Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Nobel Ödülünün Ardından çıkması gerektiğini bilen de. CBT 1500/18 Aralık 2015 9 Ama ne kadar çok para harcarsan, o kadar Nobel’e yakın araştırma yaparsın, diye bir düşünce yok. İyi bir fikir, iyi bir proje, temel / hayati bir mekanizmayı çözen ve nasıl çalışıyoru açıklayan bir proje.. Yo bunların da hepsi Nobel getirmiyor. Eminim Nobel Komitesi’nin önünde Nobel verilmeye değer 510 mükemmel araştırma mutlaka vardır. Sancar diyor ki: “Laboratuvarı ayakta tutacak hem para hem projedir ve yılda mutlaka oradan en az 35 makale çıkabilmelidir. Araştırmanın sonuçlarını makaleye dönüştürmezsen, para bulmakta zorlanırsın..” Üniversitesinde kendi tanıtım sayfasına gidiyorum, 2015’te yayınlanmış 4 makalesini görüyorum. Bunlar, oraya koymayı değer gördükleri.. Evet, “ayrıca araştırmaların nitelikli olmalı, ilgi uyandırmalı” derken bunun çok temel bir nedenini de açıklıyor: “Laboratuvarına nitelikli ve yetenekli genç araştırmacıların, iyi doktora ve doktora sonrası öğrencilerin/ akademisyenlerin gelmesi şart” diyor ve son yayımladıkları DNA Hasar Haritası’nın ortaya çıkartılmasında, böyle yetenekli elin gelmesindeki rolü vurguluyor.. Patron o, yol gösterici, araştırmayı/ deneyleri kuran, bütün gören ve hangi sonuçların Ayrıca Nobel’in üniversitesine kazandırdığı büyük prestiji de saymak gerekir. Rektör çok memnun ve sevinçli imiş. Aziz Sancar üniversiteye, oradaki çalışmalarıyla ilk Nobel’i kazandıran kişi! Üniversitede bir Nobelli bilim insanı daha var, ama Nobel kazandıran araştırmasını başka bir üniversitede yapmıştı. Bu nedenrle Aziz Sancar üniversite tarihine de geçmiş oldu. İyi bir laboratuvarda genç bilimciler hep çalışmak ister. Çünkü orada aldıkları sonuçların kendilerine başka laboratuvarların kapısını açacağını bilirler. İyi iş bulacaklar ve iyi de para kazanacaklar! Öyle diyor Sancar. Nobel hazırlıkları nedeniyle çalışmalardan bir süre uzak kalmasına üzülürken, “o gençler iş bekliyor, yönlendirilmek bekliyor. Sonuçların analizlerinin yapılmasını ve nihayet makalelerin yazılmasını bekliyorlar.. Onlara karşı sorumluluğum var.” Sancar’a makalelerin yayınlandığı dergilerin niteliğinin önemini de soruyorum. “Ben, aman etki faktörü büyük, makaleleri çok site edilen dergide yayınlansın, diye bir çabamı öne hiç çıkarmadım. Düşündüğüm hep şu oldu: Acaba bu makaledeki buluşumuz, bir temel kitapta, bir texbook’ta bir cümle olacak mı.. hep bunu düşündüm. Deney yaparken de bu düşünce hep aklımda durur...” Aziz Sancar’ın bir özelliği, alçakgönüllülük, evet sapına kadar hem de. Ama boyun eğmez bir yönü var. Otelde yaptığımız bir konuşmadan yola çıkarak Özlem Yüzak geçen Cuma günkü yazısında şöyle yazmıştı: “Sancar, ‘Nobel ödülünü almak aslından olimpiyatta altın madalya kazanmak gibi’ dedi. ‘Diğerleri de iyidir ama ipi bir adım önde göğüsledin mi tarihte sen hatırlanırsın’. “Ama Obama’ya kafa tutacak kadar da sert. ‘Beyaz Saray’a davet edildik eşlerimizle birlikte. Görüşme çok kısa sürdü. Söyleyecek bir şeyiniz var mı, diye sordular. ‘Bilim için ayırdığınız bütçeyi neden yüzde 20 azalttınız’ diye sordum. Sanırım hoşlanmadılar..’ dedi. ? “Benzer bir çıkışı İsveç’in Washington’daki büyükel ÜNİVERSİTEYE İLK NOBEL PTT’nin Aziz Sancar adına bastığı pul çiliğinde yaptığı basın toplantısında ‘Bir ülkenin eğitim bütçesi, savunma bütçesinden daha fazla olduğunda o ülke görevini yapmış olur’ diyecek kadar Prof. Dr. Aziz Sancar’a verilen Nobel sertifikası duyarlı.” *** Nobel konuşmaları ve törenleri üzerine sıcağı sıcağına Cumhuriyet’te yazılarımızı ve makalelerimizi yayımladık. Bunları tekrar etmiyoruz. Fakat Sancar üzerine kapsamlı bir öyküyü yakında bekleyin benden.. Nobel’e koşan bir bilim insanının gerilimli, heyecanlı, inişliçıkışlı öyküsünü.. 10 yıldır beklediğimiz geç kalmış bir Nobel’i almasının temel taşlarını ve aşamalarını anlatan.. Çok teşekkürler Aziz, bize hem Nobel heyecanını arattığın, hem gençlere iyi bir rol modeli olduğun, hem de Stockholm’e davetlerin ve o güzel günleri bizimle paylaş B Kimya Nobel Ödülü neden kimya dışındaki konulara veriliyor? u yıl kimya dalında Nobel ödülü, hücrelerin hasarlı DNA’ları nasıl onardıklarını ortaya koyan üç araştırmacıya verildi. Söz konusu çalışmanın son derece önemli olduğu su götürmez bir gerçek bu tür onarıcı düzenekler olmasaydı karmaşık yaşamın sürdürülmesi olanaksız olurdu. Ancak bu haber üzerine olayı daha iyi anlamaya çalışan insanları da hoş karşılamak gerekiyor, çünkü ödüle hak kazanan çalışma ilk bakışta kimyadan çok, biyolojik bir nitelik taşıyor. Üstelik, bu durum ilk kez de yaşanmıyor: geçmişteki on kimya ödülünden beşinin görünürde kimyadan çok biyolojiye yakın araştırmalara verildiğine tanık olunuyor. Kimya dalında iki kez Nobel ödülünü alan tek kişi olan Fred Sanger her iki ödüle de biyoloji araştırmalarından ötürü hak kazandı. İlki proteinlerin yapısıyla ilgili araştırmasıydı, ikincisi de DNA bireşimiyle ilgili bir yöntemin geliştirilmesine katkıda bulunduğu çalışmasıydı. Bilim alanındaki öteki iki Nobel ödülününtıp ve fizik bugüne dek hep konularıyla çok daha yakından ilintili çalışmalara verildiği görülüyor. Tüm bunlar bilim çevrelerinde sürekli çekişmelere yol açıyor. Peki, gerçekte neler oluyor? Bu duruma düşünsel bağlamda karşıt bir tavır sergileyenler bilimde sınıflandırmaya gitmenin insanlar tarafından ortaya atılmış anlamsız girişimlerden biri olduğunu öne sürebilirler. Onlara göre, doğa için fizik, kimya, ya da biyoloji gibi bir ayırım söz konusu değildir. Yunanlı düşünür Demokritos temelde haklıdır: evrenin özünde yalnızca atomlar ve boşluk vardır. Bu yorumdan yola çıkıldığında, bilimin sınıflara ayrılması yönündeki herhangi bir girişimin eksik ya da kusurlu olması kaçınılmazdır belki debilim dalındaki tüm ödüller gerçekte farklı kılıklardaki fizik ödülleridirler. Bu konuda takınılan daha olumlu bir tavır da kimya ödüllerindeki çeşitliliğin kimyanın her zaman ve her yerde karşımıza çıktığı gerçeğini yansıttığı yönündedir sonuçta, yaşam kendi kendilerini yenileyen kimyasallar yığınından başka bir şey değildir. Biraz daha fesat denebilecek bir açıklama da Nobel ödüllerinin bu ödülleri veren Nobel Vakfı’nın kurucusu Alfred Nobel’in isteklerini yansıttığı yönündedir. Ödüllerin hangi dallarda verileceği Nobel’in 1895 tarihli vasiyetnamesi doğrultusunda belirlenmiştir. O tarihte çok farklı bir tablo söz konusudur. Biyoloji henüz emekleme döneminde olduğundan, bu daldaki çalışmalar ödül kapsamına alınmamıştır. Biyoloji bugünlerde belki de en önde gelen bilim dalı, ama ödülleri veren İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi Nobel’in vasiyeti doğrultusunda davranmak zorunda olduğundan bu konuda pek bir şey yapamıyor. Dahası, biyoloji dalında bir ödülün olmaması günümüzde garipsenen tek durum da olmasa gerek. Nobel ödülleri bilimlerin dili olarak bilinen matematik dalındaki çalışmaları onurlandırmıyor (bu dalda verilen Fields Madalyası matematiğin nobeli olarak değerlendiriliyor). Ödülün yalnızca üç kişiye verilebilmesi, Büyük Hadron Çarpıştırıcısı gibi yüzlerce, hatta binlerce kişinin emek verdiği fizik dalındaki çalışmalarda ciddi bir sorun oluşturuyor. Son olarak da, Nobel’in kendisi bir kimyacıydı. Ödüllerin kaynağını oluşturan servetini güçlü ve oldukça güvenli bir patlayıcı olan dinamiti bulması sonucunda edindi. Bu yüzden de belli bir kesimin şimşeklerini üzerine çekti. 1888 yılında Fransa’da yanlışlıkla yayımlanan ölüm haberi “ölüm taciri öldü” başlığıyla verildi. Haberde Nobel’in “daha çok insanı daha hızlı öldürmenin yollarını bularak” servete kavuştuğu dile getiriliyordu. Nobel, ölümünden sonra gaddar ve ruhsuz biri olarak algılanacağı kaygısıyla Nobel Vakfı’nı kurup servetiyle iyi bir şeyler yapmaya çalıştı. Barışa katkıda bulunan kişilerin ödüllendirilmesine karar vermesi de bu yüzdendi. Gelgelelim ki, Henry Kissinger, Rahibe Teresa veseçilmesinden bir yıl sonra Barack Obama ve daha başka kişilerin bu ödüle layık görüldüğüne bakılırsa, Nobel barış ödülünün kimya ödülünden çok daha tartışmalı olduğu da söylenebilir. Rita Urgan, Kaynak: The Economist/ 7 Ekim 2015