06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yıldırım Keskin, iç karartıcı bir didişmeyi anlatıyor okurlanna Olümii Bekleven Kent larında debelenmektedirler. Direnirlerse, başkaldınrlarsa kesinlikle öldürüleceklerdir...ve bu yüzden her şeylerini arkalarında bırakıp göç kervanına katılacaklardır. Bu 'göç ettirme, kovma' terörü öyle etkilidir kı öldürülme sırasının kendiierine geleceğini sanan kimi çok zengin işadamlan, mallarını, mülklenni sadp yabancı ülkelere kapağı atmışlardır. Ana bu olgu yalruz Ölümü Bekleyen Kent'c özgü bir şey degüdir. Türkiye'nin bütün kenderi, Kasabaları, köyleri, mezralan bu durumdadır. Öldürülenlere genellikle öğrencilerdir bunlar düzenlenen görkemB cenaze törenlerinde yer gök inlemekte, öfkelerin şiddeti, öç alma isteklerinin vahşiliği, atılan 'Kana kan intikam/ Bir ölürüz bin doğanz/ Kanı yerde kalmayacak/ Faşizme geçit yok/ Komünisder Moskova'ya, komünisdere ölüm' sloganlanyla yansıtılmaktadır. Ölümü Bekleyen Kent romanı böyle iç karartıa bir didısmenin, kideleri serseme çeviren sert bir Kavganın koşullanndan yararlanarak beslenir ve her felaketin ardındanbiraz daha büyür, biraz daha güçlenir. Ölümü Bekleyen Kent'in karabasanlı, genellikle alacakaranlık ve gri öyküsünü, önemli bir kuruluşun genel müdürü olan Orhan anlatır. Kırk sekiz yaşındadır Orhan. Şekeri, tansiyonu vardır ve kocasından ayrılan Ayşe adında içkici bir kadınla birliktedir ama aynı zamanda sekreterlerinden Mine'ye de ilgi duymaktadır...Bu ilgi kısa sürede yatıp kalkmayla noktalanır, iliskinin boyutu değişir. Üç günden Tberi karın aralıksız yağdığı, kaloriferlerin yanmadığı, elektriklerin sık sık kesildiği, bu kesilme sonunda bazı aygıdar hiç kullanılmadığı; sigara; yağ, yiyecek, akaryakıt kuyruklarının uzayıp gittiği, karaborsadan servet yapan yeni zeneinlerin zavallı halkı soymaktan sevinç duyduğu bir kışın ortasında, Orhan'ın sabaha karşı uyanmasıyla başlar Ölümü Bekleyen Kent... "Ayaklarına, kollarına, omuzlarına uzanan soöukla uyanıyor. Gün daha doğmamış. Kalkma saatine bir hayli zaman var. Kentte haftalardır sürüp giden yakıt sıkıntısı yüzünden bina gece 'ölümü Bekleyen Kent' birtakım siyasi örgütlerin baskası altındaaır. Bu örgütler kıyasıya vuruşmakta, ayrıca kendiierine karşı olanların bulunduğu semtlere, kahvelere, meyhanelere, okullara, spor salonlarına, fabrikalara, evlere baskın üstüne baskın düzenlemektedirler. Olaylara tanıklık edenler, cinayetleri görenlerse, susmayı, gözlerine perde çekmeyi yeğlemektedirler. Aynen bir dönem ülkemizde olduğu gibi. MUZAFFER BUYRUKCU Ilginç bir kitap adı bu: Çarpan, deviren, ürperten: Çünkü bir luşi değıl katilini ya da katillerini bekleyen...Milyonlarca bireyi evlerinde, işyerlerinde, hastanelerinde, kışlalannda parındıran kocaman bir yerleşim birimidir. Evet de akla hemen bazı sorular takılıyor. Bir kent nasıl olur da soluk alabilen, devinebilen, bir şeyler üretip bir şeyler tüketen (yöneticileri, koruyuculan, polisleri, askerleri dahil) bütün canlılanyla birlikte kendini yok edecek bir ortama girer, girebilir ya da o ortama itilir? Yoksa korkunç bir nastalığa mı yakalanmıştıri' Varlığının her katmanında başlayan bir cürüme, boyna ölüm saçan dehşetli virüsler mi doğurur? Her şeyi yakıp yıkan, taş üstünde taş omuz üstünde baş bırakmayan dudak uçuklatıcı bir deprem midir söz konusu olan? Kenti kuşatarak bütün giriş çıkış yollarını kapatan ve kenttekileri açlığa, susuzluğa mahkum eden barbar ordularının istilasına, bir tek kurşun atmadan teslim olmaya hazırlananların yazgısı mıdır işlenen? Hayir, bu.şorulann hıçbiriyle ilişkisi yoktur Olünıu Bekleyen Kent'in. O, başka birbeklenünin içindedir. Değerli öykücü, romancı, pyun yazarı, diplomat Yıldırım Keskin, Olümü Bekleyen Kent romanında benim sorularımın dışındaki bir sorular topluluğuna eğilir, onları eşeler. O kent, ilan edflmemiş bir iç savaşı yaşamaktadır. Ortalığı karıştıran, önce mutluluğa, huzura ve umuda kurşun sıkan birtakım siyasi örgütlerin baskısı altındadır. Bu örgütler kıyasıya vuruşmakta, ayrıca kendiierine karşı olanların bulunduğu semtlere, kahvelere, meyhanelere, okullara, spor salonlanna, fabrikalara, evlere baskın üstüne baskın düzenlemektedirler ve oralardan ellerini kollarını sallayarak uzaklaşmaktadırlar. Suçlular yakalanamayınca da ölenler öldükleriyle kalmaktadırlar. Çünkü olaylara tanıklık edenler, cinayetleri görenler, ağızlarını açarlarsa hemen ötekiler gibi insafsızca öldürüleceklerini bildiklerinden susmayı, gözlerine perde çekmeyi yeğlemektedırler. Gerçekten de cinayetler aralıksız işlenmekte, çeşidi mekânlar bombalanıp havaya uçurulmakta, genç kızların, kadınların, hatta erkeklerın ırzlanna geçilmektedir. Bu örgütler, egemenliklerini sürdürdükleri ve devletin varlığını hiçe saydıkları 'kurtarılmış bölgeler inde oturan masum, ediye sütlüye kanşrnayan halkın içinde karşı dünya görüşünü benimseyen kımseler varsa onları 'istenmeyen kişüer' listesine yazarak başka semtlere, başka kentlere göçe zorlamaktadırlar. Ve işte zorlanan DU kışiler, yaşamlarının en sıkıntılı anlannda açılan cehennem çukurSAYFA 8 leri ısıtılmıyor. Battaniyesine sanlıp bir süre daha uyumaya çahşması faydasız. Elini basının ucundaki elektrik düğmesine atıyor. Kesik. Aceleyle yatağından fırlayıp bir gecc önce eskı koltuğun üzerine bıraktığı kalın yün kazağını pijamasının üstüne geçiriyor./ Ölü gözü gıbi yanan ocağın üzenne çaydanlığı yeneştiriyor. Su kaynayınca mutfak biraz ısınır ve kendisi de sıcak çay içebilir belki. Kalorifer dcmirlerine dokunuyor. Hiçbir sıcaklık belirtisi yok. Soğuk gittikçe şiddetini arttınyor./ Çayını içerken bu kıdıklann daha ne kadar sürecegini, daha ne kadar yakıtsız, elektriksiz, gazsız, belki de yiyecek ve içecekten yoksun kalabileceklerini düşünüyor. Aklına sabırlı olmaktan, katlanmaktan ve çaresizliğin verdiği kızgınlık anlannda, ülkeyi yöneten, bütün küçüklü büyüklü beceriksiz yetkililere küfretmekten başka yapılabilecek bir şey gelmiyor. Çay bardağı elinde salona geçıyor. Birdenbire yadırgıyor bu salonu. Saksılardaki bitkiler, mobilyalar, halılar, duvarlardaki tablolar, perdeler, soğuktan donmuş, kaskatı olmuş; yabancılaşmış. Sanki burası akşamları işten döndüğünde kanepenin üzerine ayaklannı uzatıp dosyalannı okudugu, televizyon seyrettiği ya da Ayşe ile geldiklerindegenckadının ayakkabılarını fırlatıp attığı, saksıların suyunu verdiği, içkisini içtiği, bir türlü vazgeçemediği sigarasının dumanını savura savura gezindıği ve Orhan'a günün olaylarını anlattığı salon değil. Soğukla beraber her şey kabuğuna çekilmiş, canlılığını yitimıiş, kış uykusuna yatmış gibi sanki. Salonun geniş penceresinden kente bakıyor. Kentin üzerine kurşun renkli yoğun bir bulut oturmuş. Bu bulutu iyi tanıyor. Anadolu'nun ortasında, irüi ufaklı üç tepenin arasında, daracık bir çukura yerleşmiş olan bu kentin üzerine KI^ aylannda karabasan gibi Yıldınm Keskin çöker. Beraberinde kirli ve yapıskan bir sıvı getirir; bütün binalara, sokaklara, otomobülerin üzerine, insanların giysilerine, yüzüne, ellerine yapısır bu sıvı. Ne yapılırsa yapdsın bundan Kurtulunmaz; Icurtulunsa bile insan, uyandırdığı kirlilik duygusunu üzerinden hiç atamayacakmış gibi bir duyguya kapılır. Kenti yoğun bir de is kokusu kaplar; belli belirsiz kömür tanecikleri havada uçuşur; nefes almak güçleşir ve bir gün hiç nefes alınamayacağı korkusu insanın ıçine yerl^ir. Aslında pek de uzak değildır ölüm. örhan'ın bazı sabahlar işyerine giderken gördüğü, gece tünedikleri dallardan zehirlenerekikaldınrnlara düşmüş ölü kuş^lar daha büyük bir fdâketin ilk habercıleri olsa gerektir.." Orhan, kara saplanan arabasını calıştıramayınca işine gitmek için bir otobüse biner. (Otobüsün ıçindekıleri bir güzel betimler Yıldınm Keskin) Birkaç dakika sonra da korkunc bir cinayede yüz yüze gelir. Tabancalı kişüer tarafından otobüsten indirilen iki genç aşağıda, herkesin gözleri önünde kurşunlanır. "Yerde yatan çamura bulanmış kan içindeki cesetler, cevreye sıçramış et ve kemik parçalan, doğru dürüst bir tepki göstermeyen suskun insanlar. Ne tepki göstermesi beklenirbu insanların? Elı silahh insanlara karşı kim ne yapabilir?/ Öldürenler göz açıp kapayıncaya kadar ortadan kaybolmuş." Orhan, kendilerini 'korku ve telaş'la dışarıya atan yolcularla birlikte sokağa iniyor," ne yapacagını bilmeden bir süre cesetleri seyrediyor; kafası durmuş. Sonra orada kalamayacatını anlayıp, lcalabalığın arasından sıyruıyor." Yıldınm Keskin, Orhan'ın şaşkınlığını, paniğe kapılmasını, iç ve dış dünyalarla o sırada lcurduğu ilişkileri, beyninde ve ruhunda kopan kıyametleri bütün gözlem gücünü seferber ederek harika Lir biçimde betimliyor. Bir pastaneye giriyor, bir kebapçıya sığınıyor, derken bir sokağın sağ köşesinde duruyor. "Tütüncünün önünde sigara almak için kuyruk yapmış müşteriler var. Orhan onlan görünce ansızın sigara içmek gereksinimi duyuyor. Yüksek tansiyonu nedeniyle yaklaşık on yıldır sigara içmiyor." Oradan geçen bir taksiyi çevirip işyerine geliyon "Her zaman ışıl ışıl aydınlık olan giriş katı karanlık. Asansörler de işlemiyor. Orhan beşinci kattaki odasına çıkmak üzere merdivenlere yöneliyor. Her katın boşluğuna, küçük çay tabaklarının içine bir mum dikmişler. Inip çıkanların gölgeleri kocaman hayaletler gibi duvarlara yansıyor." Masasına oturunca sabahtan beri olanları gözden geçiriyor. Mine'ye öldürülmeyı ve ötesini aktarıyor. Bundan böyle her şey değişecek, dışarıyı kasıp kavuran terör bundan böyle artık işyerine yerleşecektir. Yıldınm Keskin, olayları hızlandıran ve Orhan'ın özel yaşamını da allak bullak eden terörü, karmaşayı, çok iyi öğrendiği 'yaşamın yalın, süssüz ama canlı diliyle' koyar ortaya. Değindiği her konu, içerisine sızdığı her ayrıntı tanıkhkların, aeneylerin, beâensel ve ruhsal sorunlann ağırlıklarıyla harmanlanmıştır. Yıldırım Keskin'in anlatımı, okuru yormayan, kızdırmayan, beyinlerle yüreklerdeki zonklamalan görkemli gösterilere başvunnadan olduğu gibi duyuran yumuşak, içtenlikli bir anlatımdır. Bu anlatımın yapısında, şaşırtmacalar, alicengiz oyunları kulağı 'söyle göstermek'ler; üç satır sonra karşılasılacak sürprizlerle yapaylıklan Dul pul dökülen santekârlıklar voktur. Ölümü Bekleyen Kent'teki kıpmılann tamamını ciddiyede izleyen okur; kendi yaşamıyla romandaki yaşamın pek çok noktada örtüştüğünü saptar. Orhan 'la özdeşleşir. Orhan gibi hüzünlenir, Orhan gibi kaygılanır, Orhan gibi bunalır, Orhan gibi tehlikelerin çığ gibi büyüdüğü o kent'ten uzaklarakaçmak ve her an öldürülme korkusunun yarattığı işkenceden kurtulmak ister. Orhan'ın yazgısındaki birden çoğalan olumsuzluklann davranışlanna geçmesini ve yönlendirmesini, benliğinde hisseder. Ve Orhan'ın yaşadığı serüvene eşlik 1 CUMHURİYET KİTAP SAYI S46
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle