Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Vıtezslav Nezval, Albatros Nezval gibi büyük şairleri okumak insana şiir yazarken duyduğu hazdan daha büyük bir haz veriyor. "Şiir yazmak hayattan uzaklaşmayi gerektirmez" dese ae Nezval, Gerçekte şiir yazmak insanı hayattan uzaklaştırıyor. Insan Entelektüel ilgi alanlan arıyor. HÜSEYİN AVNİ CİNOZOĞLU îyi şairler iyi şiir çeviriyor. Türkçe'de Cemal Süreya çevirılerinin naif bir tadı, güzelliği var. Çok şairi Nezval'in görüntü ustalığı, aşıriya kaçmayan humoru, çok incelikli bir biçimde aktarılmış Türkçe'ye: Erdal Alova, Turgay Fişekçi ve Eray Canberk çevirileriyle.(*) Nezval, doğduğu köy olan Moravya köyüne, köyünün insanlanna ve anılarına bağlı. Benim de çocukluğum yaz dinlencelerinde doğduğum köy olan Karabük'ün Mehterler köyünde geçti. Teknoloiik devrimin üst yapısı olan PostModern faşist kültür ve ona bağlı Amerikanvari yaşam biçimi, hayat alanlarımızı acımasızca işgal etmiyordu henüz. Batılı insanın ontolojik yalnızlığını, bir tür köksüzlüğünü yaşadığımız PostModern dönemde insanın Ismet Özel'e hak veresi geliyor: "Şehrin insanı şehrin insanı şehrin Kaypak ilgilerin zarif ihanetlerin insanı" Nezval'in naif, lirik, anlatımı bir büyü etkisi bırakıyor insanın üstünde. Doğa betimlemeleri, insanı savunması, zengin sinematografik dili, en çok da barışı savunan insanlara olan güveni, onu örnek bir aydın mertebesine yükseltiyor. Şair, Turgay Fişekçi tarafından Türkçeleştirilen "Sav Söz" şiirinde, militarizme ve savaşa karşı net bir tavır içinde: "Ben oyumu Devrim'den yana kullanıyorum (Ben mutluluğun öliimcül gereksenmesini duyanlardanım) tnsafsız beyinlere, daha çok zenginlik biriktirenlere Ve hayatı yok edenlere karşı Onların güçlerini ellerinden alın Ordulara kimse altın veremesin diye Denetleyin Bu nedenle oyumu Devrim'in simgesine kullandım Hayatımı yaşama hakkım için"(**) Ben de akşamları köy meydanında, kol kola dans eden gençlerin üstüne bombaların yağmasını istemiyorıım. Gecenin sessizliği içinde ırmakların sesini duyuyor, menekşelerin büyüdüğünü görüyorum. Bizim yaşıtlanmız, ilkokuldan başlayarak aşırı milliyetçi (Şovenist) bir eğitimden geçti. Bu milliyetçi eğitim bilgisiz, bilinçsiz çevremiz ve ailemiz tarafından da desteklendi. Bakıyorum da, milliyetçilik; insanlığın en büyük, talihsiz serüveni. Oğuz Atay'ın bir romanındaki kahramanın söylediği gibi: "Bizler harcanmış bir kuşağız". Bir yerde milliyetçilik bizim ulusal nevrozumuzdur. Dilimiz Türkçe çok incelikli, güzel bir dil. Ama emperyalizmin son halkası SAYFA 10 Bir şairi çevirilerinden tanımak... kâsıyla yazmıştır. En iyi romanı da bence tuğla gibi romanları bir yana, elli sayfalık, lcüçük "Beyaz Geceler" romanıdır. Dostoyevsky'nin romanlarının temelinde, Hıristiyanlıktaki "günah çıkarma" olgusunun bulunduğu görüşünde Ahmet Hamdi Tanpınar. Hıristiyanhğın, acı, şefkat, bağışlama gibi temelleri üstünde yükseltmiştir romanlannı. Günümüzün parçalanmış PostModern toplumu, insanı da parçalanmış bir kişilikle karşı karşıya bırakıyor. Dünün ağıt toplumuna özgü " Acı" ögesi, bugün için de söz konusu. Çağdaş acılara tanık olduğumuz, çağdaş acuarla yaşadığımız bir dünya. "On yıldır aynyım Kına Dağı'ndan Baba ocağından yar kucağından Bir sevgi derleyemeden gönül bağından Huduttan huduta atılmışım ben" (****) çığlığıyla, Faruk Nafiz Çamlıbel, çağdaş bir acıyı ezgileyen, günümüz şairlerinden Metin Demirtaş ile buluşuyor: olan, lngilizce eğitimin yaygınlaşmasıyla, korkuyorum Delki de elli, altmış yıl sonra g elecek kuşaklar Türkçe şiir yazamayacaklar PostModern faşist kültür, radikal burjuvazinin desteğiyle, küreselleşme, globalleşme muvazasıyla, güzel Türkçemizi de tehdit ediyor. Başka dillerden Türkçeye incelikli çeviriler yapılabiliyorsa bu Türkçenin imkânlarına tanıklık eder bir yerde. Çünkü dil en önemli üst yapı kurumudur. Nezval, evrensel bir etiği de konumlandınyor şiirlerinde. ödev duygusu, insan, yurt sevgisi. Milliyetçilikle, yurtseverlik avnı şey değil. Hatta birbirine zıt kavramlar. Dün olduğu gibi, bugün de insanlığı tehdit eden en büyük tehlike, savaş tehditi. Yannis Ritsos, Yunanistan'daki faşizm dönemini yaşayan bir şair. "Evimin Icarsısında dııran arabanın korku olmadığı bir esenliktir özgürlük, mutluhık" dizelerini yazmıştı şimdi hatırlayabildiğim kadarıyla. İnsana yapılabilecek en büyük kötülük, haksızlık onu korkutmak. 12 Eylül öncesi insanımızın nasıl korkutulduğunu bir hatırlayalım. İyi şiir çevirileri, Türkçenin imkânlarını arttırıyor. Türkceyi zenginleştiren deneyler olarak da düşünülebilir. Şiirimizin Fransız şürinin etkisinde olduğu dönemde de iyi çeviriler yapıldı. Cahit Sıtkı, Orhan Veli vb. gibi çevirilerlc şiirimiz büyük ve zengin bir üsluba (biçem'e) ulaştı. Nezval gibi büyük şairleri okumak, insana şiir yazarken duyduğu hazdan daha büyük bir haz veriyor. "Şiir yazmak hayattan uzaklaştırıyor. Insan hep entelektüel ilgi alanlan arıyor. Zaten Türkiye'de şair hoyrat bir kalabalığın tornasında eğilip bükülmüyor mu? Ülkemiz de, popüler kültürün bir uzantısı olan kötü şiir, daha çok alan kazanmış durumda. Iki üç kaba saba arabesk şarkıcıyla, iki üç mankene sanatçı payesinin verildiği bir ortamda, gerçi ÇOK güncel bir konu ama sanatçıların, tiyatro sanatçısı Yılmaz Erdoğan'a tavır almalarını anlıyorum. İyi şiirle, kötü şiir arasındaki ayrımı, Ahmet Haşim, Piyale kitabının başındaki "Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar" bölümünde doğrıı olarak temellendiriyor. "Herkesin anlayacağı şiirleri yazan şairler dun (aşağı) şairlerdır". İyi bir tiyatro sanatçısı olan Yılmaz Erdoğan, gerçek bir şair değil. Kendince kurnazlık da yapıyor. Yüzeysel, basit benzetmeler, his ve efkar güdüsüyle yazdığı manzumeler. Tiyatrocu ününün verdiği imkânla, şiire ihanet ediyor. Çünkü kötü şiir.alan kazanıyor. Liseli gençlerin defterinde, Ibrahim Sadri, Yılmaz Er doğan hatta Fatih Kısaparmak'ın şiirleri var. Geçen günlerde Safranbolu Lisesi'nin düzenlediği bir şiir geceşine gittim. On öğrenciden altı tanesi, Ümit Yaşar Oğuzcan'ın şiirlerini okudu. Sanıyorum ayrıksı durumlar dışında; edebiyat öğretmenleri de iyi, gerçek şiirle buluşturmuyor öğrencileri. Belki de iyi şiir bir koza içinde. Ona asıl kıymetini veren nadirliği, az okunurluğu, zor anlaşılır olması. Ama hiçbir zaman Yılmaz Erdoğan ve onun gibiler, şiirin, edebiyatın olanaklan içinde yer almayacak, buz üstüne yazılan bir yazı gibi kalacaklar. Şiiri; bir iki soytannın monoloğu düzeyine indirenler; asıl gocunması gerekenler. Ressam Adnan Çoker'in karşılaştığı sululukda benzer bir durum. Bu ülkede artik gerçek sanatçıların, çabasına, emeğine saygı duyulnıalı. Şair Ahmet Telli, "Hayat şairlere göre değil, şairler vurulmalıdır' derken şiir yazmanın hayattan uzaklaşmayi gerektirdiğini savunuyor, Nezval in aksine. Nezval bu direnci bu bilgeliği