Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
sonra bir şiirin dizeleri içinde görmek istesek onu, değişik söyleyiş koşulları çıkar önümüze. Bundan ötürü toplumcu şiiri, gerçekçi bir öykünün yapısı içinde düşünmemeliyiz. Şiirde bir bileşim ve orkestrasyon kurabilmiş mi ozan, ona bakmalıyız. Az önce söylediğim yanılgıdan hareket ederek, Attilâ Ilhan'ın ve benim şiirimi, düzyazılarımızda savunduğumuz fikirlerle çelişik gibi göstermeleri, realizmi bilmemelerindendir. Aslını ararsanız, ülkemizde toplumsal gerçekçilik, yeni yeni anlaşılmaya başlandı." (Ömer Faruk Toprak'ın Kaleminden Portreler) Ömer Faruk Toprak, çağının tanığı olmayı başarmış bir yazardır. Şiirleri, eleştirileri, denemeleri yazılmasaydı bile, Tuz ve Ekmek adlı romanıyla bu nitelemeyi hak ederdi. 1940'lannîstanbulu'nu, dönemin gözaltılarını, emniyet genel müdürlüğünü, gözaltında bir ölümü anlatan bu roman, anlattıklan kadar anlatımıyla da önemlidir: "Kış ayları gelmeden, kış düşüncesi gelir ilkin, insanlann gözlerine. Günler kısalmaya başlamıştır. Sabah üşütücü bir rüzgârla, pencere camlanmızda durur. îşık titreşimleri içeriye girse de, sıcaklığını yitirdiğinden okşamaz insanı bu hava. Kış düşüncesi, dana biraz uzakta gibi görünse bile, yüzümüzü gölgesi sarar. önun soluğunu ara sıra saçlarımızda duyarız. Azıcık ürperir, öyleyürürüz." Okuru romanın geçeceği mevsime hazırlayan bu satırlar, romanın bütünündeki siyasal baskıyı, boğuntuyu da vermektedir. Romanın yayınlanış tarihi de (1973) ülkemizdeyaşananların, rastlantı ya da tek bir olay değil, bir zincirin halkaları gibi tarihsel bağıntıları olan akışını, kökenlerini göstermek için seçümiş gibidir. Öyküler, olayları sürekli bir biçimde gözlemleyen yazarın izlenimlerine dayanıyor. Odak noktası, yaşamı var eden insandır. Olayların çözümünü onlarda görur: "Vapurda, iskelede, adada tenha yollarda nep insanlann vüzlerini incelemek, gözlerindeki anlamları çözmekle vaktimi doldurdum. Mavinin açık tonundaki deniz, vapurun yağlı boyalı demir parmaklıkları, cankurtaran simitleri, kayıklar, iskele babalan beni ilgilendirmiyordu. Hep insan yüzlerine bakıyordum. Şu yaşlı Rum kadını, balıkçı kazagına gömülmüş şu genç kız, siyan şapkalı, sakallı papaz efendi, dakikalarca ıncelediğim tipleroldu." Kimi zaman bu tür gözlemleri, hastanenin karşısındaki bir pencere üstlenir yazarın yerine. "Karşı Pencere" öyküsündeki gibi: "Yıllardır, bu binanın ikinci katının penceresiyim. Yüzüm hastaneye dönük. Orada yatan insanların hastaneye nasıl getirildiklerini, ziyaretçilerini, nasıl taburcu edildiklerini görüyorum, yaşıyorum. Bu benim için nasıl tükenmez bir acı oluyor, bilemezsiniz. Geceleri ev sahibim elektrikleri söndürdükten sonra, ben düşünmeye başlarım. Dar sokağın gürültüsü kesümiştir. Hastaneye hasta getiren otomobillerin gürültüsü bir an sessizliği bozar. Içeriye sedye ile ya da koltukta hasta taşırlar. (...) Yıllann sayısını unuttum. Gece gündüz yaşlı gözler, kederli vüzler karşımda duruyor. (...) Eğer iyileşerek çıkan insanlar olmasaydı ben nasıl yaşardım? Fırtınalı ve kızgın yağmurlu bir havada kırılır dökülürdüm. Sabahleyin benim parçalarımı bulurlardı. insanlar için yaşadığımı anlarlardı." Yazarın asıl söylemek istediği de budur: însanlar için yaşamak. Bir gelecek umudu yaratmak. Oykülerinde anılanndan hareket etmesinin nedeni de bu düşünceye bağlıdır. "BirGecenin Sabahı" CUMHURİYET KİTAP SAYI 523 ömer Faruk Toprak, tek bir roman ve öykü kitabı yazdı. Öykülerini Karşı Pencere (1975) adlı kitapta topladı. Bu kitaptan çocuklar için de bir seçki yapıldı: Gönen Öyküleri (1979) Kıvrak bir anlatım ve yalın dilin egemen oldugu bu öykülerde geçmişle bugünün kesiştiği. noktaların ver alışı, Toprak'ın "Bir Gecenin Sabanı" adlı öyküsündeki şu satırlarla açıklanabilir: 'însan düşünürken bir yerde duruyor, anılarla yaşamaya başlıyor. Daha çok hastalıktan sonra olu yor bu. Ama benim anlatmak istediğim geçmişe gömülmek biçiminde değil. GeIeceğe umutla yönelmek için, geçmişin güneşli günlerine, güneşli günlerin içinden mutlu deniz kıyılarına inebilmek amacı ile anüara yaslanıyor insan." Toplumcu gerçekçılikte, yaşama sevgisine önem veren, acılann geçiciliğine, insanın güzel bir gelecek için vermesi gereken savaşıma inanan bir parantezdir Ömer Faruk Toprak'ın yazdıkları. Onda altta kalan akışını sürdüren bir su sesi duyulur: "kitapları yakmışlar insanlara kurşun sıkmışlar / yenileri basılır bebekler büyür anasını satmışız / bizler ;itsek de aldırma vanar tepedeki ışıkar." Onun bu usul ama inançlı sesinin önemi, bugün daha iyi anlaşılıyor. Füruzan Toprak, bir yazann ustasına duyduğu saygı ve bağlılıkla onun önemini vurgulayacak düzenlemeler, derlemeler yapıyor. Bu düzenlemeler belgesel bir nitelik de taşıyor. Aklıma takılan bir soru var, Toprak'ın mektuplaşmaları toplanamaz mı? Örneğin, 1942'de de Attilâ llhan'la yaptığı yazışmalar. Kuşkusuz bunun için Toprak'ın mektuplaştığı yazarların da izinleri, mektupları toplamaları gerektir. Yarım yüzyılın önemli bir göstergesi olabilir böyle bir derleme... Olanağı varsa, Füruzan Toprak'ın böyle bir çalışmadan da kaçınmayacağına inanıyorum. • Uttaya saygı luz VB Bamk Î Toplumcu gerçekçlllkte, yasama sevglslne önem veren, acılann geçlclllğine, ınsanın güzel bir gelecek Içln vermesl gereken savaşıma inanan bir parantezdir ömer Faruk Toprak'ın yazdıkları Ömer Faruk Toprak'ın Kaleminden Portreler/ Haztrlayan Füruzan Toprak, TC Kültür Bakanlığt Yaymlan, 298 say/<*•.. Omer Faruk Toprak'ın Düz Yazılan/ Hazırlayan Füruzan Toprak, TC Kültür Bakanlıüı, 349 say/a Tüm Şiirleri/ ömer Faruk Toprak, Bastma Haztrlayan. Füruzan Toprak, Adam Yayınları, 357 say/a pıların çoğu, en azından iki katlı, bir katıılar da bir düzene kavuşmuş. Kırk yıl önceki ana cadde, bu geçtiğim yol ama, o zamanın eğri büğrü kaldırımından hiç iz yok. Tanımadığım bir kasabaya geldim sanki." Ömer Faruk Toprak, bütün oykülerinde, yalın bir anlatımı yeğlemiştir. Dili pürüzsüz ve akıcıdır. Bütün oykülerinde usta bir betimlemeci olarak karşımıza çıkar. Sözcükleri seçerek kullanır. Benzetmeleri imgelerle vüklüdür. Bu yüzden bütün oykülerinde şiirli bir hava estirir: "Denizden az az iyot kokusu geliyordu. Istanbul, burun kanatlanma vurmağabaşlamıştı." "Bahan sürükleyen bir güneş vardı dışarda." "Otele dönünce aynada yüzümü inceledim. Isli bir ocağın önünde kalmış gibi, bir karanlık geçiyordu göz çukurlarımdan." "Serginin sahibi bıyıklarıyla gülümsedi." "Durgun bir gölün içinde idi sanki mavi gözleri." "Gözlerinin etrafı mosmor. Yağmurlu bir havada kırık bir camdan bakıyor sanki." "Fırtınadan çıkmış, harap bir^emi ile eski bir limana giriyorum sanki. Oyle bitkinim." örnekler çoğaltılabilir. Önemli olan yalın bir anlatım içinde, öykünün akıcılığını bozmadan şiirli bir dille olaylara derinlikli bir anlam ve gerçeklik kazandırabilmekte. Bu da Ömer Faruk Toprak'ın öykülerinin yaşanmışbğından kaynaklanıyor. • Karşı Pencere/ Ömer Faruk Toprak, Öyküter, Cem Yayınevi. 196 s Gönen Öyküleri/ Ömer Faruk Toprak, Abece Yayınları, 112 s. SAYFA 5 öyküsünün sonunda bunu şöyle açıklar: "Ama benim anlatmak istediğim, geçmişe gömülmek biçiminde değil. Geleceğe umuda yönelmek için, geçmişin güneşli günlerine, güneşli günlerin içinden mutlu deniz kıyılanna inebilmek amacı ile anılara yaslanıyor insan." Gönen öyküleri bölümündeki öyküler, çocukluk anılan ile Kurtulus Savaşı yülarında Gönen'de yaşananlaraan oluşuyor. "Kamburdağ öyküsündeki Fernat'ın bir kolunu kaybetmek uğruna yaptığı kahramanlık söylenceleşirken Müftü Şevket'in ölümü pahasına halkını yalnız bırakmama adına Aznavur'dan kaçmayışındaki kahramanca tavn, yazarın hemşehrisi Ömer Seyfettin'in Kurtuluş Savaşı konusundaki öykülerini anımsattı bana. Söyleminde bile hoş bir paralellik vardı sanki: "Şimdi ne zaman Gönen'e gitsem, gece bastırsa, evimizin üst katından, küçük pencerelerin birinden uzaklara baksam, Kamburdağ karşımda durur. Ne büyümüştür, ne KÜçülmüştür. Bazan dorukİarına yalun bir yerlerde ışıklar yanar. Dumanalan köyü derim. Aziz Çavuş'un o gece anlattığı, köyüne bir türlü dönemeyen Ferhat ı anımsanm. Onu tanıyormu§ gibi gözlerimin önüne getiririm." Hele "Rorku" öyküsündeki bir çocukluk şakasının, tıpkı Ömer Seyfettin'in aynı kasabada geçen Kaşağı ya da Ant öyküsündeki gibi, Hüseyin in ölümüne neden olması ilginç bir raslantı olsa gerektir. 12 Mart Öyküleri'nde aydınlara, kitapseverlere çektirilen acılar, bu insanlann yok yere suçlanıp tutuklanmalanyla hücrelerde boş yere günlerce kalışlannın hem acı, hem gülünçlü serüvenleri anlatılıyor. Çetin Ozan, evindeki kitapları dolayısıyla götürülenlerden biridir. Çetin Ozan evinde arama yapanlara bir bakıma konuk gözüyle baKar. uyku sersemi götürülüp götürülmeyeceğinin de pek ayırdında değildir: "...Yüzbaşıya döndü: 'Özür dilerim, bir şey ikram edemedim. Bu gecenin anısı olarak, sizlere birerkitap imzalayayım.' Yüzbaşıya sordu: 'Adınız Yüzbaşım?' Yüzbaşı adını söyledi. Yazdı kitabın ikinci yaprağına. Teşekkür ederek aldı. Sivillere bakınca, içlerinden birisi biraz sertçe: 'Adımızı yazmaya gerek yok. lmzala yeter' dedi. Onlara da ayn ayrı imzalayarak kitap verdi. Yüzbaşı ayağa kalktı: 'Gidelim' dedi. Çetin Ozan, bir an kararsız kaldı. Götürülecek miydi? Yüzbaşı anladı bunu. Biraz yorgun bir sesle: 'Bizimle birlikte geleceksiniz. Hazırlarun'." Gönen Öyküleri yazarın çocukluk anılannın, öğretmenlık günlerinden, o dönemlerde yaşayıp gördüklerinden oluşuyor. Kimi Gönen de, kimi îstanbul un kenar semtlerinden biri olan Çarşamba'da, kimi de görevi dolayısıyla DUıunduğu Anadolu kentlerinde geçiyor. Bu kitaba çocuklan ilgilendireceği düşünülerek Karşı Pencere'den 5 öykü alınmış. Kitapta irili ufaklı toplam 12 öykü var. Hepsi de çocukluk günlerinin acı, tatlı serüvenleriyle ilgili. Çocuklara yaşama sevinciyle gelecek umudunun asüandığı bu eğitici, öğretici öykülerde kitap sevgisi, baskıcı yönetimlere karşı özgür düşüncenin gerekliliği savunuluyor. Gönen yazann çocukluğunu aradığı bir kasabadır. "Korku" öyküsüne şöylebaşlar: "Akşam karanhğında varmıştım Gönen'e. Tek atlı bir raytona bindım. Kaplıcalara doğru yola çiktık. Ana caddeden geçerken, çevreme bakınıyordum. Ne denli değişmiş kasaba? Kahveler, lokantalar, iyi aydınlatılmış caddeler. Yeni ya Ysşanmif Öykutar Gönen OyküleıH