Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Balaban'ın romanını okudum hayatım değişti Sair Baba ve Damdakiler Balaban'ın "Şair Baba ve Danulakiler'i bir otobiyografik ronıan olmasının yanı sıra bir dönemi anlatan bir belge nitcliği de taşıyor. GURHAN TUMER alaban'ın adını duymııştum. Ama kendisini t a n ı ı n ı y o ı d u m . Oııun Rssam oldugunu bilivordum. Ama resimlerıni pck iyi bilmiyordıım. "Şair Baba ve Damdakiler" diyc bir kitabının oldıığundan haberliydim. Ama onu okumaııu^ını. Balaban'ın resimlcrini, l/.mir'deki Leonardo Claleri'de açtıgı scrgidc gördüm, orada kendisiyle söyleştim ve "Şair Baba ve Damdakiler"i orada bulııp satın aldım, eve gelip lıeınen okudum. Iştc bu kitapla ilgili düşüncclcrim, duygularım: Sonda söyleyeceğimi, hemcn şimdi, en başta ve "Acaba öznel mi oluyonım, acaba duygusal mı davranıyorum?" kaygısı na hiç düşıneden, buna hiç aldırnvadan söylcyecegm: Bu kitap bir harika. Ben ki, kimi "Yeııi Hayat" okurlan gibi, ayda yılda, medyanın pohpohladıgi birkaç kitabı okuyanlardan değilim. Beıı ki, bugüne kadar, Türkçe, lngilizce, Fransızca pek çok kitap okumuşumdur, kimbilir kaç roman okumuşumdur, şunıı da hemen söyleyebilirinı: "Şair Baba ve Damdakiler", şimdiye kadar okudıığum ve çok, ama çok sevdigim birkaç kitaptan biri. "Şair Baba ve Damdakiler" dururken, "Yeni Hayat'ın ve ötekilerin "best seller" olmalarını, baskı üstiine baskı yapmalarını, şaşkınlıkla, öfkeyle karşılıyorum, isyan ediyoııım bu haksızlıjSa. Ve yarından tezi yok, lıerkesin, bütün öteki kitapları bir yatıa bırakıp, bir "Şair Baba ve Damdaki ler" alıp okumasını öncriyorum. Bir ue şu: Bu kitap yeni degil. 16 yıl önce, ta 1979'da basılmış. Olsun. tşte yine de söz açıyorum ondan, çiinkii "değer" diyorum, "gerekli, yararlı" diye düşünii yorum. B ne de, en doörusu, mapusaneden başlamak gibi geliyor bana. tşte mapusumuzun, Ibram Ali'nin, içeri atıldıktan hemen sonra aklımdan geçen düşünceler: "Saatiııe baktı Ibram Ali: 'Uç saat olınuş geleli' dedi içinden. Ue yıl naşıl geçeı'. "(...)" Baktı saatiııe: Üç saat ycdi dakika olmıış 'Delig'e' düşeli... 'Uç yıl nasıl geeer.'" (s. 87) "Ma pusanede zaman", daha dnğrıısu, "geç meyeıı zaman" kavramını, kim bundan dalıa iyi anlatabilir bilemiyorum. Ibram Ali, mapuslardan bir mapus Dalıa onıııı gibi, (,ok Anadolu iııs>anı var içerde. Ve bakın, nasıl aıılatıyor ya^ar, yi ne Anadolu insanınm, Anadolu köylüsüniin zaman birimıni, zaman kavramını kullanarak, içeri tliişenlerin çokluğunu: "Mkinlor bieildi, harmanlar sürüldü. Soganlar süküldü; bagİar bozuldıı. Deıken kış kıyamet, derken balıar geldi yine. Bu zaman süresindc, dıijan eıkanlar çok oldu. Ama içeri düşenler daha çoktu." (s. 298). Hapib dammda çeşit çeşit insan var. Bunların kimilerine, "Adem Baba" deni liyor. Neden mir1 "Görü^üeüsü gelmeyen mapusların çoğu, Adem Baba olurlar. Günden güne üstlerindeki giysilerini sa tıp satıp yedilderi için çıplak kalırlar." Bu zavallıeıklar, hep, ama nep açtırlar. tbranı Ali, bir gün, yaptıgı bir resimden biraz Anadolu insanı Otobiyografik bir roman "Şair Baba ve Damdakiler", hir otobi yograhk ronıan. Mapusaııede ve köyde geçiyor. Konusu mu? Konu elbette ki önemli bir roman için. Ama bu kitapta, beni asıl büyüleyen, konu dcğil; daha doğrıiMi, romanın bütününiin konusu değil. Beninı aklımı başımdan alan, nkıımayı bitiriı bitirmez bana bu yazıyr yazdı ran, kitabı oluşturan miııi koııular, yani öyküler, birbirinden ilginç saptamalar, sözcüklerle çizilen görüntüler, kitabııı tadına doyulmaz dili. Yerim ne yazık ki çok az olduğu için, yukanda söylediklerimi, çabucak, kısaca, dolayısıyla da, istcr istcmez eksik olarak, örneklerle kanıtlamaya çalışacağım. Aldıgım ııotlara bakryorum ve nercden başlayacağımı pek bilemiyorum. Ama yiSAYFA 14 para kazanınca, bunlardan birine peynir ekmek ısmarlar ve kitabına şu satırları düşer: "Gözleri ekmekleri görünce, anasını görmüş çocuk gibi seviııdiler. Adem babanın elleri yüzündcn kirli, kocamandı. Bu koeaman kirli eller, ekmckle peyniri bir kuş yavrusu tutar gibi tııttu." (s. 165) Bursa dammda daha ne tipler var, ne tipler. Ve Balaban, onları ne kadar, ne kadar güzel anlatmış. Orneğin, iştc idamlık Eyüp Aga. Ve Balaban'ın sa tırları: "Cîccclcri uyanık durur idamlıklar. llyiip Ağa da uyanık işte, çok sevdif>i kitaplardan, Sokrat'ın Savunması'nı bir ke re daha okuyor." (s. 45) Sonra, elbette ki Nâzım Hikmet. Namı diğer, Üstat. Naın ı diger, Şair baba. Mapusta resim yapması, resim yapmayı, çırağı Balaban'a öğretmesi, pipo içmesi, hiizünlenmesi, öflce lenmesi, nıüdürdeıı saygı görmesi. Hak kıııda çıkaıılan çe^it çeijit söylenti: "Bir yazarmış lâyihayı... Derhal bozulurmuş evraklar... 5s. 95), "Ağlayan bir çocuğu kucağına alır almaz sustururmuş... Cebin de ne kadar parası varsa... yarıya bölernıiş... Kiminle konuşursa konu^sun, ya rım saat içinde etkileyip, kendine çcvirir miş adamı" (s. 98) sonra, açlık grcvine yatması koca ozanın. Koca ozanın, haksız yerc atıldığı Bursa Cezaevi'nden salını vermesi iein kampanya açıldığını, Oktay Rıfat'ın, Melih (.cvdct'in, kampanyayı desteklemek için imza attıklarını, açlık grevi yaptıklarını bilirdim de, doğrusu ya, bilmezdim Tevfik lleri'nin affa karşı olduğunu, Yahya Kcmal'in affa imza atmadığını "Şair Baba ve Damdakiler"i okumadan önce. Hele, çok iinlii D a d a ' r ı 'l'ristan Tzara'nın at kanıpanyasma ta Is viçre'den destek veıdiğiııi bilme/Aİİnı. Ki tapta, Nâzım Hikmet'in, hapisten çıktık tan sonraki yaşamıvla ilgili bölümler de var. Balaban, Mahnuıt Makal, l'akır Bavkurt, Yaşar Kem.ıl, Aziz Nesin, Nâzım Hikmet karışımı bir yazar bana sorarsa nız. Onlar gibi, köyü Tiiık köylüsünü, nıizah ve kara uıizalı ve s,iiı dolu bir dille anlatıyor, "memleketinuleıı insan manzaraları' çiziyor. Orneklemeyı sürdürüyorıını: Çok sevdigim iki benzctme: "Recep, beygirin esnemesi gibi sessiz giiklii." (s 344). "Çignedikleri yol koca bir yılan ölü sü..." (s. 16). "Alıınet Aga (...) tolıuın serper gibi kur^un sıktııış muhtarıu üstiine " (s. 44) Sonra köylüler, tbranı Ali'nin k > < nıışmalart için şöyle diyorlaf "Radyo gihi konuşuyor.. Dogıu söyliiyor". (s. 408). Ibram Ali, yani Balaban, ressam. Hem de öylcsine tutkun ki resme, sabalıtaıı akşama kadar resim yapmak istiyor. Vc bu nedenle de, başına gelmedik kalmıyor. ()ıne^in, köyden Yılaneılar'ın kızın iste diklerinde ona, şöyle bir gerek^eyle, olumsuz bir yanıt alıyorlur: "Veremem dofirusu. Resmini yapar. " (s. 594) trnra h'daki mapusane müdürü de, köylüler kadar kuşkuyla bakıyor "resımcive" ve ona neden resim yaptıg'ını soruyor: "Yap madan duıamadıgımdan" diye yanıt veriyor Balaban. Bence, harika bir yanıt. Ama kitapta, bcnzer bir durumda verilen daha da harika bir yanıtla tla karşılaşıyorıız. tşte şu: Nesilleri hiç tükenmeyen, bugün de var olan sorgueulardan l)iri, "komünisttir, siyasidir" diyerektcn yakalanıp yaka paça önüne getirilen ve hem oyuncaklar, hem dc hcykcller yapan Oyııncakçı Talip'e, niçin heykel yaptığını soruyor. Oyuncakçı Talip'in, bu saçma sapan soruya verdiği şu yanıta bakın: "Yapmasını Dİldigimden ' (s. 431) Ressam Balaban Balaban ressam. ama aynı zamanda yazar. O n u n için de, resimlerini her zaman fırçayla, boyayla yapmıyor. Yalnız ca sözcülerini kullanarak da, eşi bulun maz, tadına doyulmaz, aynı zamanda ger çekçi, aynı zamanda gerçeküstüeü görün tüler çiziyor. İşte bunlardan biri: " 'Sen hiç dayak yedin m\t' demeye getirdi Pıtır. ayaklarının tabanlarını yargıca dogru attı. Beş sanık on ayak, bir anda beşer beşer, önce safilar, sonra sollar, uzandı yargıca... Durmadan inip kalktı. Yargıç, bir inip, bir kalkan ayakları koşuyor sandı: 'Burası duruşma' dcdi. 'Durdurun ayaklarımzı." (s. 47) Ve işte, Balaban'ın, "Şair Baba ve Damdakiler" romanından, nerelere koya cağımı bilemedijŞin, hiç akhmdan çık masını istemediğim, o kadar sevdigim, çok tatlı bir tümce: Balaban, bir gün köyünde, sevdiceği ile yanyana d u r u p ekin biçmesini betimliyor: "Kız ile oğlan, bir o yana, bir bu yana, salladıkça orak larını; en mahrem, en tatlı, en doyulmaz yerleri sallanıp duruyordu." (s. 397). Bu kitabı, böyle bir yazıyla anlatmak çok zor. Onu okumak, mutlaka okıımak gerekir. • Şair Baba ve Damdakiler/ Balaban/ AyJınlık Yaytnları/ tstanbul 197V CUMHURİYET KİTAP SAYI 266