24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Müfit Akyos mufıta@ttmail.com 8 Alfabe CBT 1493/30 Ekim 2015 ALFABEYİ KUTSAMAK: Oyuncak Hikâyesi II Küresel oyuncak pazarının yapısı, pazarı önemli ölçüde biçimlendiren birkaç büyük firma ile yenilikçi ve özgün ürünleriyle küçük firmaların yer aldığı kutuplaşma biçimindedir. Bu yapıda büyükler ilk fırsatta küçükleri yutmaktadır. Pazardaki yönelimleri belirleyenler de ölçek ekonomisi, marka bilinirliği ve lisans anlaşması yapma güçleriyle büyüklerdir. Küçüklerin tek şansı özgün ve etkileyici bir ürünle çocukların aklını çelebilmeleridir. Oyuncak sektörü mevsimsel (dönemsel) bağımlılığı aşmak ve pazarı büyütmek için Hollywood aracılığıyla filmoyuncak ilişkisini kurarak özellikle “ölü mevsimlerde” çok büyük tanıtım ve reklam bütçeleriyle pazara film karakterlerinden oluşan oyuncaklar sürmeye başladılar. İlk çıkış ve pazarın doygunluğa ulaşmasından sonra ürün ömrünü uzatmak üzere çocuk TV kanallarındaki diziler ve reklamlar devreye sokulmaktadır. Bütün bunlar üst düzeyde bir yönetim ve karar mekanizması anlamına gelmektedir. Ülkemizin oyuncak sanayisinin üretim ve yönetim kapasitesi olması gerekenin çok uzağındadır. Sektörün öncelikle küresel oyuncak değer zincirindeki rolünü iyi tanımlaması ve bunun gerektirdiği tasarım, üretim, test ve analiz kapasitesi ile yönetim becerilerine kavuşması gerekir. Ayrıca yeni fikirlere ve onları yaşama geçirecek mühendislik becerilerine ve çeşitlendirme yapabilme becerisine sahip olmaktır gerekmektedir. Ülkemizin oyuncak sektörü ile ilgili güvenilir bir araştırma yoktur. BTS Bakanlığı’nın 2013 yılı verilerine göre sektörde 200 girişimci faaliyet göstermekte, işlendirme 3.000 ve ticaret hacmi yaklaşık 426 milyon liradır. 2002’de 3, 2014’de 27 patent ve faydalı model başvurusu yapılmıştır (on yılda 194!). Oyuncakçılar Derneği Başkanına göre sektörün büyüklüğü 1 milyar lirayı aşmıştır. Türkiye’de son 5 yılda (20102014) 1.9 milyar dolarlık oyuncak üretilmiş, 493.6 milyon dolarlık (%26) dışsatım yapılmış. Aynı dönemde ithalat 3.1 milyar dolar olmuş. Son 5 yıllık oyuncak ithalatının yaklaşık yüzde 58’ini, ihracatın ise yüzde 29’luk bölümünü plastik oyuncaklar oluşturmakta. PAGEV’in konuyla ilgilenmesinde ana güdünün plastik kullanımının arttırılması olduğu anlaşılmaktadır. 2013 yılı verilerine göre; ülkemizde yaşayan 014 yaş grubundaki yaklaşık 19 milyon çocuğun yıllık ortalama oyuncak tüketimi 2025 (?) dolar civarında. Bu rakam ABD’de 371, İngiltere’de 438, Fransa’da 358, Almanya’da 336, İtalya’da 187, İspanya’da 176 dolara ulaşıyor. Eğer popülist bir yaklaşımdan uzak durulmak isteniyorsa başta Euromonitor gibi güvenilir veri kaynaklarından ve dünya oyuncak sektörü için yapılmış özel araştırma raporlarından yararlanılarak kapsamlı bir araştırma yapılarak büyük resmin görülmesi, oyuncak sektörümüz için yaşamda karşılığı olmayan “hamasi” yaklaşımlardan uzak bir stratejinin oluşturulması gerekmektedir. Kolaycı bir çözümle “oyuncak OSB’si” demeden önce sektörün küçük işletmelere uygun yapısı, farklı coğrafyalarda işlendirmeye etkisi düşünülerek değişik modeller üzerinde çalışıldıktan sonra karar verilmesi daha akılcı olabilir. Ülkemizde son on yıldır ağırlaşan biçimde göç, ölüm ve çatışma sarmalında onulmaz travmalarla büyüyen milyonlarca çocuğumuzun oyuncağa daha kolay erişmesini, hayal kurmalarını ve yaratıcılıklarını zenginleştirmelerini istiyorsak psikologlardan, pedagoglardan, tasarımcılardan, üreticilerden destek alarak ve dünya gerçeklerini doğru kavrayarak oyuncak sektörüne hayat verebiliriz. Onlar 10 Ekim 2015 tarihinde barışın kardeşliğin düşmanı olduklarını bir kez daha gösterdiler. 1 Kasım’da vereceğimiz oylarla, toplumsal barışa, laikliğe, bilimin yol göstericiliğine, insan hakları ve eşitliğe dayalı geleceğimizi “yeniden inşa etmek” kararlılığımızı göstermek zorundayız. Oyuncak sanayimizin üretim ve yönetim kapasitesi olması gerekenin çok uzağındadır Latin ve Arap Harflerinin Ortak Tarihsel Kökeni Yazı, tarihe Sümer tapınak ekonomisinin kazandırdığı bir buluştur. Tapınak, Sümerlerde yalnızca bir ibadethane değil; aynı zamanda birer toplumsal depo görevi görüyordu. Kent halkı yıllık hasadının bir bölümünü tapınakta depoluyor ve ülkenin ekonomik ihtiyaçları bu sayede gideriliyordu. Tapınakta depolanan hasadın ölçüm ve girişçıkış kayıtlarının tutulması zorunluluğu, MÖ. 3200’lerde Çivi Yazısı’nın doğuşu ile sonuçlanmıştır. Arkeolog Sergen Çirkin srgncrkn@gmail.com B işçiler tarafından geliştirilen bu sistemi, bugün yeryüzünde milyarlarca insan hâlâ kullanmaktadır. u yazı sistemi, Mezopotamya’da Büyük İskender dönemine kadar yaygın biçimde kullanılmış, İskender sonrasında yaygınlığını kaybetmiş, miladi yıllara doğru ise tamamıyla unutulmuştur. Özetle Çivi Yazısı, zaman PROTOSİNATİK YAZI VE ALFABENİN KÖKENİ 1) Mısır Hiyeroglifleri içinde insanlığın belleğinden silinip gitmiştir ve günümüzün hiçbir yazı sistemi ile ilgisi yoktur. Bugün göz gezdirdiğiniz bu satırları okumanızı sağlayan harflerin kökeni ise antik Mısır hiyerogliflerine uzanır. “Hiyeroglif” Yunanca “hiyeros” ve “glifo” sözcüklerinin birleşiminden oluşur ve “Kutsal İşaretler” anlamına gelir. Krali bir yazı sistemi olan hiyeroglif karmaşıktı ve yazılması oldukça zordu. Mısırlı rahipler, yüzlerce karmaşık resimden oluşan bu sistemi daha basit ve işlek bir hale getirdiler ve böylece “hiyeratik” adı verilen yeni bir yazı doğdu. (Gör.1) Rahiplerin işlek bir hale getirdiği bu yeni yazı biçimi; Mısırlı taş işçileri ve maden ustalarınca daha da basitleştirilerek, işçi sınıfına yönelik bir yazı sistemine dönüştürüldü. Mısırlı Mısırlı işçi sınıfı, MÖ. 1800’lerde temeli “hiyeratik” yazıya dayanan yeni bir sistemin temelini attı. Bu sistem oldukça işlekti. Üstelik her işaret yalnızca belirli seslere karşılık geliyordu (hiyeroglifte ise her resim/işaret belirli heceleri veya kelimeleri karşılar). 1993 yılında Egyptolog Dr. John Darnell, Mısır’ın güneyindeki Wadi elHol adlı merkezde kalker kayalıklar üzerine kazınmış birkaç satır yazı buldu. Wadi elHol’da bulunan bu işaretler, “ProtoSinatik” yazının bilinen en eski örneğidir. Mısır’da ortaya çıkan “ProtoSinatik” yazı, açıkça alfabenin atası konumundaydı; fakat bugünkü anlamda anladığımız alfabeyi ilk kez Fenikeliler kullandı. Mısır’ın Asyalı bir uzantısı olan Fenike, Sina Yarımadası’ndan kuzeye doğru yönelir ve Doğu Akdeniz sahilleri boyunca yayılır. Bu bölge, tarih boyunca Mısır ile sıkı ilişkiler içinde olmuştur. Fenikeliler Mısır’dan esinlendikleri bu sistemi geliştirdiler ve bütün Akdeniz havzasına yaydılar. Ortadoğu ve Latin dünyasına ait alfabelerin hemen hepsi, Fenikelilerin geliştirdiği bu ilk alfabeden doğdu. FENİKE ALFABESİ: ARAP VE LATİN HARFLERİNİN ORTAK KÖKENİ 2) ‘A’ Harfinin Evrimi “Alpu” Mısır “ProtoSinatik” yazısında bir boğa başı biçiminde gösteriliyordu. Bu işaret Fenikece’de Alep; İbranice’de Alef; Aramca’da Alaf; Süryanca’da Alap ve Arapça’da Alif yani Türklerin deyimi ile “Elif” biçiminde geçmektedir. Aynı işaret batı dünyasında Grekçe’de Alfa, Latince’de ise “A” harfi olmuştur. (Gör.2) “Bet” işareti Mısır “ProtoSinatik” yazısında bir dikdörtgen biçiminde gösteriliyordu. Bu işaret Fenikece’de Bet; İbranice’de Bet; Aramca’da Beth;
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle