Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
snıanlı kültüründe şiir, musiki ve hat sanatı birbirini bütünleyen farkk yaratıcılık alanlanydı. Önce söz, siirin estetik kahbına dökülüyor, ardından hattatın kamışıyla kâğıda geçiriliyor ve son olarak bestekârın ruh dünyasından kopan nağmelere dönüşüyordu. Osmanlı yaratıcılığının edebiyattan nağmeye uzanan serüveninde hat sanatının bu açıdan merkezi bir rolü olmuştur. Yazının estetiğinden yola çıkarak, bütün bir Osmanlı zarafeti hakkında bilgi edinmek mümkündür. Hattatlann dilinden düşmeyen bir söz vardır: "Kuran Mekke'de inmiş, Kahire'de okunmuş ve îstanbul'da yazılmıştır." Osmanlı hat sanatı tarihi, bu haklı gururun örnekleriyle doludur. Islam gelenekleriyle beslenen, ama kendi tarzını yaratmasını bilen Osmanlı hat sanatı, gerek vetiştirdiği ustalar, gerekse kurduğu ekoller açısından bugün Doğu merkezli estetik zevkin başlıca kaynağı olarak kabul edilmektedir. Kendisi de usta bir hattat olan Ali Alparslan, Osmanlı Hat Sanatı Tarihi başlik.li araştırmasında, bu zevkin tarihsel süreç içinde oluşumuna ve zirveye çıkışını, herkesin merakla izleyeceği bir pencere açıyor. Kitap sekiz ana bölümden oluşmakta. Birinci bölümde îslam yazısının tarihçesi veriliyor. Bunu "Erken Osmanlı Yazısı" başlıklı ikinci bölüm izliyor. Istanbul'un fethinden önce Osmanlı devletinin başlıca kültür merkezleri arasında sayılan Bursa, Edirne ve Amasya'da hat sanatının kurulus ve gelişimi örneklerle bu bölümde ele aurımakta. Daha sonra" Aklâmı Sitte Ekolleri"ne geçiliyor ve îslam yazısının temeli olarak kabul edilen "Aklâmı Sitte'nin Osmanlı hattatlannın elinde nasıl bir üslup zenginliği kazandığı inceleniyor. Üçüncü Dölüm bu tema etrafında şekillenmekte ve üç büyük hattat, Şeyh Hamdullah, Ahmed Karahisarî ve Hâfız Osman hem bir ekol kurucusu hem de kendilerini takip eden diğer hattatlann sanatlan açısından ele alınmaktadır. Dördüncü bölüm, Celî Sülüs'ün tarih içindeki gelişimine ayrılarak, özellikle Selçuklu dan Osmanü'ya geçiş süreci içinde bu üslubun oluşumu incelenmiştir. Celî Sülüs'ün Osmanlı hat sanatında yerini almasıyla Şeyh Hamdullah, Ahmed Karahisarî ve Hâfız Osman ekolleri tarafından zenginleştirilerek sürdürülmesi bu bölüm ün ana temasını meydana getirmektedir. Beşinci bölümde ise Celî Sülüs ekolleri, bu tarzın OsmanL hat o Kapak konusunun devamı... Yazının saltanatı Osmanlı Hat Sanatı Tarihi lardan aynlan önemli bir özelliğe sahip. Ali Alparslan'ın en önemli bilgi kaynağı, son dönemin ünlü hattatı Necmeddin Okyay'a dayanıyor. Hat sanatı geleneğinin son halkalanndan kabul eailen Okyay'ın aktardığı bilgiler ışığında kitap, nem klasik meşk usulünün günümüzdeki başanlı bir örneği hem de Ali Alparslan'ın eşine az rastlanır bir titizlikle oluşturduğu bir Osmanlı estetik tarihidir. • Osmanlı Hat Sanatı Tarihi / Ali Alparslan / Yapı Kredı Yaytnları, htanbul, 1999, 215 s. bfaun yaasınm tarihçesl tındaki başlıca temsilcileri olan Mustafa Râkım, Mustafa Celâleddin ve kisiliğini bu iki ekol arasında bulan Kazasker Mustafa Izzet Efendi'nin sanat anlayışları açısından ele alınıyor. Altıncı bölüm bütünüyle Siyâkat yazısına ayrılmış. Osmanlı maliyesinin kullandığı bir yazı tarzı olan Siyâkat, aslında bir şifre yazıdır. Bu tarzın kendine özgü ilkeleri ve teknikleri vardır. Ali Alparslan, Siyâkatin doğuşunu ve Osmanlı belgelerindeki kuflanılıs biçimini aynntılı biçimde inceleyerek, bugüne kadar bu konuda kapab kalmış pek çok noktayı aydınlığa kavuşturuyor. Yedinci bölüm Nesta'îik yazısına ayrılmış. Iranlı ünlü hattat Imâaın şekillendirdiği, ama Yesârîzâde Mustafa Izzet Efendi tarafından tam anlamıyla Osmanlılaştınlan bu yazı, Iran Os manlı kültür etkileşiminin çarpıcı bir göstergesi olarak incelenmekte. Sekizinci ve son bölüm ise, Türkler tarafından icat edilen yazı türlerine ayrılmış. Dîvânî, Celî Dîvânî ve Rık'a, bu türlerin başlıcaları olarak ele alınıyor ve zengin örnekleriyle birlikte veriliyor. Özellikle Tanzimat sonrasında Osmanlı bürokrasisinin resmi yazısı kabul edilen Rık'a, iki ekol halinde, yani Mümtaz Efendi Rık'ası ve Izzet Efendi Rık'ası olarak inceleniyor. Her bölümde ekoller ve sanatçilar için özenle basılmış tanıtıcı hat örnekleri de içeren kitap, aynca hat sanatında kullanılan terimler sözlüğünü de kapsamakta. Osmanlı Hat Sanatı Tarihi, kendi türünde daha önce ortaya konulmuş yapıt Sultan n. Mahmud'un Imzası. Divan şiirine veni bir bakıs ERAY CANBERK A hmet Atillâ Şentürk'ün Osmanlı Şiiri Antolojisi'ni* elime alır almaz önce şöyle bir kanştırdım. Görsel malzeme yönünden zengin, Fransızlar'ın "edition de luxe" dedifleri türden, belki de bir kez basılmak üzere düşünülmüş bir "Divan Şiiri" seçkisi. Sonra, içindekiler bölümünde x sevdiğim Divan şairlerinden Necâtî, Âhî, BâKÎ ve Şeyh Gâlib'i aradım; hepsi de vardı. Seçkiyi hazırlayanın kim olduğunu merak ettim. Şentürk (d.1958) Istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirmiş ve şimdi aynı bölümde öğretim üyeliği yapmakta. Özellikle Divan şiiri alanında çalışmalar yapmış ve bu alanda yayınlan var. Bu bilgileri seçkinin hemen başındaki yaşam hikâyesınden ööreniyoruz. Üniversitelerdeki çalısmalarla güncel edebiyat çalısmalan ve etkinlikleri arasındaki karşdıklı ilgisizlik ve kopukluk, edebiyat dergilerinde bilimsel çalışmalara çok az yer verilmesi, fakülte yayınlanna ve varsa dergilerine ulaşma güç lükleri nedeniyle Şentürk belli bir çevre dışında pek tanınmıyor olsa gerek. Oysa Osmanıı Şiiri Antolojisi incelenerek okundukça, bazı düşüncelerine ve tavır alışlanna eleşrirel olarak yaklaşılsa bile Şentürk'ün kendi alanında dikkat çekici bir uzman oldugu, bu uzmanlığı bir öğretim üyesi için gerekli ve yeterli bilgilenme sınırlarının dışına taşıyarak zenginleştirdiği belli. Ne var ki seçkinin önsözünde sergilediği düşünceleri ve yargılan tartışmalara yol açacağa benzer. Bu da bizler gibi Divan şiiri meraklılarından, Divan şiirini şiir olarak algılamaya çalışan ve bu şiiri, temelinde yatan kültürü ancak bilgilenme düzeyinde bilerek okuyan şiirseverlerden çok bu alanın uzmanlannı ilgilendiriyor. Şentürk'ün seçkisi yayımlanana kadar "Divan şiiri" seçkisi niteliğini taşıyan birçok kitap yavımlanmışu. Fuat Köprülü, Abdülbaki Gölpınarb, Ab' Nihat Tarlan, Necmettin Halil Onan, Fahir îz gibi uzmanlann akademik çalısmalan dısında son otuz yüda yayımlanmış, genel Dİlgiler içeren ve meraklı okura ufuk açan seç kiler vardı: Şemsettin Kutlu'nun, Halil Erdoğan Cengiz'in, Ahmet Necdet'in seçkileri gibi. Şentürk'ün seçkisinin dikkati ilk ceken yani adındaki niteleme: "Osmanlı şiiri". Önsözde de belirtildigı gibi, Osmanlı dönemindeki edebiyata Osmanlı edebiyaa" denmcsinin nedeni rahatlıkla açıklanabilir. Bu edebiyatın icindeki bir şiir anlayışına "Osmanlı şiiri" denmesi ise yanhşlara yol açabilir. Tanzimat'tan bu yana Osmanlı dönemi edebiyatına "Yüksek zümre edebiyatı, Saray edebiyatı, Ümmet çağı Türk edebiyatı gibi adlar verildiği büinivor. Bu nıtelemeler arasında "Divan Edebiyatı" nitelemesi de yetersiz kalabilir. "Divan şiiri" ise Osmanlı edebiyatı içinde bir şiir anlayışını belirlemektedir ve günümüzde artiK kavramsallaşmıştır. Son yıllarda bu konuda yapılan tartışmalar, çalışmalar ve değerlendırmelerle bu niteleme "divan" keümesinin yaptığı sınırh çağnşımlann çok ötesindedir ve bir şiir anlayısının, biraz daha ileri eiderek söylenebilirse, bir siir akımının aaıdır. Şentürk'ün "Osmanlı şiiri" nitelemesi genel kabul görmüş "Divan şiiri" nitelemesini bir yana bırakıyor ve bu da yeni bir tartışma konusu olabilir. Neden "Osmanlı şiiri" ve "Osmanlı şiiri" dendiği zaman kapsam genişlemiyor mu? Tekke şiiri ve halk şiirinin bu durumda yeri neresidir? Şentürk önsözde düşüncelerine açıklıklar getiriyor. Yine de, ne yardan ne serden ilkesine uyarak "muğlak" bir anlatımla "Osmanlı şiiri" nitelemesine bir sınır çiziyor ve "klasik Osmanlı şiiri" de denerjileceğini belirtiyor. Bu konuda Prof. Dr. Ömer Faruk Akün'e gönderme yapıyor: "Hangi düşünce ile bulunmuş olursa obun divan edebiyatı sözü esasında ilmî ve yeterli bir adlandırma değildir. Türlü verıleriyle alo asır sürmüş koca bir edebiyatı yalnız divanlara inhisar ettirip onun çok çeşitli eserleri verdiği birçok edebî nevi dışında CUMHURİYET KİTAP "Ownartış|prmtateıne«l Seflk Bey'ln kayık formunda tertlp etHğl cell dtvanl levhası. Ali Alparslan fotoğraf kolekslyonu I SAYFA 4 SAYI 539