Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ru koşturuyor Erol. Onu sanık sandalyesine tutsak eden aşkın çağıltısı siirler boyunca duyulur. Bir kadının gözlerinden geçÜerek daha nerelere vanlır, kimlerle Kucaklaşılır, açık seçik ortaya çıkar: "meral desem hangi aşk gelir aklınıza hangi aşktı yaşanmadan yaşadıklanmdan fazla olan hangi aşk bu kadar ağaç ve çocuk banndırmıştı meral desem hangi aşk gelir aklınıza" (s. 112) . • Şairin antitezinde, "düşleri bir karış bile gelmeyen insanlann içinde/ dişimle tırnağımla yarattığım hüzne bakarak/ konuşma gülme/ kirlenir sesin/ anla" (s. 59) diye altını çizdiği yeni insana özgü farklılığın ipuçfan gizudir. Sevgili anne arası gidip gefen duygu yoğunluğunda 'kadın', vazgeçilmez bir imgedir Erol'un şiirinde. 'Yağmur' ve 'rüzgâr' imgeleri de bu yoğunluğa katüdığında, ıslaîc duyarlığı birleşik kaplan aynı anda dolduran sular gioi yürek serinliğimizi belli bir düzeye eriştirir. Bir anlamda kaptan dışan taşan, paylaşılmayı bekleyen, yeni yeni şiirlere gebe dişil bir ıslaklıktır bu. Doğrusu şairine de yalcişıyor. Yarattığı mekânlara, düşsel çağrışımlara sıırükleyerek hayal gücümüzü uyanık tutuyor. Şairin bir görevi de, okuru düşsel köprülerden geçirterek göz kamaştıncı yolculuklara cıkarmak değil midir? Varla yok arası "kumrular sokağı", yabancılaştırılmış kent yaşamında aşka ve şiire sırtını dönen insanın benlik kaynağıdır sanki: "bu şiire gelmiyorsa kumrular sokağı mavi elbiselerinle sen ona gitmefisin." (s. 120) Unutmadan, kitabın son şiirini bağlayan o dizeleri de yansıtıp görüşünüzü almak istiyorum: "toparlarsak toparlarsak aşk yalnızlığı beceremeyen insanla'suç ortak Bu Ask Oykii Tutmaz AHMETGUNBAS Ah, bir ömürdür şuşairler! Neilginç adlar yakıştırırlar kitaplarına! Iste Yasin Erol da bunardan biri. Neymiş efendim? "Bu Aşk Öykü Tutmaz*mış!..(*) Gel de çık işin içinden!.. lster misiniz, o 'fırlama şüri' olduğu gibi buraya alalım? îyice açın kulaklarınızı da, dinleyin: "sanık her aşkın bir numaralı sanığiyım ya tutuklayin ya da uzak dunın benden sakın aldanmayın sanşınlann azalmasına ve siz de şüphelenin kannızdan hâkim bey çünkü ben tanımadığım kadınlan da sevmiştim tenimde alev alev bir yalnızlık ben tanıklık da yapamam aynlıklara tutuklayin beni hâkim bey bir kadın soyunmadan avukadığıma" (s. 16) Eee, adam böyle bir kadına sarkmaya başlayınca tel tel sökülüp dağılmaz mı? Sonra da gel, "Bu aşk öykü tutmaz! diye sızlan!.. Kim dinıer seni?..Her aşkın bir numaralı sanığı olmak, tanımadığı kadınlan da sevmek, üstüne üstüne teninde alev alev bir yalnızlıkla dolaşmak, olacak şey mi Allahaşkına? Bak, bir de hâkime dikleniyor; " Ya tutuklayin ya da uzak durun benden!" gibilerden!.. Seni hınzır seni!.. Sanki Donjuan'ı, Kazanova'sı hortlamış da gelmiş sanırsın aşk piyasasına. Hani erkekliği de ayağa düşürdüğü belli. ne halt yediysen yedin, kıvnl kuyruğunun üstüne yat bari! Bu şair milleti hep böyledir zaten. Cav cav atarlar konu aşlctan açılınca. Kimdi, "ne kadınlar sevdim zaten yoktular" diye hayıflanan? Attilâ tlhan olsa gerek! Be adam, olmayan kadınlan nasıl seversin sen? Düpedüz düştür senin gördüğün.Kimisi de itiraf eder Ccmal Süreya gibi: "Alışınm seni yalnız düşlerde okşamaya/ Bunun verdiği mutluluk da az değil ki" dive. Ömür geçer aşklan içinde gömülü kalır. "Nerden mi anlıyorum yaslandığımı/ Kadınlar gittikçe daha güzel" diyen Şükrü Erbaş'a ne buyrulur? Bir de son yıllarda bir inaüaşma başladı: "Aşkbirkişilik mi, ikikişilıkmi?" diye. Bir halt yiyeceklerinden değil, çene yanştırmak alt tarafı!.. Yani bu işin sonuhüsran. "Birdokun, bin ah işit..." örneği!.. "Bütün kadınlarda gözüm kaldı/ Amazonlar Kalesi'nc sürün beni" diyen Kemal Gündüzalp adlı şairi de hesaba katarsanız, şairmilletinin "gözü çöplük te kalan" serzenişini anlarsınız. Neyse, biz yine Yasin Erol'un sanık olduğu duruşmaya dönelim: Bile bile sanık sandalyesine oturan, sorulmamış sorulann yanıtlanvla mahkeme heyetini şaskına çeviren DU zamane şairinin bir bildiği olsa gerek. Kansından şüphelenen bir hâkimin açmazını düşünebiliyor musunuz? Mübarek 'aşk misyoneri'!.. En zor koşullarda kadınlar ona doğru koşacak, hatta bir kadın gönüllü avukatlığına soyunacak!.. Bence bu mahkeme SAYFA 16 dümeninde bir sır gizli. O da gelip bir dizeye dayanıyor: "tenimde alev alev bir yalnızlık" dizesine. Ironik anlamda değişik bir aşk anlayışı bu! Zincirleme yalni2İıklann büyük yangını. Öncelikle kadınların aşktan uzaklığını, kuraklığmı, farkındalığını, onları yürek derinliğinde kavrayabilen, özlemlerine ayna tutan erkek bir şairin feryadı karşı cins katında anlamını buluyor. Yani kadınlar açısmdan mesaj ahnmıştır. Şair de sonuçtan emindir; sinik ve şaskın bir hâkimin yargılama faslında oldukça rahat davranmaktadır. Kimi şairlerin daha iyi anlaşılması için, şiirlerinin kitap bütünlüğüne taşınması mı gerekir, bilmiyorum? Aklıma, Hilmi Yavuz'un tek tek yayimlandıklarında fazla ilgi çekmeyen şiirleri geliyor da. Ama ben Yasin Erol'u uzun bir süre Pencere dergisinde izliyordum. Hatta, "habersiz bir yağmur gibi/ her gün yağıyorsun içime" dizeleriyle başlayan "Şiir ve Sen" şiirini yazıvermiştim ajandama. Onda, güzel güzel konuşurken dengeleri sarsan bir aykırılık var. Aykın düşünüyor, aykın konuşuyor. Salt ironi olsun diye yapmıyor bunu Erol. Aykınlığını duyarlığına katıyor. Sözgelimi aynı şiirde, ben aşkta önümü görmek isterim" koşullamasını aykın bir söylem olarak düşünmek gerekir. Ya Annem şiirindeki "başakla bir olur/ severdi toprağı" (s. 17) betimlemesiyle çıtkınldım anne şiirlerini birden sollayıp geçmesini neye bağlarsınız? Yasin Erol'un şiir dokusunda naiflikle liriklik yan yana gidiyor. Kulağımıza yabancı gelmeyen seslerin devamı gibi duruvor. Tek tek ele aldığımızda kendi olan bir gölette toplanıyor bu sesler. Yani birikiminde, bileşiminde doğrudan bir benzerlik vok. Sese ses katmış, yoğurmuş, şekilfendirmiş, esnek bir şiire ulaşmış. Bu yüzden bir sonraki dizede Erol'un ne dıyeceğini önceden kestiremezsiniz. O aykın yapıda her türlü sürprize hazır olmalısınız. Etkilenme konusunda Attilâ llhan'dan esinlendiğini yadsımıyor Erol. "Giden Zeynep" şiirinde, "attilâ ilhan'ı seviyorum/ imgeleri misafirperver" dizeleriyle onaylıyor bu eğilimini. Konuşma havası içinde çarpıcı imgelerle durmasa, Orhan Veli'nin "Dalgacı Mahmut"uolup çıkacak. Şiirdeki öykülemede ve zorlamasız uyak yapısında Ataol Behramoğlu yalınlığı egemen. Aynntılarda dikkatle gezindiğinde Ahmet Erhan'ın ince zekâsıyla şairimizin yan yana yürüdüğünü görürsünüz. Sonucu önceden kestirilemeyen aykırılığında ise Cemal Süreya'nın çapraz söylemini duyumsamak olası. Tüm etkilenimler dışında Yasin Erol'un şairliği konusunda bir yargıya varmak isterseniz, size şu dizelere eğil menizi salık verebilirim: "sana terk edilen insanlann akşamüstleri kullandıklan hüznü getirdim başını çocukça yana düşürmelerine katlanacak omuzlardan getirdim sana nehir kenarlannı ağaçlarda büyüyen ıslıklan getirdim" (3.51) "Yasal Acılar" şiirinde, şairi, "acılan adlandıran biri" olarak tanımlasa da, bungun insan yüreğini yaprak yaprak serinleten, bir umuda, bir iyimserliğe doğ 1968'li yıllan, bir genç ergen olarak karşıladığım sıralar, Zeytinburnu'nda apartman yok der^ecek kadar azdı. Ozellikle elektrikli trenin Bakırköy'e doğru Kazlıçeşme den süzüldüğü sıralar; trenin içe bakan penceresinde, coşkuyla Zeytinburnu gecekondulannı izlemeye hazırlanırdım. Bunun ilk sebebi, elbet Ender Sanyatı idi. 1966'larda onu Zeytinlik gecekondulannda tanıdığımdan beri, en azından toplumcu kesilmemin nedenleri vardı. tnsanlann en az, ne kadar yoksulluğu sırtlannda taşıyacağı, hiçbir şeyi olmayanla, çok şeyi bir arada yaşayanın aynrru, Zeytinlik te bitiveren küçük kavak ağacının gölgesinden baska serveti olmayan gecekondulardan Izmir'in Alsancak'ına doğru apartmanlara baktıkça, içim bir tuhaf bilenirdi. Tıpkı Antonıoni'nin, Fellini'nin, De Sica'nın 'Yeni Gerçekçi' filmlerinde beliren gecekonduapartman kıyaslaması, yan yana beliren görüntüleriyle bende çoğalıp giderdi. Işte Zeytinburnu'na taşan bu sevgimin, Istanbul'un Şişli'sinden, Levent'inden, oraların kolayca cdinilen İüksünden, kücük fakat sıcak pencereli, tek katlı, soba borıısunda dumanı ile beni belirleyen bir sevecenlikten doğduğu muhakkaktı. Ender Sanyatı ile ilk şiir konuştuğumuz akşamlan hatırlıyorum. Güzel şeylere kolayca kanan sımsıcak bir ses, içkiyi hızla içen yumusak bir yürek, bir de flcinci Yeni'den toplumcu şiire, Edip Cansever'den Ataol Behramoğlu'na, ordan da Nâzım'a uzanan bir scrüvendik hepimiz. Yayınlama ortamımız 'Soyut' ve 'Yordam', sonra da Ankara'da Salim Şengil'in çıkardığı 'Dost' dergileri oluyordu daha çok. Daha fazlasına yetişemiyorduk. Ne de olsa gençtik, kanımız kaynıyordu önce. Şiir buna karşın bizde büyük yer alıyordu. Şonraları 1969'da askere birlikte gittiğimizi; onu, Samsun'daki acemi birliğine kadar teslim etüğimi hatırhyorum. Beni bırakmamıştı, on gün evden kaçmıştım onun yüzunden. Askere verilen yolluklardaki kurabiyelerle, hazır kızarmış köftelerle, yavaş giden bir Anadolu posta treninde, ona verilen askeri sülüs'e ek olarak, yanında gidiyordum. Onu uğurladıktan sonra Izmir'den, ben de askere gittim. ü Samsun'dan Ardahan'a dağıtım oldu, ben de ErcişVan'a. En güzel şiirlerimizi Doğu'da, karşılıklı iki sınır kentinde yazdığımıza eminim. Askerlik sonrası görüşmelerimiz Izmir'de sürdü. Onun ruhsal yapısından çözülmeleroldu; hastaneye yatö, psikoloii tedavisi ile içkiyi birlikte götürdü. Bir dönem Asbes fâbrikasında göğsüne takıştırdığı ödemi, aynldığı eşinin, başkasıyla evlendiği gün patlattı ve gitti. Apartopar öldü. Oyle bir kayboluştu ki bu, 25 senedirgittiğine, bizi inandıramadığı bir ölüm. Başka kiracılar da taşınsa onun evini, köşesini, büyümeyen gecekondusunu hâlâ ziyaret ederiz. Mezannı annesi yaptıramaaı, 25 seneyi geçen bu dönemde, Izmir'in Kokluca mezarında ölüsü de toprağa kanştı gitti. Annesini, babasını kaybettiğimiz gibi, bu arada ilk eşinden olan oğlu Adnan Peker Sanyatı da (Ne acıdır ki ismini benden bir parçayla tamamlamıştı) astsubay olduktan sonra tayin olduğu yer olan Izmit'ten (Kocaeli) son telefonunda bana: ' Evlendim bir oğlum oldu Hüseyin Amca,' dediydi. 'Adını Ender koyduk, mezan yok ama, Ender Sanyatı yeniden doğdu. 17 Ağustos depreminde gazetede îzmit'te çıkan ölüler listesinde oglu, onun eşi ve küçük tonın Ender'in enkaz altında yokolduğunu okuduk. Böylece 'Ender efsanesi tamamıyla yokolmuştu. Işte şiir peşinde yorulmadan koşturan Ender Sanyatı'nın romana dönen yaşam çizelgesi, Izmir'de Ahmet Günbaş ın esKİ anılanndan kalma bir isim olarak geCUMHURİYET KİTAP SAYI 569 nn hğıdır'" (s. 122) Sanırım başa döndük. 'Sanık' sıfatını salt saire yükleyerneyiz artık. Suların sulara kavuşması gibi köpük köpük bir taşkınlığın engel tanimaz serüveninde her kareye bir öykü biçmek nerdeyse olanaksızdır. Topluca o koşunun içinde sayüırız. Alev alev harlayan yalnızlığımızı soğutmamız için aşka yönelmek gibi bir suç ortaklığımız var. Yalnızlığı ateş almayan, askı erteleyerek insan suretiyle var olmakta direnen kişilerin ışıksız, renksiz iç dünyasını bir çırpıda çiziveren Turgut Uyar'ın şu dizelerini de destek yapabilirsiniz suç ortaklığınıza: "hangi şehrin bağbanıdır insan soluğunu körük gibi koyvermediyse yinelenen bütün akşamlar bir kıl yumağı olur göğsünde" Yasin Erol güzel bir yerden başlamış şiiri kazmaya. Dilerim arkası gelir. • Bu Aşk Öykü Tutmaz/ Yasin Erol/ Bilgı Yaymevi/1. Bastm/Haziran 2000/ 122 s. Öbme Direnen Siirler HÜSEYİN PEKER Izmir'in Zeytinlik semtine olan sevgimden; Istanbul a öğrenci olarak taştığımda, Zeytinburnu'nda günlerce aolaştım. J