23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Mehmet Ergüven'le 'deneme' üzerine Benimsenmiş doğrulara soru isareti kovuvorum ben" Mehmet Ergüven'i 12 Nisan 2001 tarihli sayimızda kapak yapmıştık. O sayimızda Ergüven'in denemecilik yanı eksik kalmıştı. Levent Çalıkoğlu elimizdeki söyleşisiyle bu eksikliği gideriyor. LEVENT ÇALIKOĞLU e, doğruya soru isareti k°y'maktlr' cümlesıyle basltyor Gölgenin Ucunda kitabınız Bu cümle aynt zamanda tüm kıtabın genel havastm da çerçeveliyor. Bilinen o kı, Montaıgne 'den hu yana deneme, kişinin kendistni çözehilmesi için hakikatı didiklemestdir Yantlmıyorsam sizin için de aynı yorum geçerli. Herne kadar bır anlatıa olarak mctni yönlendirrnesemz de çoğunlukla besaplastığınız seyı bır yüzlesme vesilesine çeviriyursunuz. Aslına bakılırsa kafamzdan her geçen soru açık bır şekilde iize isaret edtyor. Dogruyu soru ışarett koymaya çaltsan denemeci kendisini ne kadar gtzleyebılir? Deneme okurunıı, soru işaretlerinin yol açtığı kararsızlıktan hareketle, gizlice ikna etmeye çalışmak elbette olası. Ancak madalyonun sadece bir yiizii bu; çünkü, o defaya mahsus olsa bile, her zaman inandığım bır doğrıı var; ve son tahlilde bu doğruyu paylaşmak için masa başına geliyorum. Dolayısıyla sonı isareti, olsa olsa söz konusu doğrunun ihtiyatlı bir şekilde dile gctirildiğini gösterir bu denemclerde. Aslında Sırdaş Görüntüler'den bu yana izlediğim yöntem belli: Benimsenmiş doğrulara soru isareti koymak, savundu ğum doğrunun önünü açmaktır; çünkü dichotomie nin geçerliğini yitirdiği bir dönemde, başta kadın/erkek ayrımı olmak iizere, tüm mutlak karşıdar kendiliğinden erimeye yüz tutmııştur artık. Soru işaretinin simgelediği belirsizlik, hcr şeyden kuşku dııymak değil, halihazırda yaşanmakta olanın kuşku duymayı zorıınlıı kıldığı noktada belirsizliği sorgulanıaktır. () halde önce şu noktaya bir mim koyalım: Doğruya kendini gizlemek için soru isareti koyan kişi soru sormuyordur artık; ontın yaptığı, sozümona irdelediğı konu ya da borunu lai kalabalığına getirip soru işaretini iptal etmektir yalnızca. Buna göre kendini gizleyen kişi en fazla soru işaretinden korkar. Böyfe bir durumda tek tek kendi doğrularını sıralamak varken kim soru isareti ile uğraşır. Dikkatlibiroktırderhalfarkeder: Ben, özellikle Pusudaki Ten'de olduğu gibi, iknadan ziyade ifşa yoluyla kendime tutunmanın peşindeyim. Peki çok mu önemli bu.' Kvet, hatta çok önemli bile yetersiz burada. Benim ben'imi teşrih masasına yatıı makta gösterdiğim cesaret, fiyakalı bir ego gösterisi değil; başkalarını "keiıdi beni'yleyüzleşmeyeçağrıesa scn. Bu bağlamda Pusudaki Ten'in mesajı çok açık: Cinsel tantezileı ini ayna önii yahut kiivettc hamamcr olarak yaşamaya yazgılı insanların bir lürlü telaf fuz edemedikleri doğru, gen kalan doğrulannı da soru isareti ile sayrılı bir ilişkiye sürükler. SAYFA 10 Bana gelince, ne yaptığım ortada: Kendi doğruma sahip çıkmanın en kestirme yolu, başkalarının uoğrularuıı soru isareti ile birer birer ayıklamaktır; dilerseniz ol mak da diyebilirsiniz buna. Gölgenin Ucunda farklı ytllara ail denemelertn bır araya geldıgt bır kıtap. Yıne de okuyucu için melinler arau bir bag'layıcılık, akıst sendeletmeyecek bıriçörgü öngöru'lmüs gibi. Izleyicinin karsılasacag'ı hashklar hakkında neler söyleyebılırunız ? Doğrusunu söylenıek gereltirse Gölgenin Ucunda bir seçki aslında. Dolayısıyla Pusudaki Ten ya da Gönnece'de süz konusu olan örgensel bütünlükten yok sun; anıa bu, Gölgenin Ucunda'ki yazıların sıkı bir elemeden geçmediği anlamı na gelmiyor elbette; kitaba girmeyen yazdar, girenlerin iki katı nerUeyse! Önıeğin Haendel'in operaları ileGoldoni üzerine yazdı^ım metinleri bu kitaba koyamadım; diğer yazılar ile bıınlar arasında ki dokıı farklılığı daha ilk bakışta fark ediliyordu çünkü. En önemlisi, biçimsel açı dan mümkün degildi bu; çünkü her ikisi de fazlasıyla uzundu. Gölgenin Ucunda yı yayınevine tcslim etmeden önce özenle üzerinde durnıaya çalıştığım nokta, farklı konular arasında olmaktan çok, birbirinden baöırnsız konuların kendi içinde belli bir bütünlüg'e ulaşmaktı. Dolayısıyla daha önce hiçbir yerde yayımlanmamış bazı metinleri salt bu kitap için kaleıne aldım. Ne var ki, yine de kitapta yer alan tüm yaziların dene me olduğunu söylemek mümkün değil; ama o kopukluk niç, ama hiç rahatsız etmiyor beni; "arızalı ben" bir yerden hava almak zorunda çünkü. Bir de şu var; Son on yıldır yazacağım konuları baştan belirleyip yerine göre epey uzun bir süre olgunlaşmasını bekliyorunı; en azından hazır olduğuma inanmadan masa başına geçmiyonım. Ancak, bu da görece bir şey elbette. Nitekim ara sıra şöyle geriye dönüp bakınca, daha birkaç yıl önce yazdığım bir yazıyı bugüıı bambaşkabirperspektiftenelealacağımı görmek, hem üzüyor, henı de mutlu ediyor beni. Çalakalem yazmaktansa, tembelliğin tuzağına düşmemek kaydıyla, sus payının gereğini yerine getirmek benim için daha önemli. Peki bir ölçütü var mı buııunr' Hlbette var; ilk aklıma geleni söyleyeyim: Kısa bir paragraf boyunca dört deta "çünkü", beş kez de "fakat" geçiyorsa, o yazarda üslup kaygısı yoktur. hıirklı meslek dallarmda sorumluluk mtlenen bıminiz. Bir yanda opera, dig'er yanda resını elestırmenlıği, bağjmstz olarak da deneme yazarlığı Bununla birlikte okur okurnaz sıze ail olduğu apaçık orlada olan bır dıl, ba<;kın bır iıslııp wz konusu. Üslubunuzun farklı konular arasında bır bağlayırılık, bır b'lçüt oluşturduğunu düsünüyor musunuz? Burada üslup, bir başka deyişle biçem sözcüğunden ne anladığınıızı bclirlemek gerekiyor ilk önce. Biçem, söylemek iste diğimiz şey ile buna aracılık eden malzeme arasındaki hassas dengeye saygı durıışudur. Unutmayalım: Sanat, gerçeöe karşı üstlendiğimiz sorumluluöun dikkate almması koşuluyla varlığını kutsayan biçimsel bir oyundur. Daha doğrusu, ger çckle kurulan ilişkide, bilinç niteliğimizi yansıtan bir aynadır sanat. Ote yandan, içeriğin ancak o şekilde dile getirilebileceği konusunda bizi ikna eden her biçim, kendiliğinden biçemle buluşur; özgün biçim, biçemde mayalanır çünkü. Bu bağlamda gerçekle hesaplaşırken, önce yalnız bilincin tuzağına düşmemeye çalısıp, daha sonra buna aracılık eden diıi alabildiğine saydam hale getirmek, öngördüğüm biçemin başat özelliği. Biçimin, sonunda aradan çekilinceye dek biçim olma hakkını kullandığı yerde, ardında kalan boşluk, içeriği görünür kılan saydam kılıftır artık. Herkes biliyor: Sığındığımız dil, status quo ile uzlaşmaya çağn olarak, her an bizi yutmaya hazırdtr. Öyleyse toparlamaya çalışayım; Dile yem olmamaya özen göstererek dil ile hesaplaşmaya mecbıır olmanın bilinci, elimi attığım her şeye doğal olarak bana rağmen benim damgamı vuruyorsa, bunun larklı konular arasında bağlayıcı bir doktıya dönüşmesi elbetre kagnılmazdır. Pusudaki Ten'h mesajı Yazılarınızt kırda, seyahatte, ptknıkte ya da manzara karsısmda içınizden geldıgU gibi kâg~ıda aktarmadı&ınızı, ber bırin ciadı bir okuma uirecintn sonunda or/aya çkttğınt hiliyorum. Sızce deneme yazarının takip etmesi gereken bclirlt bir yöntemi var mıdır? Bunu büemiyorum; ama bana öyle geliyor ki, bu konuda herkes için bağlayıcı nitelikte olan bir yöntemden söz etmek olası değil. Dolayısıyla ancak izlediğim yöntemden söz edebilirim burada. Once şımda uzlaşalını: Yazı I\A tıpkı resim ve müzik gibi özünde bir kompozisyondur; bu ise Latıncedeki karşılığı componere'nin de açıkça ortaya koyduğu gibi "bir araya getirmek"tir. Oyleyse yaz mak, neyi, neye gore bır arayj getireceğimize dair bir etkınliktiı. Hiç kuşkusıız burada çıkış noktası, once "neye göre"nin belirlenmış olmasıdır; çünkü oylum ve türünden bağımsız olarak her metnin bır ya da birkaç tümce ile özetlenebileıı arıa Hkri vardır; bundan sonrası, o fikrı tamam layacak parçaları uyumlu biçimde bir araya getirmekten ibarettir sadece. Aynca, hemen altını çizmekte fayda var: Burada sözü edilen fikir, ister ıstemez bir konuya aittir daima. () halde, yazarken çih aşamah bir sorunla karşı karşıyayız; ilki, kışkırtıcı ve bu nedenle işlenmeye değer bir konu, diğeri ise o konu hakkında belli bir fikir sahibi olmak. Herhangi bir konuda fikir sahibi olmaya gelince, tek yolu vardır bunun: Okumayı hayarın cayılmaz bir parçası haline getirmek. Ne var ki, hazır sırası gelmişken, önemli bir noktaya daha değinmek istiyorum: Okumanın edilgen doğası bizi ürkütmemeli; çünkü imgelem gücümüzü fitillemeye aday bir konu ile burun buruna gelmek, çoğu kez buna hiç hazırlıklı olmadan, kendimizi salt okuma hazzı için okumaya teslim ettiğimiz durumlarda ortaya çıkar. lilbette okunıaktan birtakım bekfenrilerimizin olması doğaldır; ama sadece bu beklentilerin yönlendirdiği okuma, giderek ufkumuzun daralmasına yol açar. Bir başka deyişle, resim üzerine yazı yazmaya kalkışan kişi sadece resimle ilgili kitap okursa, bir süre sonra resim üzerinde bile yazamayacak duruma düşer. Reşat Nııri Güntekin Ateş Gecesi'ndeki herhangi bir ayrıntı ile resim, totoğrat ya da müzik arasında bağlantı kurun, bunu yazıya dökebilen kişi, yalnızca konusunda uzman değil, denemeye de adım atnıış bir yazardır artık. Unutmayalım: Yazmak, kitaplardan aldığımız hazzın kitaba dönüşerek doyuma ulaşmasıdır. Gölgenin Ucunda adlı son kitabıntzK İ T A P Deneme yazarnn ybnteml "Deneme. bulvar gazetelerindeki sıpınışı kö$e yazıları glbi hazır lokma deglldır; bılımsel bir makale glbl sabrımızı zorlamasa bile, yerine göre bir tümce ya da paragrafı tekrar okumayı açıkça şart ko$ar çunkü" diyor Mehmet Erguven. C U M H U R İ Y E T S A YI 5 9 0
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle