25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

0 KURL A R A "Bir tenkitçi için en korkulacak şey, isminin sözlerinden çok ö'nem kazanmasıdır.Artık okuyucu ona körü körüne inanır, her dediğine baş sallar, öğütlediği kitapları alır, yeraiklerini okumaz bile. (...) Bir tenkitçi, sanat eserinin alınyaztsım kendi özel yargılarına göre belirtmeye kalkıştığı zaman ya kendisini herşeyin doğrusunu bilen insanüstü bir kuvvet olarak kabul etmekte ya da sanat eserinin toplumda gerçek ve yapıa bır fonksiyonu olmadığtnt'sandığından, yanılmayı nnemsiz saymaktadır. Bunlardan birincisi insanlığa, ikincisi de sanata ve topluma karşı anlayışsızltk göstermenin en yaygın şekilleridir " Yukarıdaki alıntı, 19 Ocak 2000 tarihinde yitirdigimız Adnan Benk'ten. Benk, elestirimizin önemli ustalarından biriydi. Eleştiri anlayışının ipuçlarını verdiği yukarıdaki ahntıyı 1 Ekim 1953 yılında yazdı|z bir yazıdan aldık. Evet, Adnan Benk artık aramızda değil ama yazıları hep yammızda olacak. Doğan Kitapçılık, Adnan Benk'in yazılarım "Eleştiri Yazıları" adı altında ve dört cilt haltnde bir araya getiriyor. îlk iki cildi yayımlanan kitaplarda Benk'in edebiyattan tiyatroya, sinemadan resime, sanattan siyasete açılan yelpazedeki eıeştirileri yer alıynr. Ocak baştnda çıkacak diğer iki kitapla da Benk'in yazıları topluca elimizde olacak. Eleştirimizin bir ustasını yeniden ve yeniden anmak için tyi bir fırsat bu kitaplar. Adnan Benk'i, yakm dostu Hakkı Devrim'in anlatımıyla ve Tahsin Yücel'in bir yazısıyla tanümaya çalıştık sizlere. Bol kitaplı günler!... FETHİ NACİ Elli yıl, vani bin yanım vüzvıl Ş ükran Kurdakul'la 1951'de tanısmıştık. Demokrat Parti iktidara gele'i bir yıl kadar olmuştu, 141. vc 142. maddeleri değiştirmek için toplu tutuklamaya giriştiler. Gülünç bir davaydi: Komünizm suçlama«yla tutuklanan Moris Gabay 500 lira kefalet ödeyerek tahliye edilmişti! Yalnızca bu tutum bile "dava"nın ne kadar gayri ciddi olduğunu göstermeye yeter! Bir buçuk ay içinde hepimiz tahliye edildik. Işsiz, güçsüz, Giresun'da dört ay kaldıktan sonra, iş Diılmak umııduyla lstanbul'a gittim. Ve is buldum.Sultanahmet Cezaevi'ndeki arkadaşların çoğunu tanımıyordum; ben iki yıl önce fakülteyi bitirmiştim onlar öğrenciydi: Kısa sürede edebiyatla uğraştığım duyulmuştu. Istanbul'da beni ilk arayan Şaban Ormanlar oldu. Arif Damar, Şükran Kurdakul ve Metin Ozek, Yeryiizü adlı, on beş günlük bir dergi çıkarıyorlardı. Şaban Ormanlar benım de Yetyüzü'nde yaznıarru istedi. "Sepetteki Çürük Elmalara Dikkat" başlıklı bir denemeyle başladım yazmaya. (Ataol Behramoğlu, bu yazıyla ilgili çirkin bir iftirayı hatırlar!) Şükran'la o günlerde tanışuk. Şaban tanıştırmıştı;" Naci de yardım edecek dergiye." demişti. $ükran da, ben de ekmek parası için çabalıyorduk, Metin Tıbbiye'de öğrenciydi. Dergi çalışmalan için Şükran'la Karaköy'deki kücuk meyhanelerden binni seçmıştik. Âyrıca, munasebeci olarak çalıştığım bir çeltik ve bulgur fabrikasındaki odamda, daha sonra Beşiktaş Un Değirmeni'nde Şükran'la buluşur, dergiyi hazırlardık. Yeryüzü, 15 günlük bir dergiydi. îlgiyle izleniyordu. (Bu ilginin sonucu olarak 34 kişi 142. maddeden yargılanmıştı!) Derginin yayımlandığı günler, Şükran'la, adı galiba Güzel Izmir olan (Şükran'la ben "Direkli" derdik; büyük kolonlar vardı.) lokantaya giderdik. Zamanla arkadaslar da gelnıeye başlamıştı. O zamanlar dergi çıkarmak pek zor değildi. Parasal açıdan, tabii. Derginin satışı fena değildi. Aynca bizimle icmeye gelenler dergi için ufak tefek bağışlarda bulunuyorlardı. Ne var ki o yıllarda dergi kapatmak için çok pratik bir yöntem vardı: Bir polis, dergiyi basan matbaaya gider, "Bir daha bu dergiyi basarsanız..." diye tehdit eder, matbaacı korkar, dergiyi basamaz ve dergi kapanırdı. Yeryüzü'nün sonu da böyle oldu. Dircnmek istecîik. Yeryüzü'nden sonra Beraber'i çıkardık. On sayı kadar yayımladjktan sonra gene aynı son... Bir aralık Tepebaşı'ndaki Kanunu Esasî adlı kıraathanede toplarup (Lütfi Erişçi, A. Kadir, Fahir Oncer, bir de ben. Üçü de aramızda yok artık. Şiıkran o toplantıda yoktu, hatırlamıyor.) bir dergi çıkarmaya çalıştık, olmadı. Şükran, ben ve Orhan Çubukçu, adı Pazaıtesi olan haftalık bir dergi çıkarmaya çalıştık, ilk sayıyı çıkarddc, ariıa pek bir şeye benzemiyordu, satışa sunmadık. Dergiciük fash, o dönem için kapaıımıs oldu. Sonra Şükran tutuklandı, iki yıl yattı. Arada sırada (ve gelnıenı için haber yolladığı zamanlarda) ziyaretine giderdim. Tahliye Leklediği günlerden birinde "Bana sigara getir." demişti. Ben de "Birinci" içiyor diye on naket "Birinci" almıştım. Şükran'ın <'Birinci"lerigördüğü andaki yüz ifadcsini, o düs kınkhğını elli vıldır unutmadım. Meğer hapishanede parasızuktan içiyormuş "Birinci"yi, sevdiği sigara "Bafra " imiş! O günlerden bugünlere elli yıl geçti, yani iki "rubuasır"... Şükran, siyasal mücadeleyi uzun süre yürüttü. Ben, örgüdü çalışma adamı olamayacağımı anladım ve edebiyata "kesin dönüş" yaptım., Yanm yüz yıllık dostum Şükran, bu yıl TÜYAP Onur Yazan seçildi. Aaam Yayınlan, Şükran'ın şiirlerinden seçmeler, şiir üzerine yazılanndan parçalar derleyerek Seçme Şiirler dizisinde yayırnladı. O pek sevdiğim "Senixıle"den Mehmet Başaran, Şükran Kurdakul ve Vedat Cünyol iki "beşlik" sunuyorum: "... Seninle coşkuyu ve korkularını/ Bir giz gibi sorularda yanıtlarda/ Nasıl sevgiye boyar< ı bilsen/ Mavinin kendine en yakm olanı/ Ak Oliimii yıınsılmııvıuı bulutlarda.// Su taşır gibi akşam çeşmelerinden/ Yoksunluğu yorgunluğu DÖİüşen/ On yedi yaş gerçeği masalında/ Seninle Orhan KemaPin sokaklannda/ El ele tutuşan, göz göze gelen..7/" TURHAN GÜNAY KITAP Imtlyaz Sahlbl: Çafl Pazarlama Gazete Dergi Kitap Basın ve Yayın A.$. Adına Berin Nadi • Yayın Danı$mani: Turhan Cünay c Sorumlu Müdür: Flkret llklz oCörsel Yönetmeti: Dilek llkorure Baski: çağdaş Matbaacılık Ltd. $ti. oTdare Merkezl: Türkocağı Cad. No: 5941 Cağaloğlu, 34 334 Istanbul T6İ: (212) 512 05 050 Reklam: Medya C Necati Tosuner, bir çeyrek yüzyıl önce yayımladığı Sancı Sancı adh romanından sonra bu yıl ikinci romanını, Yalnızlıktan Devren Kiralık'ı (Doğan Kitap, 2000) yayımladı. Yirmibeş yıl Tosuner'in yazarlığına çok şey katmış. İlk dikkati çeken, Tosuner'in anlatımındaki ustalık: Yalnızlıktan Devren Kiralık'ı okumaya başladınız mı elinizden bırakamıyorsunuz; Tosuner'in roman dili çok gelişmiş. Tosuner, aynntılann öneminin farkında:" Aylin'in anneannesi Hayriye Hanım, felçli. Kızı Güzide..." (s. 58) Anneannenin adı Hayriye Hanım, annenin adı Güzide, Güzidenin kızının adı Aylin: Her kuşağın adı, yaşadığı dönemle uyumlu. Yalnızlıktan Devren Kiralık'ın en önemli kişisi Okan. "Okan bebek.. sakat doğmuştu." (s. 87) Okan'ın babası Kadir evi terk ediyor; annesi Pervin , yatak odasını yeniden düzenliyor, boyatıyor: "Okan'la orada bir özerklik tamdı. Okan büyüdükçe, özerklik gelişti, odanın dokunulmazlığı artü." (s. 104) Okan, odasının temizliğini kendi yapıyor. Okul arkadaşlanyla ilişkileri sıcak: "Pınar gelir. Aylin'i de getirdi bir kez, geçen yıl. Pazarlan Kadir gelir. Ona surat etmez Pervin." Bir arkadası, "Hadi, askerden deyırttın!" diyor Okan'a; Okan'ın cevabı: "Gel benim yerime geç de, sen yırt askerlikten..." Okan'ın arkadaşının "Askerden de yırttın!" sözüne tepki göstermesinin nedenini daha sonra öğreniyoruz. "Kalkıp telefona giden Okan. 'ötururken'den çok başka olan.. Okan.. Yürürken, parmaklarının ucuna basaımış ve her an devrilecekmiş gibi yürüyen... ve adımlannı atarken, açılan kapanan parantezler çizen Okan..." (s. 107) Birden "Sen yazarolsana!" diyor Pınar. Okan: "Anlatılacak neyim var ki benim? " "Annesi asansörden çıkınca, bir şey yapmak için yırtınıyor Okan. Onun elindekilere saldırır gibi atılıyor. Necatl Tosuner Torbalan alıyor hemen. Oğ "Yttnzhktan Devren Mratt" lunun mutfağa öyle aceleyle seğirtmesine bakıyor Pervin. Okan'ın o sevecen acelesiyle ortaya çıkan.. çoğalan, tuhafken dâha da tuhaf olan devinimlerinin görüntüsü, kollannın ve yüzünün ayaklanndan önde giderliği.. elbette Pervin öyle görmüyor ama, biliyor bunu; benzeri durumlarda insanlar gülüyorlar ona. Gülebiliyorlar..." (s. 115) Okan'ın hep bir şeyler yapma, yardımcı olma, işe yarama çabası... Ve sonunda o korkunç cümle: "Bacaklan tutmuyor bile!../ Sonra, eğri büğrü nasılsa nasıl yürümesinden.. yürüyebilmesinden sevinç duyulançocuk..."(s. 117) Okan soruyor annesine: " Yazar nasıl olunur, anne?" Annesi de, yüzünde ışıyan bir coşku, Okan'a soruyor: "Ne yazacağını düşündün mü?" Okan, cevabını çoktan hazırlamış: "Evet. Kendimi." Tuğçe soruyor Okan'ın babasına: "Çocuğunuz var mıdır?" Okan'ın babası: "Oğlum var!.." diyor ve ekliyor: "Çocıık, sağlıklı doğmadı. (...) On yedisinde şimdi... Yürümesi iyi değjl..."(s. 131) Okan'ın annesi: "Belki ilk eserine çalışmıştır. Kendiniyazacakmış! Keşkeyazsa, mı? Oysa eerçeği kurcalamak.. hep kurcalayıp durmak.. acı çeknıek.. sürekli, acı çekmek.. kolay sanıyordu." (s. 181) " Tıraş olmayı seviyor Okan./ Üşenmiyor. Sakalları gürleşsin istiyor elbet. Şu çıkmadık yer lerin de kapanmasını istiyor. Sakal bırakmayı düşünüyor değil, Sakal bırakmayacak, çünkü, sakallı ve bacaklan çarpık olmak istemiyor. Bir Hemingway olmak için sakal bırakmanın yetmeyeceğini de biliyor. (...) On yaşlarında talandı hani... Çocuklarla top oynuyorlardı. Çarpık çarpık koşmuş, topa bir vurmuştu.. top da gidip adamın arabasını bulmuştu. Adam, arabasından inmişti. Çocuklann hepsi suspus olmuştu. Her şey.. ner şey suspus olmuştu. Adam gelmişti ve çarpık çarpık geri çekilen Okan'a bakmıştı. Acimıştı. "Jamam oynayın..oynayın...' demiş ve dönüp gitmisd. Bir daha top oynamamıştı Okan. (...) Bacaklanndan nefret etmişti. Kısa pantolon giymez olmuştu. Otururken iyiydi. Kalkıp yürümekten nefret eder olmuştu. Koşmaz olmuştu. Sarsak adımlanna bakılmasından korkar olmuştu. Kızlara bakarken yakalanmaktan korkar olmuştu..." (s. 204) Tuğçe giriyor romana ve Okan'ın yaşamına. Tuğçe, odaya girerken, "Sen de gel Okan! Ensemi ovarsın... diyor. Okan, şaşkın, babasına bakıyor. Babası Kadir, "Git, ne diyorsa yap!.." aiyor. Tuğçe önde, Okan arkada, odaya ulanıyorlar. Kadir, arkalanndan bakıyor, Şenk sta'ya "Benim oğlan..." diyor. Usta soruyor: "ilk uçuşu mu?.." /Kadir'in yüzünde bir gıilücük biçimlenmiş, öylece durmuştu." (s. 260) "Tuğçe gitmiş, kapıda anahtarı döndürmüştü. Bir an şöyle bakmıştı Okan'a. Bir şey de söylemeden bakmıştı..ilepsi bu. Sonra da öyle, pencere önünde durmuştu. (...) Tutuyor elinden, götürüyor Tuğçe. / Yatağın kıyısına oturuyor Okan./ Eğilip hafifçe öpüyor dudaklarından. / 'Ben babanın bir şeyi değilim...' diyor. (...) Ona sanlıyor Okan. Öpüyor Tuğçe'yi. (...)Aynlamıyor. BırakamıyorOkan. Birden her şey hızlanıyor. (...) Soyunuluyor. Bacaklarını görmesin. (...) Coşuyor. Gözlerini kapatıyor. Içinden bağırmak geliyor." Tuğçe saçlarını seviyor Okan'ın. "Bunu niçinyaptın? diyor Okan. Ve birden Necati Tosuner in o nefis, o unutulmaz cümlesi: "Yok, korkma...Baban bana para vermedi." Okan'ın "Dışanda Yağmur Yağıyordu" başlıklıyazısından bir parça: "Sokaklardan nasıl geçilir bilmezdim. Yürtimeyi bilmezdim. Koşmayı hiç...' Bir bz seveyim, adı 'Pınar' olsun...' demezdim. severken bir şey olur, bilmezdim. 'Benim ayaklarım niye böyle anne?' Sormazdım. Soramazdım. Içten demirli potinler giydiğim günler...// Adı, Tuğçc'ydi. Sanşındı. Inceydi. / Dışanda yağmur yağıyordu.Bana Sakat!'clemedi./Bcnisevdi." Ö Yalnızlıktan Devren Kiralık, acıyı yazıya dönüştüren bir roman. Okan, aynnularla işlenmiş bir roman kişisi; roman kişileri içinde en iyi anlatılmış, beni en çok ilgilendiren roman kişisi..." SAYFA 3 CUMHURİYET KİTAP SAYI 582
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle