Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Suat Derviş'in ünlü romanı "Fosforlu Cevriye", ilk kez 1945 yılında Gece Postası gazetesinde tefrika edildi. Konusunun ilginçliği ve halka yakın anlatımı yüzünden sonraki yıllarda fotoromanlara, filmlere konu oldu. Magazin düzeyinde romanın ana kahramanının kimliği de tartışıldı. SENNUR SEZER Fosforlu Cevrive marbazlar, esrarkeşler... bık sık düştüğü karakollardaki polis ler ve Komiserler elbet onu tanırlar ama aralarındaki tanışıklık, tanıdıklık anlamına gelmez. Bir meslek ilişkisidir yalnızca. Cevriye, Istanbul'u, bulabildiği zaman yiyip içmeyi ve yaşamayı sever. Kitabında tanıdıklarını polise ihbar etmek yatmaz. Bu yüzden başı belaya da girer. polisten kaçan bir eroin satıcısı eline küçük bir paket tutuşturur. Yakalanan Cevriye olur. Cevriye ısrarla adamı tanımadığını söyler., Bu yüzden hapse düşer, sürgün edilir. Üzüldüğü ve kızdığı tek şey, ele vermediği adamın onu bir kez bile hapishanede arayıp sormamasıdır. O, insanlarda vefa duygusuna inanır. Bu yüzden rastlantıyla tanıştığı bir yasadışı kişiye bağlanır. Bu adam, polisten kaçmaktadır ama Cevriye'den ayn sınıftan olduğu bellidir: "O, kendisini yedi gün yatağında yatıran, kendisiyle yedi gün baş başa kaldığı halde elini eline değdirmemiş, değdirmek istememiş olan tek adamdı. (...) Akşama kadar o gazeteleri okuyarak vakit geçirişine, hatta bazen de kitap okuyuşuna, yazı yazdığına bakılırsa mektep medrese görmüş birisi olmalıydı." Cevriye, böylebir adamın polisten neden kaçtığını anlamaz. Adamın yakalanırsa idam edileceğini duyunca da çok şaşar. Bu adama duyduğu yakınlık, sevgiye, tutkunluğa dönüşür. Kendisine insan gibi davranan bu adamın yaşaması, ona ilgi duyması tek dileğidir. Onun uğruna, kendine sıcak bir ev vaat eden , sürekli dost tutmak isteyen paralı müşterileri bile geri çevirir. Cevriye'nin sonu, bu adamık.urtarmak için giriştiği macerayla gelir. Ölür. Uğruna ölmek istediği adam için öldüğüne göre, bu sona mutlu son da diyebiliriz. Fosforlu Cevriye, Suat Derviş'in romanlarından biri. Suat Derviş (190523 Temmuz 1972) kadın romancı ve gazetecilerimizdendir. Kimliğindeki ad: Saadet Baraner'dir. Siyasal tarihimizle ilgilenenlerin hemen anımsayacağı Reşat Fuat Baraner'in eşidir. Suat, çocukluğunda cağrıldığı adı, Derviş ise babasının adıdır. ilk yazısı henüz 1314 yaşındayken yayımlanmış, kendisinden habersiz. Komşu oğlu Nâzım Hikmet onun bir düzyazışiirini dönemin önemli bir gazetesine vermiştir. Suat Derviş, uzun süre Nâzım Hikmet'Ie konuşmaz. Suat Derviş, soylu ve ünlü bir ailenin kızıdır: Dedesi Avrupa'da eğitim gören ilk altı Türkten biri, Türkiye'de üniversitenin kurucularından Dervi§ Paşa. Babası Tıp Fakültesi profesörlerinden Ismail Derviş Bey. Annesi, saray.orkestrası şefinin kızı Hesna Hanım. Özel eğitim gören, Fransızca ve Almanca öğrenen Suat Derviş, romancı ve öykücü olarak çabuk parlar. İlk romanı Kara Kitap 1920'de yayımlanır. Bunu diğerleri izler: Ne Bir Ses Ne Bir Nefes (1923), Hiçbiri (1923), AhmetFerdi (1923), Behire'nin Talipleri (192 3), Fatma'nın Günahı (1924) Buhran Gecesi (1924). Suat Derviş, anılannı yazıp yayımlamayı tamamlayamadığından yaşamıyla ilgili tarih belirsizlikleri var. Behçet Necatigil'in Edebiyatımızda Yazarlar Sözlüğü, Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü, Zihni T. Anadol'un Truva Atında İlk Akşam adlı kitabı, Ismet Kür'ün Yarısı