Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sulardan Sonra" vazılan şiirler GÜLTEKİN EMRE r «Ç: . u loandr a n S a" 'dördün cu kitap: Ahmet Günbaş, daha ön ce "Evren Mapu sanesi" (1974) "Gecenin Nerc sindcsin" (1986), "Göckün" (1997) kitaplarında topladığı şiirlerle buluşmuştu şiirseverlerle. "Sulardan Sonra", "Talan" edilen bir ömrün "Sulardan Sonra" "Dilin Kemiyle yazılan şiirlerden oluşuyor. Bu şu emek: "Kıyisız", ama "Hoyrat", "Göçebe", ama "Apolet"li, "Son Perde"ye Kadavra"yla çıkan "Çağn"nın şiirleri okurun elinde tuttuğu kitaptakiler. "Panik"lemis bir hayattan süzülebilmiş ne varsa onlar bizimle olmak isteyenler. "Maske"yle "îstasyon"lar arasında sıkısıp kalmış bir ıslık bu şiirler. Üstelik 'XII" lzmir düşüyle de beslenmiş, hayata mal olmuş bir dönemin şiire yansıyan tanıkları. "Menzil"ini arayan şiirler de diyebiliriz "Sulardan Sonra"daki şiirlere. Menzil mi? Elbette okurun yüreğindeki 12 rakamı. "Kuytu"dakiyaşamların da sözcüsü şiir; yani "Köricütük" bir yaşamla sözlii, "Konfeti" yağmurundan ıpıslak! "Yol Ayrımı" olmadan olur mu? Her şair zaten yol avrımındaki dengede uçurumuyla selamlaşmaz mı? Uçurumun ki şairin şiir devşirdiği dikenli arazi, yani sınır ötesi harekâtin luzkardeşi! Şair, " Yüzüm dağlarda benim" diyorsa, haritada bir yerlere dikkatimizi çekmek istiyordur. Dağ olur da şiirde, yenilme olmaz mı? Elbette, olur! "Ve bir güz talanıydı yenikliğün ". Ufka çokyaklaşılmışken kasırganın yakıp kavurduğu bir ömre gönderme yapıyor şair. Tarinimizdeki kımi zülümlere, baskılara da ayna tutuyor: "Ayaklanmış buğday başağıydım/ .../ Çimlenen göğsünde hayattn/ erken ölümlerle biçüdim ". Böyle anlarda "yaşamak çığlığa dönüş"ür. Şu dizeler de birilerine yollanmış mesaj niyetine okunmalıdır: "Bize sevdalar demle inleyen bir nilüferin/ köklerinden/ Kurutulmuş menekşeler koy araya/ Tatlı masallar kanatlı söylenceler/ Araya hasretler ayrıhklar koyma" Bu şu mu demek, diye soruyorum kendime: "Kırlangıç ağıtlarına benzeyen bir yaranın" deşilmesine karşı direnmenin yeniden uç verdiğinin bir göstergesi mi okuduklarım? "Hayatın solgun yanına özenle" sokulma mı? "Hoyrat ömür"lerle haberleşme mi? "Göçebe" aşklara bir sclam sarkıtma mı? Oyleelbette: "Çetin cevizbir aşktır hayat". "Gecede şifreli bir sıkıntı" boy veriyorsa durmadan, hayat kendini aşkla savunamaz mı o zaman? Kentlere, insanlara "cinnet" geçirtiyorsa birileri, "Dışarda yağmurla öpüşürken akşam" bilebir dizede yaşam bulmaz mı? "gün görmüş kiraz' kaşlarını cğerse, "Valizler dolusu düşler istifle"nmiş demektir "yollann dügıimlenmiş gurbetinde". Ahmet Günbaş, yaşamın yakıp kavurduklarını derliyor şiirlerinde: Hayatın SAYFA 16 o; ortasında gözlemlediklerini, yaşananları dizelerine ağdırıyor. Hayatla barışık bir şairin şiirleri "Sulardan Sonra"dakiler. Yaşanan acılar, ülkenin içinde bulunduğu çıkmazlar, siyasal baskılar, insanlar arasındaki iletişimsizlik, insanların giderek daha çok yalnızlaşması; aşksız, sevgisiz yaşamanın olanaksızlığı... Ahmet Günbaş şiirinin omurgasını oîuşturuyor. "Sulardan Sonra"nın "Dilin Kemiği" bölümünde yer alan "Bukalemun" başlıklı şiir, "Tek Perdelik Şiiroyun". Bu hoş şiir, yazın dünyamıza eleştirel bakışı içeriyor. Şiir ödüllerinde dönen dolaplara, jüriye, ödül alan şiirlere gönderme yapıyor Ahmet Günbaş: "Eleştirmen", "Okur", "Genç Şair", "Edebiyat Tarihçisi" arasındaki gerilimli ilişkiyi de ustaca yansılıyor şair. Şairliğini satılığa çıkarıyor Ahmet Günbaş bu yoz ortamın ipliğini pazara çıkarmak için: "Ömrümüzün bakırı çıktı/ Eskici alsana/ Devren satılıkür şairliğim/ yok pahasına". Okurların dikkatine sunulur! "Sulardan Sonra"daki şiirlerin içtenliğine, samimiliğine, yalınlığına siz de tutulacaksınız inanın. Bir şiir kitabmı merak etmeye bunlar yetmez mi? • Sulardan Sonra/ Ahmet Günbaj/Etkı Yayınlart/ îzmir Haztran 1999/91 s. riatının "Koalisyon Yolu" tarikatında HIFS puanlarını yükseltmeye talıp olanlarla, "sömürülemezler" ve "lanetliler"in bir arada yaşandığı bir dünya. Aynı Rand kültürünü sahiplenen, bireysefliği, kindarlığı ve genlerini korumayı yücelten "insan" modeli... Aldous Huxley, Ray Bradbury ya da George Onvell gibi antiütopya ustalannı okurken kapudığınız kötümserlik çok zayıf kalır bunlan anlatan bir kitap yanında. Bu ülkenin gerçeklerinden yola çıkıp, çok uzak değil 2035yılının Anadolu sunu anlatan bir AntiOtopya ile çıktı Alev Alatlı bu kez karşımıza. Yeni Dünya Düzeninin hâkim olduğu bir geleceği, korkunç bir geleceği anlatmasına rağmen bir bilimkurgu değil "Schrödinger'in Kedisi", ne Türk isimli Amerikan astronotlannın uzay macerakn var icinde, ne lazer silahlan. Kuantum fiziğinaen, kaos teorisinden ya da fuzzy/saçaklı manaktan sözetmesine rağmen bir bilimroman da değil. Çektiği acılar vüzünden Yüce Pir'e biat etmeye hazır olan bir psikoterapistin, Çankın'nın en mutaassıp ailelerinden birinin kızının, Imre Kadızade'nin hikâyesi... Pozitivizmin kurgusal doğrular yaratan bilimiyle, "yaya da"a, "siyahbeyaz"cı Aristo mantığıyla halleşemeyen, bunun için matematik eğitimini bırakıp "kendisiyle derdi olan herkes gibi" psikoloji okuyan bir Türkiyeli Kacuzade... 20. yy'ın belki de en önemü akımına fuzzy/ saçaklı mantığına kapılan, ancak ayaklan yere böylece basabilen bir kadın. Aristo'nun kurup, Batı'nın üzerine koskoca bir kurgusal evren, koskoca bir uygarlık bina ettiği "siyahbeyaz" manüğın yerine; hem davalıya, hem davacıya ve natta hem de kansına "haklısın!" diyebilen Nasrettin Hoca'nın gerçek dünyasıyla örtüşen, siyahbeyaz yerine gn ve derecelerinden bahseden, "hemhem de" mantığı Fuzzy! Çankın'nın mutaassıp ortamından pozitivist matematik eğitimine, oradan da psikoloji eğitimi ve îuzzy'nin yeni evrenine sürüklenen îmre Kadızade'nin hali size de tanıdık geliyor mu? Türkiye 9O'lı yülarda bunahmlarla, 2000'li ydlarda ciddi krizlerle uğraşırken "komplo'yu farkedememiş, öninsan safhasında takılıp kalan halkına teşhisi tam olarak koyamamış Imre Kadızade. Bizler gibi "konusuyor işte!" diye geçiştirmeye alışık olduğundan belki de, "afazi'yi görememişti Kadızade. tsyancı güçlerin; Onanmcılar'ın iddiasına göre Psikolojik Savaş Ünitesi tarafından "celbedilmiş" olan afazi (sözcükleri anlama/kullanma yetisinin kaybı, sözcüklerin kavramsal karşılığının kalmaması) Türk halkını ön insan seviyesinde tutmak amacıyla kullandmıştı! Hepsinin üstüne yeğeni "Devrim Kuran ın sorunlan ile uğraşmaya çalışırken 90'lann neonihilizm'ine yenilen, yeğeninin intihar etmesine engel olamayan îmre Kadızade "kendisine bir dünya kurmasını engellemek suretiyle Devrim Kuran'ın intiharına vardımcı olmak" suçuyla yeni düzen tarafından mahkemeedilir! Yeni Dünya Düzeni'nin karşısında ise bugün Türkiye'de kanat çırpan bir kelebeğin yarın Yüce Pir'in dergâhında fırtınalar koparacağını bilen onarımcılar vardır. Sembolleri "Schrödinger'in Kedisi"dir. Bu kedi kapalı bir kutuda varlıftını sürdürmektedir. Ancak bu Kutuya doğrultulmuş bir silah vardır ve silahın tetiği bir dedektöre bağlıdır. Dedektör ışıkla çalışır. Işık dedektöre parçacık olarak çarparsa dedektör tetiği çeker ve kedicik ölür. DalIM olarak çarparsa, kedi yaşayaı. aktır. Işığın dedektöre dalga ya ı !a parçacık olarak çarpma olasılığı % 50 % 50'dir. Ama Schrödinger'in kedisinin yaşadığı kutu küçük bir kuantum dünyasıdır ve kuantum dünyasında herşey mümkündür. Nitekim biz kutuyu açmadığımız sürece kedi ölüm ile yaşamın üstüste bindiği superpoze durumdadır. Aynı anda hem ölüdur, nem de canlı. Schrödinger'in kedisinin ölü ya da canlı olma durumlarından birisine yerleşmesi için kutunun gözleme açılması gerekir. Gözlem kuantum gerçekliğinın binbir olasılığını tek bir gerçekliğe indırger. Kuantum dilinde buna dalga işlevinin çöküşü denir. Bu çöküşü durdurmanın tek yolu kutuyu açmamakUr! Dünya nasıl görmek isterseniz öyledir! Yakında ikinci cildi çıkacak bu "kâbus"un ve biz kâbusun aehşetinden kurtulup rüyayı göreceğiz. Bu arada Alev Alatlı'nın gösterdiklerini unutmamakta yararvar: Korkma! O fırtınayı yaratacak lcelebek olmadığını kim söyledı sana, şu kanatlannı çırp nele bir! • Schrödinger'in Kedisi Kâbus/ Alev Alatlı/Boyut Yaymevi Kastm 1999 Kınk Ayna OSMAN SERHAT ERKEKLİ S Çntanortamı Schrödinger'in Kedisi ERKİN ÇAM Hayatın ortası edat Umran'ın bir sözü vardır, beğenirim: Çiçekler bahçıvanla iğreti bir dostluk kurarlar, ama yüreklerinin gizini bir ozana açarlar. Kadınlar erkeklerle iğreti bir dostluk kurdular, ama görülüyor ki yüreklerinin gizini bir ozana, Sedat Umran'a açmışlar. Aşk şiirlerinden yapılmıs son seçme, Kınk Ayna okunulunca anlaşılıyor bu. Sedat Umran 1926 doğumlu, ilk aşk şiirini 1976'da, kendisinin kısaca "Gül" adını verdiği bir büyük insan için yazdı. Bu Soyut'un Ağustos 1976 sayısında yayımlanan Gül'e Şiirler ana başlığı altında altı bölümlük bir uzun şiirdi. O insanı ben Sedat Umran'dan önce tanımış; bu tanışıklık bana "Gülgun ile Nergis" adlı yapıtımı yaratma otanağı vermişti. "Ayrıldık ayrılıklarla sevdim / Başkasını sevdin başkasıyla sevdim seni" dizelerimdeki "başkası" ne mutlu bana ki Sedat Umran gibi büyük bir insan, büyük bir dost olmuştur. Y eni Dünya Düzeni'nin varolmuş en büyüK komplo teorisi olarak düşünün... Her türlü medya kanalını "Psikolojik Savaş Üniteleri olarak kullanan; az gelişmiş, ekonomik akla inanmayan devletleri parçalayarak Washington'daki Yüce Pir'in kontrolünde "Tekleşmiş varoluş" içinde eritmeye kararlı, bunun için de Uluslararası Af Örgütü gibi sivil (!) toplum örgütlerini kullanan bir düzen. Seks ve hükümranlık gibi iki unsurun etkisindeki Türkiye'nin önce küçük cumhuriyetlere bölündüğünü, sonra da bu "yüce hakikat"e biat ettiğini tasavvur edin. Post modernizm şe Alev Alatlı O günlerden tatlı bir anı: Kadıköy'de bir lokantada (Sümerbank mağazasının yanmda sulu ev yemekleri yapan iyi bir lokantaydı.) Sedat Umran, Cemal Süreya ve ben tesadüfen karşılaşıyoruz. Sedat Umran'ın yanında Şadi Usal, benim yanımda o günlerin harika çocuğu Ali Tıraş var. Cemal Süreya içkili ve yalnız, "Sedat Bey, diyor," siz, Osman'ın elinden sevgilisini almışsmız." Sedat Umran avağa kalkıyor, heyecandan olacak, uzun bacakları üzerinde bir leylek gibi hafifçe sallanarak yanıtlıyor: Öpmedim bile... Sedat Umran ve Cemal Süreya ile ilgili bir ikinci anım daha var: Seksenlerde bir aksam, Ilker Akçay'ın da olduğu bir masaaa, Kadıköy Panorama Kıraathanesi'nde Cemal Süreya en beğendiğim şairin kim olduğunu sorunca Leke şairi Sedat Umran yanıtını vermiştim. O günlerde yazdığı "Hiçbir Semtte" adlı şiirinde tutmuş "Leke lcuşağı nasıl bilmez seni" diye serzenişini bildirmişti. Aynı gün pardösüsünü de beğenmedığimi söylemiş, "Gücümüz ancak buna yetti" demişti. Cemal Süreya artık yok, Sedat Umran bugün 74 yaşında, Goethe'nin 19 yaşında bir kız için Marianbadh Elejisini yazdığı yaşta. Bugünlerde son şhrlerinden oluşan Altın Eşik yayımlandı ve son olarak aşk şiirlerinden yapılmıs bir seçme Kırık Ayna adıyla kitaplaştı. Biz Kırık Ayna'dan lkili Anlaşmalar, Geyik, Sevi, Onu Değişmek Isteği, Içimdeki Konuk, Gittin, Bayramlık Giysi, Kuğunun Ölümü, Son Karşılaşmamız, Sendeki Ben, CUMHURİYET KİTAP SAYI 551 Tıtk H P JHH