Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GondepdiBin Mektubu Aldım' AYDOĞAN YAVAŞLI şk zordur vc o b ur du r Doymak ne dir bilmez. Hep da ha ötesini, daha öte sini ister. Aşk sürck li daha ötesini istc yip dururken siz, bu istemelerin sizde ya rattığı hız sarhoşluğuna benzer anaforunda "son"u kestiremezsiniz. Zaten böyle bir şeyi düşünmek bile istemezsiniz. Har, sonu yoktur aşkınızın, olmayacaktır da! u aşk kavuşmakla da bir dönemece girse, ayrüdda da; sizde hep sürecektir. Derler ki erkekler, annelerine benzer kadınları, kadınlarsa babalarına benzer erkekleri severlermiş, ya da sevmeye yatkın olurlarmış çoğun. Kım bilir, belki doğrudur. Ama sanırım daha doğru olan, aşkın, içimizdeki mutlak yalmzlığrn paylaşdması arzusundan kaynaklandığıdır. Çürdcü insan yalnızdır evrende, yapayalnız! Bu yapayalnızlığını paylaşmak ister. Doğa da bunu kolaykştırmak için aşkı icat etmiştir. Daha doğrusu, belki de doğanın bir senaryosudur aşk. Istemiştir ki kadınla erkek bu senaryoyu bilinçli ya da bilinçsiz oynasınlar, soy sürüp gitsin, yaşam aksın. A S Aşkın nelere kadir olduğunu hemen herkes bilir. Stefan Zweig'in Amok Koşucusu'nu okuyanlar bileceklerdir: Ask, hîkâye kahramanını okyanusun sulanna oalıklama atlatacak, ölümü hiç düşündürmeyecektir. Aşlu için ülkelerini terk edenler, bütün malından mülkünden ve hatta saltanatrndan vazgeçenler, kendini yakanlar, intihar edenler, çudıranlar... Gerçekten "Bazen küçük bir an için ömür bile verilir" mi? Verilir! ' ' Yaşamdan aşkı çıkann, geriye tatsız tuzsuz, sıradan bir zaman düimi kalacaktır. Yaşama anlamını veren bir ölümdür, bir de aşk! Zaten belki de bu yüzden aşk ve ölüm birbirine çok benzerler ve sık sık çağnştırırlar birbirlerini. Bir yazar ya da bir şair, âşık olunca ne yapar? Yanıt belli: Yazar! Daha çok yazar. Yazdıklarına bu kez yüreğini de katar. Roman, hikâye, şiir... yanı sıra mektup! Bir yazara, şaire yakışan mektuplar... Okuyunca insarun içini titreten, yüreğini yerinden çıkacakmış gibi çarptıran, bazen de ağlatan mektuplar... Şimdiki âşıklar da zamana uymuş anlaşılan. Mektuplaşmak yerine telefonla "araşıyor"lar. Ya da 'chat'leşiyorlar. Cep telefonlarından mesaj gönderiyorlar, "birbirlerini tık'hyor"lar. Ben mektup çağının genciyim. Yazarlığa ilk ısınma turlanmı mektuplarda attım. Sevgdderim çok dokunaklı yazdığımı söylerlerdi; ben de o hızla daha çok okur, daha çok yazardım. Kim bilir, belki de Yunus olsam, ormandan daha dik odunlar toplardım. Ama ben bendim, onlar da onlar! Tarık Dursun K., kendiydi. tskenderun'da askerlik yapıyordu. Hasan Göksu'yu orda tanımışti; hani şu birçok romanının, hikâyesinin kahramanı olan, karşımıza zaman zaman Kerim adıyla çıkan Hasan Göksu. Nermin Tok ise bir ilkokul öğretmeniydi. Edebiyatseverdi. Küçük çiziktirmeleri vardı. Sonradan eşi olacak Tarık Dursun K.'nın hikâyelerini okuyor ve beğeniyordu. SAYFA 16 Ysssmn sntamı Bir mektubunda "Ne güzel o sizin Hayat Sokağını Takdim Ederim hikâyeniz. Bütünüyle. Güldürücü filmlere benzettim onu, bölük bölük göreceğimizi görüyor, duyuyoruz içimizde. (...) Çok beğendim. Anlatışınız da öyle. Herkes, gerçek hayattaki gibi. Uzun laf etme kaygınız yok, ne güzel!" diyordu. Ama o zamanlar o kentte Akkahve diye bir kahve vardı. Tabii Cahit Hoca da... Hani o Mersin'den bir baktı mıydı Iskenderun dağlannı gören, küçük Sevin'i şaşırtan Cahit Hoca... 1999'un yazında Tarık Dursun K.'nın masasında gördüm bu mektupları ilkin. Tasnif etmiş, yazmaya koyulmuştu. Eski Foça'daki yaznk evinin serin çalışma odasındaydık ve o, böyle bir kitabı hazırlamanın hem coşkusu hem hüznü içindeydi. Kapak örneklerine birlikte bakuk: Evet evet, kapakta Nermin Tok'un bir fotoğrafı olmalrydı. Fonda karşılıklı mektuplardan satırlar... Kitabın arka kapağında da belirtildiği gibi bu"mektuplarsalt iki genç insanın sevgili' yanlarını açıklamaz; aynca bir döneme, o dönemin gerçekleriyle insan ilişkilerine de ışık tutar. Yaşam savaşının acımasızlığı, çevreden gelen türlü baskılara ortaklaşa başkaldın, mektuplara baş konudur". "Çevreden gelen baskılar"... Tarık Dursun K. Ankara'da, Nermin Tok Mersin'de... Amcalar, halalar, teyzeler, dayılar, yeğenler... Ah evet, en önemüsi, töreler! Bütün bunlar kavuşmanın engelidirler. Genç sevgddere kalsa, "Kap valızini, çık gel bana ve birlikte dünyanın anasını satalım. Sen ve ben. Ben ve sen". Kurşun sürülmüştür, tetikse çekilmeye hazır. Buna karşın gene de devam etmektedir zorluklar. Aşk, kâğıt üstüne kuru kuruya laf döktürmekle olsaydı... Olmuyor elbet; mücadele istiyor, emek istiyor, zorluklarla savaşmak istiyor. Ve Tarık Dursun K. soruyor: "Aşkın benim gömleğimi yıkar mı? Elbısemi ütüler mi? Sabahları çayımı pişirir *ni? Öğlenleri yemeğe bekler mi? Aşkam kulaklan kapıda, yaklasan ayak seslerimi dinler mi? Sıcak çorbalı bir sofra hazırlar mı?" Tank Dursun K., o yıllarda Emekli Sandığı'nda memur olarak çakşmaktadır ve Nermin Tok'un kendisine, "sıcaklığına, kadmlığına, beceriksizce pişireceği yemeklere, ütülerine, lapa pilavlarma ihtiyacı var"dır. Gönderdiğin Mektubu Aldım, bir roman gibi de okunabilir, bir hikâyeler toplamı gibi de... Derin, içtenlikle alabddiğine dürüst bir aşkın kısa bir seyir defteri de diyebdiriz. Üç ayhk, iki haftalık, yazlık, bir gecelik ve hatta sanal aşkların revaçta olduğu günümüzde belki bazıları böyle bir aşkın (...ilişkinin, nederseniz deyin!) olamayacağını, olsa da 'âsarı âtika'dan sayılacağını öne sürebilir. Sevgilisine bilgisayar tuşlarındaki parantez işarederini kullanarak gülücük filan gönderdiğini sanabilir. Ama doğa, insan ilişkilerinde de egemen liğini sürdürür. Hormon yemiş bir bitki filizi çabucak meyveye durabilir. Fakat bu, tat pahasınadır. Bunun gibi; içtenlikten, dürüstlükten ve derinükten payını almamış bir ilişki de hiçbir zaman tatlı olmayacak, tarafları talan etmekten başka bir şeye yaramayacaktır. Gönderdiğin Mektubu Aldım, gerek dili, gerek biçemi ve gerekse bizlere anımsattıklarıyla okunup tat alınacak bir kitap. Geçen zaman ıçinde bu nıektupların yalnızca iki kişi için yazılmadığını, böyle edebi bir metin haline gelince hepimize yazddığını görüyoruz. Nermin Yenge ile ilgili benim de belleğimde onlarca anı kırıntısı var. Oğulları Zater, akranımdır. îzmir'deki oğullan olma onurunu verdiler, yuvalarmda konuk ettilcr. Nermin Kakınç öldü, bu bir gerçek! Ama Tarık Dursun K. gibi usta bir kalemin romanlarında, hikâyelerinde yaşadığı ve hep yaşayacağı da bir gerçek. Zaten bu yüzden bu kitap, gerçek okurlara, hani o nice sevdalan enine boyuna yaşamış, aşkı için saltanadarına böş vermiş, 'kurıilu düzen'e başkaldırmış okurlara seslenecek ve yankısını bulacaktır. • Gönderdiğin Mektubu Aldım/ Tarık Dursun K./ Bilgi Yayınevtl 1. Basım Kasım 1999/ 210 s. yamazdım. Cephanelik taşıyan kutuyu seçtim, daçları bıraktım ve beni kamış tarlasından ayıran yolu seçtim." (s. 15) Baykam bu devrimci doktorun biz Türkler için gerçekten heyecan verici bir yönünü ortaya çdcanyor. "Ömrüm boyunca deneme ve yandma yöntemiyle yaşamda doğruyu aradım. Şimdi de doğru yolda arkamda bir kız çocuğu bırakarak daireyi tamamladım. Şu andan itibaren Nâzım Hikmet'in dediği gibi ölümümü bir hayal kırddığı olarak görmeyeceğim. Yalnız mezarıma bitmemiş bir şarkının hüznünü taşıyacağım." (s.16) Baykam, Che'nin kızı Aleida Guevara de konuşma olanağını da bulur. Doktor Aleida babasının kemdderinin bulunması olayına şöyle yaklaşır: "Babamın kemiklerinin bulunmuş olması halkımıza bir teselli oldu. Ancak benim için mühim olan onun yasamı ve fıkirleri, vücudundan geriye kalaniar değil.."(s.23) Baykam'ın konuşma olanağı bulduğu kişilerden biri de Alberto Granado'dur. Granado Che'nin en iyi arkadaşıdır. Havana'da eşi de mudu bir yaşam sürdüren Granado "Chc'yi ben keşıettim" der. İki arkadaş tedavilerine katıldıkları San Lepro cüzam evinin hastaları tarafmdan dü2enlenen göz yaşartıa veda partisini unutamazlar: "Bize veda etmek için cüzamldar bir orkestra kurdular. Akordeoncunun sağ elinin parmakları yoktu ve bileğine bağladığı küçük çubuklarla ordann yerini doldurmuştu. Şarkıcı kördü ve neredeyse hepsinin suratı hastalıktan darmadağındı. Bütün bunları el lambaları ve meşaleler aydınlatıyordu. Sanki bir korku fdmindeyoik ama öte yandan hayatımm en güzel hatıralarmdan biri olarak kalacaktı bu sahne." (s. 41) • Küba ve Binyılın Son Süvarisi Che/ Bedri Baykam/ Ankara, 1999/ îmge Kitabevi/ 160 s. Che'den oertye kalantar Bin yılın süvarisi ABDULLAH TEKİN slında bu yaşamda hemen herkes bir Che olmak isterdi sanırım. Herkes içinde bu idealist tohumu taşırdı. Herkes başkalarma yapılan naksızlıklara tepki göstermek ister, bu hedeflere saygı duyardı. Herkes bu fıkirleri sonuna ka9ar kovalamak isterdi. Ama ne var ki herkes bir Che değildi.. Herkes hayatındaki her şeyi iteleyip, yalnız ana hedenne 'kefenine kadar' kilitli kalamazdı. Yüzydımızm en ünlü filozofu Jean Paul Sartre için bile onunla dostluk yapmış olmak yaşamının en değerli hatıralan arasındaydı aruk. Ona göre Che yüzydımızm en komple insanıydı. Dünyanın manevi dürüstlüğünü, ahlakmı, vericiliğini, insan sevgisini temsil ediyordu Che.' Küba'da Devrim Müzesi'nde "40'mcı Ydında Bir Türk'ün Gözünden Küba Devrimi" sergisini açan Bedri Baykam orada bir şey daha yapar ve "olayın uluslararası boyutlannı da dıdikleyerek genç izleyiciye çarpıcı bir önderin hayatından yola çdap dünyayı sarsan bir dönemi" tanıtır. Asıl adı Ernesto Guevara de la Serna olan Latin Amerikalı gerüla savaşçısı Che Guevara 1928 ydında Ariantin'de doğmuş ve 1967 ydında Bolivya'da ölmüştür. 195659 ydları arasındaki Küba Devrimi'nin önderlerindendir. Arjanünli olmasma karşın Guevara Küba'daki Fdgencia Batista dıktatörlüğünü devirme hazırhklarını sürdüren Castro kardeşlerle tanışmış ve onlara katdmıştır. Che Guevara Granma yatı ile 2 Arakk 1956'da gizlice adaya çdctıktan birkaç gün sonraki dönemi şöyle anlatır: "Yoldaş Montane ve ben bir ağaca yaslanmış, çocuklarımızdan söz ediyor, yarım sosis ve iki kraker atıştırıyorduk. önce bir el ateş duyduk, arkasından birkaç saniye içinae bir kurşun tufanı 82 kişddc birliğimizin üstüne yağdı. Elimde iyi bir sdah yoktu. Astım rahatsızlığım yüzünden iyi bir silahı kendim için harcamak istememiştim. Çapraz ateş sırasmda Yüzbaşı Almeida'nın emir almak için geldiğini gördüm. Ama adamlarını karşı şekerkamışı tarlasmda toparlamaya çalişan Fidel artık orada değilüi. Saldırı çok yoğun, kurşunlar çok bol gelmisti. Almeida kendi mangasının idaresini almaya geri koştu. O anda bir arkadaşım ayaklarıma bir kurşun sandığı düşürdü; 'Kurşunları kullanmak işin artık çok geç' diyen bir hava vardı suratında. Işte o anda hayatta kendimi neye adavacağım konusunda dk defa büyük bir dcilemle karşı karsıya kaldım. Tıp mı yoksa devrimci bir asker mi? Ayağımın altında ilaç dolu bir sandd< vardı. Çok ağırddar, ikisini birden taşı "A Laikllk Dr. ALEV COŞKUN Atatürk •fc . • • • • • • • • TemeHLaHd* II8VI1IMN1MI Garla Savaşçm P l Bfe* ssyir doftsri rof. Dr. Ozan kaya'nın yaz dığı "Türkiye'de Laiklik Atatürk Devrimlerinin Temeli" adlı yapıt tükenmişti. Cem Yaymevi geçen aylarda bu yapıtı yeniden yayımladı (7. Basım). Buvapıt güncelliğini hiçyitirmedi, günümüzdekı tartışmalara bakılırsa hiç de yitirmeyecek. 320 sayfaldcbu yapıt dört bölümden olu,uyor. Bu kitapta Türk Devriminin Temei: LaikleşmeTürk Aydmlanması; Toplumda Din ve Laüdeşme Süreci; tam bağimsızhk bağlarrunda inceleniyor. Kitapta aynca geniş bir kaynakça, ad ve konu dizini vardır. Siyasal Bdgder Fakültesi Toplum Bdim kürsüsünde öğretim üyeliği yapmış olan Prof. Dr. Ozankaya'nın bu yapıtı bilimsel yöntem (metodoloji) içinde yazdmıştır. Konu de dgdi çok geniş bir kaynakça verdmiştir. Yapıtta yoğun olarak dipnot kullanılmıştır. Yazar, konuyu bilimsel olarak etkin bir biçimde inceliyor, değerlendiriyor ve yargılara vanyor. Atatürk'ün önderliğinde gerçekleştirilen Türk aydınlanmasının özünü, temelini oluştııran laik topluma giden yolu çözümlüyor. Kitapta özelldde, konu de dgdi olarak Atatürk'ün düşüncelerine geniş yer verdmiştir. Bunun da, kaynakları ve belgeleri gösterdmiştir. Ozankaya, laddiği hem "Türk devriminin vazgeçdmez öğesi' olarak hem de "çagdaş, ulusal, demokratik bir toplum olma çabaKİTAP SAYI 545 CUMHURİYET