Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ya pek gerek duymuyorlar. Benim kitaplığımda yalnızca son altı SPD genel başkanı tarafından kaleme alınmış 33 cilt kitap var. Demek istediğim, Batı'da partinin üst kademelerinde yer alan sosyal demokrat bir kişinin "kitapsızlığı" düşünülemiyor! Fakat siz benden herhalde başka bir yanıt bekliyorsunuz... Almanya Sosyal Demokrat Partisi esas olarak bir "program partisi" niteliği taşıyor. Parti yaşamını, örgütlenme yöntemlerini, üyelerin çalışmalarını program belirliyor. Parti yöneticileri program karşısında ikincil önemdeler ve temel görevleri partinin programını uygulamak! Yani bizdekinin aksine SPD'nin başkanı Oscar Lafontaine ya da Gerhard Schröder olmuş, bu pek önemli değil. Alman sosyal demokrasisi 130 yıllık uzun geçmişinde topu topu 7 programla yönetilmiş. Kurt Schumacher, Wuly Brandt gibi "aşırı karizmatik" liderler dışında SPD'nin tarihsel evreleri liderleriyle değil programlarıyla anılıyor. Örncğin Erfurt Programı 30 yıl, Bad Godesberg Programı 30 yıl, r leidelberg Programı 34 yıl yürürlükte kalmış. Ben çahşmamda üzerlerinde hiçbir kısaltma yapmadan bu programlarm tümüne yer verdim. Kitapta ayrıca Alman Sosyal Demokrat Partisi'nin programatik önem taşıyan diğer önemli belgeleri de yer alıyor. Okurîar her şeyden önce bu kitapta "bir program partisi nedir" sorusunun yanıtını alabilccckler. Ayrıca 18691989 arası Almanya'daki gelişmelere, değişen siyasal, ekonomik, toplumsal koşullara bağlı olarak ortaya çıkan sorunlara sosyal demokrasinin getirdiği programatik yanıtları bulabilccekler ve bu programlar üzerjne yapılan kuramsalsiyasal tartışmaları izleyebilecekler. ğal sürecinde tamamlanmasıyla sağlanabileccğine inanıyorum. Bu açıdan yurttaş girişimlerine, vakıflara, derneklere ve diğer sivil toplum örgütleri gibi aşağıdan yukarıya örgütlenen yapılanmalara büyük önem veriyorum. Yaşamın her alanında ve parlamentoda bu tiir yapılanmaların toplumumuzda yaşayan bireylerin kendilerini ifade etmeferıne daha ileri olanaklar sağlayacağına inanıyorum. üysa Türkiye'nin siyasalparlamenter sistemindc öngörülen yüzde 10'luk baraj toplumun farklı kesimlerinin kendilerini siyasi olarak ifade etmelcrinin önünde büyük bir engel oluşturuyor. Bu sistemde farklı siyasal, toplumsal, kültürel eğilimlerin kendilerini par lamenterdemokratik temelde ifadeleri pratikte mümkün değil. Toplumumuzun demokratik solunum yollarını tıkayan bu antidemokratik sistemin mutlaka değiştirilmesi gerekiyor. Bu tür baraiları, yüzde 10 olrnasa bile başka ülkeier de denediler. ürneğin Almanya Federal Cumhuriyetı'nin ilk yıllannda "radikal uçların önünü kesmek" amacıyla I lıristiyan, Hür ve Sosyal Demokratlardan oluşan "üç partiü sistem" öne çıkarıldı. Yüzde 5'lık baraj bu nedenle kondu ve Almanya Komünist Partisi bir bakıma bu nedenle kapatıldı. Ne var ki hâlâ yürürlükte olan bu sistemi 1980'li yıllarda önce Yeşiller, 199O'lı yıllarda ise "Demokratik Sosyalist Parti (PDS)" aşmayı basararak parlamentoya girdiler. Benzer geüşmeler ltalya'da da gerçekleşti. Farklı kesimlerin kendilerini parlamenter sistemde ifade etmelerine olanak tanıyan ülkelerin demokrasileri güçleniyor. Bu ülkelerde yurttaşlar kendilerini demokratik düzenle daha bilinçli bir düzeyde özdeşleştirebiliyorlar. Feyza Hepçilingirler'den "Savrulmalar" Bunların yalnızca sosyal demokratlaTürkiye'de ise durum farklı; bugün ra değil, diğer siyasi akımlann yandaşlaTürkiye Büyük Millet Meclısi'nde temrına da bilgilenme açısından yararh olasil edilen hiçbir siyasi parti kendisine racağını düşünüyorum. Bunun ötesinde kip olabilecek siyasi örgütlenmelere parTürkiye'nin gerçekten Avrupa Birliği'ne lamento yolunu açacak sistem değişiklikgirmek diye bir düşüncesi varsa, ülkemiz leri için çaba gösterecek "siyasal ahlak"a politikacılarının bundan sonraki "musahip değil. Bırakın Siyasi Partiler Yasahatapları"nın siyasalideolojik yapılansı'ndaki düzenlemeleri, hep birlikte "§inı daha yakından tanımaları gerektiğine kâyet ettikleri" 12 Eylül Anavasası'nı deinanıyorum. Çünkü Türkiye, Avrupa ğiştirmek için dahi parmaklarını oynatBirliği içindeki tartışılmaz "Alman ağırmıyorlar. Kendisine "sosyal demokralığı"nı yarın olan bir Sosyal Demokrattım" diyen bir partinin askeri darbe anaYeşiller iktidarı karşısında bugün Hrisyasası ile yönetilen bir ülkede "hiçbir şey tiyan Demokrat Helmut Kohl ve Hür yokmuş gibi" siyaset yapmayı içıne sinDemokrat Klaus Kinkcl'in temsil ettiği dirmesini benim mantığım almıvor. Ben "HıristiyanLiberal koalisyon"un karşıancak aşağıdan yukarıya örgütlenen ve sındakinden daha farklı bir biçimde his"ittifak yeteneği' ne sahip, görece küçük, sedecek. Kitabın özellikle son bölümünfakat etkili yapîlanmalarınbu sistemi dede yer alan 1989 Berlin Programı sosyal mokratikleşmeye zorlayacaklarına inademokrat ağırlıklı bir yönetimin izleye nıyorum. Siyasal tercihimi bu yönde kulceği siyasetlere ışık tutuyor. lanıyorum. • •Son bir soru, acaba bu kitap iiyasete ? atılmak ıçın bir adım mı Karl Marx'tan Günümüze AlmanBöyle bir şey hiç aklıma gelmedi. Şimya'da Sosyal Demokrasi / Denız Kavukdi siz sorunca, "acaba niçin aklıma gelçuoğlu / Umıt Yayıncılık / 319 s mediğini" düşünmeye başladım. Herhalde ben Türkiye'dcki gelişmeleri çoğunluğun yaklaşımınaan daha farklı değerlendiriyorum. Türkiye toplumunun birçok ülkcden çok daha belirgin biçimde "hetoroien" bir yapıya sahip olduğunu, toplumun "ho mojcnlcştirme", "monolitikleştirme" çabalarının başarılı sonuçlar vermeaiğini ve vermeyeceğini görüyorum. Toplumun geçirdiği "ayrısma süreci"ni sağlıklı bir gelişme olarak değerlendirıyorum. Aynen kimyada olduğu gibi toplumda da bir "sen KavukçuoQlu Türkiye'de "sol "un kimllüinl yenlden kazanabllmesl tez"e ulaşmanın an lcln "soicu "nun yenlden soicu glbl düşünmesl, solcu glbl calısması, cak bu ayrışmanın do soicu glbl vaşaması gerekiyor. Ve tabll her$eyden önce bir "solcu" glbl Ideolojlk mücadele vermesl gerekiyor dlyor. CUMHURİYET KİTAP SAYI 414 Feyza Hepçilingirler'in öykülerinde ve öykü kişilerincıe, metropol yalnızlığıyla bütünleşen Bu küskünlüğün yetkin bir dışavurumu var. Bir de, kitabın başından sonuna dek duyumsanan püfür püfür güverte esintisi... ERENDİZ ATASU noktası lüıktan, nasıl da boşalmıştır özünden... Bir tür donukluk sezeriz kadının davranışlarında ve duygularında, kurgulu be^ bek gibi devinir adamın ellerinde... Benzer bir donukluk "Ertesi Gün"ün aşk kırgını erkek kahramanında da belirir, kızı yaşında bir kadının kollarına "savrulmadan" önce... "Ertesi gün kamera olarak uyanıyorum. 'Nefrct' desem ağır kaçacak, 'hoşnutsuzluk' ya da 'hoşgörü'nün asla karşılayamayacağı bir duygunun savruntusundayım aylardır. ' (s.36) Bu donukluk, bu "şeyleşme", cinsel yalnızlıktan da büyük bir başka olgunun, metropolde insan yalnızhğının Belirtisi midir? Bu derin "yabancılaşma'nın sonucu mudur, sevdiğimiz farklı erkelderin ve kadınların garip biçimde birbiriyle özdeşleşmesi, iç dünyalanmızda? Yoksa kadınerkek ilişkisinin doğasında yolunda gitmeyen bir şeyler mi vardır, ancak metropol yalnızlığında fark edilebilen? "Ertesi Gün" öyküsündeki ilişkinin kırılma noktası kadının yasal eşi sevgiliye tercih ettiği nokta mıdır? Yoksa sevgilinin iç dünyasında, kadının erkeğin tiksindiği eski karısıyla özdeşleştiği an' mı?.. Hepimiz birbirimizin tıpkısıysak, bireysellik bir yanılsamaysa, eski eşler ve yeni sevgililer sonuçta aynı "şey"se, nc gerek vardır sevda uğruna acı çekmeye, özverilere girişmeye... Yabancılaşmanın anlamsızlığı bir büyük boşluk gibi tehdit edici durur öykü kişilerinin ayaklarının altında... SahkH ksdıniar Kitabın ikinci bölümu "unutuşlar/unutuluşlar"da aşk kırgını öykü kahramanları yalnızüklarında geçerler çatlama noktalarından. "Önce Metallerlsındı"daki terkedilmiş adamın bıçkın taksi şoförüyle karşılaşması "ihmal edilebilir" kanımca. Aralarındaki sınıfsal fark, yüzeysel de olsa bir iletişimin kurulmasını gülünçleştirir ve dışlar, çünkü. üykü kişilerinin duygularındaki donukluk bu öykülerde de sezilir. Çekenler bilir, aşk ilişkilerinin en ıstıraplı yani terkedilme acısı değildir. Acının pıhtılaşmasından sonra, iç dünyayı donuklaştıran küskünlük sürecidir. Feyza Hepçilingirler'in öykülerinde ve öykü kisilerinde, metropol yalnızlığıyla bütünleşen bu küskünlüğün yetkin bir dışavurumunu buldum. Bir de, kitabın başından sonuna dek duyumsanan püfür püfür güverte esintisini... "Savrulmalard'A Istanbul semtlerinin adı geçmeseydi de, gene Istanbul'u anlatırdı bu kitap... Belki ben öyle algıladım, Feyza'nın kadınları çok daha sahici, ince aynntılara dek (belki de ayrıntıların sayesinde) çok daha derinlemesine ilctilebilmiş, okurun algısına. "Savrulmalar" kanımca bir yazınsal seçimin de dışavurumu. Dilsel güzelliği hiç de eksikli olmayan bu yapıt, kurguda, anlatımda sadeliği yeğlemiş; vurgulanan öge "insan"! Feyza Hepçilingirler kendini kanıtlamış iyi bir öykücü; sorumlu bir aydın. Uzunca aralarla yayımüyor yapıtlarını. Onu okurken, düşünmeden edemedim: Keşke ülkemizdc yazarlarm hayatlarını kazanmaları bu denli zor olmasaydı; toplumsal sorunlarımız, yazarların aydın sorumluluklarını hep ayukta tutacak ve eneriilerini soğuracak boyutlara varmayaydı... Keşke Dİz yazarlar sorumluluğu muzu tümüyle doğal alanımıza.yani dilimize, kültürümüze ve yaratıcılığımıza yöneltebilseydik... • "Savrulmalar"/ Feyza Hepçilingirler/ RemziKitabevi/1997/1)5 s SAYFA 9 H ayatın dönemeçleri, eş seçimı, meslek seçimi, çocukların dc)ğumu, evliliğin yıkımı gibi töresel ve/veya törensel deneyimler midir? Yoksa, yaşantının dıs biçiminin altında sessizce akan duyguların ince ince ve geri dönülmezce kırıldığı, belki çatladığı, o kimselere, belki kişinin kendisine bile "malum" olmayan içsel anlar mıdır? Feyza Hepçilingirler işte o "çıt" noktasında yakalıyor kahramanlarını, "Savrulmalar" adlı son öykü kitabında. Anılardan "tekçizgi ince bir mor"un (s.)) silindiği anda... Çoğu kadın olan kahramanfarının ıçsel serüvenıni duyarlı kalemiyle "ayan' ediyor bize, sade bir anlatımla ve duru bir dille. "Savrulmalar"ın ük bölümü "buluşlar/bulunuşlar"da öykü kahramanları bir "karşılaşma" anından geçer. Kahramanın iç dünyasındaki dönemeç, bir diğeriyle paylaşılan bu "an"la, ya da onun nemen öncesi ve// veya sonlarıyla çakışır. Kitabın, kanımca en başanlı öykusü 'Tek Çizgi ince Bir Mor"da genç kadın patronuyla scvişir, anneannesinin ölüm naberini aldıktan sonra. Yitirme acısı mı "savurmuştur" onu bu geçici birlikteliğe?.. Şefkat ihtiyacı, onarılma isteği?.. Yoksa, çocuklarını, torunlarını yetiştirme uğruna kendini kapatmış, içindeki "doğal"ı erdeme tutsak etmiş anneannenin sönmüş yaşamındaki boşluk mu? Genç kadının iç dünyasındaki anlık kırılmaları, yansımalan ustaca duyumsatır bize Feyza Hepçilingirler, ihtiyar kadının cinselliksiz tükenmiş hayatıyla genç kadının tensel ilişkiyi denemesinin zıtlığında. Çelişkinin iki ucu da ne kadar hüzün vericidır... Nasıl da yoksundur can Gsçlcl trirliktBİHc