08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Başka yazarların okuma saatlerindc de tanık oldum kalabalığın bu dikkatine. Gerek küçük grubumuzun, gerek kcnte konuk gelmiş Âmerikalı, Kanadalı, Ingiliz yazarlann okumalarında. Sıram geldığinde "Dağın Öteki Yüzü'nün lngilizce çevirisinden okurken, dinleyicime, soluk fuşırtısının duyulmadığı yoğun dikkatle çevrelcneccğim. Hoşuma gidecek. Dıır bakalım, Ercndiz, böbürlcnmc hemen! Ne kadar sürecek bu ctkilenmc, neyi değiştirecck? Küçük Iowa kentimizin okuma saalerindc dınleyicidcki etkilenmenin nitelig'ini vc niceliğini ölçebilmek mümkün değil, çünkü okumalan tartışma izlemiyor, usulden dcğil. Ve birden bir aydınlanma anı! Okuma saatlerine yoğun katılım gençler için bir sosyal olay. Pazarlan kiliseye gitmeleri gibi. Çoğu yalııız yaşayan bu insanlar için birer tüketim malzenıesi din ve edebiyat saatlcri! "Yalnız" gençler yerine oıta vaşlı karı kocalara seslenme fırsatım da oldu. lowa kentinin "uluslararası ilişkiler" yurttaş inisiyatifinin konuğu olarak "Günümüz Türkiyesi'nde Kadın" konulu bir konuşma yapmaya çağrıldım. Bir kiliscde konuşacağımı anlayınca, şaşırdım. Kasırga sokakları uçuruyordu, kimse gelmez sandım, yanıldım. Önce yemck faslı, ilginç rastlantı, mönüdeki baş yemek "Anadolu kuzu türlüsü". (Niçin "Türkiye" ya da "Türk" değil? Daha bilimsel olrnası için herhalde.) Lezzetliydi, miktarı ne az ne fazla. Dinleyicime ülkemin kadınla odaklanan gerçeklerini eksiklikleri örtmeye yeltenmeden ama güzelliklerin de bilincinde olarak ve kusurlanna karşın ülke mi ne kadar sevdiğimi bastırmaya gerek duymadan anlattım. Ilgiyle dinlediler. Amerika taşrasınm burjuvalan, hallerinden hoşnut duruşludur, güler yüzlü ve uzlaşmacı. Lezzetli ama midede ağırlık yapmayan yemeğin keyifli doygunluğuyla, sosyal ve dinsel görevlerini yerine getirmenin huzuruyla dinleyicilerim nasıl da canlandılar, gözleri ışıl ışıl, soru sormakta yarışıyorlar. (Sorulardan birkaçının Bayau Çiller'le ilgili olduöunu kay detmeme gerek var mı?) Kimileri Türkiye'yi gezmiş görmüş, hoşnut kalmış, izlenimlerini aktarmak istiyor. Uzun sözün kısası pek güzel bir iletişim doğuyor aramızda. Beni dinlemeye gelen Koreli arkadaşım "You are a very passionate spcaker!" CÇok ateşli bir konuşmacısm!") diyor. Odama döndüğümdc, aynada, hâlâ ala kesmiş yüzümü gördüm, ateş gibi yanağıma dokundum. tşte o zaan anladım ki, Koreli arkadaşım haklıdır, salona saçılan kıvılcımlann benden yayıldığına inandım. tnsan küçük Iowa kentinde ne yapar? Ya içinde fısıldaşan sözcükleri işitebileceği ormansı yollarda yürüyüslere, ya da kütüphanede Amerikan edeniyatını keşfe çıkar. Ben de öyle yaptım. üüşlerimdeki roman sisli imgelerden berrak sözcüklere yoğunlaştıkça, sincaplı şehrin sokaklarını scvdim, keşfettiğim ya da yeniden keşfettim yazarlara hayranlık duydum. Madcm ortabatıdayız, ortabatılı yazarlardan başlayalım. Bir süre Chicago'da yaşadığı için ulu Saul Bellow'u buralı sayma eğilıminde ortabatılılar. Oysa o gerek etnik kökcni (haydi modaya uyalım ve ırksal kökenlerini karıştıralım insanların), yetiştiği yerler, aldığı etkiler bakımından tam bir dünya vatandaşı, Rus Yahudisi, Kanada'da doğmuş vs. Ancak Saul Bellow'un Amerıkan insanını hücrclerine dek bildiği doğru. Sade Amerikalıyı mı, insan denen varhğı avuctınun içi gibi biliyor Bellow, hissediyor, scziyor. Ve 20. yüzyılın, bütün çalkalanmalarının, tüın etkİleriyle nasıl da farkında! Yoksa 11erzog gibi bir ulu cscr yazabilir miydi! Kuşkusuz kişisel bir boşanma acısını dile getirir Herzog bir yanıyla, ama orda kalmaz, kendi ısdırabına ve yetersizliğine dıştan bakabilen sağduyulu yaratıcı aKİrn (ya da yaratırken komplekslerinden arıCUMHURİYET KİTAP SAYI 475 nıp sağduyuya kavuşabilen aklın) ışıfiında, 20. yüzyılın insanlara getirdiği acıları, zaferleri, utançlan, soruları irdeler." Amerikah"lığı kuşanmış erkeğin çözümlemesini yaparken, iskelete süzülen rontgen hüzmeleri gibi insanlığın ortak ve belirleyici derinliklerine ulaşır. Bellow Nobel aldığı için değil, Herzog'uyarartığıiçin uludur. Ben bir kadtnım, Türküm, Ortado ğulıı, Akdcnizli ve Balkanlıyım. Herzog'un anlattıklarından çok iarklı ortamlarda vc biçimlerde geçti yaşamım. Genc de kitabı okuduğumda daha önce farkında olmadığım bir eksikliğimin bütünlendiğini hissetüm. Kimbilir biz insanlarda daha kestiremediğimiz ne boşluklar var, büyük bir eserin doldurabileccği! Belki gerçek edebiyatın tanımı bu kuurettir i§te! Ve Scott Fitzgcrald, Büyük Gatsby'nin yaratıcısı. Onun sapıııa kadar ortabatılı olduğuna hiç şüphe yok. Içli, romantik. Aşkınlığa aç ruhu, dindar Katolik Amerika taşrasının dar hojjnutluĞunda gönül ısdıraplarıyla kıvranır, yücelebilmek uğruna. Hayatında ve yapıtında aşk hep, üst sınıftan esen, taşralı delikanlıya değip leylak mevsimi gibi uçup giden, narin kızların kokusuyla gclecektir... Erişilmezliğe o buruk hasret, içe işleyen, burun direğini sızlatan, gözleri yaşartan... Bir yanılsama. Ve yanıİsamanın gerçeğe dönüşmc noktasında bireyi yakalayan katlanılması müşkülacı! Derskitapları Fitzgerald'dan tipik Âmerikalı, yapıtlarından tipik Amerikan romanı diye söz ediyorlar. Kuşkusuz Fitzgerald "insana" ulaşmayı başamnış büyük romancılardandır. Amerikalılığı, "dcrin Amerika" denilen ortabatunın yaşam özelliklerini ve bu coğrafikiiltürel bölgenin bağrından çıkardığı bireylerdeki etkilerini anlattığından yani, "yerelliği"nden midir? Ben yazar olarak Fitzgerald'dan, özelliklc 1992 yazında okuduğum "Tender is the Night"ından, cok şey öğrendim, roman dcnen türün "ulusallığı" ulusçuluğu demiyorum üstüne. Fitzgerald'ın büyük yapıtlarındaki (her yapıtı büyük değilair) karakterler ABD'nin tarihscl oluşumunun izlerini taşırlar, tıpkı insan hücresinin türün evrimsel izİerini tasıması gibi. Adantiği köhne gemilerle aşabilmiş yoksul Avrupalı çiftçilerin direnci, bir üllce yaratan insanların mucizelere inancı, düş gücü ve yükselme hırsı, rekabetçiliği, azla yetinemeyiş; ve yeni ülkenin kısa tarihinin bireylerdeki ctkisi yani tarihsel deneyimsizliktcn kaynaklanan bir tür saflık ve masumiyet ve buna bağlı düş gücü fukaralığı, yıkıma sürükleniş, biitün bu zıtlıklar, hepsi Fitzgerald'ın insanlannda vardır. Amerikalı Derin Amerika "Günümüz Türtdyesi'nde Kadn" gin, görsel, titreşimlerle ışıldayan dil... Evet, Fitzgerald erken ve kolay gelen ünle ve servetle baş edememiş, tıpkı roman kişileri gibi, I. Savaş sonrası Avrupa'sının tarihsel acıların zenginliğiyle karmaşık ve hayli kokuşuk hayatına karısı Zelua ile birliktc yenik düşmüştü. Tam bir "Amerikan" trajedisi... Henüz yalnızca Kızılderili soykırımı, zenci köleciliği ve Meksika'ya yapılan haksızlıklarla elleri kirli bir Amcrika'nın saf yurttaşları! F.vet, elbette yüzyıl sonunun dünya egemeni Amerika'sından masumdur I'itzgerald'ın anavatanı, yüzyılın ilk çeyreğinde! Evet, zayıftır Fitzgerald, alkole teslim olmuştur, ama insaf edin, coşkun bir düş gücüyle, ilişkilere, karakterlere, Amerikakların saf iyi niyetlerine ve acımasız, göstcrişçi ekonomik güçlerine, gençlik aşklarının kırılgan tazeliğine yönelik ince bir gözlem ve derin bir kavrayışla yazılmış" A Diomond As Big As Ritz" ("Ritz Kadar Iri Bir Elmas") gibi bir bas yapıtı "servet düşmanlığı yapıyor" gerekçesiyle basmayı reddeden yayıncılann, Fitzgerald'ı ucuz hikâyelere, iki paralık senaryolara mahkum eden "sistem"in hiç mi sııçu yok? Paul Bovvles ile ilk kc/ lowa'da tanışıyorum. UnderTheSheltenng Sky ("Esirgeyen Gökyüzü") adli romanından çekilmiş "Çölde Çay" fılmini saymazsak. Edebiyat gerçekten de ele avuca, tanımlara, kalıplara sığmaz bir şey. Scot Fitzgerala ın kaleminde zaman zaman bol, kıvrımb, dökümlü, top top parlak kumaş gibi müthis zengin bir görkeme ulaşan, gerçekten de elmas gibi ışıldayan dil, Bowles'ın öykülerinde sapsade, hatta kuru. Kurumuş dallar gibi az, sert, batıcı. Unutulmaz hikâyeler bunlar, insandoğasını çırılçıplak göz önüne sermedeki içtenliğiyle acıtıcı. Bir çöküşün yabancılaşmış insanlannı anlatır Bowles. Babasını baştan çıkartan delikanh, Kuzey Afrika kabilelerince köleleştirilmiş "uygar" profesör... Fitzgerald'ın kişileri gibi, Bowles'ın insanları da farkı bir kültürle karşılaşınca çözülür ve cökerler. Denilebilir ki, bunlar uç örneklerdir. Fettan oğul ve kararsızhğı, merakı, korkmayı onuruna yedirememesi gibi nedenlerle geri dönebileceği, kurtulabileceği tüm aşamalan kaçıran profesör birer simgedir. Kendi doğasına, bedenine, çevreleyen fiziksel ortama yabancılaşan, sezgilerini vc mücadele gücünü yitiren insanın çekilebileceği uçurumsu Kiyılann kestirilemez derinüğine ve geri dönüşsüzlüğüne işaret eden birer simge! insanı bunca körelten, sunduğu gereksinim fazlası rahadıklarla ve rahatlamalarla ruh ataletine sevkeden, öte yandan kaygıyla fclç edip, refleksiz koyan ve hcp kaçışları özleyecek denli bunaltan nedir? Sosyal adaıetsiz, rekabetçi, teknoji uygarlığı değüdir de nedir? Amerika'dan ülkeme döndüğümde, Amerika'ya benzeme yolunda ne kadar mcsafe katettiğimizi fark edip şaşaladım! Hırçın rekabet, güvcnsizlik, gençlerdeki donukluk, benciî ilgilerin dışında kalan alanlara duvar çekme, gençgüçlügüzel olmaya vc olana düşkünlük! Temeldeki benzemezlik yani bireyin önemini, değe rini ve sorumluluğunu vurgulamayan kültürel yapımızbu "yüzyıl sonu" marka lı yeni kalıbı taşıyacak mı? Edebiyatımızın günümüz insanıru anlamada ve anlat mada epeyce yaya kaldığını farkedip irkildim. Bellow, Fitzgerald, Bowles... Hepsi zamandaşları "insanı" kavramaya çahşıyorlardı. Bütün büyük yazarlar, hangi coğrafyanın ve hangi kültürün ürünü olurlarsa olsunlar, tarihin başlangıcından bu yana, aynı şeyi yapmaya uöraşmışlardı. Bireyin yadsıyan tarihsel köîderden sürmüş ve yeni bin yıl arifesinde, bireyi abartan bir ekonomikültürün kuşatmasında sıkışmış Türkiye yurttaşının açmazını, onun insanlık komedyasını", bizler bu ülkenin yazarlan anlamaya çalışmazsak kim anlayacak ve anfatacak?" SAYFA 11 Mancdaşmış insanlar Bir çökuşun vaDancılasmış Insanlannı anlatır Bowles. lık onun "insan" denen türü tanımak için yürüdüğü yoldur. Iowa KÜtüphanesinde Fitzgerald'ın son vcrimi, ölümü dolayısıyla yanda kesilmiş "The Last Tycoon u bulunca sevindim, daha önce okumamıştım. Tam bir düş kırıklığı... Kişilerin tarihsel kökenle ve toplumsallıkla bağları kesilmiş, iki boyutlu kalmışlar; bu ortamda içli sevda sahiciliğini yitirmiş, pembe dizi yapmacıkhğına yaklaşmış, uzayıp gidenboş diyaloglar... Fitzgerald ölmeseydi, " Tycoon"u yükseklere taşıyabilir miydi? Sanmıyorum. Belki de yeteneğindeki aşınmayı somut' biçimde görmek hızlandırdı ölümünü, kim bilir... Yakasını Holyvvood'a kaptırmıştı, film endüstrisi, Attila Ilhan'ın ueyimiyle "sistem" ve elbette kendi zaafı, alkol, koca Fitzgerald'a kötü bir oyun oynamıştı. Fitzgerald'dan böyle bir düş kınklığıyla ayrılmayı istemezdim... Neyse ki, kütüpnanede hikâyelerini buldum, onlan seçerek okudum. Yüzlerce hikâyesinin bir kısmını öylcsine, biraz para kazanabilmck için dergilere çiziktirmişti. Ama bir lusmı nasıl da güzeldi... Buruk, hülyalı görünüşünün altında nasıl da gcrçekçi, kimisi müthiş bir düş gücüyle bezeli; ve o zen Sade Amerikaiıvı defill, İnsan denen varhğı avucunun lci glbl blllyor Saul Bellovv, hissediyor, sezlyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle