02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Deniz Kavukçuoğlu, uzun yıllar Almanya'da yaşadı. Burada çeşitli gazetelerimizin Almanya muhabirliğini üstlenai. Türkiye'ye döndükten sonra da TÜYAP'ın Genel Koordinatörü olarak çalışmaya başladı. Gazetecilik yaşamından uzak kalamayan Kavukçuoğlu, §u anda gazetemizde de köşe yazarı olarak yazmaya devam ediyor. Almanya'da bulunduğu dönemde Alman Sosyal Demokrasisi üzerine yoğunlaşan Kavukçuoğlu, bu birikimini "Karl Marx tan Günümüze Almanya'da Sosyal Demokrasi" adıyla kitaplaştırdı. Kavukçuoğlu ile bu kitaoı üzerine konuştuk. TURHAN GUNAY aytn Deniz Kavukçuoğlu, önce neden bir Alman sosyal demokrasi tarihi? Uzunca bir süredir dünyada, ama özellikle Avrupa'da neoliberal rüzgârların durulduğunu, siz ister "sosyaüzm", ister "sosyal demokrasi" ya da ister "demokratik sosyaüzm" deyin, "sol"un yeniden yükselişe geçtiğinı gözlemliyoruz. 1970'li yılların ütinci yarısından itibaren Avrupa da ortaya çıkan "sosyal yıkımlar"ın onanmı yine solculara düşüyor. Avrupa'nın emekçi kitleleri, orta sınıflar hatta son çeyrek yüzyüın "ckonomik modası" olan globalspekülatif yatırım araçlarına rağbet etmeyen sanayi burjuvazisinin bir bölümü kurtarıcı" olarak sol partileri görüyorlar. Bu nedenle bugün Avrupa'nın onbeş ülkesinde "sol"un çeşitli renkleri ya tek başına ya da koalisyon ortağı olarak iktidardalar. Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) de bu yıl yapılacak genel seçimlerde büyük olasılıkla ülkenin siyasi yönetimini devralacak. 80 milyonluk nüfusu, gelişmiş ekonomisi, ileri teknolojisi ve siyasi ağırlığıyla Avrupa'nın en güçlü ülkesi olan Almanya'da sosyal demokratların işbaşına gelmesi Avrupa'nın siyasal bütünleşme sürecini de etkileyeceKtir. Yalnızca bu gelişme bile bana Alman sosyal demokrasisini incelenmeye değer kılıyor. Öte yandan Almanya Sosyal Demokrat Partisi dünyanın en köklü siyasi örtütlenmelerinden biri, 1869 Eisenach ^ongresi'ni başlangıç kabul edecek olursak, bu partinin 130 yıl gibi uzun bir ^eçmişi var. Bu uzun geçmişle SPD bizere çok zengin bir deneyim ve bilgi birikimi sunuyor. Bilinidiği gibi Alman sosyal demokrasisinin 'resmi tarihi" Karl Marx ve Friedrich Engels'in 1848 yüında kaleme almıs olduklan: "Komünist Manifesto" ile Daşlar. SPD'nin ilk "Marksist programı" olan 1891 Erfurt Programı'nın hazırlanışında partinin program kuramcısı Karl Kautsky'ye en büyük desteği Friedrich Engels vermiştir. Bu bağlamda SPD, kökeni itibariyle "Marksistdevrimci" nitelikte bir siyasalörgütsel yapılanmadır ve bu niteliği ilegerek Ingiliz lşçi Partisi'nden, gerekse Iskandinav ülkelerindeki benzerlerinden farklılıklar göstermektedir. Ancak zaman içerisinde bu niteliğini terkedip "evrimcüeşmiş"tir. Bu açıdan bakarsak SPD tarihi, "devrimci" bir siyasi partinin "evrimci" bir partiye dönüşümünün tarihidir. Bu tarıhte büyük başarılar kadar büyük yenilgiler de yer ahyor. Örneğin, 1. Dünya Savaşı öncesinde ülkede kaba 'Solcu. solcu gibi düsünmeli' ran milliyetçi dalgalara kapılarak Reichstae ta savaş ödenelcleri için olumlu oy kullanılması, ki, SPD'nin bu tavrı Alman işçi hareketinin bölünmcsinin temel nedenlerinden biridir, devlete aşırı bağldık, izlediği ulusçu politikalar, kendi solundaki siyasi akımlara karşı uzlaşmaz tutumu; II. Dünya Savaşı sonrası ülke ve dünya koşullarını değerlendirmede düştüğü yanılgılar ve sonuçları Alman sosyal demokrasisinin gelişmesini olumsuz etkilemiştir. Buna karşılık günümüz Almanya'sının birçok ülkeye örnek oluşturabüecek nitelikte "sosyal devlet" yapısının ve bu yapının üzerinde oturduğu hukuk zemininin büyük ölçüde sosyal demokratların başarısı olduğunu da biliyoruz. Sekülarist eğitim sistemi, işçilerin isletme yönetimlerinde söz ve karar hakları, insanca çalışma koşullan, sosyal güvenlik yasalan, toplumsal yaşamı çalışan kitlelerin Iehine etkileyen çok sayıda yasal güvence SPD nin ve sosyal demokrat eğilimli sendikaların verdikleri uzun mücadeleler sonucu gerçekleşmiştir. Tüm bunlardan çıkartılması gereken dersler olduğunu düşünüyorum. Bu çalışmayı hazırlamamzda herhalde uzun yıllar Almanya'da yasamıs olmanızın da etkisı olmustur. Bu tür bir çalışma için mutlaka o ülkede yaşamıs olmak gerekmiyor. Ancak bunun şöyle Dİr yararı var: Ele aldığınız, incelediğiniz bir partinin ideolojisinin, ortaya koyduğu kuramlarının ya da programlarının pratiğe nasıl döküldü5ünü, yaşama nasıl geçirildiğini yakından gözlemleyebiliyorsunuz, tanık olabiliyorsunuz. Belki bu açıdan önemli... Ben 1964 yılında Almanya'ya ilk gittiğim zaman Hıristiyan Demokratlar iktidardaydı. Daha sonraki yülarda sosyal demokratların hükümete katılımlarıyla kurulan "Büyük Koalisyon"a, bu "milli mutabakat"ı yaratan kosullara, sonuçlarına, toplumun ve bireyıerin üzerindeki etkilerine bizzat yaşayarak tanık oldum. Daha sonralan ise sosyal demokratların Hür Demokratlarla birlikte kurup sürdürdükleri "solliberal hükümet"in çahşmalarını gözlemledim. Muhalefetteki sosyal demokrasinin siyasi mücadelelerini izledim. Bu gözlemlerimi kendimce değerlendirdim. Bugün konuştuğum herhangi bir Alman ile politika üzerine tek kelime bile etmemiş olsak onun siyasi eğilimlerinin ne olduğunu çıkartabiliyorum. Bunu Türkiye de, konus,tuğunuz kişi sayet siyasal Islam kimliğınin dışında ise başarmanız pek mümkün değil. Batı'da ve tabii Almanya'da da "sosyalist" olmak, "sosyal demokrat" olmak, "Hıristiyan" olmak, "yeşil" olmak herşeyden önce bir siyasalkültürel kimliğe sahip olmak anlamını taşıyor. Bu kimlık, o kimliğe uygun düşen bir yaşam biçimigerelctiriyor. Zorunlu kılıyor. Eğer ni şil" iseniz ve bir yeşil gibi değil de Dİr ıristiyan Demokrat" gibi yaşıyorsanız, topfumda inandırıcı olamıyorsunuz. Sizi ciddiye almıyorlar. Türkiye'de ise genel bir "kimliksizlik" sorunu var, özellikle sosyalizasyonlarını 1980 sonrası dönemde geçirmiş genç kuşaklarda bu çok açık görülüyor. Siyasette, toplumsal yaşamda, medyada bunun pek çok örneğine tanık oluyoruz. Bu sorun Türkiye'de sosyal demokratlar için de, hatta diğerlerinden çok daha belirgin bir biçimde, geçerli. Örneğin, CHP'den seçilmis bir belediye başkanı ile, bir milletvekifi ile isterseniz üç saat konuşun, ne olduğunu anlamakta zorlanıyorsunuz. Yaşam anlayışı, yaşam bicimi, geleceğe yönelik projeleri, yemekiçmelceğlenmek için seçtiği mekânlar, arabası, lconutu, giyimi, Kuşarnı açısından bir ANAP'lıdan, bir DYP'liden genelde hiçbir farkı yok!.. Eğer bir sosyal demokrat politikacı siyasi yelpazenin sağ kanadında yer alan bir meslektası ile "aynı" dünyayı özlüyorsa, "farklı" bir dünya proiesini yaşama nasıl geçirecek? Türkiye'de "sol"un kimliğini yeniden kazanabilmesi için "solcu"nun yeniden solcu gibi düşünmesi, solcu gibi çalışması, solcu gibi yaşaması gerekıyor. Ve tabii herşeyden önce bir 'solcu" gibi ideolojik mücadele vermesi gerekiyor. Bu ise herşeyden önce temel bir siyasi eğitimi gerektiriyor. Bu açıdan diğer ülkelerin, renkleri ne olursa olsun, işçi hareketlerinin geçirdiği gelişmelerin, vardığı noktaların, öngördüğü hedeflerin bilınmesinin, öğrenumesinin yararlı olacağını düşünüyorum... O balae amaç Türk sosyal demokratlartna bir tarih dersi vermek mi? Hayır. Böyle birşey haddime düsmemiş. Ayrıca herhangi bir örgütün diğer bir örgüte ya da herhangi bir örgütün tarihinin diğer bir örgütün geleceğe yönelik projelerine "model" oluşturabileceğine inanmıyorum. Fakat Turkiye'deki sosyal demokrasinin Türkiye işçi sınıfının mücadeleleri bağlamınaa tarihsel bir bilince sahip olmaları eerektiğini düşünüyorum. Eğer bilinçli sosyal demokratlarsa, bilinçli olarak sahip çıkacakları bir tarihleri olması gerekiyor!.. Türki'e işçi sınıfının mücadele tarihi Osmanı Devleti'nin son dönemine kadar uzanıyor. 19081913 yıllan arasında tütün işçilerinin, tramvay işçilerinin grevleri; Osmanh Sosyalist Fırkası, 19181922 arası kurulan Türkiye Sosyalist Fırkası, Sosyal Demokrat Fırkası, bu yıllardaki sendikal ve sosyal mücadeleler, antiemperyalist Anadolu Devrimi Türkiye solunun "ortak tarihi"ni oluşttıruyor. Ama ne var ki, bugün kendisini "sosyal demokrat" olaraK tanımlayan Cumhuriyet Halk Partisi bu tarihe sahip çıkmıyor, çıkamıyor... Türkiye'de sosyal demokra si, önünü açacak bir özeleştiri geleneğine sahip değil. "Organik devamı" olauğunu vurguladığı "eski" Cumhuriyet Halk Partisi'nin 1935 sonrası "sosyalist sol"a karşı izlediği baskıcı politikalara eleştirel gözle yaklaşamadığı, Anadolu Devrimi'nin "ruhu" ile 19351946 döneminde izlenen siyasetin arasındaki çelişkileri görmek istemediği için bu dönemin ne işçi sınıfı, ne de aydın hareketıne sahip çıkabiliyor. Yine bu nedenle 196O'lı yılların işçi hareketlerine, 1516 Haziran 1970 işçi yürüyüşü gibi büyük emekçi hareketlenne de sahip çıkamıyor. Tarihsel bilinç yoksunluğunun Türkiye'de sosyal demokrasinin temel sorunsallanndan biri olduğuna inanıyorum. Yine Alman sosyal demokrasisine dönecek olursak, SPD kendi 130 yıllık tarihine sahip çıkarken bu tarihin içindeki yanügılanna, yanlışlanna eleştirel bir gözle bakabiliyor. Fakat bunu yaparken bu yanılgı ve yanlışlarm sonucu aüşülen tarihsel yenilgilerin mimarlarını "yok saymak" gibi ucuzluklara da sapmıyor. Günahları ve sevaplanyla tüm parti DÜyüklerine sahip çıkıyor. Bu geleneği Al man sosyal demokrasisini daha inandırıcı ve daha güçlü kılıyor. SPD, halen yürürlükte olan "Temel HkelerProgramı''nı 1989 yılında Berlin'de yaptığı Program Kongresi'nde, kabul etti. Iktidara bu programın rehberliğinde yürüyor. Bu program Almanya'daki endüstriyel büyümenin frenlenmesi, sanayi ile doğal kaynaklar arasındaki tercihte doğanın korunması, emekçilerin ekonomık yaşama daha yoğun katılımı gibi temel dönüşüm hedeflerini içeriyor. Ycni dünya düzeni, küreselleşme gibi kavramlara farklı bir yaklasım getıriyor ve bence en önemli özelliklerinden biri de Alman sosyal demokrasisine 50 yıl boyunca siyasalkuramsal rehberlik etmiş 1959 Bad Godesberg Programı'nın aksine Berlin Programı nda "Marx'ın tarih ve toplum öğretisi"nin yeniden vurgulanması. SPD, 2000'li yıllar için öngördüğü "dönüşüm programı" için Marksizmden referans almayı gcrekli, hatta kaçınılmaz görüyor. Türkiye'de bilen bilmeyen "sol bitti, sol tükendi" derken, Avrupa'nın en güçlü ülkesinin siyasi potansiyel olarak iktidara en yakın gücü 1989 yılında, yani Berlin Duvan yıkılırken Karl Marx'ın "tarih ve toplum öğretisi"ne tarihsel kökeni olarak yeniden sahip çıkıyor. Bu, araştırmaya değmez mi? Peki, tüm bunlann nasıl bir katktsı olacak msyal demokratlartmıza ? Bu tabii çok zor bir soru. Buna bir yanıt verebilmek için her şeyden önce sosyal demokratlarımızın öğrenme eğilimlerinin, okuma alışkanüklarının olduğunu varsaymak gerekiyor. Onların ise genelde böyle alışkanlıkları yok. Türkiye'de "sosyal demokrat literatür" yaklaşık 30 kitaptan oluşuyor. Türkiye'de sosyal demokratlar" sosyal demokrasiyi" bir dünya görüşü olarak bellemedikleri için üzerinde düşünmcye, okumaya, yazma ' CUMHURİYET KİTAP SAYI 414 Deniz Kavukçuoğlu ile "Almanya'da Sosyal Demokrasi" üzerine e Î SAYFA 8
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle