28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kapak konusunun devamı. değerlendiriyor: "Gerçcklere uymak, gereğin adamı olmak üzerine düşündünüz mü hiç? Yürek ağrıtan, taş gibi sert toplumsal gerçeklere sokulmak, bıliyorsunuz bilimin ilk koşulu. Insan usu, bilim ik beraber gittiği, bilimin izinde yürüdüğü sürece gerçeğe yakınlık gösterir. Bu anlamda yalın duşünce, bilimin yolundan ayrılmayan, gerçeklerden kopmayan düşünce demek oluyor. Mustata Kemal, ilkin acı gerçeklerden korkmuyor. Onlara serinkanlılıkla yaklaşıyor, onların önünde bileşime ulaşmasını biliyor. Büyük bir halk hareketine ışık tutmak, ancak bu yolla mümkün olur, diyenler haklı." Ömer Faruk Toprak, çizdiği portrelerde, yan tutmayaya özen gösterir. Bir yazarın güçlü yanını da, zayıf yanını da göstermekten çekinmez. Kenan Hulusi üstüne yazdığı yazıda "Bu, bizim çelişkiler içinde olduğumuzu değil, tarafsız bir yöntemle fikir yürüttüğümüzü kanıtlar" diye açıklar bu tutumunu. Ömer Faruk, bir yapıtta öncelikle sanat değerlerine önem verir: "Olaylardaki devinim, tiplerin çizilişindeki ustalık, bir öykünün güçlü olmasına yetmez. Yapıtı nazla okutacak olan, biçemdeki duygusallık ile imajların yeniliğidir. Realizmin toplumsal ve estetik olanakları içinde, bu noktalar göz önünde tutulursa, istenilen özellikte öykü yazılabilir kanısındayız." Toprak'ın siyasal değerlendirmesi, estetik değerlendirmeyi izlediğinde, bu değerlendirmenin serinkanlı olduğu görulür: "Kenan Hulusi, bazı öykülerinde, burjuvazinin özelliklerini benimseyerek konuşuyor. Deniz Kenannda, Bir Otelde Yedi Kisi, Sayfiyede Bir Numero'da olduğu gibi. Ancak bu, tehlikeli bir şeydir. «* • Yapıtlan yeniden yayımlanan bir '40 Kuşağı ustası Omer Faruk Toprak Burjuva insanları ve onların çevreleri, karşıt veya tarafsız bir gözlemcinin izlenimlerine göre anlatılırsa, öykücünün karakteri o za man ilerici bir anla vışa sahip olarak kabul edilir." Ömer Faruk Toprak, Kenan Hulusi ile ilgili yazısmda olduğu gibi, bir öykücünün, üikenin yaralarıyla ilgilenmesiyle, onları sergilemesiyle yetinmez. Onun "toplumun içindeki kaynaşmaları gören ve gösteren" olmasını ister. Olaylann kökenine inmesini, onları irdelemesini de. Bunları yaparken, konuya gerektiği için yaratılan "uydurma tip"lere, yörenin havasının gereksiz yere şiirleştirilmesine, efsaneleştirilmesine de karşı çıkar. Gerçekçiliğin yalnızca gerceğin yansıtümasıyla sınırlanmasına da karşıdır; bu tutumu îlhan Tarus'la ilgili yazında somutlaşır: "Öfkeler bazan büyük kalemler getirir. Toplumsal gerçekliğin bilincinden geçirir insanı. Insanoğlu kızgınlığı bir yerde yenerek başlarsa yazmaya, gözlemierin içinde bir birleşime varır. IInan Tarus, çoğunlukla gerçekçiliği, bizim ülkemiz kosullarına göre karamsar bir dünyaya bağlıyordu. Salt acı gerçekler, çirkin kişiler, olumsuz tipler çizmekle toplumsal sanatyapısı kurabilirim sanıyordu. Bu karamsar sanat penceresi, onu hep ışıksız bir odada bıraktı. Insan sevgisine yaslanan gözlemciliği arayıp bulamadı. Düzeni bozuk bir toplumda, toplumsal gerçekleri, diyalektik görüş açısından bakarak inceleyemezsek dar natüralizm kalıpları bizi bireşimci bir sanata götürmez. Çıplak olguları göstermek yeterli değil çünkü. Gerçeklere bakmasını daha iyi öğrenmek ve bu gerçekler üzerine bir dünya kurmak, bir yorum yapmak önemli bence." Ömer Faruk'un Kaleminden Portreler, bugün yeni basımları yapılmayan pek çok yazarı tanıtmasının yanı sıra, edebiyat değerlendirmeleri ve yazmanın ipuçları bakımından da önem taşıyor. Füruzan Toprak, Ömer Faruk Toprak'ın Kaleminden Portreler'i hazırlarken, büyük bir titizlikle, portre niteliği taşıyan her parçayı değerlendirmiş. Ömer Faruk'un en önemli yanı olan şairliğini de unutmamış. Şiirlerindeki portreleri almış kitaba. Şiirlerindeki portrelerin daha fazla olduğunu anımsatmak içinse, bu bölümün başlığını: "Şiir Biçiminde Portreler'inden ' biçiminde duzenlemis. Adam Yayınları'nca basılan Bütün Şiirleri'nden üç örnek yer alıyor bu bölümde: Bıçakçı Süleyman, Sevgi'ye Sonnet, Bedrettin İçin Gözya Tarafsız blr yöntem prPortretor şı Yerine Bir Sonnet. Ömer Faruk Toprak'ın Bütün Şiirleri tarandığında bu portreler bölümüne yeni şiirler eklenebilir: Yeşiltulumbalı Ahmet, Salih'in Hikâyesi, Tahtabacaklı Kaptan, Sinop Mapushanesinde Idris'in Söylediği Türkü (Insanlar), Bafralılar, Manavgatlı Ismail, Ali'ye Ithaf (Hürriyet), Sonnetler bölümünde de adsız devrimci portreleri yer alır: Hücre'de Bir Sonnet, Dağ Başında Bir Sonnet, Şafakta Bir Sonnet, Bir Buluta Sonnet, 28 Ocak'ta Bir Sonnet, Ateşlerden Geçen Bir Sonnet, Güneşli Şabana Bir Sonnet. Dikkatli bir okur, Ömer Faruk'un şiirlerinde sevgili portreleri, yurt portreleri debulabilir. ŞDi (I,II,III) şiirinde olduğu gibi, özgürlük portreleri de. Ömer Faruk Toprak, portre şiirlerinde olduğu gibi, şiirinin bütününden doğan imgelerle kurar şiirini: "dağ başlarında aydınlanırken ortalık / dilimde kuruluğu uzak tuz gölünün / usulca kalkıyorum yanından bir ölünün / elinin anısı kâğıtlarda küçücük bir balık // kırmızı akşamı camlarda yasamışım / bir resim çizmiştim suların aüştüğü yerde / ben yirmi yedisinde sen o masmavi yirmi üçlerde / gecenin örsünde ellerim yanarak yazmışım // saksıdaki sardunya keder verir bana / kımıldamadan düşünmeyi öğrenirsin belki / oysa dağlardaki gibi tutulmalıyız rüzgâra" (Sonnet III). Toprak, toplumcu gerçekçi şiirin hangi özelliklerini taşıması gerektiğine, en açık seçik bir biçimde "Attilâ Ilhan'ı Gördünüz mü?" başhklı yazısında değinir: "(...) toplumsal gerçekçilik her yazı türünde değişik olanaklar kazanır. Şiirin kendine özgü tekniği, yazılış biçimi vardır. Tam gerçekçi bir öyküyü alsak ele ve ToDrak'ın övküleri ADNAN OZYALÇINER O mer Faruk Toprak şairliği, deneme yazarlığıyla eleştirmenliğini atbaşı götürmüştür. Böylece düzyazıda da şiirindeki kadar özgün, öncü bir yazar olduğunu göstermiştir. Bu yüzden 1973'lerde ilk ve tek romanı olan Tuz ve Ekmek yayımlandığında kimseyi şaşırtmamıştır. Dahası bu roman beklenmektedir. Çünkü 1968'de yayımlanan kendi yaşamöyküsüyle kuşakaaşlarının anılannın anlatıldığı Duman ve Alev, Tuz ve Ekmek'in hazırlığı gibidir. Roman, yazarın kendisinin de içinde yer aldığı 1940 kuşağının yaşadıklarının bir öyküsüdür. 19401946 ydları arasındaki tek parti döneminin baskıcı tutumu karşısında sanatçılarla aydınlara çektirilen acı olayları anlatır. Hapishanelerde, hücrelerde, sürgünlerdekı yasadısı uygulamalar, toplumcu düşüncede olan sanatçılann sürekli bir biçimde kovuşturularak işkencelere uğramaları... Ikinci Dünya Savaşı'nın yüz binlerce insanı yok ettiği, onlarca kenti haritadan sildıği, insanlan yoksulluğa, açlığa mahkum ettiği savaş yıllarıncla savaş karşıtlığının en büyük suç sayıldığı günlerin romanıdır Tuz ve Ekmek. Romandan iki yıl sonra öykülerinin yayımlanışı, bu yüzden doğal sayılmalıdır. Karşı Pencere toplam 19 öyküden oluşuyor. Karşı Pencere öyküsünün de yer aldığı ilk bölümde 12 öykü var. Gönen Öykuleri bölümünde 4,12 Mart Öyküleri bölümünde 3 öykü yer alıyor. Birinci bölümdeki öyküler, yazarın gençlik yıllarından başlayarak yaşam serüveninden kaynaklanan anılara, yaşan Karşı Pencere Omer Faruk Toprak, çaOının tanığı olmayı basarmı$ bir yazardır. şilrterl. elestlrllerl, denemelerl yazılmasaydı blle, Tuz ve Ekmek adlı romanıyla bu nltelemeyl hak ederdl. mış olaylara dayanıyor. Özellikle Ikinci Dünya Savaşı yıllarının yoksunluk günlerinde açlığın, yoksulluğun insanları sürüklediği acınası durumlarla olaylar konu ediliyor. Daha kitabın ilk öyküsü Fal'da yaşanan ortam keskin çizgileriyle ortaya konur: "Ikinci Dünya Savaşı ağır tanklarıyla sınırlarımızdan geçiyordu. Savaşa girmemiştik, ama ben savaşta sayıyordum kendimizi. Çünkü savaşın bütün girinti çıkıntılannaan yan açyarı tok geçiyorduk. Sermet de çok zor koşullar içinde olduğunu yazıyordu. Yoksullar için cami avlularında aşocakları açılmıştı Istanbul'da. Oradan ner gün sefertası ile yemek aldığını saklamıyordu benden. İyi günlerinde taksitle yaptırdığı tüylü bir paltosu vardı. Onu, bitpazannda yok fiyatına satmıstı kış ortasında." Bu yoksulluk, açhk günleri, "BirKadın" öyküsünde öykünün başkişisi olan ~ kadını, hasta kızına ilac alabilmek için, etini satmayı göze almak durumuna düsürecektir. "Açlık" öyküsü de, yine bir kadının karnını doyurmak uğruna karşısına çıkan erkekle yatışını öyküler. Bu olay, Istanbul'a yeni gelmiş olan yazann başından geçer. Yazar, önce Ânadolu'dan yeni döndüğü Istanbul'da aydınların bohem yaşamını çizmeden edemez. Aradaki çelişkiyi vurgulamak adına, onların savaş dolayısıyla düştükleri umutsuzluğu, yıkılmışlıklannı, işe yaramazlıklannı eleştirir. "Küçümencik şairler, iyice bohem olmuş aktörler, parasız pulsuz dublajcılar hep orada idi. Onların bir bölüğü bir önceki alkolün etkisi tükenmeden yenisine girdiği için, sarhoş, sallantılı bir ömür geçiriyorlardı." " CUMHURİYET KİTAP SAYI 523 SAYFA 4
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle