Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
İçimde Çiçekler Açınca MUZAFFER UYGUNER Muzaffer îzgü, çiçekler açtıran Lir sevdanın öykükinute ciakttr aÇMM sünü tçimde Çiçekler Açınca adlı romanında anlatmıştır. Romanın baş kişilerinden biri olan Sevda, lise öğrencısıdir, en iyi iki arkadaşı olan Selen ve Mıray ile aynı sırada oturmaktadır. Bu üç arkadaş hep birliktedirler. Sırada bir arada oldukları gibi teneffüslerde de bir aradadırlar ve öğle yiyeceklerini bile okulun bahçesindeki çam ağacının altında yerler. Bir de Sumru vardır sınıfta, pek sevilmeyen, çok değişik bir tip. Sumru, tahtaya kalktığında mankenler gibi yürüdüğünü sanır, yaylana yaylana yürürdü. Başını da ıyice arkaya doğru atıyor, yerinden kalkıp tahtaya gitmesi tam bir gösteri oluyordu." Herkes de bu komik davranışını seyrederdi. Kızların bir bölümü Sumru'yu çatlaklıkla, bir bölümü de salakhkla suçlamaktadır. Bir gün, sınıfa yeni bir öğrenci gelir, adının AtUa olduğu öğrenihr. Atila, yakışıklı bir çocuktur ve bütün kızlann gözü onun üzerindedir. "Saçlarını kısa kestirmişti ama bu ona yakışmıştı. Kirpikleri uzun uzundu. Çenesi, yüzüne bir erkek gücü veriyordu. Giysisi bugün alınmı§ gibiydi." Ilk günde Sumru çekim alanına girmişti. Sumru onunla ilişki kurmak ıstiyordu. Miray ise Atila ile ilgilenmesi için Sevda'yı uyarır. "Oğlan ne Selen'in tipi, ne benim tipim. Yok aslında benim tıpim olur da, bu kiloyla bana yüz vermez ki. O seninki". Bu sözlere Sevda güler; çünkü, "hiç bugüne dek içinde bir ışık yanmamıstı. Okuldaki arkadaşlannın aşklarını dınliyor, sanki sıradan bir öyküymüş gibi" geliyordu ona. Sevda, "uzun saçlan omuzlarına bir ipek yumuşaklığıyla dökülen, "iri gözferi, duru teni, hafif çıkık elmacık kemikleriyle gerçekten güzel bir kızdı. Çalışkanlığından mı, her şeye jjülmediğinden mi, aşın ciddiliğinden mı, şimdiye dek hiçbır erkek arkadaşı ona yaklaşamamışü. Zaten yaklaşanlan o bir bakışıyla caydırrnayı bilmişti". Bir gün, sınıf başkanı Ural, Sevda ile Atila'yı müdür yardımcısı Âvten Hanım'ın çağırdığını söyler, ikisi birden giderler. 'Sevda, uzun saçlarıyla daha ılk gün Atila'nın ilgisini çekmişti. Salt saçlan mı? Sevda sınıftaki hiçbir kıza benzemiyordu. Hele Sumru'ya hiç benzemiyordu. Onda bir başkalık vardı. Durgundu ama içinde yanardağ var gibiydi. Gülmüyordu ama gözleri ışık saçıyordu." Ayten Hanım'ın odası kalabalıktır, Sevda ile Atila kapı önünde beklerler. Ayten Hanım çok lpasit bir şey için çağırmıştı onları. Niçin çağırdığını söyler, onlar da sınıfa dönerler. Ama, beklerken, Sevdanın içindeki yanardağ kaynamaya başlar. Teneffüse çıkınca Selen ile Miray, durumu sezdikierini söylerler Sevda'ya. Gerçekten de artık Sevda seviyordu. Aşk, 'küçücük bir tohum olarak düşmüştü yüreğine. Orada, kanıyla beslenen tonumu bir hafta içinde büyümüş, fışkırmış, bütün bedenini sarmış, şimdi bedeninden dışarıya fırlamıştı.' Arkadaşları durumu seziyor; ama, ondan tam bilgi alamıyordu. Sumru da bu aşkı önlemek için gereğini yapıyordu. Alev bacayı sarmıştı. Artık düşler kuruSAYFA 16 muzşffer ızgu yordu. Düşünde "elini uzattı, gözleri kapalı, sanki karşısında Atila yarmış gibi. Onun elini tutacaktı, tenini tenine dokunduracaktı, onun sıcaklığını duyacaktı. Askıni verecekti ona parmak uçlarından'. Sevda değişmişti artık, "içindehiç solmayacak san gelinli papatyalar, kırmızı gülüşlü dağ laleleri, gizernli, utangaç dere sümbülieri ve bütün güzelliklerin anası mayıs gülleri açıyordu." Bir gün annesine sorar babasına âşık olup olmadığını. bumru hep karşısındadır Sevdanın. Sevda bir gün ona hakaret eder. Arkadaşları Selen ile Miray da "defol" diye kovarlar onu bir gün. Sumru da bundan çok üzülmüştü. Bir gün, Sevda ile Atila, bisikletlerine binip Izmir'in deniz kıyısındaki yolda birlikte dolaşma kararı vcrirler. 2aten, Sevda, her cumartesi bu gezivi yapmaktadır. Atila da bir arkadaşından aldığı bisiklet ile gelir, Konak Alanı'ndaki Saat Kulesi'nın altında buluşurlar. Böylece, deniz kıyısındaki gezi ile, bir yerde dinlenme ile geçer gün. O gün Sevda'nın içi kaynamiştı gene. Tokalaştıklarında yanardağ faaliyete geçmiş gibiydi. Çünkü, "tokalaşma değılai bu, Dİr sevi, duygu alışverisıydi. îki insanın kan damarIarının birleşmesiydi. Beyinlerinin birlikteli^iydi. Gözlerin kamaşmasıydı." Denizı seyrederken Atila'nın eli uzanır, Sevda'nın elini bulur. "Uysal bir kuş gibiydi Sevda'nın eli. Atila'nın avcunun içinde kendine sıcak bir yuva bulan bir kuş" gibiydi. Sevda, bu aşkını ailesine açamaz. Ama, bir gün, yaşgününe bir erkek arkadaşının Katılacağını söyler annesine. Annesi, kim olduğunu bilmediği bir erkek arkadaşın katılmamasını ister. Evde o sırada baba yoktur, bunu ve komşuları ileri sürer anne. Aralarındaki konuşma sonunda anne, bu kişinin kim olduğunu açıklamasını ister. Anne, Sevda'yı sarsar, Söylesene aşk mı" diye sorar. Yanıt alamaz, ama gerçeği de anlar ve önce okul, dersler der. Aşk her zaman vardır ama başan her zaman yoktur. Aşkı çaba göstermeden de elde edebilirsin" aiye konuşur. Daha sonra ise Miray, Melda Teyze'ye, anneye durumu anlatır. Sevda'nın ileride evlilik yapması ailece uygun görülür, ama âşık olmasına izin yoktur. Ama, Atila'nın evine gider Sevda ve onun ailesince çok iyi karşdanır, kendisine çok iltifat eailir. Sevda'nın ailesi bu aşkın bitmesini ister kızlanndan. Ama aşk sürüyordu Sevda'nın Atila'nın evine gittiği gün, Selen ile Miray da güya bir arkadaşlannın yaşgününe gidiyorlarmış gibi evlerinden çıkmışlardı. Çünkü, Seyda'nın annesi telefon edebilir, ;erçeği öğrenmek için durumu sorabiirdı. Çünkü, Sevda, sürekli olarak izleniyordu ve yakın akrabası Nükhet'in kocası da onu izlemekteydi. Bir gün de onları bir çay evinde görmüştü. Sevda, artık ailesıyle pek anlaşamıyordu. "Sanki bir üçgen; bir uçta anne, bir uçta baba, bir uçta Sevda. Âradaki çizgiler yok olmuş. Sevda'yı okul gezisine de göndermezler. da'nın babasına durumu aktarmış. Sevda'nın babası da, Sevda eve gelince çok sert karşılamıştır onu; annesi, "Bizden utanmıyorsan konu komşudan utan!" demiş, babası da "Ne olmak istiyorsun ha sen, kötü kız mı olmak istiyorsun" diye sorgulamıştır. Sevda da camları zangırdatacak kadar sert "Yeteeeer, yeteeeeer!" diye yanıtlamıştır bunları. Sevda'nın ailesi onu okul yönetimine de şikâyet etmiştir. Ama artık bir sonuca bağlanmasını uygun gören Sevda ve Atila, öğle paydosunda koşarak Kemeraltı'na gidıp Irmak geçidindeki bir kuyumcuya gümüş yüzük yaptırıp takarlar parmaklarına. Yüzüklerin içıne AHB yazdırırlar. Bunun anlamı " Aşkımız Hiç Bitmeyecek"tir. Muzaffer Izgü, böylece sonuçlanan romanda bütün kurgu ve dil ustalığını göstermiştir. Roman, ıki gencin aşkının olusumunu ve sürmesini çok güzel ortaya koymaktadir. Kızın ailesi ile erkeğin ailesinin değişik davranışları da töreferimize uygun bir anlayış içinde ele alınmıştır. Izgü, aşkın doğuşu sırasındaki olaylar ile zaman içindeki oluşumu ve sonucu güzel bir anlatımla ortaya koymuştur. Onun akıcı Türkçesi, olayları sıralamada, durumu kurgulamada ustalığı ve çevredeki davranışları çok güzel yerleştirmesi ile başarılı bir gençlîk romanı ortaya konulmasını sağlamıştır. Gençlik günlerinde ortaya çıkan sevilerin bir taolo su da diyebilirim bu roman için. Izgü, romandaki kişileri içıeri ve dış görüntüleri, kimliklerı ile çok güzel ortaya koymuştur. Ayrıca çocukların okuldaki yaşantıları ve davranışları ile çok doğalbirgörüntü sergilemiştir. Sevda ile Atila'nın ailesini de doğallık içinde tanıtmıştır. • çehresi sezer gibiydim. Bana öyle geliyordu ki kulağımı biraz daha iyi versem yüdızlarla ne konuştuğunu duyacaktım." (s. 23) "îlkin dağların etekleri gümüş bir zırha benzeyen bir çizgiyle ovadan aydıldı. Sonra düştüğü yerde sanki külçelenen bir aydınlık bendi yıkılmış bir su gibi bütün ovayı kapladı, toprağın ekinin rengini sildı. Gözümüzün önünde sadece ışıktan bir göl meydana şelmişti. Bütün ova billur döşenmiş gibi parıldıyordu. Dağlar bu cilalı satın üzerinde yüzer gibiydiler." (s. 69) Ilk basımı 1946 yılında yapılan "Beş Şehir" Türk edebiyatının en güzel yapıtlarından biridir. Bu beş kenti en iyi anlatan yazar Tanpınar'dır. Yazar beş kenti anlattıktan sonra genel bir değerlendirmeyapar: "En büyük meselemiz budur; mazi ile nerede ve nasıl bağlanacağız; hepimiz bir şuur ve benlik buhranının çocuklarıyız; hepimiz Hamlet'ten daha keskin bir 'olmak veya olmamak' davası içinde yaşıyoruz. Onu benimsedikçe hayatımıza ve eserimize daha yakından sahip olacağız. Belki de sadece aramak ve bütün kapıları çalmak kâfidir. Çünkü bu daussılanın kendisi başlıbaşına tir âlemdir. Onun geçmiş hayatın en iyi izahını yapabiliriz; bu sessiz ney nağmesinde ölülerimiz ne fazla bağlı olduğumuz yüzleriyle canlanırlar ve biraz daböyle olduğu için onun işiğmda daha içli daha keııdimız olan bir bugünü yaşamamız kabildir." (s. 259) • Beş Şehir/ Ahmet Hamdi Tanpınar/ Yapı Kredı Yayınlart /364 s. Samsun 1919 MEHMET ATİLLA Refik Baskın, "Şu Samsun'un Evleri" adlı sevimli kitabından sonra, geçenlerde ikinci kitabını da yayımladı: "Samsun 1919". Her iki kitap da, Samsun'da yakJaşık 12 yıldan beri kesintisiz yayımlanmakta olan Banj" gazetesi tarafından okurlara sunuldu. Işin yalnızca bu boyutu bile, insanın içıni ürpertmeye yeter. Taşrada, kendine özgü bir bunaltının arasında yaşayan insanlann, haftalık gazete çıkarmak gibi zor bir uğraşımn da ötesine geçip, kitap yayımlama çabasına girişmesi, olsa olsa Don Kişot'tan aldıkları esinle açıklanabilir sanıyorum. Ayrıca insanlann yaşadıkları, doğup büyüdükleri coğrafyaya olan bağlılıklarıyla ve bu bağlılığın yeşerttiği vefa duygusunun önlenemez baskısıyla... Şimdilik iki kitabı var Refik Baskın'ın. Ilk kitap, Banş gazetesinde yazdığı köşe yazılarından bir seçki niteliği taşıyordu ve alt başlığında da belirtildiği gibi; tarih, insan ve çevreyle ilişkili konuları ele alıyordu. Bu yapıt, özellikle Karadeniz'de büyük ilgı gördü ve ılk kitap olma görevini başanyla yerine getirerek yazarını okurlara tanıttı. "Şamsun 1919" ise kendine özgü bir" iç bütünlüğü" olan ve birçok kişinin bildiğini sanıp da, ancak ayrıntılardan habersiz olduğu için bir türlü özümseyemediği tarihsel gerçekleri dile getiren bir kitap... Mustafa Kemal Atatürk'ün, Mondros'tan sonra Istanbul'a gelişiyle başjayan. Samsun'a geçişi anlatan ve Havza'daki buluşmaların perde arkasını yansıttıktan sonra M. Kemal'in Amasya'ya doğru yola çıkışına kadar yaşanan olayları ırdeleyen bu kitabın, öylesine önemli iki özelliği var ki; bu özellikler, anlatımtnın "arkadaşça" olması; yani öyle tepeden bakan bir tarihçi tavrıyla aeğil, vanıbaşımıza oturan bir "dost' biçemiyfe olanı bitenı anlatması... Ikincisi de.kitaptaki bütün tarih gü/Roman/Bilgt Yayınevi / 183 s. tcimde Çiçekler Açınca/ Muzaffer tz Beş Şehip ABDULLAH TEKİN Yapı Kredi Yayınları arasında yeniden yayımlanma aşamasındaki Beş Şehir Ahmet Hamdi Tanpınar'ın en önemli ve en güzel yapıtlarından c>iridir. Ankara, Erzurum, Konya, Bursa ve lstanbul'un anlatıldığı kitap ünlü şair Yahya Kemal'e "ithaf" edilmiştir. Tanpınar kitabın önsözünde eski ile yeninin değerlendirme ve kıyaslamasını yapar, değıjimin önemine değinir. "Her düşünen ınsanımız gibi ben de hayatımızın değişmesi için sabırsızım. Daima hayranı olduğum yabancı bir romancının söylediği gibi 'eski bir Garpçıyım'. Fakat canlı hayata, yaşayan ve duyan insana, cansız madde Karşısındaki bir mühendis gibi değil, bir kâlp adamı olarak yaklaşmayı istedim. Zaten başka türlüsü de elimden gelmez. Ancak sevdiğimiz şeyler bizirnle beraber değisirler ve değiştikleri için de hayatımızın bir zenginliği olarak bizimle beraber yaşarlar." Tanpınar yeniye özlemlidir ama yiten kimi değerler icin de üzünç duyduğunu belirtir. Bu beş kentin içinde kendi ınsanımızı, yaşamımızı ve kültürümüzü gö, yş g ü Tanpınar'ın B Ş h i ' i geçmişle ge' il rür. T Beş Şehir'i lecek arasında yansıyan, gerçelde masal arasında gidip gelen seçkın özellikler taşır. Kimi kez şiirsel anlatımlara tanık olur çarpar. Sonuçta kitap bir yudumda okunur ve bıraktığı lezzet uzun süre özümlenir: "Yıldız Dağının dibinde gecenin dört bir yandan getirip çadırımızın üzerine yıktığı bin türlü ses ve uğultu arasında ben hep bu dağın şövle bir gördüğüm mağrur ve dumanlı başını düşünmüştüm. Onda bir nevi EcdatTanrı fi Sevda bir kitap okumuştu geçen yıl. "Birbirini seven ıki gencin hiçbir baskıya boyun eğmeyen bu sevgiyi nep yaşatmaya çalıstıklarını anlatıvordu yazar. ü denli etkilemişti ki Sevda'yı bu kitap." Sevda yaşgünü armağanı olarak Atila ya verecekti, vermişti de. O gün Atila'nın iki arkadaşı ve Selen ile Miray da birlikte Kordonboyu'na gittiler. Işte orada, Nükhet'in kocası onları görünce Sev ınsan. Kimi kez tanrısal söylemler göze J CUMHURİYET KİTAP SAYI 546