Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
0 KURL AR A Murat Gülsoy, 1967 yılında îstanbul'da dogdu. Mühendislik ve psikoloji eğitimi gördü. Farklı işlerde çalıştı. Şimdi bir ünivesüede öğretim görevlisi olarak çalışıyor. Açık Radyo'da da program yapan Murat Gülsoy, genç bir ö'ykücü ama deneyimli bir öykücü. Yetkin üslubu, ö'zgün konulanyla hemen dikkatleri çekiyor. Gülsoy'un bu yetkinliğinin arkasında dokuz yıldır çıkardığı bir edebiyat dergisi var: Hayalet Gemi. Gülsoy, ilk ürünlerini bu dergide yayımladı. Geçen yıl da ilk öykü kitabını çtkardı Gülsoy. "Oysa Herkes Kendisiyle Meşgul" adını taşıyan bu kitapta on iki öyküsü yer alıyordu. Bu yıl yayımlanan "Bu Kitabı Çalın" ise Gülsoy'un ustalığının bir kanıtı. Kitap birbirinden bağımsız görünen öyküler içerse de bir bütünlük duygusu veriyor. Klasik öykü tadında metinler kitaptakiler. Bir genç ustaya merhaba demenin keyfiyle yeni kitaplar bekliyoruz Murat Gülsoy 'dan. Öldü, bitti, yok oldu derken Memet Fuat ustamızın olağanüstü çabasıyla yeniden canlanan öykücülüğümüzün boy attığı öykü dergileri ve genç öykücülerle ilgili arastırmanın ikinci bölümü dergimizin sayfalannda yer alıyor. M, Sadık Aslankara'nın bu geniş araştırmasını ilgi çekici bulacağınızt umuyoruz. Bol kitaplı günler!... m NACI Yaz notları CundaAdası Yıllardır tatile Cunda Adası'yla başlıyoruz. Cunda'ya ük defa 1977'nin Aralık ayında gitmiştim. 1971'den başlayarak her yıl mayısta ve eylülde onon beş gün kalmak üzere gittiğim Bodrum'da bir ev kiralamak istiyordum. O günlerde Mehmet Sönmez (Asker Mehmet) ve iki arkadaşı Bodrum'a gidiyorlarmış, hep birlikte yola koyulduk. Akşam karanlığı çökmeden Cunda'ya vardık. Şimdi deniz lcıyısını boydan boya kaplayan lokantalar yoktu, tek lokanta vardı. Bir pansiyona yerleştikten sonra Cunda'yı biraz dolaşmıştım. Gül kurusu renkte taş evler dikkatimi çekmişti. ü tek lokantanın sahibi, masayı ve sandalyeleri dışarı çıkarmıştı. Keyifli bir akşam yemeği yemiştik. Sabahleyin erken kalkmak ve yola devam etmek için, biraz erken yatmıştık. Saat on bir sularında Mehmet Sönmez "Kalk abi, gidiyoruz." diye beni uyandırmıştı. Dışardan Rumca konuşmalar geliyordu. Bir ara "kalinihta" sözcüğünü duydum; "kalinihta", Sait Faik'in son hikâyesinin adıdır, "iyi geceler" demek olduğunu biliyordum. Mehmet'e, "Yahu dışaraa 'kalinihta' diyorlar, sen saate yanlış bakmış olmalısın!" dedim ve haklı çıktım: Mehmet, yelkovanla akrebi karıştırmıştı! Hey gidi sevgili Asker Mehmet... Zamanla güneye giderken güneyden dönerken Cunda'da iki üç gün kalmayı âdet haline getirmiştik. Bir zamanlar, Ismail, Ayla ve Erol "Poseidon" adlı lokantayı işletirlerken lokantalarını (sezon sonu nedeniyle) kapatmayı erteleyerek bizim Bodrum'dan dönüşümüzü bekîerler, bize uskumru yedirdikten sonra Istanbul'a yolcu ederlerdi. (Bodrum'dan döndüğümüz günlerde Cunda'da bol uskumru olurdu.) Cunda da Bodrum gibi, kısa zamanda ünlendi; sayısız ev yapıldı. 1978'de tek lokanta varken şimdi deniz kıyısı boydan boya lokantalarla doldu. O lokantalardan çok Taş kahveyi sevdiğimi söyleyebilirim; her yaz, Taş Kahve'de tavla oynamak benim için vazgeçilmez bir alışkanlık oldu. Cunda'ya genellikle Turhan Günay'la birlikte gidiyoruz. İki üç gün ara vermeden içtikten sonra, Turhan îstanbul'a gidiyor, biz daha güneye. Cunda'da epey dostumuz var: Ahmet Yorulmaz, Erol, Tanju, Ismail, Kıvanç Ertop... Kıvanç, Cunda'ya yerleşmiş. Cundalı pek çok tanıdığı var. Bir akşam Kıvanç'a uğramıştık. Iri yapılı biri geldi. Biraz heyecanlıydi. Kıvanç'a, "Yahu Kıvanç abi, Istanbul'dan bir herif gelmiş, öğleyin bir 'küçük', akşam bir 'büyük' içiyormuş." dedi. Kıvanç bastı kahkahayı: "O 'herif karşında oturuyor!" dedi. Gelen, balıkçı Orhan'mış. ü yaz sokakta karşıkştığımız zaman, Orhan, biraz mahcup, selam verirdi. Bu yaz göremedim Orhan'ı. Cunda'da Cundalı Hüseyin'in lokantasına gidiyoruz. Geçen yıla kadar Hüseyin, teknesini bir gün için bize verirdi, denize açılır, yüzerdik. Bu yıl tekne gezisini yapamadık: Hüseyin satmış tekneyi. neye gideceğimi bildiği için "Mutlaka lasos'a da git!" demişti. "lasos" adını eşten dosttan duyuyordum. Cunda'dan ayrılmıştık, Didim'e gidecektik. Ama ben kafaya takmıştım: tllede lasos! Yol boyunca birkaç kişiye sorduk, lasos'u bilen yok! Bafa Gölü'ne yakın bir yerde gençten birini gördük, bize yolu tarif etti. Epey gittikten sonra yolda birine yine sorduk, "Burada öyle bir yer yok!" demez mi? Sonra bir otobüs işletmesini bulduk, orda sağlam bilgilere ulaştık. Yol berbattı. Sonunda lasos'a yaklaşmıştık. Bırden kaba inşaatı tamamlanmış bir site gördük! "Eyvah! lasos da elden gidecek!" diye kaygılandık. Ama asıl fecaati ertesi gün görecektik. lasos'ta ilk dikkatimızi çelten, pansiyonların ucuzluğu oldu: İki kişilik oda, kahvaltı dahil, yedi milyon beş yüz bin lira. Pansiyonda yemek de var. Ârna biz Dilek Restoran'ı yeğledik. Bir lokanta daha var ama Dilek Restoran'ın ahşap yapısı bizi çekti. Dilek Restoran'ı Kayanan ve Hüseyin çahştırıyor, akraba imişler. Öğle saatlerinde kıyafetleri sıradandı ama akşam olunca tıraş olup şık kıyafetleriyle çalışmaya başladılar. Ortaokulu yeni bitiren Isa da, patronları gibi, kıyafetini düzeltmişti. Akşama doğru ayakkabılarını giydi ve öyle çalıştı. lasos, gündüz ölü, gece diri. Yabancı turistler, akşamları, gruplarhalinde geliyor, yiyip içip teknelerine dönüyorlar. Yabancı turistlerin en çok kullandıkları sözcük, "kalamari". (Yerlı turist olarak bizden başka kimse yoktu.) Kayahan ve Hüseyin, lasos hakkında bilgi verdiler: 1. lasos harabelerinde, 1960'tan beri, Italyan arkeologlar araştırma ve kazı yapıyorlarmış. 2. lasos'un belli bölgelerinin (Birinci ve üçüncü derecede sit alanı) imar planı çıkmış ama uygulanmıyormuş. 3. Kooperatifler adı altında doğayı yok ediyorlarmış. 4. Kooperatif alanlarına, olmayan alt yapı için (yol, su, elektrik, telefon) imar planı verılmelcteymiş. 5. Güllük Körfezi'ne büyük yük gemileri gelişigüzel demirlediği için yelken turizmi engeflenmekte imiş. 6. Bir de açık hava müzesinin tanıtımının yapümadığından şikâyetçiler. Bunlar içinde bence en önemlisi "kooperatifler adı altında doğanın yok edilmesi." Ben bu yok edişi Bodrum'da yaşamıştım. 1983'te ÂNAP, Belediye yönetimini ele geçirince Belediye Başkanı neredeyse isteyen nerkese imar olanağı sağladı. Dağlar, tepeler kooperatiflerle doldu. Uzaktan bakınca "ev tarlaları" gibi görünen bu evlerde ev sahipleri yılda on beş gün bile tatil yapmıyorlardı. Sonuç? Doğanın yok edilişi! lasos da aynı sürecte. Bütün yarımada kooperatiflerle işgal eailmiş! Tepeleri kazmışlar, tepeleme evlerle dolmuş. Yol yok, su yok, elektrik yok, telefon yok... Anlayacağınız, lasos da tükenmiş. Gül Ar,acaba hangi yıl görmüştü lasos'u? lasos'la Didim arası arabayla 40 dakika kadar. Son birkaç yıldır AytaçKenan Somer dostlarımızın yazlığında bir iki hafta kalmayı âdet edindik. Didim, bir dinlenme durağı gibi: Sakin, gürültüsüz. Ayrıca, bir çeyrek yuzyılın çabalarıyla yemyeşil olmuş; ne var ki bu vesillik bütün Didim'e yayılmış değil, çöl gioi bölgeler var ve yeni evlerin yanı sıra sayısız apartman da dıkilmekte. Didim'de demiryolu işçilerinin yaptırdıklan bir büyük otel var; işçder, belli bir düzen içinde bu otele geliyorlar. Otelin hemen önünde lokanta var ve sonra deniz. Didim'e her gelişimde hep Madenlş Sendikası'nı hatırlanm, işçilere on yıl bovunca verdiöim dersleri hatırlanm ve nerelerden nerelere geldiğimizi düşünürüm... Cevat Çapan, Adatepe'de, iki yıl önce bir taş ev yaptırdı. Güneyden kuzeye doğru çıkarken bizim de bir durak yerimiz oldu. Bu defa ancak iki gün kalabildik. Neler konuştuk, pek hatırlamıyorum, ama bir cörüntü hâlâ pek canlı: Sabah erkenden yola koyulurken bahçeye bakmıştım: Boş şişelerle doluydu... Bozcaada artık hep son durak oluyor. 1995'te Bodrum 'daki evi boşalttıktan sonra (17 yıl yaşamıştık o evde) yeni mekânlar aramaya başlamıştık. Çünkü Bodrum'un o halini görmek artık dayanılmaz hale gelmişti! ("Yaşimdikihali!" diyeceksiniz... Magazin dergilerine, televizyonlara bakmak yeter şimdiki halini anlamak için...) Bozcaada nereden çıktı? 1996'da Ece Aksoy, Bozcaada'da bir ev yaptırmıştı, daha doğrusu eski bir evi restore ettirmişti. Bodrum'u terk ettiğimi bildiği için, "Niçin Bozcaada'ya gitmiyorsunuz? Ev, bomboş. Buzdolabı içki dolu..." demişti. Bozcaada'ya gittik. Gidiş, o gidiş. 1996'dan başlayarak her yaz iki defa Bozcaada'ya gider olduk. Sonunda, bu yaz Bozcaada'ya mayıs ve haziranda gitmek gerektiği kafama dank etti. Ben Karadenizliyim; soğuk suda yüzemem. Bozcaada'da temmuz ve ağustos aylannda suyun soğuk olduğunu (Poyraz dolayısıyla), mayıs ve haziranda, bir de eylülde, suyun ılıman olduğunu bu yaz iyice öğrendim. Bozcaada'da eski dostlar da buldum. Bir zamanlar Yeniköy'e gidip Yenikoy'den motorla lokantasına gittiğimiz "Beykozlu Kâmil'i nice yıllar sonra Bozcaada'da buldum. Yeni dostlar da buldum. Ada Cafe'nin sahipleri SemraMelih Güney, başta Taner olmak üzere çalışanlan ve Bülent Bey... Bozacaada, ünlü "çavuş üzümü"nün yetıştiği tek yer. Çavuş ister. bu bakım da masrai gerektirir. Istanbul'un madrabazları bu üzümleri yok pahasına kaçatırlar ve alabildiğine yüksek fiyatlara satarlar. Bir de hızlı bir gelişme var: Istanbul'un zenginleri Bozacaada'daki z ü m bağlarını satın almaya ba§ladılar! • SAYFA 3 Dldlm Adatepe Bozcaada TURHAN GÜNAY Imtlyaz sahibl: Çağ Pazariama Gazete Dergi Kitap Basın ve Yayırı A.Ş. Adına Berin Nadl o Yayın Danışmani: Turhan Günay Sorumlu Müdür. Flkret llklz Görsel Yönetmen: Dilek llkorur Baskı çağdaş Matbaacılık Ltd. şti. idare Merkezl: Turkocağı Cad. No: 3941 Cağaloğlu. 34 334 Istanbul Tel: (212) 512 05 050 Reklam: Medya C iizümü on iki ay boyunca bakım wS0S Istanbul'dan ayrılmadan birkaç gün F e t h l N a c i k e y t f l l v a z ı l a r ı v t e y l n e b l z , e r l e tsirilkte Bu ha«a. yaz anılarını. önce CJÜI Ar telefon etmıştı. Benım gu eski, yeni dostlannı anlatıyor. Üstte dostlanyla birlikte bir kokteylde. ü CUMHURİYET KİTAP SAYI 651