Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
40 Kuşam'nın ustalarından biri KEMAL OZER T oplumcu şiirimizde, 40 Kuşağı diye anılan O2aialann önemli bir yeri var. Onlann değerlendirilmesi, toplumcu bir şiir için her zaman aydınlatıcı olmuştur. 40 Kuşağı'nın bir üyesi olarak Ömer Faruk Toprak'ın şiirine topluca bakma isteği duymamda bu gözlemin payı büyük. Zamanlama olarak ise doğum tarihinin etken olduğu söylenebilir. Çünkü o, 1920'de doğmuştu ve yasasaydı 80 yaşında olacaktı bu yıl. Bir başka etken de, adına konulan şiir ödülü. 1982'de benim Kimlikleriniz Liitfen kitabıma verilmişti. Bir ödülün verilmesi kadar, o ödüle katîlmanın da bir seçime dayandığı düşünülürse, katılmakla böyle bir seçim yaptığım, Toprak'ın şiirini kendime göre genel bir değenendirmeden geçirdiğim anlasılacaktır. Şimcü yapmak istediğim, bu genel değerlendirrneyi ayrıntılara inerek yeniden gözden geçirmek. Bu iş için, ölümünden sonra eşi Füruzan Toprak'ın büyük bir emck ve titizlikle yayına nazırladığı Tüm Şiirleri (1983, Adam Yay.) elimin altında. Ne var ki, o insanlar, içinde bulundukları gerçekliğin tanımını yapamadıklan, daha doğrusu böyle bir tanımlamaya yatkın olmaaıklan gibi, ozanın kendisi de yalnızca betimlemeyle yetinmiş, sergilenen yaşamdan çıkacak birtakım sonuçlara (yargı düzleminde olsun, şiirsel anlamda olsun) ortam hazırlamaktan uzak kalmıştır. Söyleyiste "ilk siirler"in kalıpları kırdırken, öyküleyici anlatıma kıvraklık getirecek bir dize yapısına, bir akıskanlığa ulasıldığını söylemek zor. Buna Karşılık, anlatımın akışını zaman zaman bozan kimi kuruluşlar ("Diş etleri sızlayan çeşme"), yazıldıkları dönemin ortak kullanımına kafa tutan kimi dizeler ("Beyaz bir kanat gibi yaslanmışlardır kayalara") dikkati çekiyor. Ikinci kitap Hürriyet (1945), ö . F. Toprak'ın şürinae her bakımdan ilk aşama niteliğinde. Toplumcu şiiri kanatlan arasına alan önemli ayraçlardan biri, îkinci Dünya Savaşı, bu kitabın iceriğini de kuşatmıştır. Özgürlük kavramı bu içeriğin en önemli belırleyicilerinden biridir. Oteki belirleyiciler ise, Türkiye'yi bir cephe gerisi kosullan içinde tutan toplumsal gelismeler, DUnun insan yaşamına getirdiği olumsuz koşullar ve psikolojik belirtilerdir. Özgürlük, yalnızca özümsenmiş bir kavram olarak kalmaz. Bir yandan bütün insanlarla aynı yazgının payİaşıldığtnı duyumsamak gibi evrensel bir açıüma, bir yandan da yurtkavramına, yurdun çeşitli kesimleri ve insanlanyla girilecek somut bir iletişime yol açar. Kitaptaki şiirler, bu gelişmeferin yansıucısıdır. Kitap bir "ithaPla açdır. +Şiirdeki özneye seslenilirken, bir saptamadan ("bozkınn san otlan vardır/ ve ıyi toprakta coğalan/ baharda doğa gibi ayaklanan/ aayanıklı korkusuz insanlar") yola çıkılır. Ve bir belirlemeye ("sen gene zeytin dallarına vuran gün gibi/ toprağa bilcümle güclü zayıf/ alın terini silen insanlara yakınsın ) ulaşüır. îkinci şiir, kuşatıcı bir kavramı ( Memleketim") gündeme getirir. Bir özlem ve sevgi odağını yani. Soyut bir özlem değildir şiirde sözü edilen. "Ağır uykusundan uyanmış", "yeryüzünüöğrenmiş", "(gözleri) öfkeyi cesareti bilen" insanların yaşadığı, ak saçlı analann ("gurbet gurbet" diye dizlerini dövme) dizesiyle uyarıldığı, çoktandır "kardeş bilinen", adı mektuplarda, ekmeği torbada taşınan bir yurdun özlemidir. Şiır Iklnclkltvftttma Ö. F. Toprak'ın şiirleri arasında böyle bir yolculuğa çıkmadan önce, içinde yer aldığı 40 Kuşağı üstünc birkaç saptamada bulunabiliriz. îlk adımda, o kusagın iç içe birkaç ayraçla kuşatıldığını gözlcmek olanaklı. Bu ayraçlardan biri, Hece Şiiri'nin duygucu geleneğinden yola çıkmış olmalan. Hemen hepsinin ilk şiirleri hcce ölçüsünü, daha da önemlisi duygu dünyasını oaşlangıç alıyor. Yalnızlık, ölüm, doğa vb. gibi kavrarnlar karşısında duygulanmalarla oluşan bir dünyadır bu. Ikinci ayraç, bu dünyanın kırdarak gerçekleri algılamakta engellerin aşılmasırü, duyguculuktan gercekçiliğe geçilmesini içerir. Bu noktada Nâzım Hıkmet, yollanna çıkmış bir deniz feneri gibi aydınlatmaktadır onlan. Nâzım Hikmet'in şiiriyle bir hesaplaşmayı göze almalarından çok, onunla kurduklan iliskinin niteliği ve sınırlan, ona karşı takınaıklan tavnn kapsamı ve özelliği, sanatlarının belirleyicisi olur. Üçüncü bir ayraç, kendilerini kuşatan dünyanın içinde bulunduğu durumdur. Dış halkasında îkinci Dünya Savaşı, iç halkasında da gittikçe zalimleşen bir baskı dönemi ve soluğunu sömürünün daralttığı, gittikçe yoksullaşan yaşam koşulları varcur. Bu ayraçlara, siyasal yaşamın getirdiği sürgün, hapis, kovuşturma vb kısıtlamalardan, sanatsal yaşamın getirdiği yayın zorluklan ve dışlanmalardan ortaya çıkmış bunalımlı bir atmosfer de eklenebüir. 40 Kutljk IBfflltŞ HrfOC MBtMM hem yol açtığı sıkıntılar, acılar ve yoksunluklarla, hem de yarattığı beklentiyle (özgürlük) savaşın izdüşümleri egemendir. Çünkü ozanın insanlara, yurduna bakışı arınmış, psikolojisi yeni titreşimler edinmistir. Bir yıkım/üretim karşıtlığı olarak kavranan savaş, üretim kavramına Cbütün çalışanlara selam olsun/ asıl onlar hak etmişferdir yaşamayı") öncelik sağlamıştır. Üreten insanlara şiirlerde önce genel bir tanımlamayla (" kalplerinin ufuldan genis, iyi insanlardı") rastlanır. Sonra onların köyden kente ("simdi kocaman dişli çarklar anlatıyor/ gurbetin vatan olduğunu ), tarladan fabnkaya doğru bir değişim içinde ("sişe fabrikasında oeş kişi var/ mintanlan nndık yaprağı kokar") algılandıklan görülür. însan tanımında olduğu gibi, yurt tanımında da somutluk kaynağı üretimdir. "Bafralılar", "Alpıköy", "Korkaksu Köyü", "Ali'ye Ithaı, "Manavgatlı îsmail", "Istanbul'a Yolculuk" adlı şiirlerde anılan yerleşimler, aynı değişimin sancılan içinde, tarım üretiminden sanayi üretimine geçiş sürecinde bctimlenmiştir. Ozanın savaştan devşirdiği özgürlük beklentisi; insanlık için ilerleme, banş kaynağı olduğu gibi, kendi yurdu için de emeğin önündekı engellerin aşılması yolunda atılacak adımlann umudunu içerir. Bunun psikolojisi, "Nâzım'a Mektup" şiirinde ("neyleyim bir defa çaldı kapımı keder") dediiten bir kederlenmeyle, "Bahar" şiirinde ise ("belki yakındır/ zeytin dallanndaki kuşlann/ sevinç çığlıklan") dedirten bir banş umuduyla yansır. Ama kitapta ozanın psikolojisini olanca yoğunluğıjyla asd yansıtan, "Hayır Affetmiyorum SevgÜim" ve "Yalnız Sen değü" adlı şiirlerdir. Ilkinde, savaşın bütün yıkıcdığıyla yaşandığı ülkeleri ve örselediği insanları ("milyonlarca cesede ekılmiş yeryüzü"nü) sevgiyle kucaklamak isteyen ("dünya geniş ve sen kollarımdasın sevgilim") bir yürek genişliği, ikincisinde duygularıyla ("bu gece tek Dasıma karanlıktayım/ affet beni biraz kalbimi dinleyeceğim ") hesaplasmaya kadar varan bir evrensel dayanışmabilinci ("çünkü seni bağrıma basarken de düşünmüşüm/ beş kıt'ada hürriyet adına konuşanlan ") su yüzüne vu rur. Kitaptaki şiirlerin söyleyiş özelliği, günün ortak kullanımından (" kadın erkek çocuk ve ihtivar/ güneşten ve topraktan yana memnundurlar") gittikçe uzaklaşan, psikolojik yansımalara uygun bir karşdıkLkonuşmaya, bir iç sese yöneliktir. Ö. F. Toprak, şiir serüveninde ilk önemli aşamanın ardmdan, 10 yıl sonra yayımladığı Doğda Ateş Yakanlar'da (1955) yeni bir yolun başlangıcmda görülür. îkinci Dünya Savaşı, yaşantısı ve psikoloiisiyle çoktan geride kabnıştır. Buna karşılık, yarattığı beklenti ne dünya için ne Türkiye için gerçekleşmis değilair. Soğuk Savaş döneminin belirlediği yeni yaşam koşullannda ozanı da yeni bir aşama beklemektedir. geçmişten getirdiklerini (devrimci kimliğini, umudunu, inancını) korumakla birlikte, algıladığı her şeyde somuduğun belirtileri azalmıştır. Bir iç dünyaya geri çekilişi yaşamakta, bir iç sesle konuşmayı, söyleyeceklerini bu yeni konumundan söylemeyi yeğlemekteair. Bütün kitap sanki bir tek dokumanın ilmekleriyle örülüdür. Her şiir aynı kumaştan bir parcayı yansıtır. Buna karşılık, önceki şiirlerde bağımsızca ele alınan tema ve kavrarnlar, dizeterde zaman zaman görünüp çekilir. Coğrafya ise, yurt düzeyinde daha çok yayeırılaşır, sözü edilmeyen başka kentleri (Hakkari vb.), ırmaklan (Yeşilırmak vb) ve dcnizleri dc (Akdeniz) içine alır. Şiirlerin öznesi sürekli konuşma halindeair. Bu konuşmada öznenin karşisına aldığı; kimi zaman avrıntılan belirsiz bir "sen", kimi zaman betirnlenmiş ("benim sanbaşağım") bir "sevgili", kimi zaman da bir doğa öğesi (nar ağacı) ya da kendi geçmisteki benliğidir. Hürriyet kitabından tanıdığımız özne, o kitaptaki gibi başka insanlan dışardan görmeye, edimleri ve konumlanyla anlatmaya kalkışmaz. Hepsini kendinde toplamış, kendinden söz eoerken onlan da gündeme getirmeye başlamıştır aruk. Bu örtüşme sirasında, daha önce de rastlanan bir öğe şiirlerde önem kazanıvor. Konuşulanlarbir doğa atmosferi içinde konuşuluyor. Imgelerde doğadan gelen görüntüler ağırbasıyor. Kitaba adını veren "dağda ateş yakmak" bir özlemin dışavurumu. Ozanın olaylara ve insanlara geçmişteki umutlu bakısıyla yaşanan yeni koşullar arasında kurmak zorunda kaldığı bir köprü. Yenilgiden söz açsa bile, umudunu korumakta direniyor çünkü: "Yenilsek de açık kalacak kapılanmız / yitirmedim bir gün bile umutlarınıı." İnsanlara bakarken kendi direncini onlarda da görmek istiyor: "biliyorum bir duman gibi tütüyor karşınızda / genis caddelerde özgürlükle beraber yürümek . Umutsuzluğun karşisına, başarısızlığın doğurduğu kederin karşisına, dağlarda yakılmaya başlayacak yeni ateşleri çıkanyor: "istemem artık gözyaşı korku ve keder / yalnız aydınlık bir dünya için konuşacağız / bilmem sen de bunlan düsünüyor musun / yaşamak sade kederle kanla yuğrulmamıs / bir kez de alın terinin mutiuluğun hakkmı düşün / düşün zafer türkülerini düşün barış adına atılan topları." ö . F. Toprak'ın şiiri, girdiği bu yolda, yeni konaklardan geçerek ilerler. Şiirin öznesini belirleyen ana özelliklerin bunlarda da karşımıza çıktığını söyleyebiliriz. Ama yaşanan kimi olayların, geçirilen değişimlerin şiirlere çeşitli boyutlarda yansımayı sürdürdüğünü göz ardı etmemek koşuluyla. Bu konaklardan ilki, Susan Anadolu (1966), adından da anlaşılacağı üzere, konuşulan coğrafyanın genişledığini, bütün Anadolu'vu kapsadığmı göstermektedir. SuskunluK, bu coğrafyanın ozana göre ilk göze çarpan niteliğidir. Ama o, ne Denimseyip ayak uydurur buna, ne de karşısında karamsarlığa kapılır: "beni karanlutta ıslanmış bir kuş gibi düşünüyorsan / düşünüyorsan beni yenik beni çevrilmiş kimsesiz / yanılıyorsun derim sana Afrika'nın tepelerinden / çıkarsam önce ağır sonra bir rüzgâr hızıyla / bütün ateşleri yakanm gözbebeklerinde." Onun her şeye karşın küllenmeyen bu' CUMHURİYET KİTAP SAYI S23 YanlbiryoiunbaştangKi Soyut özneden somut insanlara Tüm Şiirleri nı okumaya başlarken, Ö. F. Toprak'ın yazdıklannı da sözünü ettiğimiz bu ayraçlann kuşattığını, daha "ilk şiirleri" bölümünde görüyoruz. 193841 arasındayazılan bu şiirlerin baslıkları da (Akşam, Gurbet, Veaa, Avdet, Yalnız vb.), dizeleri de ("Dağları sanyor akşam elemle,/ O kadar gamlı mı bu yabancı el?.../ doluyor gözlerim yeniden nemle/ Saçlann rüzgârda uçuştu tel tel...") nereden yola çıkıldığını gösteriyor. Insanlar (1943) adlı ilk kitabı ise, gerçekleri algılamakta engellerin nasıl aşılaığına iyi bir tanık. "Dk şiirler"in yer ve zaman dışı öznesine karşılık, însanlar kitabında belli bir zaman dılimi, belli bir toplum kesimi içinde yaşayan insanlardan söz açılmaktadır. Adları biie (Yeşiltulumbalı Ahmet, Bıçakçı Süleyman, Tahtabacaklı Kaptan vb) onlan yaptıklan işle, yaşadıldarı çevreyle ilişki içinde göstermektedir. Çevre; Istanbul'un yoksul semtleri, özellikle Haliç kıyılan gibi emekçilerin, ekmeğini denizden çıkaran insanların yas,adığı yerleşimlerdir. Bu coğrafyanın kimı şiirlerde Karadeniz kıyılanna uzanması ise, aynı insanların yollannın oralara düşmesiyle bağlantılıdır. Şiirlerde sözü edilen yaşam; anılan insanların çalışmalanyla, başlarına gelen olaylarla, alt etmeye uğraştıklan olumsuz koşullarla yansıtılmıştır. SAYFA 6 ("Hürriyet") kitabın eksenini oluşturur. Bu kavramı her şeyin temeli olarak özümsenmiş buluruz. Olmadığı zaman ("Islak otlar kavrulur,/ etrafinı sarsa sarsa akan su durulur") diyecek kadar yaşamsaldır, güzel ve değerli olan şeyleri seviyorsak bu sevginin ("Ve anamızı kardeşımizi/ senin için seviyoruz hürriyet!") diyecek kadar odağmda yer alır o. însanın savaşımcı ve yaraücı gücüne ("Senin aizlere verdiğin takat,/ dağları yaklaştırır,/ kırık söğüt dallarmı sürükleyen/ ırmağı taşınr") diyecek kadar kaynaklık eder. ömer Faruk Toprak'ın şllrlnln öyküsü, yalnız kendlnln değll, bir bakıma Sonraki şiirlere, bir dönemin, o dönemi yaratan koşullann ve o kosullara yenlk düşmeylp yurefllnl dirl tutanlann da öyküsü. Ayn yofeta yarfkonaldar