nereden alıyor? Ben şairi bir Albatros imgesiyle görmüşünıdür hep. Baudelaire'nin, Albatros şiiri, şairin çevreyle uyumsuzluğunu, çatışmasını, toplum içinde yalnızlığını ve korunakbizlığını konu eder. Âlbatroslar, dört metreyi bulan görkemli kanatlarıyla gökyüzünde, sonsuz bir giiç içindedir. Ama yere indikleri zaman, uzun kanatları nedeniyle hantallaşırlar, gökyüzündeki güçleri, güçsüzlüğe dönüşür. Baudelaire e, Hindistan'a vaptığı bir gemi yolculuğu sırasında tanık olduğu bir durumu aktarır, Albatros şiirinde. Tayfalar geminin küpeştesinde Albatrosları kanatlarından tutup yerde sürükleyerek alay edip, eğlenirler. O mavilikler, bulutlar kralr, zavallı bir durumdadır. "Ozan da benzer o bulutlar kralına Ruhu fırtınalarla sarmas dolaş olan üüşmüş yeryüzüne yunalar arasından Çekeceği var onun dev kanatlarından* (***) Abdülhak Şinasi Hisar'da, "gökyüzünde uçmasını iyi bilen şairler, yeryüzünde yürümesini beceremezler" görüşünde. Istıraptan, acıdan haz duyularak acının destanı yazılabilir mi? "Kendilerine, dünyada acı bir kök tadı seçen şairler" daha iyi şairler bence. Kerbelâ toprağına, acılanyla bağlı olan Fuzulî acının destanını yazmadı mı? Dostoyevsky'de ise ikili bir ruh hali vardır. Dostoyevsky romanlarını, bir hastabakacı şefkati ve bir engizitatör ze "Aşklar, acılar, yürek üzgünlükleri Yoksuİluk, faşizm ve şizofreni Ne varsa cağaaş olan süren Bizim de nayatımızda Öylesine ağrıyan bir yan buldum şiirinde Sevdim Attila Josef i Bir an kalbimde duydum Kalbinin gelgitlerini."(*****) Şair sıradan insana göre daha fazla kan kaybediyor. Daha çok yaralanıp örseleniyor, acı çekiyor. "Bireysel sarsıntılar başkalannı ilgilendirmez görüşünde Albert Camus. Oysa bireysel sarsıntılar, acılar da başkalannı ilgilendirmeli. Bir şiir, bir şair tümüyle toplumu değiştiremez. Bu karizmanın eörevi. Ama siir, en kişisel, en bireysel bağlamda bile, insanlığı acılara karşı merhamete çağırmalı. Bu çağrının etkili olduğunu sanıyorum. Cemal Süreya: "Şiir dünyayı değiştirme araçlarından biridir. Insan şiirle yeri ve formülü bulacaktır. Insan duyumlan şiir sayesinde daha öte noktalara varacak, daha insani bir dünya kurulabilecektir. Var mıdır böyle bir dünya? Vardır ve olacaktır. Nerval'in çıldırmadığı, Mayakovski'nin kendine kıymadığı, Lorca'nın kurşuna dizilmediği bir dünya"(******) derken şiirin gücüne inanıyordu. Moravya köyünü anlatan Nezval'in evrenselliği yanında, evrensellik savıyla yola koyulan, büük, Yunani, mitolojik temalara yöne[en, çoğu şairimizin neden evrensel olamadıklarını düşündüm. Türkiye'nin, divan şiiri dahil gelmiş geçmiş en büyük şairi Nâzım Hikmet'ıe birlikte, Anadolu hümanizmasından, onun çığlığından, efsane ve acılanndan hem de folklor tuzağına düşmeden, büyük bir şiir kuran Cemal Süreya, evrensel bir şair olarak anılabilir. Bunun aşın bir sav olduğunu sanmıyorum. Cemal Süreya'nın şiirinde Ortauoğulu bir bilgenin, ağıt ve acıdan ördüğü bir mozayikle dünyaya seslenişini göz ardı etmemek gerekir. Bizler, "kendilerine dünyada acı bir kök tadı seçen" şairler; hâlâ Kerbela'da şehit edilen Hüseyin'in yasını tutuyoruz... • r« (*) Turgay Fişekçi.Kavram Yeryüzü Şairleri. (**) Turgay Fiekçi. Kavram Yeryüzü Şairleri. (***) Abdullah Rıza Ergüven çevirisi. (****) Faruk Nafiz Çamlıbel. Han Duvarlan. (*****) Metin Demirtaş. Hazırol Kalbim. Cem Y. (******) Cemal Süreya. Şapkam Dolu Çiçekle. Ada Y. KİTAP SAYl 569 CUMHURİYET