Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
sının genel niteüği" olarak görüyor (s. 15). Çünkü Ozankaya'ya göre "Türk devriminin çağdaş bir Türkiye yaratmak üzere giriştiği her atılım, laik düşünceyi zorunlu kılmaktadır; saltanatın, halifeliğin, dinsel hukukun, dinsel eğitimin kaldıruması; ulusun yarısını oluşturan ve tümünü yetiştiren kadınların insan haklarına kavuşturulrnası, ...." ilkesıyle mümkün olabümiştir (s. 17).Çünkü Ozankaya'ya göre Türk aydınlanması laik ilke temeilerine dayalı olarak dört koldan yürütülmüştür. 1. Devletin Laiklesmesi ve Çağdaşlaşması (Saltanatın ve hilafetin kaldırılışı, laik esaslara dayalı Cumhuriyetin kuruluşu), 2. Hukukun Laiklesmesi (Şeriat esasına dayalı hukuk sisteminin kaldırılışı, Yurttaşlık Yasası, Borçlar Yasası, Ticaret ve Ceza yasalarının Batı'dan alınması), 3. Kültürün Laiklesmesi (Türbe, tekke ve zaviyelerin kapaulması, harf devriminin yapılması, vs.), 4. Eğitimin Laiklesmesi (Tevhidi Tedrisat eğitimin birleştirilmesi yasasının kabul edilmesi)(s. 2829). 1950'den sonra, girdiğimiz çok partili düzende, kimi siyasal partilerin aymazlığı nedeniyle karşıdevrim, laiklik karşıtı harekeder güç kazanmıştır. Laiklik karşıdan; son ydlarda artarak örgüdenmiş, kendi radyo, TV, okul, vakıf, dernek ve finans kurumlarını yaratmışlardır. Bunun gerçekleşmesinde, dini siyasete alet eden politikacılar önemli rol oynamışlardır. Kidelerden oy almak için dini ve din duygulannı bir araç olarak kullanmışlardır Oysa, bütün siyasal partilerin çağdaşlaşmak için Türk Devrimi'nin temel unsuru laikliği benimsemeleri gerekmektedir. Bu kitap bu sorulara yanıtlar veriyor. Türk aydınlanmasında, Laiklik ilkesinin önemi vurgulanıyor. Konu bilimsel yöntemle ele aünıp irdeleniyor. Bir başucu yapıtı olan bu kitabı tüm ilgililere salık veriyoruz. den bu ilkeyi ödünsüz savunmamız gerektiğini çok açık bir biçimde açıklamaktadır. tlgilenenler için bu nedenle bu kitapda bir başucu kitabıdır. • Türkiye'de LaiklikAtatürk Devrimlerinin Temeli/ Özer Ozankaya/htanbul, Ccm Yayınlan.n. Basım, Mart 2000. Aydınlanma ve Laisizm/ Demırtaş Ceyhun, Utanbul, Sıs Çanı Yaytnlart, Nisan 2000. Taşı Sula ve Kanun Hükmünde Şiir FIKRET DEMİRAG aşamını yıllardır Berlin'de sürdürmekte olan Gültekin Emre'nin 1998'de yayımlanan "Taşı Sula" adlı 7. vel999basımı"Kadının Hükmünde Şiir" adlı 8. kitapları, bir yanı geçmişle, bir yanı eurbet ve savrulmayla yaralı bir ruhun, yalnızlığın ve bekleyışin yoğun, boğucu atmosferinde söz alışının tanıklıkları. Birbirini izleyen, tematik açıdan iç içe geçen, neredeyse birbirini tamamlayan ürünler... Yalnız tematik değil, poetik açıdan da. En azından bende Diraktığı izlenim bu. Bireyin 'yazgı'sını, oluşumunu, içinde taşıdığı hem özne, hem nesne olarak rol aldığı zaman ve mekânın belirlediği bilinir. Gültekin Emre gibi 'acılı bir geçmiş'in coğrafyasından, kültürüyle çok rarklı bir coğrafyaya savrulan bir şairin, bir kopuşu, parçalanışı yazması doğaldır. Bu, onıın bir şansı olarak da değerlendirilebilir: Tümüyle kopul(a)mayan bir mekân ve geçmişle, birbaşka coğrafyadaki hâüerin gelgit inde daha zengin bir şiir çıkarma olanağı. Bu yüzden, onun yazdığı, zengin çağnşımları olan bir şiir. Anımsama ve hayal fotoğraflarıyla hâün kaolıtik akışı arasında gidip gelen ve şairinin içindeki çekirdek ateş topunda sık sık infilâkların duyumsandığı bir şiir. Geçmişşimdigelecek bağlamında yaşadığı özele ilişkin, süreklilikten çok parçalanmışlık, altüst oluş, kendini sürekli bozup kurmalar süreci, çağın genel akış süreci içinde bir yere konumlanabilmekonumlanamama üulemi ışığında anlamlandınlabilir; algılan, duyumsamalan, tanıklıklan, geçmişe ilişkin tortu, halin deneyimleri ve geleceğe ilişkin soruları, söz konusu konumlanışın (ya da konumlanamayışın) gerektirdiği etik ve estetikle şiire yansır. Y üşürdük ve ölürdük üşümekten hasta olmadan// Bir kalıphk ömrümüze acırdık uzaktan uzağa ne olacak// Bu gövdenin hali derdik birbirimize, ne olacak dünyamızın hali// Değer verdiğimiz fotoğrananmız baştan çıkmıştı işte// Baştan kara etmişti ömrümüz herkesin gözü önünde..." (Batık Güneş, s. 9) ile "Testi dalıp çıkıyor külün korunda kozunu paylaşmaya// Kil bir adama dönüşüyor kentin ortasında bir başına" (Yitik Tesü, s. 11) dizeleri birbirine metinsel göndermelerle nasıl öznenin (şairin) geçmişten hâle doğru savruluş ve düş kınklıgı serüvenini özetliyorsa, "Kanun Hükmündeki Şiir"deki "Aradığın bulduğun değil, düşlediğin hiç değil/ Bulduğun aradığın değil, özlediğin hiç değil/ Elindekilerle idare etmek zorundasın/ Kırıldığın yakası açdmadık bu yaşam değil mi..." (Yolsuz Yolcu, s. 18) dizeleri de aynı bağlamda bir 'kayboluş'u özetliyor. Her iki kitapta da anahtar imgeler: Savulmuşluk, acı, özlem, anımsama, düş kınklığı, kırgınlık, kızgınlık ve beklenti... "Taşı Sula yarakve Kanun Hükmünde Şiirler"le sorgulayarak, 'çerçeve'yi zorluyor Gültekin Emre; olanaksız olanda olanak ve seçenekleri araştınyor; incinmiş, yaralı (hatta umutsuz) anlatıcıben olarak... Gültekin Emre, hem "Tası Sula"da, :kin Emre, hem "Kanun Hükmünde Şiir de, Parçalanmış bir hayatın (hayadarın) 'ruhsal kareler'ini çekiyor. Karelerin bazı noktalan iyice flu, bazı noktalan daha belirgin. Bir kuzey kentinin (Berlin), geçmişi ve kültürüyle hiç örtüşmeyen puslu karmaşası, mekanik ilişkileri ve tranği içinde, 'kaybolan jeyler'in ve 'yerine yenilerini koyamayışar'ın ağıdını yakıyor. Yalnızlıkların 'oynar an' değil, 'y a Ş a y an> öznesi. Bir şeylerle lesaplaşarak kendini onarmayı Jeniyor: "Taşı sula, dedi, taşı sula ki kardeş olasın/ Buğdayı yıka, yangından kaçanlann kanı olsun lıanen// Yüreğini karartma, dön yüzünii seslere, renklere//Sisi barındırma yanında, sis tüm kötüleri sever// Yola çıkacakmışsın gibi yaşa, yani hep bir seferi..." (Taşı Sula, s. 14) ile "Yaşaya yaşaya öğreniyor insan yüreğinin başıni ezmesini" (Kanun Hükmünde Şiir, s. 43) dizeleri arasında bir çelişki (umuttan umutsuzluğa yol ahş, sonunda kabulleniş) var gibi görünse de, bunu, insanın doğal hallerinaen saymak gerekiyor; inişleriçıkışlarıyla, çelişkileriyle, 'parçalanmış bir bütünlük' demek olan çağımız insanmın ruh fotoğrafı! Gültekin Emre'nin şiiri, yalın bir şiir değil; imge yoğun] uklu, çok katmanlı ve okurundan en az birkaç okuma talep eden bir şiir. Dilin çetinliği, kurguda da gözlemleniyor; geçmişle nâl, düşle gerçek, görünenle görünmeyen arasında zihinsel savruluşlar, sıçrayışlar, gelgit'ler ve zaman ile mekân kaymaları içinde gelişen, oluşan bir şiir. Sante bir kapalüık, yapay bir derinlık, numaradan karmaşa yok. Çağımızın kaotik yapısı ve bunun bireydeki yansımalan var, ama 'numara' yok, baska türlüsü olamayacağı için, öyle. Yıllardır kendi şiirini kurmuş, geliştiriyor, ama 'donmuşluğa', edinilmiş bir üsluba yaslanma kolaycılığına da hiç yüz vermiyor. Biçimsel denemeleri elden bırakmıyor, yeni anlatım olanakları aramayı sürdürüyor. Bu arayış bazen "Taşı Sula"nın "Çiçek Davası" (s. 15), "Sivas Acısı" (s. 23) ya da aşağıdaki alıntıda (Kısa Kova, s. 39) olduğu gibi görsellik biçiminde: Esiyor yel dağılıp dağlara doğru kısa koku Yöniinü şaşıran bir haritayla kısagün Çıkıvorum yola, seni yüzün kimsesiz kısa gül Dağlar masal anlatıyor rüzgârlan yatı"P, kısa yaşam Kucağa, adı matlı geçmiyor kısa tarih bazen de, "Kanun Hükmünde Şiir'in 'giriş şiir'inde (Kirpiğin Dili, s. 7) olduğu gibi, görsel olarak, Ilhan Berk'in "Mısırkalyoniğne"sindeki uç çalışmaları hatırlatan, ama 'dil' üzerinde çeşidemeçoğaltmaanlamlandırma amacıyla, îlhan Berk'in o dönemdeki 'salt anlamsızlığa varma' amacının tersine, anlam çokluğunu arayışın, poetik bütün olanaklannı deniyor: suskun dil/ gebe dil/ lekeli dil/ kirli dil/ ölü dil/ kaba dil/ güzel dil/ hoş dil/ şiir dil/ müzik dil// düş dil/ fırtına dil// serap dil/ çöl dil/ akşam dil/ sevişmek dil/ aşk dil... (vb) Gültekin Emre'nin şiiri, insanın yüzünden ve içinden art arda güneşler ve bulutlar geçiriyor. Daha çok da gölgeler... Girdaplara aüşürüp çıkarıyor. • Taşı Sula/ Ötekı YaytneVi (1998), Kanun Hükmünde Şiir/ Yön özel Şiir Dizisı(1999) Zaman Tünelinde Alanva MUHSİNE HELİMOGLU YAVUZ amil Deniz bir kitap yazmış. Adı "Zaman Tünelinde Alanya". Hangi Deniz mi? Hani gazetemizin, sembolü beş "E.T." kafasıolan, bir "Vaziyet" köşesi var ya, işte onun Deniz i. Yani "Bizim Deniz", yani Deniz Som. Benim "Masal Doktoru" olduğumu biliyorya, kitabını uzatıp "Oku da bir not ver bakalım, benim masal kitabı olmuş mu" dedi. Baktım, bir daha bir daha baktım, derken, 139 sayfalık kitabın sonuna gelmişim. Kitabın ilk sayfasında M. Kemal Atatürk'ün şu sözü yer alıyor: "Vatan çocuklarını iyi vatandaş olarak yetijtirmek için, klasik eğitim programian arasında yer alan yurt bilgisinin önemi bellidir". îşte Deniz de bu sözden yola çıkıp, çocuklara sunulan (giderek de dayatılan) klasik eğitim programlarına ek olarak, hiç de klasik olmayan bir yöntemle yazdığı bu kitabını, bir seçenek olarak sunuyor çocuklara. Çok da ılginç bir yöntem kullanmış bu işi yaparken. Bir "çağdaş masal" bir "bilimkurgu" çerçevesi içinde neler anlatmamış ki... Bu lcurgunun kahramanları olan Zeynep'le ö n u r kardeşler, girdilderi zaman tüneli için bakın kimlerle karşılaşıp, neler öğreniyorlar. işte kitabın içeriğini oluşturan bölümler: mntış hayatlar Parçaianı K Aydmlarımız ve Latetzm nlü yazarımız Demirtaş Ceyhun 'un Aydınlarımız ve Laisizm" adlı yapıtı nisan ayında yayımlandı. Ceyhun, önsözde Yargitay Başkanı'nın Adalet Yılı'nı açış konuşmasının kendisinde homurtular yarattığını ve homurdanma yerine, "bizim için önemli olan laiklik değil, demokrasi" diyen yazarlara "Laikliğin, demokradar için olmazsa olmaz bir koşul" olduğunun anlatılmasının zamanı geldiği için bu kitabı yazdığını belirtiyor. 175 sayfalık kitap 6 bölümden oluşuyor. tlk bölümde "Laiklik, tslamiyet ve Mustafa Kemal" inceleniyor. Burada laiklik kurumunun tarihsel gelişimi yetki ile veriliyor. Osmanlı devleünin gerçekten "SünnîHanefî bir tslam devleti olup olmadığı sorgulanıyor. Daha sonra "Cumhuriyet ve Laisizm" üzerinde duruluyor. Özellikle Mustafa Kemal'in Laiklik anlayışı ile bir kurum olarak Diyanet îşleri Başkanlığı inceleniyor. îkinci bölüm, "Ulus olmak kolay mı?" sorusunu ele almıştır. Son bölünıde ise Anadolu Tiirkleri'nde Din, Siyasal Otorite, Edebiyat, Divan Şiiri ve Medrese incelenmiştir. Demirtaş Ceyhun, an ve duru Türkçesi, yalın anlatımıyla Laiklik ilkesini irdeliyor. Bu kitapta çok çetrefil konular sanki bir öykü, sanki bir romanın akıcılığıyla anlatılıyor. Adeta bir öyku gibi kolayca okunuyor. Ele alınınca kitap bırakılmıyor. Yapıt yazarın dinamik kaleminden karşıdevrimcilere, ikinci cumhuriyetçilere kimi zaman ciddi yanıdar vermekte, polemiğe varan tokadar da atmaktadır. Ceyhun'un en önemli güncel tezi ise şöyle özetlenebilir. "Diyanet îşleri Başkanlığı ne şeyhülislamlıktır ne de şer'iye vekâleti... Mustafa Kemal Laisizmine özgü bir kurumdur, devletten kopartılamaz." Bu kitap, Laiklik ilkesinin önemini ve ne U Görüşlerim her iki kitap için de geçerli. Örneğin, "Taşı Sula"daki "Suya solculuyorum, su ağbyor// Memene tas basıyorum// Buza sokuluyorum, buz eriyor// aybaş/lar/ında tokatlıyorum seni// Akan kan, ivileşen yara//Dönmüyor bir daha bana// Ağaçlara sokuluyorum// Bir başka diinya//Yani beyaz rüya" dizeleriyle "Kanun Hükmündeki Şiir"deki "Bir elveda çeksem karşıki dağlar/ Yıkılmaz elbette olsa olsa yüreğimde/ Kaynayıp duran kan tepeme çıkar/ Yine de yiireğim ezim ezim ezilir buralarda/ Seyirci kalır halime vitrinlerdeki giizel giysili/ Mankenler..." dizeleri arasındaki ilişki, poetik örtüşmenin süreklilik içindeki gelişimıne işaret ettiği kadar, tematik sürekliliğin bir çeşitlemesine de işarettir bence. "Taşı Sula" gibi, "Kanun Hükmündeki Şiir" ue, her iyi şiir kitabı gibi, söylenenler kadar söylen(e)meyenlerle, duyumsattıklarıyla da kendini var eden toplamlar. Ince ince kanayan ve okuyanı kanatan bir zihinsel sürecin ürünü. "Taşı Sula"daki "Gece ağaçsız bir parka uzanırdı, çıplak ömrüme de üşenmeden// Üşürdük çok "Damlataş Plajı'nda, Heredot, Herakles, Büyük Ântiochus, Korsanlar, Pompeius, Kleopatra. Ortaçağ Karanlığında, Kir Fart, Ertokuş Bey, Âlaedin Keykubat, Ibni Bibi, Mimarbaşı, îbni Battuda, Beyler ve Krallar, Kaygusuz Abdal, Kılıç Arslan, Gedik Ahmet Paşa, Piri Reis, Kanuni Sultan Süleyman, Evliya Çelebi, Kaptan Beafort, Hamdullah Emin Paşa, Atatürk, Damlataş Mağarası'nda". Kitabın sonuna bir de "Kaynakça" eklemiş Deniz. Gördüğünüz gibi, aslında bu bir bakıma bir "tarih" kitabı. Ama kendisini çocuklara (ve büyüklere) keyifle okutan bir tarih kitabı. Ne dersiniz.. Çocuklan canından bezdiren o antlaşma maddelcriyle, sayılarla, savaşlarla Jolu tarih kitapları bu ve bunun gibi ilginç yöntemlerle yazılsa çocuklar aaha keyifle okuyııp öğrenmezler mi gerçekleri... Deniz Som'un emeği sağ olsun. Dilerim, bu güzel yazın yöntemiyle yeni kitaplar kazandınr çocuklanmıza... • Zaman Tünelinde Alanya/ Kamil Deniz/ Akdeniz Kültürlcrı Araştırma Derneği Yaytnı/ 139 i SAYFA 17 CUMHURİYET KİTAP SAYI 545