Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
' r uygulanınca anlamsızlıklar başlıyor. Bir kere Frege'nin sözünü ettiği nesneler function gibi, düzlem gibi matematiğe, geometriye özgü nesneler. Aynca fiım kahramamnın kimlik arayışı içinde olduğunu söylemek için şu anlaşılmaz sözlere ne gerek vardı: "x'in bir nesnesi, bir de kavramı var. Kavramın kapsadığı x nesnesi bir birim olarak tanımlanabilir. Öyleyse x kavramına ayrılacak sayı 1 'dir. 1 sayısı evrendeki tüm nesneler için aynı işlevi görür. Sıfır da bir kavrama ayrılmıştır. Kavram olmanın gereği olarak uzantısı vardır, bir nesneyi içerir. Hangi nesneyi diye sorarsanız yanıt vermek güçtür, çünkü ortada nesne yoktur, kapsamadığı nesnenin uzantısını nitelendıren sayı sıfırdır... Miller sıfırı eksiği diken bir sayı olarak tanımlıyor. Sayı dizileri sıfırın düzdeğişmecesi ise, tüm sayı dizileri eksiği (sıfırı) dikiyor demektir." Büker sonra Oudart'ın suture kavramına geçiyor. Gene biraz tuhaf gelen bu görüşe göre izleyici perdedeki görüntüyü görünce bir haz duyuyor, kendisini imgesel dönemdeki ayna karşısında ide•al imgesini gören çocuk gibi hissediyor. Ama daha sonra görüntünün çerçevesini, bu çerçeve dışındaki görünmeyen uzamı, bu uzama sahip olmadığını fark ediyor. Aslında bu görüntünün ortalıkta görünmeyen birı tarafından düzenlendiğini, onun bakış açısı olduğunu fark ediyor. Açı/karşı açı çekimi bu yarayı kapatıyor, dikiyor. Çünkü ikinci çekim birincinin karşısında neler olduğunu gösteriyor, izleyiciden saklanan bir şey olmadığını , ortalıkta görünmeyen birinin filmin kişilerinden Dİri olduğunu açıklıyor. tlgi çekici bir kuram ama yalnızca bir kuram. Kuramı destekleyen hiçbir veri yok elimizde. Açı/karşı açı çekimlerinin izleyicinin içinde birtakım değişikliklere yol açtığını, kuramın önermeferini sınamadan nasü kabul edebiliriz? Aynca Barry Salt'ın arastırmasına göre, 1930'lardan beri Hollyvvood filmlerindeki açı/karşı açı çekimi, bu filmlerdeki kesmenin ancak % 3040 kadarıymış. Rothman da Hollywood'da egemen olan çekimin üçlü olduğunu (bakangörünenbakan), ortalıkta görünmeyen birinin (Büker "y°k olan" diyor) olmadığını söylüyor. Estetik, alımlama, psikoloji, felsefe, göstergebilim gibi alanlarda geliştirilen kavramlarla modellerden kalkarak, özellikle alımlama alanmda mantıki tutarlılığı olan, yüksek düzeyde kuramlar geliştirebiliriz, ama bizim birikimimize sahip başka izleyicikuramcı da bizimkinin tam karşıtı olan, ama gene gelişkin bir kuram kurabilir. Böylece her izleyici kendine göre bir kuram geliştirebilir. Ama bütün bunların bir intellectual uğraş, merak dışında fazla bir anlamı olmaz. Psikanalitik okuma alanmda bugün böyle bir durumdayız galiba. Buna bir örnek vermek istivorum. Büker "Vertigo" filminde erkek izleyicilerin Carlotta ile özdeşleştiğini söylüyor. Büker'in dayandığı kurama göre doğru bir yorum bu. Ama ben Carlotta'yı daha çokanima (Fellini'nin "Sekizbuçuk" filminde kuş diliyle söylendiği biçimiyle asa nha masa) olarak, dişilik ruhu olarak düşünmek istiyorum. Jung "a göre her erkeğin "derununda" anne, luz kardeş, kız çocuk, sevgili, Tanrıça, vb. gibi kadınlann bireşimi olan bir kadın imgesi vardır. Bu imge erkeği yaşamın yalnız ussal,yararlı yönlerine değıl, "iyiyle kötünün, başarıyla yıkımın, umuua umutsuzluğun birbirini dengelediği korkunç paradokslarıyla belirsizliklerine" de çeker. Kısacası Büker'in kitabı rahat rahat okunup bir kenara bırakılacak bir kitap değil. lnsanı sorular sormaya, araştırmaya, düşündürmeye yönelten, kışlurtıcı bir kitap bu. • Kim Korkar Hain Hitchcock'tan / Seçil Büker / Öteki Yaytnevi / 168 s. Nevzat Odyakmaz'tn keyifli yolculugu Tehattür Anıları "Küllük Anıları", îstanbul'un Beyazıtı'ndaki Küllük kanvesinde olup bitenleri, değerli düşün ve yazın adamlarımızı anlatıyor ve geçmiş yılların kültür insanlarıyla tanıştırıyor bizi. ULVİYE ALPAY ££ S "> üz benim en sevdığim mevI sim" diyor, Oktay Akbal bir V ^ J yazısında. Benim de en sevdiğim mevsim güz. Sararmışyapraklar... Ilıman hava. Yürürken bir ağaçtan sararmış bir yaprağın önüme düşmesi... hüzünlenirim birden. Ama ben bu hüznü seviyorum. Işte böyle güzel bir güz gününde Bostancı'daki Istasyon Çınaraltı kahvesine gidip oturdum. Bugüne değin pek çok yazı okudum, pek çok öykü dinfedim kahveler üzerine. Kimileri beş, on dakika dinlenmek, bir bardak çay içmek için uğrarlar. Kimilerinin her gün uğradıklan, mckân tuttuklan yerdir kahveler. Güzel arkadaşlıklar, güzel dostluklar kurulur kahvelerde. Çay bardağı avcumu ısıtırken; birden usuma Nevzat Odyakmaz'ın Küllük Anılan kitabı geldi. Evire çevire kac kez okuduğumu düşündüm. Çünkü Küllük Anılan okunup bir köşeye atılacak ya da kitaplığın rafına kaldırıldıktan sonra unutulacak bir kitap değil. Buram buram değerli edebiyat adamlanmızın kokusu sinmiş içine. Düşünceleri sinmiş... yaşamlan, uğraslan sinmiş. Bugün çoğu hayatta değil yazılc ki. O günlerde yaşamış olmayı, o değerli güzel insanların arasında bulunmayı ne çok isterdim Bu düşünce kim bilir kaç kez geçmiştir usumdan. Küllük Anılan'nı okurken 1940'lara uzanmamak olanaksız. Nevzat odyakmaz dostiarıyia birlikte (ortada). lir prafa, blum, pastra ya da briç oynar, tavlacılar zar atardı. (S.27) Küllük kahvesine ilk gelişi 1939 yılında olmuş yazann. Kahvenin ön bölümünde oturanlar arasında Ahmet Hamdi Tanpınar, Mustafa Şekip Tunç, Hilmi Ziya Ülken, Mehmet Kaplan, Peyami Safa, Mahmut Yesari, Sabri Esat Sivavuşgil, Salim Rıza Kırkpınar ve daha pek çok yazın, düşün, sanat adaını... Arka bölümde ise Arit Dino, Asaf Halet Çelebi, Abidin Dino, Rıfat llgaz.Neriman Hikmet, Muazzez Kantanoğlu, Oktay Akbal, Arif Damar, Ornan Veli, Cahit sıtkı Tarancı, A. Kadir, Bedri Rahmi Eyüboğlu ve nice güzel yazın adamı... "Arif Dino, sabahtan akşama dek arka bölümde belli bir masada oturmayı yeğlerdi. îri yapısı, ensesini örten uzun saçlan, oldukça iri burnu, alnına kaldırdığı gözlükleriyle göze çarpar, ilgi çekerdı. Kendisine yazdığım şiirleri okurdum; ya beğenir ya da eleştirirdi. Kimi de elimden alır, yırtıp atardı. Kardeşi ressamyazar Abidin Dino ise Küllük'te sürekli oturmazdı; kısa bir süre kalır, giderdi. Arif Dino'nuntersinetezcanb.devinimliydi" diyor yazar ve şair Nevzat Odyakmaz. (S.30 33) Yine o ydlarda Küllük kahvesinde bir de Küllük dergisi çıkanlmış. Abidin Di no Küllük dergisi çıkanlırken her gün gelmiş ve sayfa düzenlemesinde, kapak tasarımında çalışmış. Önerilerde bulunmuş. Derginin ikinci sayfasında "Küllük Beyannamesi" yer alır. I|te birkaç örnek: Küllük bir kahvedır. Kahve deyip de gecmeyelim. Kahve er meydanıcur. Kız kaçırma haberi kahveye gelir. Filan vuruldu kahvede duyulur. Tefeci kahvede işini uydurur. Kızlar kahve önünde kahkahalar atar, şarkılar mınldanır. Küllük bir kahve ismi demiştik, küllük bir istikamettir de. (S.68) "Küllük bir istikamet" diyoryazar. Bence de öyle. Sanatın konuşulduğu, sanatın tartışılaığı, üretildiği güzel insanların aydınlattığı yön. Yazık ki coşkuyla hazırlanan Küllük dergisi ancak bir sayı çıkabilmiş. "KüllükFikir ve Sanat Mecmuası yirmi sayfa. Fiatı 15 kr." Yazar, derginin ner sayfasının içeriğini anlatmış. Örneğin: Derginin üçüncü sayfasında Abidin Dino'nun "Ne Oldu" başlıkh yazısıyla Orhan Veli'nin "Tehattür" şiiri yer alıyor. Abidin Dino'nun yazısı "Çekirdek satanların beni hayran eden hususiyetleri ticaret bilânçolandır" tümcesiyle başlıyor. Yazı, Türk resim sanatından söz ediyor. Abidin Dino ardı ardına birbirinden anlamlı sözleri sıralamış. Küllük dergisi ancak bir sayı çıkabilmiş, "Dahiliye Vekâleti'nin buyruğuyla kapatıldığı" îstanbul Emniyet Müdıirlüğü'nün kısa gereksiz kesin bir yazısıyla "Küllük mecmuası sahip neşriyat müdürlüğünebildirilmişti" diyoryazar. "Dergisinin kapatıldığını öğrenince çok üzülmüştük. Söylentiye göre kapatdma nedeni "îehattür' şiiriydi. Belki de gerçek nedeni gizlemek için ortalığa yayılmış sözde birnedendibu."(S.116) KİİIIÜk İİIIÜ Alnımdaki bıçak yarası Senin yüzünden. Tabakam senin yadigânn "Iki elin kanda olsa gel" diyor Telgrafın. NaSil unuturum seni ben Vesikalı yarim. Küllük kahvesinin sahibi, ufak tefek, kırpık kırçıl bıyıklı, mavi gözlü, ağır kan lı, sanki sürekli esrikmiş izlenimini bıra kan îsmail Hakkı Beyazıtfı. O yıllar sa vaş yılları olduğundan çayın içine kuru üzüm ya da kuru incir atardık. Savaş, "önce ekmekleri bozmakla" kalmadı şekeri de yok etti; ağzımızın tadını bozdu, diyor şair. "OktayAkbal'ın 'Önce Ekmekler Bozuldu' adb öykü kitabı 1946 yılında yayımlandı. Bu ad bir dize güzelliğini taşır. Savaşın tüm yoksunluğunu, yıkımını, neleri alıp götürdüğünü duyurur kisiye." (S.37) Yazar yalın, pınl pınl bir clil kullanmış. Tümceler birbirine öyle güzel bağlanmış ki tek bir 've' sözcüğü gözüme ilışmedi. Kitabın içeriği sıcacık. Bir solukta okunup bitirilecek türden. Yazann olağanüstü betimlemeleriyle bu güzel insanlar karsımızda beliriveriyor. Yağlı kâğıdın içindeki yoğurdu Neyzen Tevfik parmaklarını nasıl kaşık gibi kullanarak yiyor? Oktay Akbal'la birlikte çocuklar gibi kaç yaşlanndayken ve nerede burada durmak, bir soluk almak gerekiyor 'para topu' oynamışlar?.. Işte bütün bunlann betimlemeleri ldtapta. Çarpıcı, eğlendirici bir güzellikte sunulmuş okura. Çoğu kez bugünün gençlerinin, edebiyat adamlannı tanımadığından yakınırız. Iştegençlerin kütüphanesindebulunması gereken ışıl ışıl sıcacık bir kitap. Yazann olağanüstü betimlemeleriylebunu kitabın arkasındaki değerli yazarlann kitap üzerindeki düsüncelerine de dayanarak yazıyorum bulacaklan bir kaynak kitap. Aynca okulkütüphanelerindedebulunması gereken değerli bir yapıt bu. Mademki o yıllarda yaşamadık, bu güzelliği kaçırdık...OzamanDugüzel yapıtın içinde Ntk sözcükle sanatla iç içe bir gezinti yapabiliriz. Yazar, insan sevgisini cule getirirken ölçüsünü kaçırmadan ara ara da yermiş kimilerini... Nevzat Odyakmaz o günlerde Küllük kahvesine gelen kadın yazarlardan da söz etmiş. Dar omuzlanyla bir avuçluk yüzüyle dostlukla, sevecenlikle dolu olan Neriman Hikmet, Suat Derviş, Güzin Dino, Muazzez Kaptanoğlu ve adını anımsayamadığı öbür yazarlar. (s.134) Başta da söz ettiğim gibi dosduklar, yeni arkadaşlıklar edinilir kahvede. Şairin de pek çolc güzel, sağlam dosduklan olmuş Küllük'te. "Sabahattin Kudret'le Küllük kahvesinde tanişmıştım. 1939 yılında. Hk. görüsümde sevmiştim; birtakım arkadaşlar kendini beğenmiş bulurlardı onu. Oysa değil. Yalnız herkesle içten bir ilişki kurabilecek denli girginliği, dilliliği yoktu. Ağırbaşlıydı, az ama öz konuşurdu diyor. (S. 86.) Yazar Nevzat Odyakmaz, "Kitabıma ad koyarken oldukça zorlandım" diye sürdürüyor sözlerini. "Dostlarımın arasında saft yazın alanmda değil, sanatın her dalında da ün kazanmış kişıler vardı." Sonıında Küllük Anılan, diyor, yazar, "Neyim varsakanmın" dediği AyrerHanım'a adıyor kitabını. (S.149) Yazar, şair, Nevzat Odyakmaz'ın Küllük Anılan'nın dışında da pek çok yapıtı var. Hukuk kitaplanndan tutun da Mevlevilik, Masonluk ve Bektaşilik üzerine yazılmış araştırma kitabı ve ayrıca yazann bugüne değin yayımlanmış beş şiir kitabı var.* Küllük Anüan/Nevzat Karşı Yayınlart./162 s. Odyakmaz/ SAYFA 15 nsnkpuhu Sağbun dostluklar "Küllük kahvesi o dönemin düşün, bilim, yazın, sanat adamlarının tümünün bir araya geldiği bir okuldu sanki. Herkes birbirinin öğrencisi, öğretmeniydi. Kimileyin denek tasına vunırlardı birbirlerini." Işte böyle diyor kitabında Nevzat Odyakmaz. (S. 61.) ü yıllarda değerli öykücü Sait Faik'in 'KüMikkalıvasr mak, onunla hüainlenmek. Onunla ağlamak... Balığa çıkmak... Ekmek arası balık yemek ya da îstiklâl Caddesi'nde onunla ürkek aylak dolaşıp sinema afişlerini izlemek... ü n sıralarda çocuklar ve erlerle birlikte bir defilmizlemek çok hoş olmaz mıydı? Daha sonra da Sabahattin Kudret Aksal'la birlikte bir meyhanede onları rakı içerken görüp selamlaşmak... Gel de o günlere uzanıverme. Küllük Anıları o yıllan, Küllük kahvesinde olup bitenleri, değerli düşün ve yazın adamlanmızı gün ışığı gibi aydınlatıyor. Bunu içten duyumsuyorum. Küllük kahvesi, Beyazıt Camii'nin Beyazıt'a bakan kapısı önüne yerleştirilmiş üstü mermer masalarla, bahçeyi ortasından ikiye bölen dar yolun öbür yanmdaki ünlü Emin Efendi Lokantası'nın mutfâk bölümüne bitişik, önü tümüyle cam, tek katlı limonluk benzeri bir yapıdan oluşmuştu. Bu bölüme, çoğunlukla öğretmen emeklileri, üniversite öğrencileri ge CUMHURİYET KİTAP SAYI S61