28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

nm gelişmesine kadınların yol açtığını öne süren, herkesin kabul ettiği kurama uygun olarak, uygarlığa bu armağanı bağışlamış kadın tanrılar her yerde görülüyordu. Tarımsal gelişimin ilk kanıtlannın bulunduğu Mezopotamya'da Tanrıça Ninlil, halkına ekim ve hasat yöntemlerini öğrettiği için ululanıyordu. Bazı söylenceler kadını savaşlarda önder; güçlü ve yürekli bir cenkçi olarak tanımlar. Sonraları klasik Yunan edebiyatının Amazonlar adıyla andığı kadın askerlerle ilgili sayısız kayıt, Tanrıça'ya yiğit bir savaşçı olarak tapınıldığını göstermektedir. Âmazonların kadın tanrılara gösterdiği saygıyla ilgili öyküler daha kapsamlı bir biçimde incelendiğinde, Libya, Anadolu, Bulgaristan, Yunanistan, Ermenistan ve Rusya topraklarında avlanıp savaşan savaşçı tanrıçalara tapınan kadınlar apaçık görülür; ayrıca bunlar günümüz yazarlannın bizi inandırmaya çalıştığı gibi söylence düşlemleri de değildir. Bu kitabın birçok insanı, bu konuyu kendi adına araştırmaya iteceğini umuyorum; böylece belki bir gün geçmişin olaylarını daha iyi anlayabilir, bile bile ya da dikkatsizlik sonucu gizlenen konuları açığa çıkarabilir, olgu diye bakılan temelsiz birçok varsayıma meydan okuyabiliriz." diyor Merlin Stone. Araç Tarih Amaç Tanzimat Tarihi Cevdet'in Siyasi Anlamı/ Crisbtopb K. Neumann/ Çeviren: Meltem Arun/ Tarih Vakfi Yurt Yaytnlart/248 s. Ahmed Cevdet Paşa Tanzimat döneminin en ünlü şahsiyetlerinden biridir. Yazdığı Tarihi Cevdet de, son dönem Osmanhca metinlerin en önemlilerinden biri olarak kabul edilir. Daha sade, daha an bir cdebiyat dilinin ilk ustalık örneklerinden olması kadar, 17741826 arası Osmanlı împaratorluğu tarihinin standart anlatısı olması da bu değerlendirmede büyük rol oynar. Tarihçi Christoph K. Neumann'ın hedefi, eserin, içinde yazıldığı zamana getirdiği eleştirel yaklaşım göz önünde bulundurularak okunmasıdır. Çalışma, üç ana konuyu ele alıyor: Ahmed Cevdet, genel olarak Osmanlı tarihyazıcılığı ve 19. yüzyıl Osmanlı tarihi. Eserin kendi zamanının siyasi düşüncesindeki önemi ise ön plandadır. Cevdet'in Osmanlı tarihi anlatısının temelinde hangi önermeler, beklentiler ve bakış açıları vardı? Yazar hangi amaçlarla yazıyor ve nelere karşı tavır alıyordu? Getirdiği gerekçelerle 19. yüzyılın ikinci yarısındaki Osmanlı tarihi arasında hangi bağlantılar kurulabilir? Yazar gibi biz de bu kitabın Tarihii Cevdet 'i, tasvir ettiği çağ için daha iyi kullanılabilir bir kaynak haline getireceğini umuyoruz. Osmanlı împaratorluğu'nun Sonu ve Büyük Güçler/ Editör: Marian Kent/ Çeviren: Ahmet Fethi/ Tarih Vakfi Yurt Yaytnları/ 261 s Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne adaylığının kabul edildiği ve hukuktan ekonomiye, kültürden siyasete tüm alanlarda Avrupa ile ilişkilerin gündeme geldiği bir ortamda, bundan bir yüzyılöncesine dönüp "batılılaşmak" çabasındaki Osmanlı devletinin Avrupalı Büyük Güçler ile kurduğu ilişkileri araştırmak kuşkusuz güncel bir önem de taşıyor. Osmanlı Împaratorluğu ile Avrupalı Güçler arasında doğası itibariyle diyalektik bir ilişki vardı. Bu ilişki, bir yandan geleneksel Osmanlı toplumu üzerindeki etkisiyle yıkıcı ve aşındırıcıydi; diğer yanda hızla değişen bir dünyayla başa çıkmasına imkân tanıyacak şekilde yenilenmesinin temelini sağladı. Avrupa açısından bakıldığında ise, Osmanlı împaratorluğu, son yıllarında Büyük Güçler arasındaki rekabetin odak noktası olmuştu. Herkes, bir yandan "Hasta AdatrTın ömrünün ne zaman sona ereceğini hesaplıyor, diğer yandan da kaçınılmaz son geldiğinde pastadan en büyük payı kapmak için bölgedeki siyasi, ekonomik ve askeri nüfuzunu arttırmaya çalışıyordu. Çöküş, Birinci Dünya Savaşı'nda îttifak Devletleri'nin yenilgisiyle birlikte geldi. Bu çöküşten emperyalizm ne ölçüde sorumluydu? Yoksa bu son SAYFA 22 imparatorluğun yapısal zaaflarından mı kaynaklanmıştı? Söz konusu Büyük Güçler'den her birinin hedefleri ve bunlara yönelik stratejileri nelerdi? Bu kitapta, AvusturyaMacaristan, Italya, Rusya, Almanya, Fransa ve lngiltere'nin dış politikalan, özellikle de Türkiye politikalan üzerine uzmanlaşmış tarihçiler bu sorulann cevaplannı araştırıyor. Aykırılıklar/ Memet Fuat/ Adam Yaytnları/ 131 s. Memet Fuat'ın bu kitabında 19981999 yıllannda yazdığı deneme yazılannı bir araya getirmiş. Kırk yılı aşkın bir yazarlık serüveninin son ürünleri. "Günümüzde yazarlığa heves eden gençlerin ilk urünlerine bakarken duyduğum kaygıları, birkaç kitap yayımlamış, ünlenmiş, göklerde dolaşan yazarlan okurken de duyuyorum. Türkçenin bugünkü durumuna ne savaşımlar vererek.nasıl geldiğini bilmiyorlar. Dil üzerinde hiç durup düşünmemişler. Dil nedir, biçem nedir? Sait Faik'in savrukluğunun bile ölçülü biçili olduğunu söyleyenler var. Ne demek istiyorlar? 'Düşünen yok...' 'Bir anadilleri olmasını yazarlık için yeterli sanıyorlar.'" diyor Memet Fuat kitabında. Insan ve FikirleriJean Piaget/ Rtchard I. Evans/ Çeviren: Şebnem Çi/tçıoğlu/ Doruk Yayımcılık/ 186 s. Richard I. Evans, Piaget hakkında şunları söylüyor: "Piaget'in fikirlerinin psikolojinin demirleşmiş taşlarında kökleşmesinden önce muhtemelen onlarca sene geçecektir ve o zaman çalışmalannın önemli bir bölümü psikolojik düşüncenin yerleşmiş biçimlerinin bir parçası olacağı için, Piaget'de Freud gibi bir kenara bıraküacaktır. Şöhrete karşı her zaman umarsız olan Piaget bunun farkındaydı. Zihnin özgürlüğü, hedeflerdeki istikrar ve kendini gerçeğe adamak gerçek entelektüeli ortaya çıkaran özeÖiklerdir." Bu kitap hem Piaget'nin biyografisi hem de otobiyografisi ama kitabın en önemli özelliği Piaget'nin kendi kavramlannı didaktik bir tarzla açıklıyor oluşudur. Detnokrasi/ Anthony Arblaster/ Çeviren: Nilüfer Yılmaz/ Doruk Yayımctlık/ 165 s. Belki de sosyalizmler tarihindeki tek trajedi bir zamanlar aristokrasiye/feodalizme karşı kahramanlaşan "demokrasi ve birey"in bu kez aristokrasinin yerine konulan sosmMOKRASI yalizme karşı kahramanlaşmış olmasıdır. Apaçık duran, "sosyalizmlerin" sebebi ne olursa olsun | | demokrasi düşüncesine ve pratiğine yenilmiş olmasıdır. Reel sosyalizmlerin ya da A. Arblaster'in deyimiyle "Avrupa Komünizmi"nin gerçek çöküşüyle birlikte "mutlak bireyin özgürlüğü"ne dayanan demokrasi düşüncesi en sağından en soluna ve hatta önemli bir kısım "Marksiste" vanncaya kadar oy sandıklan ve parlamentosuyla beraber önemli bir seçenek olmak zorundadır."Demokrasi bir olgu olmaktan önce bir düşüncedir ve bir düşünce olduğu için de tek bir açık ve ortak anlamı yoktur. Demokrasi uzun geçmişinde birçok farklı ve yan anlama sahip olmuştur. Bugün Baa'da demokrasi ile adlandınlan kavramın ne olduğu, geçmişte ve şimdi farklı bir demokrasi düşüncesine sahip olanları tatmin etmeyecektir." E. H. Carr'a göre "yüzyıllardır sahip olduğumuz bir şeyi savunurmuşcasına demokrasi savunuculuğu yapmak kendini kandırmaktır ve tamamen sahtedir. Demokrasi kurumlann varlığını devam ettirmesinde değil, iktidann nerede bulunduğu ve kullanıldığı sorusunda aranmalıdır. Bu açıdan bakıldığında, demokrasi bir aşama sorunudur. Bugün bazı ülkeler diğerlerinden daha demokratiktir. Fakat, tümünde de herhangi bir demokrasi düzeyi uygulansa, belki de hiçbirisinin çok demokratik olmadığı görülecektir." mak için, birçok ülkede çeşidi etkinlikler düzenlendi. The Birds/Kuşlar (1963), Hitchcock'un Psycho/Sapık'tan sonra yaptığı filmidir. Daphne du Maurier'nin bir öyküsüne olduğu kadar, Kaliforniya'da kuş saldınlarıyla ilgili gazete haberlerine de dayanılarak yapılan The Birds/Kuşlar, Tippi Hedren'in de ilk rolüdür. Endişe, cinsel güç ve doğanın şiddetine dair bir film olan The Birds/Kuşlar, Hitchcock'un özüdür. Camille Paglia, bu ustalıklı çalışmasında, filmin estetik, teknik ve masalsı niteliklerini bir araya getirerek, filmin cinsiyet ve aile ilişkilerini resmedişinin bir çözümlemesini yapıyor... İn Sîtu/ Patrick Bouvet/ Çeviren: Aykut Derman/ Om Yayınevt/ 125 s. "Bir kadının, çantasında ateşli bir silahla denetim engellerini aştığı söyleniyor." Bu bilmecemsi ve örtülü imgeden yola çıkılarak bir dizi anlatının geliştirildiğini görüyoruz; bireysel ya da kolektif yörüngelerin saçıntıları bunlar; yazar, görünüşe göre, bu anlatıların yalnızca çekirdeğini, manyetik çekim kuvvetini korumuş. İn Situ'nun yer aldığı alanlar mülteci kampları, kentlerin varoşları, obüslerle delik deşik edilmiş çöller, sınırlar, transit bölgeleri ve denetim alanlanbir arka plan oluşturuyor. Bu arka planın fonundan, dağılma, kaçma ya da ayrık düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalmış bir insanlığa ait izler, düşler, belleğinden parçalar kopup savruluyor. Patrick Bouvet, gezegenimizden bize ulaşan binlerce yankıyla yüklü bir dille çağımızın gizlediği acıyı seriyor gözlerimizin önüne; ve onun görüntüsünü: Parçalara bölünmüş.denetim altına alınmış, üzerinde yaşayan insanlara yabancılaşmış, sözün, bizim sözümüzün, "tek başına bırakılmış bireyin" sözünün bir gücü olmadığı izlenimi veren bir dünya. Futbol Savaşı/ Ryszard Kapuscinski/ Çeviren: Gül Çağalı Güven/ Om Yayınevi/ 225 s. "Çocuklanmız, yirminci yüzyılın sonlannda yaşanan zalimlikleri aşmak istedikleri zaman,; cani ruhlu tiranlar ve sarhoş askerler hakkında bir şeyler okumak istedikleri zaman; devrimlerin birbiri ardına açgözlülük, korku ve kanşıklık aracılığıyla vaatlerine neden ihanet ettiklerini merak ettikleri zaman, Ryszard Kapuscinski'yi okumalılar"deniyor, The Wall Street Journal'da çıkan bir eleştiri yazısında. Marie Antoinette/ Stefan Zıveig/ Çeviren: Rahşan Divitçigıl Doruk Yayımcılık/ 432 s. , ^ "MarieAntoinette, bugün yaşayan ve yaşayacak olan kadınlardan farklı değildi. Ne şeytani düşünceleri ne de kahramanlık duyguları vardı. Sözün kısası Antoinette bir trajedi kahramanına benzemiyordu. Ama tarihin etkili bir trajedi yaratmak için mutlaka belli başlı bir kahramana ihtiyacı yoktur. Trajedi denilen şey normal bir insanın çok yetenekli olmasından ya da bir dahi olmasından ileri gelebileceği gibi, sıradan bir insanla onun başından geçen olaylar arasındaki ölçüsüzlükten de ileri gelebilir. Farklı bir insan, bir kahraman, bir dahi tarihin ona yüklediği görevi yerinegetirebilmek için çevresindeki düşmanlarla savaşmak, onu bağlayan zincirleri kırmak zorunda kalınca bir faciayla karşılaşır. Napoleon'un yaşadığı bir trajediydi, müzik dehası düşünüldüğünde Beethoven'in sağırlığı bir trajediydi. Genel olarak denebilir ki, herhangi bir insan kendine uygun bir hayat yaşayamaz, yeteneklerine uygun bir aîan bulamazsa o zaman bir trajedi yaşanır. Doğuştan kahraman olmayan insanın çektiği acının derecesi soylu bir kahramanın açısından daha az değildir. Hatta belki de daha ağırdır. Çünkü sıradan bir insanın bunu tek başına çekmeye gücü yoktur. Sıradan birisi; MarieAntoinet te kaderin kurbanı olarak kahraman olmanın en güzel örneğini verir." • CUMHURİYET KİTAP SAYI 523 1 r | ı 1 1 Kuşlar/ Camille Paglia/ Çeviren: Suna Suner/ Om Yaytnevı/ 154 s. 1999 yılı, Alfred Hitchcock'un doğumunun 100. yılıydı. 1980 yılında aramızdan ayrılan Hitchcock'u an
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle