Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
yaşamdaki bütün değerleri üreten büyük çoğunluk için yazdiğınt belirtiyor. Sanatçının yalnız gününc tanıklık etmekle kalmayıp insanlara ıımut vc direnç vermesini savunuyor. "Şiirlerimde bunu yapmaya çalışıyorum. Sanatçılar tck başına belki toplumu, dünyayı değiştiremezler ama yapıtlan ile insanlann kcndi gerçcklcri ile yüzleşnıelerini, kendi potansiyellerini görmelerini sağlayabilirler."diyor. Cıülsüm kcndi sanat bakış açısını "toplumcu gerçekçi "olarak tanımlıyor. Ancak toplumcu gerçekçilerin bugüne kadar slogancı olarak suçlandıklarını da anım satıyor. Biçimi önemsemeycn, içeriği önemseyenler olarak. Oysa toplumcu gerçekçiler için dc sanat kaygısının hep var olduğunu; Nazım, Ncruda gibi pek çok yetkin sanatçının kanıtladıklarmın altınr çiziyor. Bütün ustaların escrlcrini okuyarak kendini hazırlamaya çalıştığını, konulan yaşamdan alıp beslendiğini söylüyor. Sadece konu değil, estetik ile ilgili de her şeyin yaşamda var olduğunu; sanatçının bu güzellikleri bulup çıkarıp kendi yara tıcılığıyla yeniden ürettiğini vıırguluyor. Çok kısa bir süreçte 4 şiir kitabının yayım lanmasının ve kitapların birden çok basılmasının kcndisini daha yoğun bir çalışma ve sorumluluğa sürüklediğini belirtiyor. Yurt içi ve yurt dışı gezilerinde karşılaştığı insanların, "şu şiirini aldım, mektupta, konuşmamda, şurada kullandım" türünden açıklamalarının, sahiplenmenin kendisini çok fazla sevindirdiğini, yaşamdan kaynaklanan sanat ürünlerinin yaşamda karşılığinı bulacağina inandığını anlatıyor. Gülsüm 1980'den sonra çocuklar için deyazmaya başlamış. Yayınyönetmenli ği yaparken işin içinde olarak birçok çocuk öyküsü yazmıs. 14 çocuk kitabında toplamış. Uzun öykülerinin dışında Ayşe nin Günleri adlı romanı da var. Bir yandan da tiyatro yapıtları yazmış. Anlatmak istediği konuların tiyatro ile anlatılabileceğini düsündüğü için. Bunlar da kitaplaşmış ve bazıları sanneye konmuş. Yeni çalışmalannın içinde büyükler ve küçükler için romanlar da var. Bu çalışmaları da yıllardan beri sürüyor. Edebiyatın birçok alanına birden uzanmasını, ürün vermck istemesini, konuları en iyi anlatabilme çabası ile açıklıyor. Yazı türünü konularının belirlediğini, "bunu şiirle, bunu çocuk öyküsü ile anlatabilirim"diyerek yola çıktığını söylüyor. Çeşitli dallarda ürün vermeye çalışmaktan bir rahatsızlık duymadığını vurguluyor, tam tersine birçok dalda birden ürün vermeye çalışmanın daha verimli olduğunu düşünüyor. İyi bir programlama ve duruma görc çalışmalann birinden diğerine ağırlık yermenin verimi artırdığına inanıyor. Önüne lıcdefler koyuyor. Bunlara göre çalışırken de, çalışmalannın birbirine katkılan oiuyor. Orneğin sanat la doğrudan bir ilişkisi yokmuş gibi gözüken siyasi ve roplumsal çalışmalan, insanlarla yoğun ilişkilcri, aslında doğrudan sanat ürünlerinin kaynağını olıışturuyorlar.Örneğin bir toplantıda konuşan işçileri dir.lemek, onlarla ilgili bir sanat ürüniinde gerçcğe en yakın olmanın en önemli aracı. Gülsüm çocuklarda yoğunlaşmasında öğretmcnliğin etkisi olduğunu, çocuk sevgisinin ağır bastığını düşünüyor. Çocuklar, nufusumuzun çoğunluğu, ezilen, şiddete hedef olmuş, çalışan çocukların toplumumuzda cok büyük bir ilgi eksikliği içinde kaldıklarını, onlarla bir şcyleri paylasmak istediğini, bunu yapabildiğindc ÇOK fazla mutlu olduğunu anlatıyor. Çocuklarla iletişim kurmanın çok daha zor, ama daha güzel olduğunu, öğretmen oluşunun ve pedagojik cftitimden geçmiş ofmanuı işini kolaylaştırdığını söy lüyor. Yazının çeşitli dallannda ödülleri bulunan Gülsüm, ödüllerin amaç olmadığını ama bir sanatçının ödül almasının yeni CUMHURİYET KİTAP SAYI 414 Gerceâin renni mavi AKGUN AKOVA Tıllarönce Yunanlı bir kahve garsoy' nu.şairYannisRitsos'unbüyüklüL ..ğünü anlatmak için dağları göstermişti Ozdemir înce'ye. Ne kadar görkemli bir tanımlamadır bu ve bulutlar tanıktır eerçekliöine. Kİmi şairler de, bulutlar gibi, gerçeğe tanıklık etmek için yazarlar. Gerçeği görmeye çalışırlarken, "yalnızca doğru yerde olmak yetmez, doğru yere bakmak da gerekir" diye düsünürler. Düşündüklerini gerçeklestirmek için de, yaşama binbir gözıe bakmaya çalışırlar. fcmi zaman sıradağların doruklarından, kimi zaman bir annenin gözbebeğindcn, kimi zaman bir yürüyüşün uğultusundan göz kırparlar yaşama. Ama nerden bakarlarsa baksıniar, bulundukları yer hep gerçeğin içinde, haldının yanmdadır. Bu şairlerden biri olan Gülsüm Cengiz, Isparta Sütçüler'de doğdu. Doğduğu zaman tarih henüz icat edilmediği için son kitabı "Akdeniz'in Rengi Mavi" adlı kitabının arkasına da, doğum tarihi yazılamadı! Belki de "aç parantez / kapa parantez"leri sevmediği için böyleyaptı. Istanbul Ilköğretmcn Okulu'nıı bitirdikren sonra Balıkesir vc tstanbul'da öğretmenlik yaptı. Çeşitli dergilerde çalıştı. llk şiir kitabı Eylül Deyişleri 1987 de çıktı. Ârdından, Şevdamız Çiçeklerin Zulada ve Mayısta Üzgün Gönlüm yayımlandı. Şiir, çocuk edebiyatı ve oyun daünda ödüller aldı. Gcrck şiirlerinde, gereksc diğcr yapıtlarında hep kolay anlaşılır, yalın ve türküye yakın bir dil kullandı. Söz cambazlığı yapmadı, kulağını gösterirken, kolunu kafasının çevresinde dolaştırmadı. Suların usul usul, ama durmadan akmasını istedi. Damlaların sürekliliğine inandı. Şarkılarm birliktc söylenmesi gerektiğine inandı. Yarınların ellerin üzerinde yükseleceğine inandı. Sanıyorum hep bu vüzden, yüzünde tatb bir güliımseme taşıdı ve yazmanın en iyi tanıklık olduğunun bilincine vardı. Acıların paylaşılınca azaldığının, sevinçlerin paylaşıluıkça çoğaldığının bilincine vardı. Bir dağın doruğuna tırmanan karıncanın her zaman dağdan daha yüksek olduğunun bilincine vardı. Işte bu yüzden, belki de yalnızca bu yüzden, "Akdeniz'in Rengi Mavi" adlı kitabı yazdı Gülsüm Cengiz. Elbctte Akdeniz'in renginin mavi olduğunu bilmeyen yoktu. O yine de yazdı. "Akdeniz'in rengi mor ya da eflatun" diyebilirdi, demedi. Toroslar'a tırmanırken, kendini yanına aldı. Gelinciklerin karanlığa isyanını gördü. ilkyazın kanadığını göraü. Yazmaya orauan başladı. Kanayan ge linciklerin, onu cumartesi annelcrine g«>türeceğini çok iyi biliyordu. Kitahın ilk bt^lümü, kitapla ürünler, daha büyük sorumluluk ve özen için itici güç, moral olduğunu düşünüyor. Gülsüm gözTemleyebildiğim lcadarı ile iğne ile kuyu kazanlardan. Durmadan çalışarak yarattığı birikimi sanat ürünlerine yansıyor. Ürünlerinin birikimi ile de peş peşe kitaplar geliyor. llk şiir kitabı Eylül Deyişlerinin (1987) yayımlanışının 10. yılında 4. şiir kitabı AkdenizinRengi Mavi Ue20. kitabının basılmasının sevincini yaşamış. Kitaplarının, ürünlerinin topluma ulaştığı görüldükçe de, yeni kitaplar, ödüller geliyor. O, bir kitapla yıldız olaniardan değil. Birçok kitapla giderek benimsenen, anlaşılan, sevilen var olan, kök salanlardan.. • "T ÇocuMaraı önaırtl aynı adı taşıyor ve "Gök gözlerinc dolar / aşk yüreğine / köpürür deniz / vurur öf kesini kayalıklara / kartallar konar kalkar doruklara / sanlır birbirine / iki deli ha nımeli / Torosların yamacında / türkülenir Akdeniz" diye başlıyor. Akdeniz, bir şiir ülkesi olarak yolcuları karşılıyor. Bu yolcuların arasındakilerden biri oıan şair, tomurcuklanmış güller içindeki Isparta'dan geçip Davraz'ın başındaki kara baka baka Eğirdir'i geride bırakır ve baba evinin penceresini yeniden açmak için doğduğu yerlere gider. Bu bölümde, doğanın şairin yüreğine nakışlandığını görürüz. Gülsüm Cengiz, Toroslar urukta silinirken ŞÖyle der: "Oysa bilirim şimdi hâlâ / Toroslarda / kıvrak ezgiler dolanır / kıl çadırlann arasında / yayık döver / bir vörük gelini. / Yeni sağılmış süte katık edılir / Bakır sahanda yıımıırta, / bakraçta ayran / çanakta dut pekmczi / ve yaşama sevinci.' Kitabın "C)n tki Temmuz Şarkısı" başlıklı ikinci bölümünde, Gülsüm Cengiz, "defne, mersin kokuları arasında, çan, çıngırak, oğlak, çoban sesine uyanır. Ve şiirlere kadınlar girmeye başlarlar, ışık, aşk vc yaşam tanrıçası Iştar la birlikte. "Sevda, yaşamı da kavgayı da paylaşmaktır" der şair, "cmck istcr aşk da; umut, sa bir, cesaret. Aşk koşulsuz bağlanmaktır. Seven bir kadın ancak uğruna ölümü göze alır da iner sevdiğinin ardından karanlıklardünyasına." Gülsüm Cengiz, bugüne kadar ürettiği bütün yapıtlarda olduğu gibi yeni şiir kitabında da direnen kadınları, "iki lcez üretirken yaşamı, iki kat ezilen" kadınları anlatıyor. "Kadınlar ki... / Çarpılır kapılar yüzlerine de / geri adım atmazlar; / ;elip kenar semtlcrdcki evlerden, / uzak ;entlerden / kuşatır alanları. / Toz bulaşır, çamur sıçrar ışıklı vitrinlere / ve yoksulluğun resmi, /cccekondulardan gclcn. / Kadınlar ki... /Kara giysileri, acılarıyla / bekleşirken kapı önlerinde / pencerelerde; / ellerinde / öldürülmüş çocukların fotoğrafları / kasıklarında yeniden / doğum sancıları." Temmuzun içinden yaşamın özsuyuyla geçiyor Gülsüm Akyüz, "geçip acıların, tuzaldarın içinden umuda süzüfüyor." Yarınlar kadınların ellerinde yükseliyor. Uçüncü bölüm de, Nâzım Hikmet 'in, "Kadınlarımızın yüzleri acıların kitabıdır" deyişiyle başlıyor. Ardından, bir mahkumun karısının söylediklcrini okuyoruz: "Ne zaman baksam gözyüzüne, oturup söyleşsck arkadaşlarla, bir yürüyüşe katılsam, tomurcuklandığı Cerek siirlerinde, gerekse diğer yapıtlannda hep kolay anlasılır bir dil kullanıyor Culsum Akyüz. E görsem bir çiçeğin, gelinciklerin rüzgârla dalgalandığını, güzelliğini duyumsarım yaşamın coşkusunu kavganın. Sıcaklığın yayılır içime gücün eklenir gücüme uzaklarda olsan da" Gülsüm Cengiz'in şiirlerinde, ilk göze çarpan özellikler, içtenlik ve yalınlıktır. 'Kamber Ateş Nasusın?" adlı şiirde, yedi yıl görmediği oğlunu görüşe gittiğinde kendi diliyle konuşamayan bir Kürt anayı anlatır. Sanki bütün diller, anlamlar, duygular, bakışla o tümceye doluşmuştur. "Kamber Ateş Nasılsın?".. Sanki bütün yasaldar, acılar, dilsizlikler, tutulmalar otümcenin içine doluşmuştur: "Kamber Ateş Nasılsın?" Bu bölümdeki şiirlerden, "Geride Kalan Anneye Şiir", oğlu öldürülen bütün analar adına Fadime Göktepe'yc adanmış. Ardından şöyle diyor Gülsüm Cengiz: "Bir çiçek tak yakana Bana gelirken anne ağaçlann yeşilini denizlerin mavisini doldur getir gözlerine." Gülsüm Cengiz'in siirleri de, yakaya takılan bir çiçek gibi duruyor karşımızda. Herkes koklasın diye koparılmış. "Bir Türkü de Sen Söyle' adlı şarkışiir şöyle bitiyor: "Bir gün olup yangınlar yakarsa yüreğini sırasız ölümlerle sakın ağlama bana kaldır başını göğe umutlu mavifiğe susma başını eğme yükselt sesini sen de bir türkü de sen söyle." "Kırılgan Sair Şarkısı" adlı bölümde, Emine ve Baba Ocak'a, Soysal Ekinci'ye, Gülsen Tuncer'e, Can Yücel'e, Cunay Akın'a ithaf edilmiş siirler var. "Yaşamı Savunmaiıdır Şiir"de. "Deniyor ki bana hep acılardan söz ediyor şiirin böyle şeyler hoşuna gitmez insanların. Ben nasıl görmczlikten gelirim yaşadıklarını halkımın, nasıl koyanm önüne kcndi yalnızlığını yüreğimin; oğlunu arayan ananın, cezaevindeki kardeşine gözyaşı döken kadının, mahkum eşinin acılarının." diyen Gülsüm Cengiz'in şiiri, Akdeniz'deki küçük bir ada gibi duruyor. Kumsalında kum değil, şiirler olan bir ada... • ' SAYFA S