın ışığını ve romantizmin ılıklığını bir arada görürüz. Bu iki unsur, Hebel'in öykülerinde pratik bir hümanizmaya dönüşür. Öyküler çoğunlukla insanların kusurlarını irdeler. Ama bu kusurlara değinilmesinin nedeni, insanlara soğuk bir ahlak dersi vermek değil, insanlann kendilerini daha iyi tanımalarını sağlamaktir. Hebel'in belki de en önemli özelliğidir bu. Hemen her öykünün sonunda anıştırüan törel bir ders, ya da daha genel adıyla moral, ince bir zekâ iirünü olarak ortaya çıkar. Öyküleri çekici kılan bir özellik de budur. Hebel'in öykülerinin en önemli özelliklerinden biri, kullanılan dildeki yalınlıktır. Örneğin, seçkinin en çarpıcı ve ünlü öykülerinden biri olan 'Kannitverstan'ın başlangıcına bir bakalım: "I lepimizin kesinlikle Emmendinen ve Gundelfingen gibi küçük yerlere olduğu kadar, Amsterdam gibi yerlere de günlük iijleri düşer ve böyle zamanlarda dünyevi şeylerin gelip geçiciliğini anlayabilir ve SAYFA 16 Aydırlanma ve romant&m D eneme türünün özündedir alçakgönüllülük, arayış, yenilik... Söyleyeceğinizi, duyumsadığınızı, bir kez de yazıda, o yazmakta olduğunuz yazıda, içtenlikle, özgüvenle önünüze serip ycniden sorgulamıyorsanız, yeniden tartmıyorsanız, yazıda karşınıza çıkan tüm düşünceleri, hatta duyguları, aoğru diye bildiklerinizi, yanlış aiye bildiklerinizi yeniden denemiyorsanız, o yazı deneme değildir bana göre. Eğer bunları yapabiliyorsanız, yani ne olduğunu, nasıl olduğunu, neye yaradığını bildiğiniz tüm gereçlerinizin alıştığınız kimfiklerini, unutup, onları yazıda yeniden deneyebiliyorsanız, işte bir yazının içinde daha, arayışlara, yeniye, ilklere doğru açılıyorsunuz demektir. Tahsin Yücel'in denemeciliğinin en güzel, en doyumsuz yanı, her vazıda yaşadığımız bu bir daha ölçüp Dİçme, bu hiç kestirip atmama alçakgönüllulüğü ve arayışıdır. Arayış dediysem, yaşı kemale ermiş bir kişinin bitmek bilmeyen kararsızlıkları, şaşkınlıkları değildir demek istediğim. Alçakgönüllülük dediysem, gerçek bir alçakgönüllülüktür o da. Kimilerinde sıkça rastladığımız, sıkışınca alttan al