Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ş U B A T 1 8 8 8 ü Kendisi de bir gezgin olan Nadir Paksoy, dört gezi kitabını tanıtıyor. 3. say/ada • Osman Sertıat'ın seçme şiiıierini Hüseyin Alemdar değerlendirdi 6. say/ada • Nazlı Eray'la "Aşık Papağan Barı"nda ilginç bir söyleşi 10 say/ada • Ali Dündar'ın "Dil ve Bilinç"ini Güner Demiray değerlendirdi 12. say/ada Cumhuriyet 1 . 1 E K Haydar Ergülen •• Biz onu "Karşılığını Bulamamış Sorular", "Sırat Şiirleri" ve "Sokak Prensesi" ile tanıyoruz, o bizi ve kendini "Kabareden Emekli Bir 'Kızkardeş': Lina Salamandre" ve "Eskiden Terzi" kitaplariyla kuşatmaya devam edıyor. Son iki kitabı ile Haydar Ergülen'i zorlamayi denedik. Eskiden Terzi, sadece kılır dikmiyor! Aşağıdaki söyleşide bunu açık seçik görmek mümkün. CENK KOYUNCU tıce )U klasık soruyla başlayalım tstersen "Karşıtıg'tnı Bulamamış Sorular", yıl 19H1 Aradu dergılcr ve o mürekkep hağımlılığt Derhen aradan gecen koskoca bir 10 yıl ve "Sırat Sıırlerı", yıl 1990 Önce şu iiıre başlangıcını anlatsan da, sonra bıı 10 yıllık aranın nedem ya da nedenlerınden konuş\ak Çunku 10 yıl çok uzutı bıı zaman, hclc şıır ı^ın' Scvgili Ccnk, ilk kıtabımla ikincı kitabım arasın daki 10 yılın çok uzun bir sürc olduğunu söylüyor sun ya, bcn sana daha da uzun bir aradan söz ede yim, ılk kıtabımla benim aramda da 25 yıl gibi uzun bir süre bulunuyor. Şimdi o 25 yılda nefer yaptığımı anlatmayacağım ama, senin de bclirttiğin gibi, kısaca mürekkep ve harften ıbaret bir bağımlılıkla geçtiğini söyleyebilirım. Bir şey daha var ki, kâğıt, benim gözümü yazıdan önce açtı, yazıdan önce dol durdu, kendimi hep borçlu hissettim kâğıda. Kâğı dın bir şey istediğinı sanmıyorum, kcndisini bunca doldurmamızı, boşluğunu örtmemizi istediğini de sanmıyorum. Fakat yeryüzündc kâğıt kadar kışkırtıcı bir şeyin daha olmadığını da inanıyorum. Kâğıt, çocukfuğumdan beri dünyanın hem en kışkırtıcı, nem de en tuhaf ne;>nesi oldu benim için, dedim ya, gözüm kâğıtta açıldı benim. Belki şu hepimizdeki 'rjağımlılık' diyc incelttiğimiz maraz, kâgıtla açıklanabilir. Yazıya, ştire ara verdiğimiz zamanları da kâğıt açıklayabilir. Çok konusup kâğıda söz getirmek istcmem ama, derdimin anlaşılmasını isterim. Galiba kâğıda vedayı yaşıyorum. Eskiden, yani, 25 yıl arayla ilk kitabımı, 10 yıl arayla ikinci ve üçüncü Kİtaplarımı yayımlamışken, 5 yıl arayla yeni şiir kitapları, şiir yazıları, düzyazılar yazmayı ' bir tür yitiriş" olaraıc ve kâğıda vedayla açıklayabiliyorum: Yazıdan kâğıda yer kalmadı baksana, kâğıdın boşluğu da kalmadı. Gcrçektc bu vedaya çoktan başlamış olduğumu ise yenı yeni anltyorum. Bir şiirim var, adı "Kâğıt", sonu şöyle: "Boşluğuna kıyacağım ne kaldı kâğıttan başka?" Bu vecıa ük bnkışta danışıklı Dilimizdeki sahil.... O döğüş gibi görulse Ue, hala bılıyorum, kâğıda rağıııcn y yoruz. Yazmak fiilini fazla uzatmak, yazının nedenselliği ya da gerekliliğini fazla kurcalamak istemiyorum. Yazıya tesadür etmek Dİİe bir 'seçim' olarak ve yeterince anlamlı geliyor bana. Bu anlamda ve bu 'anlam'dan ötürü, yazı kendisi için ve kendi içinde bile bir 'kıymet' taşıyor, Size de bu 'kıymet'i değerfendirmck kalıyor. Ilk bakışta bu, pck libcral ya da postmodern bir söyleyiş olarak anlaşılma ihtimalini taşısa aa, hayır, ne liberalizm ne de postmodern bir söyleyişi benimsiyorum, yalnızca yazma eylemine ve yazma halckına ilişkin her türaen müdahaleye karşı çıkıyorum. Evet, yazılacak ve yazılacak. "Karşılığtnı Bulamamış Sorular" kıtabıntn 'Sayıklama' şıırınde, hem benı meraklandıran, hem de okuru meraklandırdtg"ına ınandtltm ıkı dizen var, ılkıııde 'yazıyorum bana yaz gelmedı cehenncm geldı' dtyorsun, yazmak cehennem mıdır? \kıncı\mde ne 'kımu'ler bılmez kımım nıceyım' dıyorsun, şıırınde çoğul bir kışdtkten söz edılebılır bana göre, bunlara de^ınelım mu Yazmak cehennemse orada yanmayı isterdim. Cehennemde kaç mevsim var bilmiyorum fakat, yazmak, cehennemin en güzel mevsımi olmalı, yaz değil de bahar örneğin, ya da Kiş değil de güz gibi. Bcn, yıne kâğıda dönerek cevaplamak istiyorum: Yazıdan kâğıdı göremcmck, galiba benim meselem bu. Bu bir aradönem olabilir, içinde ycniden sahıle çıkmak arzusunu taşıyan, belki de yazdıkça kâğıdın boşluğunun çoğalacağına inanan ve kendini sair sanan bir adamın, yolculuğu kâğıtla yazı arasında giuip gelmek sanan, belki de hayatında başka yoleuluk Dİlmcycn bir adamın "nasıl yaşanır, ona uğraşıyoruz"u araştırdığı bir yaşama macerası olabilir. Insan yazdıkça, kâğıt uzaklaşıyor. Eskiden kâğıda dokunurdum, şimdi yazıya dokunuyorum bildiğim de bu, bilmediğim de. Siirimdeki çoğul kişılığj; gclıncc: Yücel Kayıran'ın "Haydar Ergülen Şiirinde Öznenin Halleri" (Sombahar, Kasım Aralık 1995, sayı: 32) adlı ılgınç ve doğru tespıtlerJe bulunan yazısına bakmak gerekıyor: "Haydar ErgüDevamı 4 sayfada. * " UMHURİYET KİTAP SAYI 315