03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

A Y R I N T I L A Ö N E M L İ D I R 1 DOĞMAMIŞ KRISTOF Edebiyat/Çev. rAslı Biçen Carlos Fuentes Yirminci yüzyılın ikinci yarısında roman sanatına kendi damgasını vurmuş sayılı yazarlardan biri olan Fuentes'in, onu "önemli" yazar olmaktan "büyük" yazar olmaya çıkardığı söylenen iki başyapıtından biri olan Doğmamış Kristofh sunuyoruz sizlere. Roman 1992'de "tersütopik" bir Meksika'da geçiyor. Kuzey Amerika'nın Meksamerika olduğu, ABD'Iİ petrol şirketlerinin güney eyaletlerini ele geçirdiği paramparça olmuş bir Meksika bu. Borç yükü altında ezilen; çevre kirliliğinin öldürücü boyutlara ulaştığı; siyasetçilerın yoksul halkı simgesel eylemler ve yarışmalarla oyalamaya çalıştığı, başarısız kalınca da katliamlara başvurmaktan kaçınmadığı, hepimize tanıdık gelecek bir "tatlı vatan". Bu yarışmalardan biri de, Kolomb'un Amerika'yı keşfedişinin 500. yıldönümü olan 12 Ekim 1992'de doğacak ve soyadı Kolomb'a (İspanyolca "Palamo") en çok benzeyen bebeğin 21 yaşında ülkenin yöneticisi olacağını ilan eden yarışmadır. İşte bu yarışmanın ürünü olan, henüz doğmamış Kristof Palomar, romanın anlatıcısıdır. Rahmin içinde her şeyi görür ve anlatır cenin Kristof: "Geçmişi olmayan" ve başının üzerinde bir hale taşıyan annesi Angeles'i, "asi muhafazakâr" babası Angel'i, siyasi ilişkileri sayesinde mültimilyarder olmuş işadamlarını, ülkeyi yetmiş yıldır yöneten kâbus parti PRI'yı, nefes alınmaz hale gelmiş, çöp ve lağım kuşatması altındaki Mexico City'yi, paranın tatil yeri Acapulco'yu, sokak çocuklarını, yok sayılan Yerlileri, ağzından yeşil salyalar akan polis şefini... görür ve anlatır. "Epeydir şöyle yoğun, çarpıcı, müthiş bir roman çıkmıyor" diyenlere duyurulur. BENDENİZ VE MARCO POLO Edebiyat/Çev.: Güzin özkan Paul Griffiths Her büyük edebi eser gibi bu kitap da ele avuca sığmıyor. Onun için "Hakikatin çoğulluğunu ve değişkenliğini anlatıyor" ya da "Doğu ile batıyı karşı karşıya getiriyor" ya da "Batının temel değerlerini sorguluyor" ya da "Okuyucuyu zamanda ve mekanda yolculuğa çıkarıyor" diyenler olacaktır. Ama tarihin koca bir dilimi ve dünyanın yarısı bir kaleidoskobun içine sokulmuş, insanlık durumu bütün karmaşıklığı ve renkliliğiyle seyrimize sunulmuşken, böyle klişelere söz düşer mi? En iyisi sözü yazara bırakalım: "Kıskandığım, onun şahsı değil, sureti, hatırası. Belleğimin yarattığı mahluk ruhumu bürüdü. Bana ait olanı tanınmaz, keyif vermez, sevilmez kıldı. Şu ana kadar yaptıklarını ilelebet yapabilir: Kinsai'nin adamabetleri ile durgun sulara bakan sarayları arasında mekik dokuyabilir, refakatçisinin kerametlere ışık tutan incelikli açıklamalarını dinleyebilir, ülkesinden sonra aklına da hakim olamadığını hissetmeye başlamış bir hükümdarın maiyetinde yer alabilir, Beihai parkında dolaşabilir, bir cariyenin kollarında kendinden geçebilir. Benim derdim, hatırladıklarımın özgürlüğüne ortak olmak, onun gibi bir bellek kahramanı haline gelmek. Belki elinizdeki kitabı yazmamın nedeni de bu, başka zihinlere girme, oralarda gezip tozma arzusu. Boşuna mı uğraşıyorum? Göreceğiz. Siz ve ben." ^ • n ı MERCIER ile CAMIER Edebiyat/Çev.: Uğur Ün Samuel Beckett Mercier ile Cam/ertıin aynı adlı kahramanları, Beckett'ın olgunluk dönemi yapıtlarında sıkça karşımıza çıkan ikililere öncülük ediyor: Trajik ile komik, düş ile gerçek ya da beden ile usun birer yansıması; birbiriyle çatışsa, birbirinden uzaklaşsa da asla kopamayan iki yalnız yabancı, aynı "ben"in iki yarısı. Amaçsız ve anlamsız bir yolculuk için bir araya gelir Mercier ile Camier. Modem karşı kahramanların parçalanmış iç dünyasına yapılacak ürkütücü ve karanlık bir yolculuktur bu. Ama hüzünlendirirken aynı zamanda eğlendirir. Yazarın karşı konulmaz bir sevgiyle yaklaştığı bu iki berduş arasındaki sarsak dayanışma yer yer zorlaşsa da, kaosun yükünü, hep var olan trajikomik iletişim hafifletir. Beckett'ın erdemi, durumun acıklılığına ağıt yakmak değil, kendi kendini alaya alabilmektir. Bu yüzden en karamsar izlekler bile bir karamizah başyapıtına dönüşür Beckett'ta. Beckett, Mercier ile Camiefyi Fransızca olarak yazdı. Yazın dili olarak anadilini kullanmaması modern dünyanın kaçınılmaz hastalığı olan yabancılaşmayı okuyucusuna biçimsel olarak daha evrensel bir düzlemde aktarmasını sağlayacaktı. Sanatçı için her sözcüğün yepyeni bir keşif olduğu zorlu bir yaratıcılık serüveniydi giriştiği. Mercier ile Camier, Beckett'ın çarpıcı yapıtlara imza attığı en üretken döneminin çok önemli bir basamağını oluşturan bir yapıttır. Beckett severlere... BİR ERKEGE NASIL TECAVÜZ EDİLİR? Edebıyat/Çev.: ilknur Igan Mörta Tikkanen Cinsel şiddet, yaşadığımız yüzyılın bütün "çağdaş" görünümüne rağmen varlığını gizleyerek ama yaygın olarak sürdürüyor hâlâ. Tenha sokaklarda, "arkadaşlar" arasında, "sıcak" aile yuvalarında.. yani en beklenmedik yerlerde... Tikkanen, şiddetin derinlere sindiği; nüfusun yarısının tecavüzden korktuğu; kadının sırf kadın olduğu için aşağılandığı; erkeğin tecavüzden sonra rahat rahat uyuduğu, sokaklarda dolaştığı, işine gidebildiği bu çağda dayanamayıp çığlık atıyor. Öfkesini bastırmıyor, kadınları isyana çağırıyor. Kadın, yaşgününü kutlamak için müzikli bir bara gider. Erkek, kadını dansa kaldırır, içki ısmarlar ve "bütün kadınlar bundan hoşlanır" diye tecavüz eder. Kadın, "nasıl olsa bir işe yaramayacak" diye polise gitmez. Ama hiçbir şey olmamış gibi de yaşayamaz. Zorlanmanın, aşağılanmanın utancını kabullenemez. Aşağılayanı aşağılamaya, celladı "kurbanlık duygusu" ile tanıştırmaya, edinilmiş rollerin ortadan kalkması için şimdilik rollerin ters yüz edilmesinin zamanının geldiğine karar verir;intikamis, e ,... Kurbanisyanede,... HOŞGÖRÜ ÜZERİNE İnceleme/Çev:Abdullah Yılmaz AYUNT1 AYRINTI YAYINLARI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle