Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Naifresmin büyük ustası Fahir Aksoy'la 'Kürdün Meyhanesi' üzerine Rüznâra dirençli anılar... YeniHayat... Yeni Hayat, ellili yılların çok bilinen bir karamelasının adıdır. Yeni Hayat, Dante'nin bir kitabıdır. Yeni Hayat, Orhan Pamuk'un bir romanıdır. Yeni Hayat, naif resmin temsilcileri arasında yer alan Fahir Aksoy'un, Ankara'da 19441960 arası gittiği, yanan Milli Eğitim Bakanhğı'na çok yakın bir lokantameyhanenin adıdır. Köy Enstitüsü hocalarının, MEB Tercüme Bürosu'nda çalışanların, Ankara'da yaşayan şair, ressam, aktör, bilımadamı, edebiyatçı ve müzisyenlerin devam ettikleri bir tür aydınlar kulübüdür bu mekân. Sahibinin Kürt oluşundan ötürü de bu lokanta Yeni Hayat adıyla değil, Kürdün Meyhanesi diyeanılır... FATMA ORAN S iz Yeni Hayat adının nerelerde kullanümiş olduğunu sayarken aklıma eski Amerikan reisicumhurlanndan Roosevelt'in de "Yeni Hayat" sloganıyla ortaya çıkıp Amerikan hafiuna yenilikler vaad ettiğini anımsadım. Isterseniz listenize bunu da eklersiniz... Mekân gerçekten Kürdün Meyhanesi diye anılırdı ama "Yeni Hayat" adına çok daha uygundu. Çünkü oraya giden aydınlann yüzde doksanı yeni bir yaşam tarzını savunan, tartışan, özleyen, önerilerde bulunan devrimci nitelikli insanlardan oluşuyordu; sosyal, kültürel, ekonomik alanda ortaya koycluklan yapıtlan da bu doğrultuda idi. Bu yerin Kürdün Meyhanesi" diye anılmasının nedeni sanırım sahibinin sevimli bir Kürt olmasıydı. On beş yıl sık sık gitti&iniz Yeni Hayat Lokantast/Küraun Meyhanesi'yle ilgili tuttuğunuz notlardan yararlanarak yazdığınız bu anıöyküler 1960'dan sonra Salitn Şengil'in Dost Dergisi'nde, Turgut Zaim'in karikatür katkılı resitnleriyle yayımlanmıştı. Şimdi de Can Yayınları'ndan çıktı ve ikinci baskısı temmuzda yapıldı. Aslmda anıportre de diyebiliriz yazdıklanmza. Bir dönemin edebî ve siyasî panoramasına paralel olarak çizdiğiniz bu yaşanttdan, bugünkü toplum ve fikir hayatına ne kaldı? Bugünkü toplum ve fikir hayadna ne gibi katkılan oldu? Var mı böyle bir şey? Bin dokuz yüz kırk beşkırk altılarda sözümona çok partili bir dönem basladı ama bu biçimsel değişme içsel bozukiuklan da beraberinde getirdı ve karmaşık büyük somnlara kapı açtı. Zaman, ınönü'ye karşı olan Genel Sekreter Metnduh Şevket Esendal'ın haklılığını ortaya koydu: Esendal, okuryazar oranının çok düşük olması nedeniyle altı yıl süreyle geniş çapta uğraş vererek yüzde otuz beşlerde seyreden oranın yüzde yetmişlere yükseltilmesini, anayasal kurumlann yaşama geçirilmesini, sosyal devlet kavramının, çok partili yaşam tareanın, konferanslar, açık oturumlar düzenleyerek, Halkevlerinde, camilerde, halkın anlayacağı biçimde somut örneklerle anlatılarak verilecek bir 'oy'un getireceği sonuçlar üzerine net açıklamaiar yaparak kamuoyunun hazırlanmasını istiyordu. Oysa lnönü, beklemeye gerek olmadığını, zaman içinde bütün bu pürüzlerin nalledileceğlni savunuyordu. Ekonomik yöne başımızı çevirdiğimizde, bir keşmekeş halinin, bir kaosun bütün dehşeti ile hüküm sürdüğünü görüyorduk. Ekonomiden yana her eleştiri, toplum yaranna her bir davraruş, hatta düşünce ileri sürmek, solculukla ithama neden oluyor, "memleket elden gidiyor, gözünüzü açuı, hey ... tnillet" naraları gökyüzünü kaplıyordu. Ezilen, kahrolan çoğunluk sesini yükseltemiyor, bu alanda yazılı, sözlü çıkışlar balyozla yok ediliyor, sisterne fiske vuranlar moskof iâvuru nitelemeleriyle eziliyorlardı. Çoklcüçük bir azınlık oca ülkenin nimeuerini paylaşıyor, artıklan da tcplumun önüne atıyordu.. Sistemin kanunlan böyle olmasını istiyordu. Işte bu kanuna başkaldıran en önemli kesim, durmadan hırpalanan basının küçük bir bölümü ile sanat ve edebiyat kişileriydi. Ceza hukuku onlan korumaya yeterli hükümleri içermiyordu ya da uygulamada aksaklıklar oluyordu. Nice değerler hapishanelerde çürüdü, idealleri uğruna can verdi. Sanayide, ticarette ilerleme oldu ama bu gelişme kitlesel refaha ulaşma şöyle dursun, artan işsizlik, artan fukaralık, suç oraruru yükseltti ve patlama noktasına doğru çok yaklaştırdı. Kaldı ki, eski yıllarda ne terorizm olayı, ne mafya, ne de örgütlü irtıcai hareket vardı. Ne bombalar patlardı, ne de geceleri silahlı baskınlar olurdu. Mafya sözcüftü ise îtalya'yı akla getirirdi. Enflasyon diye bir şeyin varlığuıdan bile haberdar değildik. Memurlar maaşlanyla rahat geçinir, çiftçi ve işçi ise bugünkü gibi aşın kötümser değildı. Memurlar maaşlanyla rahat geçinir, çiftçi ve işçi ise bugünkü gibi aşm kötümser degilcü. Sözün kısası, halka dönük, dinamik ve köklü bir devrimden yana umut verici bir yelkenli ufukta, hayalet halinde bile görülmediği gibi, artan umutsuzluk ve seralet karşısında halk "Allah beterinden saklasın" demek gereksinmesini duyagelmekteydi. Bu hengâme içinde eğer ses getiren kültürel yenifik, atüım aranırsa, bir bölüm bilim ve sanat adamının ortaya koymaya ça hştıklan değerler, akla gelebilir. Özellikle sanat alarunda tek tük kişisel başanlann ötesine, büyük çapta ilerlemeler, gelişmeler var denemez; edebiyat ve şiir nalü kopyacılığı bütün boyutlanyla egemenliöini sürdürmüş, ama öz kaynaklanmızdan esinlenerek evrensel bir platformda otantik ve kendine özgü bir varhk olarak belirip yer edinme olanağına kavuşulmamıştır. Günleri özlüvor musunuz? O eski arkadaşlan, dostıuklan? Yoksa geçmişi de geleceği de bir vana bırakıp 'vaktin sahtbı' olmaya mı bakıyorsunuz? Çoğu ölmüş olan o eski arkadaşlanmı, dojştlanmı coşkuyla, özlemle anıyorum. 'Anımı' da olanaklar ölçüsünde en iyi biçmide yaşamak için cabahyorum. Doksan yaşına merdiven dayadık diye, hastalıklann bini bir para diye, salt ölümü düşünüp yaşamın tadını kaçırmak, televizyon mahkumlan arasına girmek niyetinde deÖlim. Fahir Bey, çalışma havatına 1935'te Vakit gazetesinde başladığmızı biliyorum. Birçok gazetede sanat ve kültür sayfalannı yönettiğinizi, 1972'de gazetecilik mesleğinden emekli olduğunuzu da biliyorum. 1947'de siyasi bir gazete, 1974'te Köken adlı bir sanat dergisi çıkardığınızı, üçü TRT için (Bektaşi, Mevlevi, Halk Sanjtı) ikisi kendi hesabınıza kısa metrajlı fîlmler hazırladığınızı, Köken Atöye adlı bir sanat atölyesini yönettiğinizi.. bütün bunlan biliyorum da naif resmin kavram ve uvgulama yönünden yaygınlaşmasında, benimsenmesinde gösterdiğiniz çabalar ve yazdığınız yazılarla etkin bir görev üstlendiğıniz haldesıztn resme başlamantzın hıkâyesini bilmiyorum. Sizi resme hangi rüzgâr atö böyle? Eleştiri ve inceleme yazılanm yıllarca sürdü. Bu ara hobi olarak resim yapma ya başlamıstım. Günün birinde, "sen gaIiba resmi beceremediğin için eleştiri yazılan yazıyorsun" tarzında takılmalar, sanınm beni, bu yolda yoğunlaşmaya iten nedenlerden biri oldu. Ve 1960 yılının güzel bir bahar gürü kalemimi kınına koyarak ve de bütün imge gücümle elime samur ftrçayı alıp palete sıkağım boyalara banarak karşımda beyaz duvaklı gelinlik bir kız gibi duran tuvale başladım sürmeye... O gün, bugündür durdurak dinlemeden sür Allah sür! "Sizi resme hangi rüzgârlar attı" diyorsunuz ya, işte bu rüzgârlar attı beni bu iğneli fiçıya. Merak ediyorum, hayatın yoz yanuıa bir tepki mi, yapüğınız saf yürek resimler? Saf yürek sözcüğü, bu tür resmi nitelemeye yeterli değil; isterseniz uluslararası bir deyim olan naif sözcüğü ile analım bu kavramı... Naif sanat, bir mizaç, bir karakter sanatıdır, desek tanırnına daha çok yaklasınz. Sanat tarihçisi ve felsefeci JakowsKy "naif sanat, yitirilmemiş çocuksu duyarlığın egemen olduğu bir sanat türüdür" diyor. Ama bu tanımın doğruluğu kabul edilse bile gene de bilinçaltından gelen tepkilerle "hayatın yoz yanına" bir karşı koyma duygusunu da içermesi olanaklıdır. Ne ki, kesin olarak yozlaşmaya karşıdır, demek icin yeterli veriIsre sahip değiliz. Maalesef ressam anılan' hiç yok ülkemizde. Neden siz 'ilk' olmayasınız? Resim serüveninizin, tanıdığmız ressamlarla olan anılannızın, umut görüp de ressam olmasına yardım ettiğiniz kişilerle ilgili anılannızm resim tarihimize ışık tutacağından hiç kuşkum yok... Çok yerinde bir anımsatma... Yaşım çokça ilerledi. Enerjim buna yetecek mi bilmiyorum ama, deneyeceğun. SÖ7İ.. Bir süredir Erdek'te yaşıyorsunuz. Büyük sehirlerin adamı olarak, nedir sizi Erdek'e bağlayan? Sessizliği, yasama kolaylığı, ucuzluğu, Izmir'e, Istanbul'a (deniz otobüsü ile) yakınlığı, yolculuğun tren ve vapurla yapılabilmesi, halkı, oksijen bolluğu, bir iki kafa dengi arkadaşın varhğı.. Işte bunlar beni buraya sımsıkı bağlauı. Bu ara, kimseye yük olmamak için ucuz olan mezanmı da aldını. Hayatım boyunca hiçbir gayrimenkule sahip olamadığım için arada bir, çimenli, kır çiçekli mezanma gidiyor, oturup mülk sahibi olmanın ne mene şey olduğunu anlamaya çalışıyorum. Başucuma bir de selvi fidanı diktim; âdet öyleymiş; sincaplar yuva yapar, hayırdua ederlermiş. O küçücük arazi parçasını çok sevdim. Apollinaire'in şu sözü ile konuşmamızı bağlayabilir miyiz? " Anılar av borulandır, gürültüleri rüzgârlayitipgider." Fransız şairinin bu düşüncesi kısmen doğru ama öyle anılar vardır ki, yüzyıllar boyunca unutulmamış, sürekli okunmuş ve konuşulmuştur. örneğin Türk'lerin "Ibni Batuta", "tvliya Çelebi" anılan gibi yüzlerce yıl varlığını sürdürmüştür. Batı'da da örnekleri vardır. *** "Gülünce yalnız gözlerinin içi değil, burnunun ucu da guluyor Fahir Bey'in" Demişti arkadasun Fatma Ekeman. Kürdün Meyhanesi ni okurken de, size sorular hazırlarken de, Fatma'nın bu sözünü düşündüm. Haldıydı. Gerçekten, siz tepeden tırnağa gülücük, tepeden tırnağa güneşsiniz Fahir Bey. Çok yaşayın. Sağuklı yaşayın... • Y./130: Kürdün Meyhanesi/ Fahir Aksoy/Can SAYI 545 SAYFA 14 CUMHURİYET KİTAP