Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GÜNGÖR GENÇAY lkelerin geçndıği zor günlerde, bir bölüm yazın insanı sessizliği yeğler. Birbölümüdesömürücüsınılın, baskıyı vc zulmü uygulayanların ve uygulatıcılarının üzerlerine üzerlerinc gider. Onların düşünce vc davranış iskeletlerini, sınıfsal kimliklerini görüntülemeye çabalarlar. Gerek kişileri, gerekse olayıarı halkın gözleri önünc sererler. En azından, bu yolda uğraş vcrirler. Ülkemizdc 1960,1971 ve 1980yıllarında olmak iizere üç kez darbe gerçekleştirilmiştir. 1980 darbesinin siyasi tarihimiz içinde 'eylül' sözcügüyle simgelcşcn acılarfa do lu bir yeri vardır. Gülsüm Akyiiz, 'Kolay Dcğil' adlı şiirinde: "Bazen bir tüy hafifliginde bazen tonlarca demir ağırlığında geçiyor günürn Kolay değil yaşamak, köşebaşlarmı ürperüyle yiirürken kapı önlcrinde beklerkcn ölüm." dizeleriyle bu tablonun bir yönünü, bi rinci tekil şahıs ağzından göıüntülüyor. Hficr bir iilkcde 'Hapishane Şairleri' adıyla bir derleme çıkabiliyorsa, o ülkerıin heder cdilen gençliğini ve ergin insanlarını varıp bir düşünün artık. Giilsüm Akyüz: "Yarın üstüne kurdukları düşlcri ıımurları, inançları, kavgaJarıyla geııçlileı, insandılar. Çiçeklcnirken ağaçlar umudu taşırken bahar aramızdan ayrıldılar..." seslenişiyle 'onlar'da yarına ışık taşıya cakolan, ama analınnı yüreklerinıize göııınıek zorunda kaldığımız bu gençler den söz ediyoı. Eylül darbesi: "Kimsc görmedi çektiklerini öldüğünü kimse duymadı. Cenazesinde kimse yoktu cclladanndan başka..." dizelerinde ifade cdildiği gibi, yalnızca bu denli ölümler, zulümler bırakmadı arclında. tçleri boşalrılmış bireylerden olu şan bir toplum bıraktı. Bu olgu, nc ölçüdc dermlfşecek, tasarım neydi, oluşum ne oldu; bütün bunlar, kendı boyutları içinde ayrıntılarıyla ele alınıp işlenmesi gercken konıılar. Ama ne var ki azmlıkta olsalar da: "...Gönül borcuyla doluyum selviler altında yatanlara, ıımudu hapsedilen insanlara." diyebilen Giilsüm Akyüz gibi sanatçılar da bıraktı ardında. Yukarıda alıntılanan dizeler Akyüz'ıin (Kolay Değil, Günler, Madenci, Barış) bölümlerinden oluşan 'Rylül Deyişlcri' U Giilsüm Cengiz şiiri ve tarihsel olmılar adlı kitabından yapıldı. Şairin ikinci kitanı da 'Scvdamız Çiçek lenir Zulada' adını taşıyor. Şair bu kitabı tıı: "Yaşjamadıgım tutsaklık acısinı, hüz nünü, scvdasını, umudunu, özlemini, düşlerini.inancınihepıçimdcduydugum, bazılannı yakından tanıyıp bazılarını hie tanımadığım 12 Mart ve 12 Eylül döncm leriııi yaşamı^ ve uzantılannı yasamakta olan genç insanlar için yazılmış, birbirini lıer ko^ulda yürekten seven" insanlara adayarak 'Müebbedin Günlüğünden' sesleniyor. Bilindiği gibi 'umut' önsözüyleger^ekle^tirilen darbelcr, yaptıkları kıyımlarla gerçekyÜEİeriniortayaKoyarlar. I lapishaneler dolar, iskenccıcr yoğunlaşır. Sanatçılar vt aydınlar da bunun ilk hcdefi olurlar. Şairin 'Umııtsuzluk' şiirinde: "Bakma gözlerimc öyle tutamam ellerini I lakkını yok Sevemem seni Afyasası inlaz yasası iyi hal, falan fılan kimbilir, belki... Çıkarım birgün burdan. Ama o zaman ne ben yirmi bcş yaşında olacağım ne de san yirmi sckizinde." dediği gibi yaşamın belli bir dönemi içinde umutsuzluk egemen olur. Insanın diişüncesindeki karmaşa, yüreğinin tabanına oturmaya çalışır. Akyüz, bir yanda mapusane denen mekânı veriyor, bu kitabında. Di£er yanda, bu mekân içinde, namuslu kalmarun onur ve mutluluğunu yaşayan insanların, dııygu ve düşüncelerini yansıtıyor. Bunları abartısız olarak dile getirirken darbenin ikinci evresinin de portresini çiziyor. "Dün ıslak bir köpek yavrusu gibiydim Volta atarken avluda..." deyişinde görüleceği gibi, hem olaylar, hem de anlatım; sanatsal biroluşum içinde siire dönüşüyor. Bir 'Görüş Günü' bekleyışini: "Tenim, ah tenim b $ yere ürperme çırpınmayüreğim kafcsteki kuş gibi. Biliyorum o gelmeyecek." anlatımındaki acıyı çıplaklığıyla kavramak, bu sızıyı duyumsamak, iijkence yapanları, belki biraz olsun insanca düşünme çizgisine çekebilir mi? Ne gczcr. Çünkü onlar, somürü düzeninin bekçüeridir. fiğitimleri, işkencecilik üzerine kurulmuştıır. "...Bir sen penceremin kıyısında bir ben hücrede tek başına. Bir de tıkırtısı ara sıra yan duvarda idamh^ın." dcnen 'San Çiçek Türküsü'nün dizelerindeki gibi, Mapus, uzak bir penccrcden sicacık ısıga sarmalamıştır umudunu. Yal nız kenuisi midir umuda sarmalanan. Şairin: "Sevinti pavlaştı dostlar, hüznumü demir ranza..." dizclcrindc anlattığı gibi; acılanni acı belleyen güzel insanlar, umudu olmaktadır damda yatanın. Çünkü gerçek: "...Kılit üstüne kilit vuruyor zulüm gençliğimizin üstüne..." deyişinde belirlenen acılı çıplaklıöıyla ya^anınaktadır. Nc var ki, direnç tükenmemektc, gönül verdiğin sevda, ışık olup aydınlattDaktadır öniinü. Bu ruhsal kesiti, umuisuzluk içinde urnut arayan: "Karanlık bir denizde yol alan kaptansız gemi gibi günler..." diyerek dile gctiriyor Akyüz. Her şair, dünya görüşü ve ya^am ger çeklerinin di)ğrultusunda ürününün ha murunu oluşturur. Sonra, sanatın teknikcstetik ögelcrini kullanarak, buna ııygun düşecek bir anlatım biçimi içinde sjirini yapılandırır. Süreç, yazarın ulaştırmak is tediği düşüncenin, okuyutuyla buluşmasıyla noktalanır. Bu bağlamda, Güfsünı Akyüz'ün 'Scvdamız Çiçeklcnir Zulada' adlı kitabını, ilk kitabı olan 'Eylül üeyiş,leri'nin bütünleyicisi olarak tanımlayabiliriz. Çünkü, hcr iki kitap, yas,amımızın içindcn gcçcn 'Eylül' olgusunu, geniş anlamıyla darbe olgusunu gürültüsüz, ama onurlu bir biçimde ortaya koyuvor. Yılgınlığı boylandırmıyor. üo^al anlatım örgüsü içinde vapılandırılan şiirler, acılan mızı, sevinçlerimizi vc umutlarımızı ürkütmeden yüreğimızi ve düşüncelerimizi kuşatıyorlar. "Eylül derin izler bırakarak geçmişe doğru yola çıkmıştır. Ancak hâlâ yıkıntıları arasından duman tütmekte ve kan sızmaktadır. 'Mayısta Uzgün Gönlüm' Gülsüm Cengiz (Akyüz)'ün tanıgı oldu^ıı ve sanatsal müdanalelerde bulunduğu dönemlere ilişkin şiirlcrini içercn üçüncü kitabı. Kitap, (Mayıs'ta Üzgün Gönlüm, istanbul Resimlcri, Yaşamın Yedi Rengi Var, Balıkesir Şiirleri, Yandıın Atc^lcrde) adlarını tasıyan bölümlcrden oluşuyor. Bilindiği gibi, Mayıs'ın kapısı Işei Sınıfı'nın Bayramı'yla açılır. Ne var ki, işçi bayramlannda gerek işçi sınıfı, gerekse yandaşları çok ölü vermişlerdir. Onun için üzgündürgönlü şairin. Bu üzüntiısürıü de.lkitabın adını taşıyan şiirinde: "...her mayıs sol göğsümde çatlak kaburgalanmm sızısı ve yan yana dizilmiş otuzdört tabutun acısı?" dizeleriylc dile getirmiştir. 1923 yılında toplanan îzmir îktisat Kongresi'nde 1 Mayıs, Türkiye lbçi Bayramı olarak kabul edilmiş, ancak 1935 yılında çıkarılan 'Ulusal Bayram ve Tatil Günleri I lakkındaki Kanun'Ia adı 'Bahar Bayramı' olarak değiştirilmiştir. 1963 yılında isc, 24 temmuz tarihinin işçi bayramı olması önerisinde bulunulınuştur. Görülüyor ki, işçilerin hakları gibi, nayramları da ellerinden alınmak istcnmektcdir. Ama şairin: "...geçerkcn güller tomurcuğa bir mayıs günü sevdiğime verecek karanfil bulamadım. Ona yürcğimi sundum." dediği dizclcrdcki gibi, yürckli ve mücadclelerinde kararlı bir enıekçi sınıfı ol duğu sürecc, hcr şcyi eşyalaştıran sömürücü sınıfın ve onların iktidarlarının cllc ri böuürlerinde kalacaktır. Kaldı ki, kimi eşyaJar bile insanların hayatıyla bütünlcşcrck, onların manevi zenginliklerini çoğaltırlar.'Yıkık Bir Evin Tarihçesi' adb şiirde Gülsüm Cengiz; evleri, pencereleri ve kapıları, içinde yaşayaıılarla bütünleycrek soruyor: "Çırağan'da bir sokakta ölü evler gördüm bu sabah hangi acıları örttü bu kapılar hangi aşkları kimbilir?.." Sonra, ikinci bir soruyla,, insan ömrü içinde nasıl bir yer tuttuğuna dcğiniyor: "...Kimbilir yazılsa bir evin tarihçesi içinde en çok ne olurdu, acı mı mutluluk mu umut mu?" Bu iki sorunun yanıtını da 'Yem'lenmck' adlı şiirinde buluyoruz Şairin: "Teslim olma hüznc yenilgiyi kabul etme. Bak işte, yenileniyor doğa yine filizlcniyor tohum, karanlığın içinde." Yenilenmck, bir anlaında da insanın yanlışlarmı atarak vc cksiklerini tamam layarak gündelik hayata yenidcn doğma' CUMHURİYET KİTAP SAYI 414 SAYFA 6