29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Orijinal adıyla "An Englishwomen in Angora" (Ankara'da Bir tngiliz Kadını), politik değerlendirmelerin ötesinde, yanmış yıkılmış Anadolu'yıı oir yabancı gözüyle yansıtması açısından ilginç. Ellison, hiçbir yabancıya tanınmayan Türkiye'nin kalbine ulaşmak gibi bir imtiyazı, alçakgönüllülüğü sayesinde ele geçirmiş, Ulusalcıların önderi Mustafa Kemal'le enine boyuna bir röportaj yapma şansına erişmiş. AHMETGÜNBAŞ urtuluş Savaşı gibi" Ya Istiklâl, Ya Ölüm!" paroıasıyla geliştirilen ulusal kalkışmaıun hemen sonrasında, Grace Ellison adında bir Ingiliz gazeteciyazar, Piyer Loti gemisiyle soluğu îzmir'de alır. Bu meraldı Ingiliz kadını daha sonra, savaşla alt üst olmuş solgun Anadolu topraklan üzerinden Ankara'ya doğru çileli bir yolculuğa girişir. Ellison'ın, Lozan öncesinde savaş yorgunu bir halktan Mustafa Kemal'e değin uzanan genç cumhuriyetin inançh devlet adamlannı, Osmanlıîngiliz ilişkilerini, gelenek göreneklerimizi de gözden geçiren yol boyu izlenimlerini görünür özelfikleriyle bu kitapta bulmak olanaldı. Kitap, gecikmeli olarak diplomat Osman Olcay'ın katkısıyla dilimize çevrilmiş(*). Yazarın kendi ifadesinden, Osmanlı topraklarına birkaç kez geldiği, Piyer Loti'nin romanlarından esinlenerek Doğulu bir yaşam biçiminin egzotizmine ilgi duyduğu anlaşdıyor. Orijinal aoıyla "An Englishwomen in Angora" (Ankara'da Bir Ingiliz Kadını), politik değerlendirmelerin ötesinde, yanmış yıkılmış Anadolu'yu bir yabancı gözüyle yansıtması açısından ilginç. Ellison, hiçbir yabancıya tanınmayan Türkiye'nin kalbine ulaşmak gibi bir imtiyazı, alçakgönüllülüğü sayesinde ele geçirmiş, Ulusalcıların önderi Mustafa Kemal'le enine boyuna bir röportaj yapma şansına erişmiştir.Ellison'ın ikide bir tarihi, bir hesaplaşma gibi yinelediği tümcelerin arasmda, Türklerin böyle t i r acıyı hak etmediği, gerçeği yer akr ki, ona göre zamanın Ingifiz Hukümetinin başı Lloyd George, Yunanlıların Ege'ye çıkmasını desteklemekle bağışlanmaz bir yanügının miman olmuştur. Bir İngiliz Kadını'nın anlattıklam lar ve pışmanlıklar özeder bıze: "Bu insanların hemen hemen tümünün konuştukları üç konu var: 1. Lloyd George'un Yunan'ı Izmir'e göndermek politikasının sacmakğı; 2. Türklerin kapitülasyonlan ortadan kaldırmak konusunda canice işlemleri; 3. Iş dünyasından sürgün edilen Rum ve Ermeniler'in yerini alabileceklerin kimlerolabileceği."(s. 53) Ellison, Izmir'den başlayarak her gittij yerde mülkî amirler ve ileri gelenlerce lüyiik bir nezaketle karşılarur. Tedirgin tren yolculuğu, Manisa, Alaşehir, Uşak, Afyon, Eskişehir gibi ara duraklarda, savaşın yıkımını henüz üzerlerinden atamayan yoksul fakat inançlı insanların olağanüstü konukseverliği karşısında bir sevgi şölenine dönüşür. Kısaca, Anadolu insanı anlaşılmak istenmektedir. Mazlum bir ulusun uyanışı, emperyalist Baü devlederinin kıskacında benliğıni yitiren tüm halklara da kurtuluşu formüle etmeye başlamışür. Ellison bir yandan kurtuluşun özverili sahiplerini selamlarken bir yandan da Doğu'dan Batı'ya doğru esmesi kesinleşen felâket rüzcânnın temelinde, anlaşılmamanın ve horlanmanın yattığı düşüncesindedir. "Asyalı'yı aşağı görmenin ahmaklığını hiçbir zaman anlayamamışımdır. Bunu haksız olduğu kadar akılsızca bir siyasal hata sayıyorum." (s. 65) ritadan sılınnıe noktasına geldiğını gösterir. Can kayıpları dışında Manisa'da 14 000 evden 1000'i, Alaşehir'de 4 800 evden 100'ü, Kasaba'da (Turgutlu) tüm evlerin dörtte biri ayakta kalmışsa da, ne denli bannmaya uygun olduklan su götürür. Cankınmların, soygunların dökümü daha netleşmemiş... Manisa Vaüsi, evsiz insanların kışı nasıf geçireceklerini bilemediğinden sözederken, Salihli'de hayatta kaian onda bir nüfusuyla camilerae yatıp kalkan aileler olduğu anlaşılıyor Ellison, genç Türkiye'nin üzerine yığılan her sorunu asabilecek yeni bir süreç içine girdiğinin farkındadır. Insanlardaki ışîlayı ve gayreti cörmüştür çünkü. Bu vüzden Mustafa Kemal'e ulaşmak için çıktığı Ankara yolculuğunda sabırsızlanmaktadır. Yol arkadasıarı bir Fransız subavla Türk şeyhinin kafilesine Eskişehir'den sonra kılavuzluk eden General Muhiddin Paşa ile Sakarya önlerine geldiklerinde, izlenimleri kayda değer noktaya ulaşır: "Sakarya nehrine vardığımızda generalin gözleri doldu ve o günlerde olanlan dile getirip konuşmakta bir müddet zorlandı. Inanılmayacak kadar güzel şeylerdi onlar. Yunanlılar Sakarya'ya girmişlerdi; simdi de tüm ülkeden kovulmuşlardı.' (s. 149) Derken yolculuğun sonuna gelirler. Ankara uzaktan bir köy görünümüyle ortaya çıkınca, Fransız subay ile yazar arasında şu konuşmalar geçer: "Albay, 'Bakın işte Ankara!' dedi. Şu tepenin üstüne tünemiş küçük bir köy mü? Bu bir köy değil, bir kent düzeltmesini yapu." (s. 149) Pek kente benzemese de 'Anadolu'nun kalbidir' görünen. Gece gündüz kıpırdayan, var olma savaşımıyla didinip uğraşan bir ulusun kalbi!.. Doğrusu ya, şu satırları okuduğumda, Nâzım Hikinet in Kuvayı Milliye destanındaki "Kadınlarımız" şiirinde egemen olan o kanncavari yaratıklarla karşı karşıya kaldım: "Ilkel koyumları, turkuaz boncuklarla süslü ve külüstür fakat renkü giysili ve çok renkli takkeli arabacılann sürauğü iki beycirli arabalar; ayrıca yayları nedeniyle yayn denilen arabalar ile öküzlerin çektiği ünlü Andolu kütük tasıyıcılann geçtiği yolun kenarında kara ya da çamura gömülü olarak da mandalann çektiği ağır kağnılar. Bunları, geniş ve çuval gibi sarkan Anadolu pantolonlu, başlannda saçlannı gizleyen eşarplı kadınlar suruyor. Bu zavallıların giysıleri o denli yamalı ki, bazısı sadece yamadan olusmuş denebilir. Erkeklerin tümü kalpaklı; köylüler erkek olsun, kadın olsun, yüklü eşeklerine binmiş veya en az kendileri kadar sabırlı hayvanlarının yanında yürüyerek geçiyor. Sanki kutsal kitap sayfalanndan henüz çıkmış insanlar gibiler." (s. 154) Ellison, yollannda yiırümenin bile büyük hüner gerektirdiği Ulusalcıların başkentinde, Ankaralı'nın sosyal yaşamından Meclis'in yapısına ve işleyisine değin bir sürü aynntıyı nodanna dahil eder. Araştırmalan doğrultusunda TBMM' nin üye tam savısını, üçte ikisini Malta'dan gelenlerle IstanbuTdan kaçan Ulusalcıların oluşturduğunu, milletvekili toplamının üçte birinin ise Anadolu'dan seçildiğini öğrenivoruz. Ağaların, şeyhlerin, Mevlevî dervişlerinin renkli simalan Meclis'teki görüntüyü tamamlıyor. Ellison'un tüm güçlükleri yenerek ulaşmayı hedeflediği an gelir çatar: Mustafa Kemal'le karşı karşıya kalır. Savasın ve barışın ince noktasında onunla tarini bir röportaj yapar. Morning Post'ta yayımlanan bu röportaj metninde, direnişin önderi Mustafa Kemal, Lozan'da fırtınalar kopartacak hakiı talepleriyle şaşırtır yazarı. Destansı bir udcunun kahramanı, kendinden emin bir edayla özgürlüğün ve bağımsızlığın tescilini istemektedir Bau dünyasından. Misakı Milli sınırları içinde kalınarak Boğazlar'ın kontrolünü üsdenip kısa sürede ülkeyi onarmanın yollarını aramaktadır Mustafa Kemal. Temelinde kalıcı bir banştan yanadır. Her türlü nefreti ve kini aşarak gerçekleştirmek zorundadır banşı. Sözün bir yerinde der ki: "Ve Yunanlılara karşı da aynı duygulan taşıyorum. Yakında onlarla da büyük dost olacağımıza güveniyorum, büyük devletler ise karışmazdan önce nasıl dost idiysek. Aldatıcı dalkavuklar tarafından nasıl kandırılmış iseler, yanlışlıklannın farkına ilk önce kendileri varacak ve pişman olacaklardır." (s. 197) Mustafa Kemal'in evrensel düsüncelerine yakından tanıklığı, onun sıradışı bir insan olduğu inancını güçlendirir yazarda. "Büyük olaylar, büyük insanlar yaratır ve Mustafa Kemal'i ortaya çıkaran durumlara benzer ağırlıkta durumların, bir ulusun yaşamında ancak bir kez meydana gelmesiolasıdır."der. (s. 181) Ellison, zamanla yeni yolcuJuklara doğru yelken açsa, hatta bizzat Lozan'daki dışe diş tartışmaların ortasındayer alsa bile, o her zaman "Ankara'da Bir Ingiliz Kadını" imajıyla anılacaktır. Çünkü o, belleklerden silınmeye calışılan ulusal bir kalkışmanın kızgm Küllerinde gezinen haliyle, bir halkın insanî öze yansıyan önemli görüntülerinin ilk fotoğrafçılarından olmuştur. Kurtuluş Savaşı'nı basit bir isyandan ibaret sayan kimi yazar müsvettelerine sunulacak kanıtların arasında, Grace Ellison'ın, geçmisin tozlu raflanndan kurtulup Türkçe anlaşılma olanağı bulan değerli yapıtı eerekli yanıdardan birini veriyor. Az kaisın unutuyordum, Grace Ellison'un o günün koşullannda önemli bir saptaması var. Bakın, ne diyor büyük bir inançla: lemeyi önlemesine ve yeni elde edilen özgürlük ve bağımsızlığı engellemesine kesinlikle izin vermeyeceği kuşkusuzdur." (s. 177) Sizce sıradan bir görüş müdür alt tarafı? Ne dersiniz, sayın okurlar? • Grace M. Ellison'ın Türk Kurtuluş Savaşı sonrası Ankara anıları Murıyalculuğu K îzmir'e giderken uğradıklan Malta adasında, sürgün Türklerin öfkeli ve kırgın davranışlanndan geleceğe özgü düsünceler çıkanr. Malta Sıirgünleri ileride kurtuluşun önemli bir ayağını oluşturmuştur. Neredeyse kutsallaşünr bu sürgünlüğü: "Belkı bir gün gelecek, Türkler Malta'yı kutsal sayacaklardır, çünkü ulusun en değerli evlatları orada toplanmış idi. Sanki birbirleriyle dayanışma içinde olabilmeleri için Prens Sait I ialim (eski Sadrazam), Rauf Bey, Fethi Bey, Hüseyin Cahit ve Ankara'daki eşsiz kılavuzum Veli Necdet gibi kimselerözellikleseçilmişlerdi." (s. 36) Pire ve Atina'daki kısa konaklamalardan sonra îzmir'e gelinir. Enfes günbatımına doyamadığı bu şirin kent, şimdi yanık ve viran bir yüzle gülümsemektedir ona. "Içleri boşalmış kabuk evler" diye betimlediği insanlarından ayrı düşmüş semtlerin kadavrasına tarihi bir hüzün cökmüştür sanki. Kent her şeyiyle yağmalanmış, yeniden yapılanmayı bekleyen eünlerin arifesinde, ekonomi ve ticaretin oelirsızliği, bir crup yabancı işadamını kara kara düşünduriir olmustur. Ellison, yeni duruma ilişkin bir toplantıdan kuşkuCUMHURİYET KİTAP SAYI 545 Ntafts Supsüntorl Anadolu'daki yıkımın şiddetini yansıtmak isterken; hayrete düşen, değişen ruhsal durumu.kimi sorulann yanıtında çaresiz kalır. Ozgürlük panltısı gözleri kamaştırsa da, bağımsız yaşamanın tescili gerçeklesmemiştir daha. Her şeye kaldığı yerden devam edilmekte, yediden yetmişe cephelere taşınan bir ulusun yorgun bireyleri, yarasına, acısına aldırmadan kazanımlannın nöbetini tutmaktadır: "Soğuktan kaç bebeğin öldüğünü sormak cesaretini lcemdimde buiamadım. On iki yıldır savaşan Anadolu'da, akacak kan bile kalmamısü. Ulusun kavgası her ne olmuşsa, bir baba, bir erkek kardeş ya da bir oğul bu uğurda yitirilmişti. Bütün bunlara Karşın şu titreyen kadınlann vanında, trenler dolusu asker, kağnı arabalanndan dolup taşan insanlar, çağnldıkları yenı cephelere doğru yol almakta idi." (s. 84) Tıpkı Günhanı'nda bir köprünün tahrip edilmesiyle kesiliveren demirvolu gibi, halkın da kolu kanadı kırık, viraneye dönmüş vatan topraklan ile benzeşen bir yazgıyı paylaşmakta; buna karşın, nasta, yorgun veyoksul insan öbeklerinden yükselen zaferşarkılan, gelecek günlere özgü kararlılığı ve umudu gittikçe pekişmektedir. Kendi ayakları üzerinde durabilmenin onurunu ve heyecanını taptaze havasıyla okura yansıtırken nöbette kalmanın tedirginliğini ve uyanıklığını da altını çizerek duvurur Ellison: "O sırada, özgünlük onlar için o kadar yeni bir şeydi ki, ciddi bir memnunlukla yetinmeyip sevinçlerinden şarkı söylemekteydiler. Baskı henüz kalkmamıştı ama, güvenlik duygusu daha yerleşmemışti." (s. 136) Yıkımın bılançosu resmi belgelerle açıklanmasa da, yazarın ifadesiyle, düşmanın gazabına uğrayan ycrleşim alanlarının ha Ingiliz gazeteclyazar, Grace Ellison. YftmnfMtod "... Meclis'in, hiçbir dinsel ögenjn j]er (*) Ankara'da Bir tngiliz Kadını/ Grace Ellison/ Çevıren Osman Olcay/ Bilgı Yayınevı/ 376 i SAYFA 1 i I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle