Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Asksc kadın Sezer Ateş Ayvaz'ın son kitabı "Yeryüzü Taksim", aşksız, mutsuz ve yalnız, ama bundan dolayı kimseleri (erkekleri bile) suçlamayan kadınların sitemsiz bir dille yazılmış öykülerinden oluşuyor. Güçlü betimlemeler, şiirsel imgeler arasında; an'lar, kayıp'lar, ev'ler, çocukluğa kaçış'lar ve yalnızlık'lar... bütün bu tanıdıkbiJdik ama zor duygular anlatılıyor. SUNA KARAKUÇUK Sezer Ateş Ayvaz'dan öyküler: "Yeryüzü Taksim" dınlar olduğu bir öyküde, kadınların anlasıiır mutsuzluğu. Kayıplardan biri de "baba"dır... Önce sevinçli, coşkulu, sonradan hüzne dönüşen başka bir yolculukta," Ay Işığında Görmek" de anlatılan, bugünkü aşksızlığımızda payı olan babalardan biri. Ya kaba, kırıcı, sevgisiz ya da 'kayıp' babalar. Ben de babalarının kucağında sevilen, şımartılan kız çocuklarına şaşlcınlıkla bakardım! Hâlâ içim ürperir, böyle bir sevecenliğin (inanilmaz) görüntüsünden. Babaya aşksızlıkla başlayıp, aşka inanmamayla devam eden şu varol(ama)ma biçimimjz: B ubirSOS! Erkeklerin sevgili ya da âşık olabilme yeteneklerini gitgide yitirip, yok olmaya yüz tutmaları yüzünden kadınlar da kendilerini eksiltiyorlar... Beraberlikler, "anahtaresi"ne (beklemelere), "saatin devinimleri"ne (bağımlılıklara) dönüştükçe, erkekler ancak ve ödünler verilerek bir arkadaş, bir dost, hatta tekil bile değil, dostumuz olabiliyorlar. Ölü sevgililer üniversite koridorlarında, geçmişin anılarında kaldı. Son dönem kadın yazarlara katıhyorum: Eli tutulacak, sevilecek, omzuna yaslanacak erkek yok... Aşk da yok! Sezer Ateş Ayvaz'ın son kitabı "Yeryüzü Taksim", aşksız, mutsuz ve yalnız, ama bundan dolayı kimseleri (erkekleri bile) suçlamayan kadınlann sitemsiz bir dille yazılmış öykülerinden oluşuyor. Güçlü betimlemeler, şiirsel imgeler arasında; an'lar, kayıp'lar, ev'ler, çocukluğa kaçış'lar ve yalnızlık'lar... bütün butanıdıkbildik ama zor duygular anlatılıyor. Ve gidilen veya gidilemeyen yolların öyküleri: Evlerin, yetişkin adımlarıyla, ayakların götürdüğü yerlere yürüyüşler; otobüs, dolmuş pencereleriyle vanlan uzakyakın bir yerler... "Zemin kat pencerelerin ışıklarını sayarak gecenin en suskun noktasını bulana dek kenti dolaşmak" Ve illa ki Taksim! Kitaba adını veren "YeryüzüTaksim", bir yerlere gitmekle bulunduğumuz yerde kalmak arasındaki varolusçu seçimi anlatıyor. "Başıboş özgürlük duygusuna kapılmak"tan korkarak kalmayı yeğlemenin hazzına karışan pişmanhk suçu: "Ve sonradan anladım lci hayatın kıyısında bir görünmeyen olmuşum". Olsun, yine de Taksim, Taksim insanları... Istiklâl Caddesi'nin "bambaşka bir dünya sanısı uyandıran ışıkları . Okuldan kaçan çocuklar, eski' En lyi Duvar Yazıcısı" Bay Tasanmcı, martılar ve dev bir duyar arşivinde yakalanan kadın gözlerinin verdiği geçici neşe... hepsi orda. Mesele onlarla göz göze gelebilmekte! Ve bu yürümelere eşlilc eden izlemci bir cift göze yakalanan "an"lar: Şimdiki ya da geçmiş reddedilme anları, patlama anları, 1 Mayıs Taksim Meydanı, bir öykünün doğuş anı, akşam üstlerde kayboluş anları. Yitirilen dostlar, suçluluk duygusu ve kayıplardan oluşan varoluşumuz... Kayıpların aranmaktan çok dökümünün yapıldığı, gerçekle düşün arasındaki bir yerde, "Kayıp Bürosu"nda, yüzlerce çekmeceye istiflenen kayıplar... "Her ne kaybettiysek artık onlar birer boşluktur". Sonuç: Kayıplar ancak beklenir, bulunmaz! BekJeyenlerin hep kaSAYFA 12 Taksim Insanlam... "Yaşamın kıyısında ve hep boşlukta olduğum duygusu vardı. Sorunlarla baş başaydım, çalıştığım işi sevmiyordum. Bir gün, uzun zamandır bulunduğumu sandığım yerde hiçliğimi gördüm. 'Yoksunuz' dediler, 'NasıTvarolabilirdinizki? Silinmiş olamaz, zaten yoktunuz' (...) Yalnızhk diyorlar, savrulmuşluğun yal"0 kadınlar" nızlığı olur mu? Sığınabileceğimiz bir yalnızlığımız yoktu. Asıl anlatmak isteEğer bir kadın okur, Sezer Ateş Aydiğim yirmi üç yaşındaydım ve ellerinvaz'ın öykülerindeki "o kadınlar"la çok den tuttuğumda hep duyardım yalnızlıbenzeşiyorsa, bu kitapta en içtenlikle Yeryüzü Taksim / Sezer Ateş Ayvaz / ğımı. Aldanmışlığımı ve kimsesizliğimi okuyacağı öykü "Aykırı Bir Gece Işığı" Cem Yayınevt / 133 s. nasıl somutlaştırır, çoğaltırdı avuçlarında. Her sözü ve susması dünyanın ne biı yük, ne karmaşık olduğunu düşündürürdü bana. Savruk ve ulaşılmaz bir gidiş. Ah ben kayıtsızdım; bütün sevgi sözlerine ve beklentilerine. Bir bakışın bir bakışla yer değiştirdiği anda çünkü eylem sözü eskitirdı Söz asılsız ve kendi başın.ı kalakalırdı boşlukta. En çok da umarsızlığı bıraktı bana. Yorgun çıktığı sevişmelerden kıyıya atardı kendini. Çünkü birbirimize alışacak zamanı bulamadık." Yazarın toplumbilimci, hem de 80 kuşağı olma kimliğinin yansıdığı öykülerde yitirilen ütopyalar anlatılıyor: "Taş binanın girişinden yüksek duvarlanna, koridorlanndan merdivenlerine çığhkları ulaşan yeni atılımlara sevdalı genç insanlardık. Ellerimizde teksirler, sararmış ders notları ve kitaplan. Anlak felsefesinin soy kütüğünden toplumbilimsel sorunlara dek, bitmez tükenmez bir merakın yönelisleriyle amfilerden kitaplara, odalardan sokaklara ve dipdiri bir heyecanın hüküm sürdüğü caddelere savruluyorduk"... Bu coskulu gürılerden sonra gelen savrulup dağılmalar: "Giderek unutuyorum, el ele olduğumuz mayıs günlerini. Tutkuyla söylediğimiz şarkıları, alana, ayakJarımızın dibine düşen çığlıklan... Unutkanlığım, tutunacak bir şey kalmadığını gösteriyor". Kalmayı seçtigimiz yerde ayrıldığımız yol arkadaşları, ya Sezer Ateş Ayvazın son kitabı "Yeryüzü Taksim'. aşksız, mutsuz ve yalnız, ama bundan dolayı kimseleri (erkeknımızda kala kala sevgili leri bile) suçlamayan kadınların sitemsiz bir dille yazılmıs Öykülerinden oluşuyor. Güçlü betimlemeler. şiirsel imgeler arasında; an'lar, kayıplar, ev'ler. cocuklufla kaçıs'lar ve yalnızlık'lar... CUMHURİYET KİTAP Eylem sözii eskltlr kardeşlerimizin kalısı...ama onlar da "belirlenmiş yakınlıklarla!" Aşksızlığın yalnızlığa dönüşmesi: Issızlık, yılbaşı gecelerinin kimsesizliği, kalabalıkların yanı başında, işyerlerinde, arka odalarda yaşanıp dışanya, caddelere taşınan, insanlarla çoğalan yalnızlık. Yapılacak tek şey, bu umarsızlıktan kaçmalc. Uzak semtlere, deniz kıyısı kentlere ve kesinkes özlenen çocukluğa. "Nereye bakıyorsun öyle? Hayatın ve coşkunun parlak renkJerine, çocukluğun, oyunların ve sokağın seslerine". Yoksa bu bir mutlu cocukluk yanılsaması mı? Redler, utançfar, cezalar, korkuiar yok muydu çoculdukta? "Çocukluğumun pencereleri uzakta, uzakta sonsuz bir aydınlık olarak asılı duruyor... Sokakla, gökyüzüyle, ağaçlarla, oyunlarla, dışanyla hep o pencere." Gölgelerle dolu bir çocukluğa ait sesler, ışıklar ya da bir kitabın arasından çıkan kumaş parçası. "Bahçe lskemleleri"nde kişilesen eşyalar. Ve şimdi çoluk çocukla giderilemeyen yalnızlık... Mutsuz yetişiunlerin çocukları çok mu ve gerçekten mi mutluydu acaba... diye düşünmeme karşın, çocukluğa duyulan özlemin tadını alabiliyoruz öykülerde.... olur... Müthiş betimlemelerle anlatılan kadın figürlerinin tanıdıklığı yüzünden. "Tül perdelerin saydamlığına parlaklıklar katan gece lambasının yanı başındaydı kadın. Kanepeye oturmuş, öylece bakiyor; ileriye, nereye olduğu belirsiz bir noktaya. (...) Işık, kadından, eşyaların düzenli görünümünden ve kitabın açık kalmış sayfasından daha gerçekti." Kadınların hayata ilişkin bütün ayrıntılardaki müşkülpesent tavırları kadar titiz bir dille betimlenen kadın duruşlan, ka dın nesneleri, odalar, perdeler, mumlarff bahçe iskemleleri, halının göbeğinde^ durması için ısrar edilen sehpalar, üzerindeki örtü, çay bardaklan... Ve evler.... Evler; içinde yaşanan ya da yaşanmadığı halde tutkuyla benimsenen bir sürü ev, kitabın bütün öykülerine girmiş. Özellikle "Yaz Perdeleri", "Penceresi Geniş Oda" ve "Kapı Tokmağı" öykülerinde evlerin sıcaklığı, korumacılığı "dışandaki her şeyden daha sahici olduğu duygusunu yaratan" odaları, eşyalan, hatta çöpleri, sevecen bir dille anlatılmış. Sezer Ateş Ayvaz'ın dili, hüzünlü bir şarkıya çekilen filmin, sinema dili gibi. Gözümüzün önünde beliren bir çocuğun ellerini, ayakkabısını ya da camdan bakışını, bir delikanlının ağırlaşan duruşunu... hayatımızda biriken tüm "şey"leri anlatan, kendiliğinden bir araya toplanmış ve sonra hemen dağılmış gibi duran şiir sözcükleri, farklı noktalamalar ve seslerden oluşmuş bir dil. Bardağın yarısı kadar mutlu, Ibardağı doldurup taşıracak kadar mutsuz oluşumuzun nedeni olarak kadın duyarlılığına odaklanmış, bir kadın dili. • SAYI 541