05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

le sevinclerle sarmallaması, belki içindeki şarkılardan geliyor Şenkon'un, kim bilır... Gülay Talaslı: "Evet" (AÖ, 23), genç kuşak öykücülerinin, ana sorunsa] olarak aldığı "görecelik" temeline dayalı bir öykü yine. Bunun değişik örneklerinden birini daha sunuyor Talaslı. Dilsel birikimiyle, düşünsel kılınmış, sımsıkı dokusuyla dikkati çekiyor Talaslı ile öyküsü. Şule Tankut (1976): "Partena Kirva" (AÖ, 10), yayımlanan ilk öyküsü yazann. Bu ilk öyküsü nedeniyle alkışlamak gerek Tankut'u. Gerek "Partena Kirva"da, gerekse "Hayal MeyaF'de (AÖ, 11) sanki bir görev üstlenmiş görünüyor genç öykücü. Peki halkları birbirine ulayıp onlan karmayı bir görev gibi alması doğru mu yazann? "Dedeme" (AÖ, 14) adlı öyküsünde de görüldüğü üzere, Şule Tankut'ta duyeu, geniş yer kaplıvor. Öyküyü duygusaflaştırmıyor, ama duygulukıhyor o. Sınırsız insan sevgisiyle. "Gitmeli" (AÖ, 18), bir genç öykücünün tstanbul'a yaktığı ağıt olarak da düşünülebilir. Bu kadar genç yaşta, böylesine sıcak, sevecen, insanı sarıp sarmalayan öykü yazması bir genç yazann, büyük başarı! Tankut, varlığa, yaşadığı gerçekliğe ve nesnelere bakışındakı o coşkulu iyimserliğiyle, kusaktaşlarının hepsinden ayrıhyormuş gibi görünüyor. Keşke bu öykünün kimi bölumleri, ilköğretim okullarının Türkçe ders kitaplarına "okuma parçası" olarak alınabilse! Zehra Tırıl: "Atike" (AÖ, 22), konuşma örgüleriyle kurulup geliştirilmiş; ama bu arada öykü kişilerinin psikolojik derinliklerini ele vermeyi asla savsaklamamış bir öykü. Yalnızca bu bile, Zehra Tınl'ın dikkat çekmesine yetiyor. Semra Topal (1964): "Yavaş Okuma" (AÖ, 10), Dostoyevski, Kafka anlatılarına göndermelerle dolu bir öykü. Ama akıp giden bir öykü tadı verdiğini söylemek çok zor! Kendi dönemsel gerçekliklerini işleyerek öyküler yazmaya yönelmiş öteki yazarlara oranla Topal, biraz daha bulanıklığı yeğliyor yanılmiyorsam. Yazar "Yüz"de (AO, 22) ise, genç kuşak öykücüleri arasında, "saçma"ya yaklaşanların başında geldiğini gösteriyor. Çağımız insanının yaşadığı aykırılığı ve aniamsızlığı "Saçmartyla dengelemeyi yeğliyor belki Topal. Öte yandan, öykülerine gerçeküstücü öğeler katmak istediği de görulüyor yazann. Bu doğrultuda gelişmiş bir dili olan Topal'ın kimi özensizliklerine de rastlanıvor ama! Sezin Tosunkara: " Sırtıma Uzanan Gökyüzü " (DÖ, 9) adlı öyküsünde Tosunkara, anlatıcının bir gününü öykülerkcn, bunu neden öykü konusu yapma gereği duyduğu üzerinde düşünmüş. Yerleştirdiği minik ayrıntılarla, uzay çağındaki bireyin uzaklığını, upuzak yalnızlığını vermeye çabalıyor. " Sırtıma Uzanan Gökyüzü "nün dışında, öteki öykülerini de okumak gerek genç öy kücünün. Erkan Tuncay: "Kii;' (DÖ, 7), yalnız temiz, dıı ru diliyle dikkati çekmiyoı Getirdiği ütopik iyimseı likle "Izler" (Doğan Demir) gibi, kusağının aykırı duran örneklerinden birini oluşturuyor. Bir çalım Hitchcock'un Kuşlar'ını anımsatsa da... Erkan Tuncay'dan yeni öyküler beklemeli diye düşünüyorum. AyferTunç (1964):."Mağara Arkadaşlan" (AÖ, 2), gülmecenin, alaysamanın, burkulmanın ve groteskin kol kola girdiği bir öykü. Son yılların pek sevilen hurafeci bakışına gönderdiği alaysamayla öne çıkmiyor yalnızca; estetik düAhmet ümlt CUMHURİYET KİTAP SAYI SS1 Pslkolojlk derlnttk zeyiyle, yaslandığı dil bilinciyle, ayrıntıları işlemedeki yetkinliğiyle de 1990'ların en çarpıcı öykülerinden biri olarak görünüyor "Mağara Arkadaşları." Ama bu usta öykücünün, AyferTunç'un "Mikail'in Kalbi D u r d u a a (AÖ, 18) bir çalım Orhan Pamuk anlatısını çağrıştıran biçemi, öyküsüne güç katmıyor. Buna gereksimi olmayan öykünün, gizemli, puslu bir havayla kuşatılmasına yol açıyor tersine. "Mağara Arkadaşlan" pusları dağıttığı için güçleniyordu belki; oysa "Mikail'in Kalbi Durdu" pusları toplarken yükseklik yitiriyor ne yazık ki! Ayfer Tunç'un öyküyle oynaması gerekmiyor! Çünkü o, genç öykünün yetkin bir ustası. Öykülerindeki o yoğun işçilik bunun göstergesi. Hasan Tüfekçi: "Kelebekler ve Bebekler" (AÖ, 22), dikkat çekici bir öykü olarak değerlendirilebilir. Tüfekçi'nin, bir kadını öykülemede yansıttığı duyarlık yabana atılmamalı! HülyaUçar(1969): "BeşSoğukGece" (AÖ, 22), yalnızlaştmlmıs, kendi içine hapsedilmiş bireyin öyküsü. Hülya Uçar'ın, dilin kendi yapısını zorlayıcı tutumuyla karsılaşılıyor zaman zaman, ama yine de dilde seçici olduğu, gözleniyor yazann. Uçar'ın da sacmaya ve gerçeküstücü yaklaşıma yakınhk duyduğu savlanabilir. Fuat Uğun "Minnoş" (AÖ, 20), psikolojik atmosferin iyi kurulduğu, yan öğelerin ustalıkla yerleştirildiği bir öykü. "Kutsal Tiber Nehrine Yolculuk" (AÖ, 24), bunu daha da pekiştiriyor. Yaşanmış olsun olmasın, herhangi bir yaşantının kurgulanıp öykülenmesine gösterilebileceK başanlı ömeklerden biri "Kutsal Tiber Nehrine Yolculuk". Öyküyü asıl değerli kılan; öykü kahramanının yaşadığı trajik olayın, bunun yol açtığı çöküntünün ve yıkıntının sarsıcı biçmde yansıtılabilmiş olması. Öykünün adı bile buna katkı sağlıyor. Hasan Uygun: "Misafir" (DÖ,5), 'Zaman Durdu'^fDÖ, 6), "Cenin" (DÖ, 8) adlı öykülerinde Uygun, kuşaktaşı öteki öykücülerden çok daha yoğun bir "bunaltı yazını"na yöneliyor. Öte yandan kirletilmiş dünyayı, kirli blınmış bir öykülemeyle yansıtmaya çalıştığı gözleniyor onun. Ama ne olursa olsun, ilkin dilde yetkinleşmeyi öncelemesi gerekiyor yazann. Ahmet Ümit (1960): "Oyun Arkadaşı" (AÖ, 25), anlattıklarıyla ilgi çeken bir öykü kanımca. Iç içe kurulan övkülerin, öyküyü zayıflatacağını düşünmesini isterdim Ahmet Ümit'in. Öykünün içinde öyküyü yemeye yönelen mektup, anı, günlük ya da aktarmadinleme vb. katmalar, sonuçta öykü estetiğini zorlayıp zedeleyen öğelere dönüşüyor çünkü. Sabahattin AJi nin pek çok öyküsünde görmek olası bunu. "Oyun Arkadaşi"nın içi Zehra Tırıl ne yerleştirilmiş polisiye anlatı biçemiyle soluk soluğa okunan Eşref Yüzbası'nın günlüğünde, ilk önce psikolojik boyutun dikkati çektiğini, bunun ustalıkla öyküye içerildiğini belirteyim. Keşke Suzan Samancı da okuyabiîse öyküyü! Ahmet Ümit, kahramanlarına, yan tutmadan yaklaşıyor çünkü. En azından bu açıdan kutlanmaya değer o! Ancak kör kör parmağım gözüne dercesine yerleştirilmiş "tespih" ayrıntısının beni rahatsız ettiğini belirteyim. Saliha Yadigâr: Gündelik vaşamanm yanılsamalarına, görece ele alışla birlikte, keskin bakışlar getiriyor Yadigâr. Yaşanan gerçeklik, böylece ironik eğretilemeyle ve eleştirel boyutuyla gerçek yerine oturtuluyor öykülerde. Bir dikkat çekici yanı da, öykülerini, aykırıyı vurgulayarak oluşturması yazann. Gerçeküstücü öğeler serpiştirilmesi de belki bundan kaynaklanıyor. Üstelik o, bu aykırılığı hep küçük insanlann dünyası içinde gösteriyor nize. Öykücü, zaman karşısında değişen bireyi sorgulamayı da savsaklamıyor bu arada. Bütün bunları Yadigâr'ın "Cahide'yi Anlamak" (AÖ, 13), "Bir Aile Sofrası" (AÖ, 16), "lssız" (AÖ, 18)A "îki Çön" (AÖ, 20), "Küllü Tepe" (AO, 24) adlı öykülerinde görebilmek olanaklı. Kendisine özgü bir öykü biçemi kurduğu görülüvor Saliha Yadigâr'ın. Murat Yalçın (1970): MuratYalçın.ilkin sapasağlam öykü diliyle dikkati çekiyor yazdıklarında. Hangi öyküsünü okursanız okuyun onun, bu dil bilinci, sıcacık bir ana kucağı gibi kuşatıyor sizi. Nitekim "Üç Beş Dakikalık Öykü" (AÖ. 7), "Kumkuma" (AÖ, 11), "Kısaltılmış Öyküler" (AÖ, 12), "Kartpostal" (DÖ, 3), bunun tanıklığını yapan öyküler. Murat Yalcın, kuşağındaki öykücülerin pek çoğunda dildeki bu gelişmişliği ve beğenisiyle, bu alanda yansıttığı bilinciyle aynlıyor. Genç öykücünün, Türkçeyle oynayacak denli kendisini geliştirmiş olması, dile egemenliği hem hayranlık uyandırıyor insanda, hem de heyecan veriyor. I iemen her öyküsünde ışıyan taze bir iki sözcük de cabası! Murat Yalçın'ın öykülerinde dikkati çeken bir başka yan; kadın erkek kirnliklerine yönelik alaysamalı tutumu. Öykü kahramanlannı, cinsel kimliklerine yönelik sorgularken yazar, kahramanlannı kendisinden uzakta tutup onlan iğnelemeyi pek güzel beceriyor doğrusu. Bu durum, öykülere eğlenceli bir hava da katıyor üstelik. îleride adından çokça söz ettireceğine inanıyorum Murat Yalçın'ın. Hürriyet Yaşar (1961): "Evdeki Çıplaklar" (AÖ.2), "Telsiz" (AÖ, 3), "Dışarda Kar Vardı" (AO, 4),"Kâkülüm" (AÖ, 6) "lnce ve Güzel" (AÖ, 8), "Ocakçının Röportajı" (AÖ, 11), "Iki Kisilik" (AÖ, 12), "Kıyıda" (AÖ, 14), "Kaldık mı Şim Kucük Ins8nl8nn dunystı di Bilgisayara?" (AÖ, 19), "Konuşma" (AÖ, 23)... Genç öykücüler arasında göz dolduranlardan biri de o. Olayları pek önemsemiyor Yaşar. Öykülerinde, olaylara yol açan kışkırtılar, nedenler daha önemli onun için. Bu nedenler aracılığıyla olayların önünü ardını görmemizi sağlıyor çünkü o. Bu öykülemede anlar, öykü kanramanlarını yaşama bağlayan birer kılcal damar. Kahramanlarsa hep küçük insanlar. Bütün bunların yanında, iyimser bakışı üzerinde de durulmah yazann. Hürriyet Yaşar'ın öykü kahramanlan, bir çalım Sait Faik'ten, bir çalım Orhan Kemal'den ödünç alınmışlar gibi sanki. Öykü kahramanlarının sıcaklığı, sevecenliği, onların gerçekliklerini çok daha iyi çıkanyor ortaya. "Ocakçının Röportajı"nda olduğu gibi, kendi serüvenleri içinde yaşayan, birbirlerinden ko)uk birer "artist" hepsi de. Teğet duruşarı da bundan kaynaklanıyor zaten. Yan yana ya da sırt sırta, yüz yüze, kendi küçük dünyaları içinde yaşıyor bu kahramanlar. Hürriyet Yaşar'ın öyküleri, bu yalnızlıklar çağında, insan onuruna, insan soyluluğuna, insan erdemine, insan güzelliğine düzülmüş birer övgü! Kendisini sevdirecek bir öykücü olacağına inanıyorum onun. Teşekkürler Hürriyet Yaşar! Ahmet Yıldız (1960): "Beşinci Katta Bir Pencere" (AÖ, 9), geleneksel anlatı biçemine dayalı bir öykü. Bu tür de kendisini korumayı, var etmeyi sürdürüyor, sürdürecek de genç öykücüler arasında. "Kan Yoktu " (AÖ, 25), ilginç bir öykü elbette. Şiddetin egemenlik kurduğu bir toplumaa, her iki öyküsüyle Ahmet Yıldız, okuru bu gerçeklikle yüzleştirmek için yazıyor belki de. Öykünün ne olduğunu bilen, kendisini okutan bir öykücü o. Eylem Handan Yılmaz: "Mavi Marmara" (AÖ, 23), ustalıkla kurgulanmış, diline çalışılmış, verilen emekle olgunlaşmış bir öykü. Genç öykücüler içinde, dikkati daha çok çekebüeceğine inanıyorum genç yazann. Yeter ki sürdürsün öyküyü Eylem Handan Yılmaz! J Iç IÇB kuruian öykiMer Kadir Yüksel (1968): "Dulperi Seberg" (FÖ, 1) sevimli, kıpır kıpır, iç açıcı bir öykü! Alaysamalı eğretilemeleriyle, kuşaktaşı öykücülerin pek de gönül indirmediği bir biçemden nasıl ustaca yararlanılacağını gösteriyor, iyi de ediyor. Toni hastanede yatarken, onıı bıçaklayan Takoz'un elini kolunu sallayarak dolasması, Dulperi'yle sarmaş dola^ çarşıda boy göstermesi maddi bir yanlışlık gibi geldi oana. Bıçaklama sanıkları ıçın kamu davası açılır bildiğim kadarıyla. (Buna benzer bir yanlışı, Mavi Bir Merhaba'da" Anlaşılamamak" adlı öyküsünde Ulviye Alpay da yapıyor.) Niyazi Zorlu: Görüntü ve ses etmenleriyle oluşturulmuş bir öykü "Ayş... Ayş..," (DÖ,2). Öyküevreninde yer alan tüm nesneler, kendilerine özgü sesleriyle öne çıkıyor. Niyazi Zorlu, bu öyküsüyle, çocuğa yönelik toplumsal saldırının tanığı yapıyor okuru. Salt bu açıdan sağladığı başarı bile yazarı ciddiye almak gerektiğini gösteriyor. Bunu anlatmanın en uygun biçemini bulmuş sanki yazar. Etkileyici bir öykü. Bu etkiyi sağlamada, senaryo tekniğinin de katkısı büyük. Ama böyle de olsa çok özenli, kılı brk yaran bir ele alıs bu. Genç öykücüler bu kadar değil elbette. Anaığım öytkü dergilerinde öykülerini yayımlamayan öykücüler de var... Öte yandan genç yazarlann yayımladıklan öykü kitaplan söz konusu. tleride, bu genç yazarlann yayımladığı öykü kitaplan üzerinde de duracağım. Ayrıntılı bir biçimde, yine tek tek... • Yayınlarını bana ulaştırmak isteyen genç öykücüler için adresim: P.K. 251, 06443 YenişehirAnkara E.Posta: msaslankara.hotmail.com. SAYFA 15 JUaysamalı eğretUemeler
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle