Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Toplumumuzun çarpıkhklan Usta mizah yazarımız Muzaffer Izgü, ustalığını "Hırsız Köpek"te de konuşturuyor ve toplumsal yaralarımızı dcşiyor. MUZAFFER UYGUNER uzaffer Izgü, öykülerinde toplumumuzdaki bazı çarpıklıkları işler. Hırsız Köpek adlı kitabında yer alan öykülerinde de bu çarpıklıkları ele almış, öykü tekniğinin sınırları içinde bunlan bize de anımsatmıştır, anımsatmaktadır. Dilimizde bir deyim vardır, bilirsiniz, hırsızlık yapana hemen "hırsız köpek" deriz. Izgü de bu deyimin simgeselliğinde, ilk öyküsüne ve kitabına Hırsız Köpek adını koymuştur. Öyküde, bir ailenin sokakta bulduğu bir köpek yavrusu büyümüş ve her gün bir eşya çalarak ağzmda getirmeye başlamıştır. Bazen, istenileni de getirmektedir. Sokak köpeği olarak doğması ve bir süre yaşaması da önemli bir husustur. Toplumdaki hırsızlıklara bu aynayı tutmuş ise de hırsızlık konusunu "Eski Kafalı" adlı öyküsünde de ele almıştır. Burada ise, bir adamın karısının ailesi, onu, hırsızlık yapamadığı için aşağılamakta ve onun aile yaşamının sürmesi için hırsızlık yapması gerektiğinc kandırmaya çahşmaktadır. Adam, uzun süre dayatır; ama, baskıların sonunda hırsızlık yapmaya, çalmaya yönelir. "On Yumurta Bir Kangal Sucuk" öyküsünde ise hırsızlığı rüşvet perdesi altında ortaya koymuştur. Bir yerde çalışan Muhitün Bey, bir işi yapmamakta direnir; ama, sonunda ortaya konan zarfı görünce de gereğini yapıvcrir. Toplumdaki çarpıklık hırsızlıktan ve rüşvetten mi oluşuyor yalnızca. "Kızı Vcrdik Gitti" adlı öykü, yüz kızartıcı ve yasa karşısında suçlu duruma sokan olaylarla doludur. Kız istemeye giden aile, güvey adayının ne iş yaptığı sorusuna ne yanıtlar vermez ki? Tefecilik yapar, randevuevi işletir, afyon ve eroin satışları yapar, sırtını bir partiye dayadığı için kredıler alır, otellere sahintir. Oğlanın babası, "Çok şükür hepsinı şöyle alnımızın teri, bileğimizin hakkıyla" yapıyoruz diye de böbürlcnir. Muzaffer îz&ü "Hırsız Köpek"te yaralarımıza dokunuyor M "Zenci Futbolcu" öyküsü de toplumdaki çarpıklığın, modanın bir görüntüsüdür. Küçük bir kent futbol takımına bile bir zenci futbolcu alınması için neler, yapılır, nerelere gidilir... "Goooool" adlı öyküde, galip gelen bir futbol takımının taraftarlarının sokaklara dökülüp silahlar patlatması, kornalara basarak caddeleri doldurması olayı öyküleştirilmiştir. "Of be, gün bizim günümüz, gece bizim gecemiz" diyerek silahlarını alıp sokağa dökülenlerin davranışları toplumsal bir çarpıklık değil midir? "Kendine iyi Bak" öyküsünde, toplumdaki oluşumlara alışmak için davranışlar, bu gibi tersliklerc, zam haberlerine kulağını tıkamak ve böyle mutluluğu bulabilmek ele alınmıştır. Eline bir ayna alıp dolaşırken çarpıklıkları görmemek için bu aynaya bakmak gerekiyor toplumda. "Evet" diyor öykünün kişisi Nusret, "şimdi yanımda kocaman bir ayna taşıyorum. 'Kendinc iyi bak' dediklerinde aynama bakıyorum... Ama sonra aynayı onlara çeviriyorum, bağırıyorum. 'Bakın, kendinize iyi bakın!". "AnaKız Fıstıklar", araba süren kadınlara karşı ters davranışların öyküsüdür. Yurtdışından gelen ve bir genç kıSAYFA 6 Kandlne iyi bakl zın sürdüğü arabayı kıstıranların garipliği, sonunda Alanya'da kendilerine bıyık takılarak Kapadokya'ya rahatça gidebileceklerinin tavsiye edilmesi, böylece bu yolculuğu yapmalan çok garip bir toplumsal olgudur. 'Çok Saygın Kişiler" öyküsü de hırsızlığa yönelen ve kendilerini soylu gören, hırsızlığı asaletin simgesi olarak gören, koyun hırsızlığı yapan ve yakalanan üç gencin öyküsüdür. "Vatanımız için" çaldık diye övünebilen bu gençlerin davranışı ve sonunda onikişer yıl napis cezası almalan bir olgu olarak ortaya konulmuştur. îzgü, bazı durumları ülke dışında, başka ülkelerde geçmiş olaylar olarak öyküleştirmiştir. Esendal'ın da bazı öykülerinde bu yola gittiğini biliyoruz. îzgü, böylece onu izlemiştir demek istemiyorum; bazı olguların DÖylece ele alındığını belirtmek istiyorum. Bu tür öykülerinden biri. "Patagonya'da Birlik Beraberlik"tir. Üst yönetimde, hükümet işlerindeki bazı terslikler orada da yaşanmakta imiş; ama, sonunda başbakanın yolunda giderler. Namus ve Ahlak Bakanı, Başbakan'ın "O zaman siz Namus ve Ahlak Bakanı, siz namussuz olacaksınız, siz hırsız olacaksınız" sözleri karşısında şu vanıtı verir: "Evet sayın Başbakanım, bakanlığı çok seviyorum, onun için başka çarem yok, ben namussuz olacağım! . Birbir kutladılar ve "Hayırlı olsun, uğurlu olsun! dediler". Bir gün sonra ise yayın organları şu haberi yayınlar: "Namus ve Ahlak Bakanı, bakanlığı soyup soğana çevirdi". Bunun ardından televizvona çıkan Başbakan da, şunları söyler: "Bakanlar Kurulumuz birlik ve beraberlik içindedir. Ülkemizin birlik ve beraberliğe her zamandan çok gereksinimi vardır. Bu birlik ve beraberlik için biz hükümet olarak elimizden geleni yapacağız". "Salağı Var, Aptalı Var" öyküsü de Atmacalar ülkesi iie Kartallar ülkesi arasındaki durumları işlemiştir. Iki ülke padişahlarının bir ziyaret nedeniyle davranışları ve konuşmalan ele alınmıştır bu öyküde. Böyle durumları sık sık ülkemizde de, değişik olsa da, görüyoruz, yaşıyoruz. "Yaşasın Kralımız" öyküsü de Gamos Ülkesi'nde oluşan olguları ortaa koymuştur. Bir idam olayı karşısındai davranışların tartışmalı toplantılarını l buluyoruz bu öyküde. Toplumda yaşayan bazı kişilerin kişisel yaşantılan da vardır elbette. "Tuttu Furitti Hulusi" öyküsünde amelivattan korkan kişiler var. Birçok ameliyat geçirmiş Hulusi, o sırada yattığı hastanede onlara moral verir, karşılığında armağanlar alır. Hastaneden çıktıktan sonra da bu işler sürüp gider ve bir kazanç kavnağı oluşur. "Bostan Korkuluğu" ise Dİr çocuğun, bostan korkuluğu ile dostluğunu, toplum dışındaki bu yaşantısı ile yaşamını sürdürmesini sergilemiştir. Toplumdaki din konusu "Mümin Hoca" adlı öyküde ele alınmıştır. Bir suçtan aranan, amcasının evine sığınan, tanınmaması için de sakal bırakan bir gencin, sakalından dolayı hoca olarak kabul edilmesi ve hocalığından yararlanma yoluna gidilmesi anlatılmıştır. Sakahn bir simge olarak kabulü gibi hurafenin böylece belirtildiği söylenebilir. Üniversitelerimizdeki yozluk da "DoğruyumÇalışkanım" öyküsünde ortaya konulmuştur. Izgü, bu olguyu da değişik bir kurgulama ile sergilemektedir. Ayrıca, üniversite öğrenciIeri arasındaki duygusal bazı yaşantılar da sözkonusu edilmiştir bu öyküde. Toplumumuzda yabancılara karşı davranışlar da öykülere konu olmuştur. "AnaKız Fıstıklar" öyküsünde, ana ile kızın içinde bulunduğu yabancı plakalı arabanın yollarda sıkıştırılması, onlara cinsel sarkıntılığa dönük bir davranış içinde bulunulması toplumumuzda olağan olaylar arasındadır. Buna karşılık "Kuşadası ve Niro" öyküsü, bir Yunanlı'ya dostlukla yaklaşımı, bu dostluğun canciğer bir ortamda sürüp gitmesi ele alınmıştır. Dostluk konusu, bu öykünün önemli bir göstergesidir. Insan ve havyan sevgisi ve sevgisizliğini ise "Fifi" adlı öyküde buluyoruz. Çocuğuna sert çıkışlar yapan bir kadının köpeği Fifi'ye sevgi gösterisinde bulunması çok güzel anlatılmıştır bu öyküde. Şımarık bazı kadınların lcöpeğe düşkünlüğü ve onun sevgisini insan sevgisinin önünde ve üstünde görmeleri bu öyküde alay konusu olmuştur. Kitapta yer alan "Gülbahar" öyküsü, zorla evlendirme geleneği ve bu geleneğe karşı çıkan Gülbahar adlı güzel köy lü kızının davranışları ve seçeneği üzerine yazılmıştır. Baskı altmda bir özgürlüğün öyküsü de diyebiliriz bu öyküye. Toplumumuzda değerbilmezlik görüntuleri de var elbette. Sözgelimi sanata karşı vurdumduymazlık bunların başında gelmektedir. tzgü, bu kitabındaki öykülerinde de, başka kitaplarında olduğu gibi, bu vurdumduymazlığa değinmiştir. "Nobel Ödülü" adlı öyküsü bunun çok güzel,bir örneğidir. Bir yazarımızın Nobel Ödülü alması karşısında toplumun bilgisizliği ve ilgisizliği çok güzel ortaya konulmuştur. Bunu kutlamak için sokağa çıkan aile, halkın ilgisizliğini buna karşılık futbol maçları sonundaki gösterişi düşünmektedir. tzgü, bu iki durumu ele almış bu öyküsünde. "Fettan" öyküsünde ise, gerçek dansözlere önem verilmemesi karşısında, bir adamın dansözlüğe soyunması, sonunda büyük bir kitlece benimsenmesi olgusunu ve sanata karşı toplumsal davranışımızı sergilemıjtir. Buna karşılık, "Mahkeme Duvan" öyküsünde bir yargıcın yaptığı resimleri mahkeme duvarında sergilemesi ve bir suç zanlısının bunlarla ilgilenmesi, sonra da yargıçla zanlının resim sanatı üzerinde konuşmaları ve böylece sanatın en kötü ortamda bile değerlendirilmesi söz konusu edilmiştir. "Itır Kütüphancsi" öyküsü ise, insanların okumaya alıştırılması için yapılanları anlatır. Kaymakamın baldızı güzel Itır'ın girişimi ile kurulan, açılan, geliştirilen kütüphane zaman içinde gençlerin okumak için doldurduğu bir yer oluvermiştir. Öykü, bu başarıvı anlatıyor. Madalyaların değerini bümemek de toplumun ters göstergesidir. Izgü, madalyaların değerinin bilinmemesini "Öküz Savaşı" öyküsünde ortaya koymuştur. Son olarak anmak istediğim bir husus da "Devlet Adamına Öğütler" öyküsündeki durumdur. Birpadişahın vezirlerinden biri bir kitap yazmalc istediğini bildirir ve padişahtan izin ister. Sonunda bu kitap yazılır. Kitap padişaha kırmızı atlas içinde sunulur. Padişah toplantıda torbanın ipek kurdelasını açar, ilk sayfayı çevirir ve kitabın, adını orada okur: "Devlet Adamına Öğütler". Vezirler bozulmuşlar, padişah "çok güzel" demiş. Akşam yemeğinde Davut Paşa'ya otuz kese altın vermiş ve yemeğe alakoymuş. Topluca yemek yenirken, Paşa fenalaşır ve masa başında can verir. Izgü, demiyor, ama yemeğe konan zehir onu öldürüvermiştir. Bir kişiye böylece yapılan davranış her zaman var bizde de. Danışmanlara kulak verilmeden yapılan birçok işler var; öyküde olduğu gibi, o kişiler kim ki bize akıl öğretiyor, aenir. Izgü, bu Kİtaptaki öykülerinde de toplumun yaşantısı içinde olumsuzluklan ele almıştır. Bu gibi durumlar bclki bir makale olarak da ortaya konabilir. Çünkü, bunlar toplumumuzdaki gerçek olumsuzluklardır. Ama, Izgü, onları kimseyi incitmemeye çalışarak göstcrmekte; aynayı da herkese çevirmektedir. Bu aynaya bakmak isteyenler durumu iyi görür; ama o aynanın yapmacık olduğunu savunanlara diyecek bir şeyimiz elbette olamaz. Izgü, iyi bir giriş, iyi bir sergileme ile gerçekleri ortaya koyuyor. Toplumdaki nırsız köpekleri, gereksiz saldırıları, gereksiz terslikleri ve çıkarctlığı öykülemenin sınırları içinde, alaysama yoluyla, bazen de simgelerle okuyanlara sunmaktaküleri okumaz ve gerçeği aynadan da olsa göremez. Hırsız Köpek'teki öyküler, topluma yönlendirilmiş aynalardan oluşmaktadır.» msanlan okumaya alıştırmak dır. Okumayı hiçe sayanlar zaten bu öy Izgü, bu kltabındaki öykülerinde de toplumun ya$antısı Içlndekl olumsuzluklan ele almıştır Hırsız Köpek/ Muzaffer îzgü/ öyküler/ Bı'lgt Yayınevi/ Ankara 1997/ 21 Ss CUMHURİYET KİTAP SAYI 390