Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
madığı görülüyor Demircan'ın. Nuri Demirci: "Yo(k)sun"da (AÖ, 17) gelişmiş bir dil bilinici sergiliyor yazar. Geleneksel anlatı sınırları drşına çıkmamaklabirlikte, geçmiş özlemini körükleyip bunıı çağrışımlarla günümüze taşıi'an başarılı bir öykü " Yo(k)sun". Bir çaım Ornan Kemal'in küçük insanlarını, CemiJ Kavukçu'nun kasaba kumbaralanna tıkılı kalmış kahramanlarını da anımsaynbilirsiniz Demirci'yi okurken. Mehmet Demirgüneş: "D703A (Saçlanm Cebimde)" (AÖ, 16), ilk ağızda içtenliğiyle dikkati çekiyor. "Hüzün Kokar" (AÖ, 17) ise dupduru bir öykü. Genç öykücüler içinde, kendisine bir yer açmaya çahştığı seziliyor yazann! Yeni öykülerini beklemek gerek onun! Didem Dilmen (1981): Kusağın bu en genç öykücüsünün dil üzerindebiraz dana çalışması gerekiyor. Örneğin "Tato, Şubat ve MavTde (FÖ, 1) "Mahlukatlar" diyor Dilmen. Arapça mahlukat, çoğuldur zaten, mahlukfar anlarmna gelir. Türkçesi "yaratık", "yaratıklar" bu sözcüklerin. Ayrıca "Hep göremiyorum", denmez Türkçede, "hiç göremiyorum" denir. "Kardan Adam" (ÜÖ, 2) ise Didem Dilmen'in öykücülüğüne değgin değerli bir ipucu. Ama öykü, dile gösterilen özenle başlar ilkin. Ne o küf kokulu "mahsul", "yegâne"? Öyle? Yine de umut verdiğini belirteyim Dilmen'in. Fikret Doğan: Yoğunlaştırılmış serüven ve polisiye örgüsüyle, "Kırmızı Eşarp" (AÖ, 16), çağımız bireyinin yabancüaşmasını ve yalnızlığını veren bir öykü. llginç kuşkusuz. Peki öyküden beklenenlerin karşılığını verebiliyor mu "Kırmızı Eşarp"? Ama bu arada öykü gerçekliğinin, insanı üşütecek bir groteskle yansıtılmasındaki başarının da altı çizilmeli! Şakir Doğan (1968): Genc öykücüler, yafnızlaşmış, dahası yabancılaşmış bireyi, kendılerini kuşatmış gerçekliğin can alıcı yansıması plarak görüyor. Nitekim "Yüreğimin Üstünde Bir Kelebek, Ölüm" (AÖ, 18) adh öyküde öykü kahramanlan, çoğullaşamayan, toplumsallaşamayan, diklenip direnemeyen kişiler ne P , l kadının sürüklendiği bunalıma aralıyor kapıyı. Bunun siyasal Islamın bir politikası olduğunun öyküde vurgulanması, güncel de Kilıyor öyküyö. Eryürük bunu, çekici bir öykülemeyle gerçekleştiriyor. "G.ece Yarısı Gelen"de de (DÖ.9 ve ÜÖ, 3) sürdürüyor başarısını genç yazar. Kafka esinlemesi diyebileceğimiz öyküde, genç öykücüler kuşağını çevreleyen gerçekliğin olabildiğince çıplak ve yalın ele ahndığını görüyoruz. Öykülemede groteski önceleyen yanıyla da dikkati çekiyor "Gece Yarısı Gelen". Adem Eryüriik, genç öykücüler kuşağı içinde, özgün bir yer edinebilir kendine. Yeşim Eyüboğlu: "Zannetmiştiıyz" (DÖ, 7), çarpıcı bir öykü. Eyüboğlu, birkaç ayrı damarla (aks) kurmuş sanki öyküsünü. Yoksa kısacık bir öyküyü, bunca zengin kılabilir miydi hiç? Korosal söyleşilerle, içsel ezgilerle ya da susuşlarla öykünün kahramanlarını boyutlandırmaya yönelmesi; bu kahramanlan, kendi oluşturdukları atmosfere oturtup bütünlemesi Eyüboğlu'nu, üzerinde durulması gereken bir öykücü yapmaya yetiyor. "Cimri" (ÜÖ, 1) ise, Eyüboğlu için öykünün, asıl vurucu yanının, eş deyişle etkileme gücünün önem taşıdığını ortaya koyuyor. Bu onun, bir çırpıda görsel kılınmış öykü anlayışından kaynaklanıyor olabilir. Nitekim "Cimri"de, bin yıllardır büinen bir izleğin, bu yaklaşımla sunulduğuna tanık oluyoruz. Ancak bu, beklenen sonucu vermeyebilir her zaman Halil Gökhan (1967): Yoğunlastırdığı düşüncelerin aracısı kılmaya çalışıyor Halil Gökhan öyküyü. Bu da Deklenebilir elbet öyküden. Ama "Neçare"de (DÖ, 4) dikkati çeken, Halil Gökhan'ın, öyküyü, bir kısırdöngü üzerine kurması, okurunu yeni "turan"lara çıkarması hep." Anahtar" (DÖ, 5) adh kısa kısa öyküsünde yine düşünce sarmalları koyuyor yazar önümüze. "Kuyu" (DÖ,7), "Su Hırsızları" (FÖ,..l), "Kankocaölünce" adlı öyküler de (ÜÖ, 4) bunu ele veren örnekler. Bu nedenle simgeci, örnekçeci bir öykülemeyi öne ahyor yazar. "Onbeşinci Şairler Sokağı"nda (DÖ, 6), duyarhkların, duygusallığa bulaşmadan, aktanlabileceğini ortaya koyan öykücü, EtkMeme gücü yoğun soyutlamalar yapmakta başarıh görünüyor. Bu soyut anlatımıyla, kuşağından öteki bir iki yazarla birlikte gerçeküsiücü, saçmacı öykülemeleri deneyebileceği de seziliyor Gökhan'ın. Ege Görgün: Genç öykücüler içinde bilirnkurgu türünde ürün vermiş görünen tek yazar Ege Görgün. Işin flginç yanı, "Sisli Gezegen'le (AÖ, 15) o, geleceğe dönük bir bılimkurggu öyküsü sunmuyor da, bugünümüzü, anbean yaşadıklarımızı anlatmayı, yani bizi kendimizle yüz yüze getirmeyi yeğh'yor. "Zamansız"da da (AÖ, 20) bu açıhmını sürdürüyor yazar. Öykümüzün zenginleşmesi doğrultusunda bir kanal olarak da alınabilir bu! "Paranoyak"ta (DÖ,5) çağımız bireyinin korkuları, yılgılarıyla yüzleşiyor bu kez okur. îletişimsîzliğin vardığı en uç nokta bu! Kendisi için hiçbir şey yapamayan birey. Bir ilginç nokta da, bih'mkurguya düşkün yazann, öykünün bir yerine "Uzay Yolu" dizisinden bir küçük aynntı sıkıştıımış olması! Görgün'ün yeni öykülerini de beklemeli! Bülent Güldal: Öykü kahramanlanna içerden ve duyarlı yaklaşımıyla ilgi uyandıran bir yazar olarak görünüyor "Kınlma Noktalan" (ÜÖ, 4) adlı öyküsünde genç yazar. Murat Gülsoy: "Ekici" (AÖA 23) çok ilgi çekici bir öykü doğrusu! Öykünün uzanabileceği evren ve düşünsel boyut konusunda kuşaktaşlarının da ufkunu açabilecek bir örnek "Ekici". Öte yandan, dildeki yetkinliğiyle de dikkati çekiyor Murat Gülsoy! Tek öykü, ama övgüye değer öykü! Yazarını kutluyorum. Deniz Günal: Genç öykücülerin, yakınlarındaki insanları öykü kahramanı aldıklan görülüyor kendilerine. Doğal bu! Bu tür başlangıçlar, onlann gide gide yeni öykülere uçmalarına; dU, anlatım, kurgu ustalığı kazanmalarına yol açacak! Deniz Günal'ın "Emine Hatun"daki (AÖ, 24) o sıcak anlatısının da ardı gelecek mutlaka! Seçkin Gündiiz: "Düşler Güçlenirken" (AÖ, 9), başarıh, ölcülü! "Tören" (AÖ, 17) ise ince, duyarlı kılınmış bir öykü. Buna benzer çeşitlemeler belki pek çok kez karşımıza çıkmıştır başka başka öykülerde. Sonuçta bildik bir anneçocuk ilişkisine yer vermesi öyküsünde genç yazann, kendisine güveninin de cöstergesi. (Seçici kurulu üyeliği yaptığım Türk Tabipleri Birliği 1998 ÖyküAnlatı yarışmasında, 26.11.1998 tarihli değerlendirme raporumla, katılan çahşmalardan Seçkin Gündüz'ün "Dün" adlı öyküsünün ödüllendirilmesini önermiştim. Sonucu, hâlâ öğrenebilmiş değilim. (1997'de ve 1998'de iki kez üstlendiğim seçici kurul üyeliği, yaşamımın ilk ve son seçici kurul üveliği olacak benim. Ama bu yanşmalar yoluyla "Moı Bebek" ve "Son Dans" adlı öykülerini okudu ğum Müzeyyen Soyalp'in, öykü dergilerinde adına rastlamamak üzdü beni. Soyalp öyküyü bırakmamalı! Okuyor mu acaba şimdi bu satırlarımı?)) Atilla Güner: Anlatıcının, kendisini kuşatan gerçekliği ve kendisini sorgulaması öy'cüniin yaslandığı ana damarlardan biri. Ama bu netlikte öykü, genç öykücülerde görülmüyorpek! Nitekim "Yüzler Treni" de (AÖ, 18) öyküsel dokusuyla değil, sözel yanıyla çıkıyor rinı. "Dahd razla mevduat ycnne. daha lazla sevgi istiyorunı" >'cv<ı "Çepf çevre sarılmışız. (...) Onlar kışkırtıyor, biz ayrı nesneleri tüketiyoruz. Ve giderek birbirimize benziyoruz" türünden sözler, doğru da güzel de olsa, öyküyü kurtarmıyor hiçbir zaman. Bu düşüncenin kendisini de! Ayşen Güner: "Sıcak Uykularda" (AÖ, 15) dümdüz, sıradan bir öyküleme. Peki onu böylesi etkili kılan ne? Yazann içtenliği, övkü kişilerini aktarmadaki yetkinliği. Dikkatle izlenmeye değer bir öykücü Ayşen Güner. Ayşegül Gürdal (1963): "Sabırsız Tokmak ya da Kaçamak", "Korkuyu Beklerken", "Ya Güneş Bir Sabah Doğmazsa" (AÖ, 5) adh kısa kısa öyküleri, Ayşegül Gürdal'ın çok daha yetkin öykü örnekleri verebileceğini göşteriyor. "Bugün Ne Yaptın Kâbusu" (AÖ, 7) ise öyküde imgefemeye açtığı yerin hesabını yaptığını onun. İCedi" ve "Duvar" (AÖ, 12), kısa kısa öyküde, kuşaktaşı öteki yazarlara oranla, epeyce yol aldığını göşteriyor Gürdal'ın. Egemen Güvenısık: "Kahraman Olabilmek" (DÖ, 7) adlı tek öyküsü, Güvenışık'ın öykücülüğü hakkında kanıya varmaya yetmiyor. Ama dilinin yeterince gelişmediği görülebiliyoryine de. f PMIIDOP Faruk Duman (1974): Öykü gerçekliğinin görece ele alınışında, kenai kuşağı içinde dikkat çekici örnekler veriyor Faruk Duman. Bunun için odakları kaydırılmış kopya görüntülerden yararlanıyor yazar. Öyküsel imgelemler de buna destek veriyor tabii. Üyumsuzluğun, iletişimsizliğin öykücüsü Faruk Duman. Övkü kişileri, içlerinde bir "hıçkırık" gibi yaşamaya çalışıyor çünkü dıştaki gerçekliği. "Kâğıt Gemiler Şayfası" (AÖ, 11), "Aşk... Masmavi" (AÖ, 14), "AtlarSabırsızı" (AÖ, 1.8), "Hayvan" (AÖ, 20), "Kahvede" (ÜO, 3) adlı öykülerde bunları görebilmek olanaklı hep. Duman'ın kısacık tümcelere dayanarak kurduğu öyküler, bir çalım şiir tadı da bırakıyor okurda. Kısa öyküyle şiir arasındaki o esenlikli köprü, noş anıştırmalara uçuruor insanı Duman'ın öykülerini okuren. Berna Durmaz: Göreceliğin tipik örneklerinden birini de "Kırmızı Top ve Kirpi" (AÖ, 13) adlı öyküsüyle Berna Durmaz veriyor. Ash Erdoğan (1967): Kınlgan, örselenmiş kişileri anlatiyor "Tanta Kuşlar"da (AÖ, 11) Ash Erdoğan. Ama mızırdanmayla kurulmuş bir öyküleme değil bu; iniltili, hastalıklı bir ses hiç değil! Tam tersine her anlatısından umut derleyen, bunu sezdiren bir yazar o. Durmuş oturmuş genç öykücülerimiz arasında onun da yeri var! Adem Eryürük: "Korkuyu Korkutan Korku" (AÖ, 6), bir yabancüaşmaöyküsü. Bireydeki korkıınun, kaygının yol açtığı bir dağılma denebilir buna ya da çağdaş tragedya! "Baykuşlar Karanlıktan Korkmaz" (DÖ, 5) ise baskı altındaki lletişimsizliğln öykucusu Miige tplikçi (1966): îphkçi, öyküde belirsizliği, imgeyle örtüştürüp dengelemeye çauşan bir yazar izlenimi veriyor. Ne ki imgeyi önceleyen yazarların, dili pek de umursamadıkları seziliyor zaman zaman. Oysa gehşmiş, özel kılınmış bir dilin imgelemiyle yoksul, soluksuz bir diHn imgelemi aynı kefeye konabilir mi hiç? Bu çerçevede Iplikçi, Türkçe sözdizimini zorlayan yaklaşımlannı sorgulasa; tutumunun gerekçelerini bir kez daha gözden geçirse ne iyi olur! Sözdizimini zorlamadan da öykü yazabilir îplikçi; Türkçe, onu da hepimizi de kuşatır! Kaldı ki dilsel yetileri yüksek bir yazar o. Daha şimdiden, kendisine özgü öykü kurmaya yönelmiş, emin adımlarla İlerleyen bir yazar Müge Îplikçi. Tek bir kanalda sıkışıp kalmak yerine, bütün kanallarda dolaşmaya, her gezindiği öykü kanalından farklı sesler, renkler derlemeye çalışıyor. Hemen her öyküsünde de kuşatılmış, çaresizlik içinde kıvranan öykü lcahramanlanyla tanıştırıyor bizi. "KeşiT .{AÖ, 5), "Bir Sarı Elbise Peşinde" (AÖ, 7), "Şalgamlar, Vitraylar ve Yolculuklar" (AÖ, 10), "DoğumGünün Kutlu Olsun" (AÖ, 11), "Aşure" (AÖ, 15), "Değişiyoruz Sanırım" (AÖ, 17) ve "Tek Kişililc' (AÖ, 25) adh öykülerinin tümünde de bunları görebilmek olanaklı. "Ara" (AÖ, 22) ise, olağanüstü etkileyici bir öykü. Öykücülüğümüzün savaş karşıtı boyutuna bir katkı da îplikçi'den geliyor. Geh'bolu'yla, Çanakkale Savaşlanvla ilgilenenlerin kesinlikle dağarlarına Katması gereken bir öykü bu! Eh, oldu olacak şunu da ekleyeyim: "Ara", sinemaya yatkınlığıyla da dikkati çekiyor. Sonuçta tplikçi, ilgi toplayacak yazarlardan biri olarak çıkıyor karşımıza. Konuralp îten: "Evder! ya da Çocuklar"' \O, 10), yazann yayımlanan ilköyküsu. Bıı ilk öyküde gelişmis bir anlatımla kaı şılaşmak şaşırtıyor ve sevindiriyor insanı Ama öyküde düşünsellik, kapalılık demek değildir her zaman. Iren, öyküsünü daha duru, daha saydam bir biçemle de yazabilirdi herhalde. Bürçin K. <Bürçin/1966): "Nerdüban"ın (FÖ, 1) hoşça okunuvor olm.ısının dışında bir özelliği bulunduğunu söylemek zor! "Bir YJdız" da (ÜO, 2) yeterli bir kanı oluşturmuyor yazarın öykücülüğüne değgin. Çağrı Kalaça: "Kemal Bey Hakkında Bildiklerimiz ve Bilmediklerimiz"de (AÖ, 25) Kalaça, biçimbiçem denemeleriyle, yarattığı atmosferle dikkati çekiyor. Bundan böyle izlemek gerek bu genç yazarı. Sanem Karagöz (1969): Dıiş değil, belki bir karabasan denmeÜ "Diiş Kolek' SAYFA 13 E Faruk Duman CUMHURİYET KİTAP SAYI 551