Roman'ı, 1976 Nesin Vakfı Edebiyat Yıllığı'nda Behçet Necatigil'in yazısı. (Dünya Kadın Yılında Suat Derviş Üzerine Notlar), Tarih ve Toplum dergisinin Mayıs 1986 sayısında Rasih Nuri Ileri'nin ve Suat Derviş'in yazıları, Refika Taner ve Asım Bezirci'nin Seçme Romanları, yazarla ilgili en önemli kaynaklar. Ankara Mahpusu adlı romanının 1968'de May Yayınevi'nce yapılan baskısında yazarın yabancı dillere çevrüen romanlan ile ilgili olarak "Dış Basında Suat Derviş" başlıklı bir yazı ve yabancı dillere çevrilen kimi kitaplannın kapak fotoğrafları yer alıyor. Gazetecilik, Suat Derviş'in dünyaya bakışını değiştiren bir meslek olmuş. 1922'de Refet Bele'yle ilk konuşmayı yapan, 1926'da tkdam'a kadın sayfası düzenleyen bir gazetecidir. Bir süre Almanya'da kalır. 1932'de yurda dönüşünden sonra yaptığı röportajlar için şunları söylüyor: "Gazetecilikteyaptığım röportajlar beni hayatın gerçekleriyle karşı karşıya getirdi. Ben gazeteci olduktan sonra gerçekçi eserlerimi yazmaya başladım. Ve asıl sevdiğim romanlarım bu tarihten sonra yazdıluanrndır." Fosforlu Cevriye, 1945 yılında Gece Postası gazetesinde tefrika edilmiştir. Rusça'ya 1958 yılında çevrilmiş üç yüzer binlık iki baskı yapmış. Suat Derviş'in ünlü romanı yeniden F osforlu Cevriye,ezgisinibilmeyen yok. Son yıllarda yeniden düştü dillere: "Karakolda ayna var/ Kız kolunda damga var". Adli tıbba muayeneye gönderilen kadın erkek herkesin koluna damga vurulduğuna göre, yolu oralara düşmüş birinin üstüne yakıîmış bu ezgi. Karasevdalı bir "sokakîuzı"nın ezgisi, Suat Derviş'in Fosforlu Cevriye adu romanının da alt motifi olarak tekrarlanır. Cevriye, "gözleri, saçlan ve bütün varlığı etrafa ısık saçan" bir kızdır: "Karanlıkta köşe başlannda beklerken, erkekler karanlığa rağmen hep ona doğru gelirlerdi. Onu görüp de seçerek değil. Kızlar: 'Fosforu var, derlerdi... Göze evvela o çarpıyor.' Evet, hakikaten fosforu varmış gibi erkekler, bütün kızlar arasında onu seçerlerdi. Karanlıkta kendisine yaklaştıkları zaman gözlerinin, dişlerinin pırıl pırıl yandığını görürlerdı. Uzakta yanan bir sokak lambasının ışığı bile ondaki bu pırıltıları yaratmaya yeterdi." Cevriye'nin ışıldaması, sanıldığı kadar lehine bir durum değildir. Polisten kaçmak zorunda olduğu bir yaşam sürmektedir. Oysa ışığı onu ele verir: "Zaten ilk defa polise düşüşü de aynı şekilde olmuştu. Yine kaçıp saklanmıştı... Fakat saçlarının üstündeki yıldızcıklar onu ele vermişti... Onu ilk yakalayan şişman ve yaşlı bir komserdi. O gece ona doğru çevirdiği elektrik ışığı saçlarına çarpıp böyle binbir ışık yaratınca: 'Burada bir fosforlu var...' demişti. 'Kalk bakayım oradan Fosforlu!..' ışte o gün bugün ismi Fosforlu Cevriye'ydi." Cevriye, tam bir sokak kızıdır. Ev kavramını tanımadan büyümüştür. En güzel anıları, köprü altındaki bir dubada, onu soğuktan korumaya çalışan bir adamla ilgilidir. Bu adarn bir gün ölür. Cevriye iyice sahipsiz kalır. Genç kadının tanıdıklan da, müşterileri de toplumun en alt kesimindendir: Fahişeler, evlerini buluşma yeri olarak kullandıran eski şarkıcılar, lcüçük ku Atilla Özkırımlı, Suat Derviş'i romanımızın öncülerinden sayarken, Fosforlu Cevriye'yi odak olarak alır: " YaşadıŞı toplumun en alt kestmlerine yönelmiştir dikkati. Anlattığı insanı toplumsal koşullarından soyutiamaz. Bir Fosforlu Cevriye'nin de sevebileceğini, sevdiği uğruna ölümü göze alabileceğini anlatırken, kişisini yücelterek gerçeküği çarpıtmadığı gibi, cıvık bir duygululuğa da kaptırmaz kendini. Ne sanatın o yüce kanatlarıyla uçmak ister, ne duygulan sömürmenin kolaylığına sığınır. Gördüğünü kendi düşunce süzgecinden geçirdikten sonra göstermektir amacı, Gorki'yi anımsatır. Özellikle anlatımı açısından Orhan Kemal'i etkiler. Bir öncüdür. Halkı için yazmıştır. Denilebilir ki, popülist edebiyatın, toplumcu gerçekçi bir öz kazandırılmıs ilk örneklerini vermiştir. Büyüklenmeuen ama durmadan yazarak." (Türk Edebiyatı Ansiklopedisi) Fosforlu Cevriye, konusunun ilginçliği ve halka yakın anlatımı yüzünden fotoromanlara, filmlere konu oldu. Magazin düzeyinde romanın ana kahramanının kimliği de tartışıldı: "Bu adam bir siyasal suçluydu. Acaba Nâzım Hikmet miydi? Hayır... Nâzım Hikmet değildi Reşat Fuat Baraner'di. Olay gerçekti. Vb. vb." Elbet bu tartışmalardan bir şey çıkmadı. Roman bu konuda ipuçlan vermiyordu. Cevriye adamın adını bile bilmiyor. Ona bir sandalla ağır paketler taşırken rasdamış. Bu yüzden onu kaçakçı sanıyor. Bu ağır paketlerde kâğıt yok. Romanın sonunda ounların madeni seyler olduğunu öğreniyoruz. Bir matbaa makinesinin parçaları olabilir. Fosforlu Cevriye'nin tutulduğu kaçak'ın siyasal bir suçlu olabüeceği okurun kimi konuşmalardan varabileceği bir sonuç. Adamın Tanrı'ya inanmayışı... Cennete inanışı ama bu cennetin hocaların anlattığı cennetten farklı bir cennet oluşu... Zaten roman boyunca Cevriye adamın suçunu merak etmiyor ki... Okur da Cevriye'nin karasevdasının onda yarattığı değişiklikleri görüyor yalnızca. Fosforlu Cevriye'nin yazarının yaşamöyküsü, bir roman kadar ilginçtir. "Iefrika romanların ünlü yazan, 1940 yılında eşiyle birlikte yayırnladığı Yeni Edebiyat dergisinin yöneticisi, 1944 yılında yayımladığı Niçin Sovyetler Birliği'nin Dostuyum adlı kitabının da yarattığı tepkiyle TKP sanıklan arasında yer alcu. 600 tutuklu arasındaki tek kadındı. Sekiz aya hüküm giydi. 1951 yılında Reşat Fuat'ın tutukluluğu yaşamını zorlaştırdı. Uğradığısaldırılar yüzünden 1953'teyurtdışına çıktı. Yazdıklanyla geçindi. 1963'te yurda döndüğünde kendı imzasıyla yazma olanağı bulamadı. Z. Anadol ile yaptığı konuşmada takma adlarla yazdığını, kimi oyunlannı arkadaşlanna sattığını söyler. Ancak ne takma adlarını ne de arkadaşlannı açıklar. Önemli çevirilerinden biri Barbüss'ün Ateş adlı romanıdır. Türkiye Devrimci Kadınlar Derneği (1970 Nisan) kurucularından olduğu için gözaltına alınır. Istanbul Kültür Sarayı Yangını (27 Mayıs 1970) yüzünden Nevzat tlstün ile birlikte suçlanır. Yazamayışı, daha doğrusu kendi adıyla yazamayışı onun adını yavaş yavaş unutturur. Yoksul bir yaşam sürer. Anılannı yazmaya çalışır. Cenazesinin 24 Temmuz'da Şişli Camisi'nden kalktığı gün, çalıştığı gazeteler bile onu anımsamaz. Suat Derviş 1946'da kurulan Basın Sendikası'nın da kurucularındandır. Ayncabaşkanı... Suat Derviş, kişisel özelliği olan "baş eğmezliğini" Fosforlu Cevriye'de romanlastırdı. İnsan onurunun en kötü koşullarda bile güvenilir kalan yanını gösterdi. Bu roman, onu tanımak için biri olanak. • Fosforlu Cevriye/ Roman/ Suat Derviş, Doğan Kıtap/ 270 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 54 Roman ve Soynnce 8uat Darvlf va Fostorkı Cevrlye Suat Derviş, klşlsel özelllfll olan "ba$ eOmezllOlni" Fosforlu Cevrlye'de romanlastırdı. İnsan onurunun en kötu kosullarda bile güvenlllr kalan yanını gösterdl. SAYFA 8