23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Öykü bahçelerinde filizlenen nenc övkücüler • 2 M. Sadık Aslankara'nın geçen sayımızda başladığımız incelemesinin ikinci ve son bölümünü yayımlıyoruz. M. SADIK ASLANKARA aha önce "Öykü Bahçelerinde Filizlenen Genç Öykücüler" baslığı altında yayımlanan "90'lar Öykücülüğünün Genel Özellikleri" alt bölümünde; 1990'lardayayın yaşamına katılan Adam Öykü (AÖ), Düşler Öyküler (DÖ),..Fayton Öykü (FÖ), Üçüncü Öyküler (ÜÖ) dergilerinde görünen genç öykü yazarlan, dergiyazaröykü üçgeninde ortaya çıkan kimi veriler, bu yazarlann ortaya koyduğu öykü veriminin genel özellikleri üzerinde durmustum. Çalışmamın ikinci bölümünde, DU kez 98 genç öykü yazarınca yayımlanan öyküleri değerlendirmek istiyorum. Şimdi bu öykücüleri ve öykülerini sırayla ele alalım... Ahmet Sait Akçay: "Sanrılı Günler" (AÖ, 22) başlıklı öyküsünden zaman zaman yansıyan şairanelik, öyküyü zedeliyor. Bu şairaneliğe, kimi zaman yanlış kullanımJar da ekleniyor üstelik! Şener Aksu (1963): "Dolunayın Yalnızlık Düşleri" (ÜÖ, 2), kuşağın örnekçeli (alegorik) anlatımına örnek oluşturan bir öykü. Ama öykü, Şener Aksu yu, bir öykücü olarak tanıyabilmemiz için yeterli olamıyor ne yazık ki! Funda Aksüt (1963): "Erzurum, (AÖ, 5) ve "Izmit" (AÖ, 6), öykünün anıyla sarmallanmasının başarılı örnekleri. Insanı, çepeçevre kuşatan anlatılar bunlar. "Savaşı Kim Istiyor" (AÖ, 15) ise Funda Aksüt'ü, ince duyarlıkların, küçük ayrıntıların, insanı insan kılan ara katmanların öykücüsü yapıyor! Kendi deyişiyle "havadaki ağır, sessiz şeyler"i anlatan bir öykücü o! îlhan Alemdar (1969): "Küçük Hala"da (ÜÖ, 5), gelenekçi çizgide bir öykücü izlenimi uyandırıyor yazar. Bir anı havası da yansıyor öyküden. D yazınsal tat vardır elbette, ama kartonlaştırılmış bir komik, ne ölçüde yazınsal tat bırakır dersiniz bellekte? Mehmet Batun Batur, "Bir Mit Olarak Yeniden Doğuşun Tasviri (Davku)" (DÖ, 9) adlı öyküsüyle kendisini henüz yeterince tanıtamıyor bize. Ama bunun için, ille ayrıksı durması, aykırılığıyla dikkati çekecek öykü ya2ması gerekmiyor bir yazarın! Çiğdem Bayraktar (1971): "Artemis ve Örion"da (ÜÖ, 4) olduğu gibi söylence evrenini öyküye taşımak ilginç bir yaklaşım sayılabilir. Ama ortaya çılcan biçemin öykü olması gerekmiyor mu? yır, Dut Sevmem" (DÖ, 7) içten, duygulu bir öykü! Ama anlatının sonuna yama gibi eldenmiş görünen, Ağaçtan düşüp ayağının yanına kadar gelen tombulca dutu eziverdi, büyük zevkle", tümcesi yakışıyor mu hiç, böyle yoğun iç ses üreten bir öyküye? Yeni öykülerini de görmek gerek yazann! Aslı Erdoflan Erdal Ateş (1971): "Bulutlardan Düşen Teleklere Öykünmek" (ÜÖ, 3) ve s Mavi Bir Atlasta Beyaz Infilak" (ÜÖ, 5) başlıklı öykülerinde, daha önce yayımladığı "Yanılsama" (ÜÖ, 2) adlı denemeöyküsündeki doğacı tutumunu sürdürüyor Ateş. Kahramanlanna yönelik sevecen yaklaşımıyla dikkati çeken, onlan eksikleri, kusurlarıyla sevmesini bilen bir öykücü görünümünde genç yazar. 1leride de güzel öyküler okuyacağımızı umuyorum Erdal Ateş'ten. Murat Ateş:.Geleneksel öyküleme çerçevesindeki "Öfke"de (AÖ, 15) Murat Ateş, yoğunlaştırdığı sosyolojik, psikolojik derinlıkle ilgi topluyor ilkın. Öykü kişüerinin anlatımında, öykü atmosferinin yansıtılmasında gösterdiği başarıyla da dikkati çekiyor yazar. Murat Ateş'in yeni öykülerini de görmek gerek. Pınar Eryaşar Aymaz: Geleneksel öykü, örneği sayılabilccek "Bir Numara" (AO, 24) taze, duru, içten, saf havasıyla dikkati çekiyor. Genç öykücülerden, böyle şıkır şıkır sevinçler yayılan öyküler okumak ne güzel! Eren Aysan: Duygululuk, içj.ilik yeterdi "Gölgen Benim Niko" (AÖ, 2) için. Eren Aysan'ın güzel dili, ustahklı kurgusu, kimi minik ayrıntıları öyküye yerleşSAYFA 12 Doğacı tutum tirmedeki hüneri "Gölgen Benim Niko"vu öykü yapmışken, şairane kimi söyleşiler, su duruluğundakı öyküyü zedefiyor bir ölçüde. Ercüment Aytac (1965): Duyguyu en aza indirmeye çalışan bir öykü örneği denebilir "Dere" (AÖ, 3) için. Yazar, okurun, öyküyü, duyusuyla değil, usuyla kavraması eğiliminde görünüyor. Nalan Barbarosoglu (1961): "Akşarn Sefası" (AÖ, 3) ve "Içimin Şarkısı" (AÖ, 4) yaslandığı burkulmayla (numor) iç titreten öyküler. Öykü evreni, biçimsel zenginliklerle de sarmallanıyor öykülerde. Okurda çok derinlere inen tatlar bırakıyor Barbarosoğlu. Bu arada dilsel yetkınliği de dikkati çekiyor yazarın. "Küf ve Hüzün... Ve Geçmiş"te (AÖ, 10) varhkların, nesnelerin art alanlarıyla öyküler kurmaya yöneliyor Barbarosoğlu. Ama bunlar, hep geleneksel biçemlerle kotarılmış öyküler! Bu onu eskitmiyor elbette, ne kı "yeni"..de kılmıyor. "Si Minör, Sol Majör" (AÖ, 18) ise hem iciyle hem biçemiyle yeni kılınmaya çalışurnış bir öykü. Bu yeni öykünün eski yoldaşlan da var yanında: lçtenlik, sıcaklık! Tarkan Barlas (1970): Gençlerin öyküye yönelmesi, düzey tutturup bunu sürdürmesi çok sevindirici... Kimi öyküler, "Kırmızı Güneşli Akşamlar"daki (AÖ, 16) gibi, anı havasında olsa da, ilkin bunun üzerinde durulmalı bana kalırsa. Başar Başarır (197U): "Sabahat Açıkelim Ihtisas Kitaplığı"nda (AÖ, 21) alaysamalı (ironik) eğretileme, gülmece boyutuna vanyor neredeyse. Bu dengelenebilseydi ne iyi olurdu! Öyküdeki yaratıcılığı, olağanüstü çünkü Başar Başarır'ın. Ama o, bu tutumunu "lsfendiyar Dark"ta da(DÖ, 3) sürdürüyor. Bunun dışında, sözcüklere farklı alanlar açma, sıra dışı tümcelerle okurda yeni anlamalar, farklı çağnşımlar yaratma isteği içinde görünüyor Başarır. Bu yaklaşımı, öykülerindeki grotesk bağın havada kalmasına yol açıyor. Bununla kalmıyor yazar, Fernan Şensoy'daki gibi, dilsel kıvraklığa yaslanan bir yaklaşımla öykülerini "komik"leştiriyor da. Bu "komik"te, kendi payıma bir yazınsal tat bulamadığımı belirteyim. Groteskin komiğinde Süzütmü| Mr öyküctÜük Nurdan Beşergil (1971): Yazar, sağlam kurgusu, özenle yerleştirdiği aynntılan ve öykü dokusuyla "Açık Hesap"ta (AÖ, 20) kendisine özgü bir öykücülük ortaya koyabilmek doğrultusunda yoğun çaba harcıyor. "Satırbaşı"nda ((AÖ, 17) ve "Taşrada Toplantı Hazırlıklan"nda da ((ÜÖ, 4) düzeyini koruduğu görülüyor Besergil'in. Süzülmüş bir öykücülük bu! Tülcetim toplumunun posası çıkarılmış bireyine yakılmış ağıt da denebilir onun bu öyküsü için! "Benim Sadık Yârim" (DÖ, 3) kötümser bir öykü örneği. "Bre Berber" (FÖ, 1) ise Besergil'in, okurla içten ilişkilerkurduğu, zengin çağrışımlar taşıyan bir öykü. A. Celil C. (Celil Civan): "întihar"da (DÖ, 1) bu olayı toplumsal sorunlarla iç içe alması, yazannı, kuşaktaşlarından biraz ayırıyor. Bireysel bunalım, toplumsal kökenli çünkü A. Celil C.'nin öyküsünde. Ne ki, "Vahid'in Gülümsemesi" (DÖ, 4) soyut anlatımı ve bungun havasıyla dikkati çekiyor daha ÇOK. Ancak öykünün estetik düzeyinden ödün vermeye yanaşmadığı görülüyor A. Celil C.'nin. Derya Cebecioğlu: "Bir Sonun ve Bir Başlangıcın Öyküsü" (AÖ, 17), kısa öyküyle kısa oyunu birlestirmenin ilginç örneği. Ne kı Cebecioğlu, bu anlatısmda kısa öyküden çok, kısa oyuna yakınmış gibi duruyor. Çünkü yazınsal ayrıntılardan çoV görselliğe dayalı tutumlar, duruşlar öne çıkıyor öyküde. Bu da iyi elbette. Deneysel tiyatrocular, hadi iş başına! Kadriye Cesur: tnsanda soğuk duş etkisi yapacağı kestirilebilecek bir konuyu, öykünün sıcaklığıyla, içtenliğiyle sarıp sarmalayabilmek ustalık gerektiriyor. Cesur'un "Kirpida ile Bir Gece" (DÖ, 2) adlı öyküsü, onun bu ustalığını gösteriyor işte. Ama dili üzerinde keşke daha fazla durabilseydi yazar. Bunun az ötesi, dilsel voksulluk çünkü! Arda Çalık: Günümüzün bunalmış bireyi, üstelik sanatçıysa nasıl bakar yaşadıklarına? "Gizli Opera Tarihi"nde (DÖ, 3) bu sorunsala kuşağın öteki öy kücülerinden daha farklı bir yaklaşım getiremiyor ama Arda Çalık. Afşar Çelik: Sovyetfer Birliği'ndeki dağılmanın ardından kadınların yaşamayakoyulduğu o insanlık dışı drama içerden bakış getirmeye çalışıyor cenç yazar, "Ölü Ruhlar RüzgârTnda (ÜÖ, 2). Afşar Çelik'in öyküsü ilginç elbette. Ne ki yetkın bir örnek de değıl "Ölü Ruhlar Rüzgârı." Behçet Çelik: "Bütün Sahil Sen Olmuş" (AÖ, 13) adlı öykü, yazarın kurguda kendisini geliştirmeye yöneldiği izlenimini bırakıyor okuraa. tnan Çetin: Hemen her öyküsünde, farklı arayışlar içinde görünen bir öykücü Çetin. Önun öykülerinde küçük insanlar, geniş evrenler buluypr kendilerine. "Uzun Bir Gece"de (AÖ, 17) bunlar görülürken "Bir Aynlık Öyküsü" (AÖ, 13) ile "İyi ve Kötü"de (AÖ, 19) kuşaktaşı öykücülerin izinde olduğunu gösteriyor genç yazar: göreceli yaklaşımı, kıstırılmış, kuşatılmış öykü kahramanlarıyla. "Ölüm ve Öncesi"nde (AÖ, 15) konuşma örgüsüne yaslanan Çetin'in, dikkat çekici bir öykü çıkardığı görülüyor. Alaysamalı eğretilemelerle işienen küçük insanlar, sıcacık kılıyor öyküyü. Çetin, "Küçük Hesaplasmalar"da (AÖ, 22) ve öteki öykülerinde, kahramanlarına verdiği adlarla da dikkati çekiyor. Cemil Kavukçu'da sık karşılasılan "akla ziyan" deyişini Inan Çetin de kullanıyor. Sedat Çilingın "Sokak..." (AÖ, 9), gerçekliğin ele ahnışında, geliştirilmiş göreceliğıyle dikkati çekiyor. Kısa filmcilere ilginç gelebilir öykü! Mustafa Dabakbası: "Seni Bir Daha AslaBilmeyeceğim" (AÖ, 17), yalnızlaşma sürecindeki bireyin öyküsü. Dikkat çekici. Doğan Demin "Izler" (AÖ, 21) orman yaşamına ayrılmış tek örnek belki de. "Orman Yaşamı" yüceltilmiyor yalnız; doğadan kopuk yaşamanın insanı sürükledıği açmaz da sorgulanıyor bir ölçüde. Yürüyüş sırasında ormanda yolunu kaybeden anlatıcı, buna sinirlenirken, ormana lanet okumak verine, kendisini çevreleyen koşullara, kent yaşamına kızıyor hep. Bu açıdan bakıldığında çok iyimser bir öykü "Izler". (Orhan Barlas, Ökur/Yazar köşesinde (Adam Öykü, Mayıs Haziran 1999, sayı 22) bu öyküyle iıgili şu değerlendirmeyi yapmış sıcağı sıcağına: "Doğan Demirbir karabasan öyküsü yazmış. Yakınlarda yitirdiğimiz Barlas'ın bu değerlendirmesine katılamadım. "Karabasan" örneklemesi için Cemil Kavukçu öyküleri daha uygun bana göre. Doğan Demir'in "Izler"de karabasan öyküsü yazmaya yönelmediği açık. Çünkü ormanı, bir dolambaç (labirent) olarak görmüyor o. Bilinenin ötesinde, ormanın daha binbir katmanı bulunduğunu duyumsatmaya çalışıyor olsa olsa. Zaten ormandan çıkış yolu bulacağını "biliyor" anlaacı. Varacağı yerin "varmak istediği yer olmadığını" da biliyor, ama: "Doğadan bu kadar uzak bir hayatımızın olmasına, şehir yaşamına küfürler savuruyorum.") Dllsel kıvrakhk Gellşmlş dH IHIIncl Mehmet Demir: "Kapının Sesı, Ardında Yağmurun Sesini Bırakarak Yiten..." (AÖ, 2), dengelenmiş geçişleriyle, iki ayrı öykünün birlikte oluşturduğu tek izlekli bir anlatıya dönüşüyor. Öykü, yazarının gelişmiş dil bilincini de ortaya koyuyor ayrıca. Mehmet Demir, "Güneş, Kadın, Bir de Adam" (AÖ, 9), "Dirim" (AÖ, 13), "E mi Gülbahar" (DÖ, 3) adlı öykülerinde de ilgi çekici bir yazar görünümünde hep. Okurunu, farklı uzamlarla bulusturup çoğaltan; bu uzamları sahne ya ua plato yapan, yapmaya çalışan bir yazar o! Mehmet Demir'in kadınla erkeğe, farklı açılardan bakmaya çalıştığı da seziliyor. Aynur Demircan: "Bir Kenti Anımsamak" (DÖ, 8), yazarı tanımamıza yetmiyor. Ama dilsel açıdan henüz olgunlaş • CUMHURİYET KİTAP SAYI 551
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle