24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CBT 1493/30 Ekim 2015 SEÇİM SONRASI DOĞAN KUBAN BOZKURT GÜVENÇ Boyunduruk Kabul Etmeyen Bir Ülkenin Çocukları Olarak Büyüdük Boyunduruk çift çeken öküzlere vurulur. İnsanlıklarını unutmayanlar boyunduruk istemezler. Çetin Altan’ın ‘ensenizi karartmayın!’ sözü de “boyun eğmemek anlamına” gelir. Boyun eğmemek Türk halkının Kurtuluş Savaşı’nda kendi tarihine armağanıdır. Türkiye’yi yok etmek isteyen Batılı emperyalistlere karşı söylenmiştir. Bunun çağdaş sinonimi Cumhuriyet, Demokrasi ve Özgürlük’tür. Uygar dünyanın, çağdaşlık formülüdür. 1923’ten bu yana Türkler de dahil, dünyanın çağdaş ve uygar insanlarının, eğer şansları olursa, ulaşmak istedikleri ortak amaçtır. Bertrand Russel İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ilk atom bombası atılmasından etkilenerek, insanlığın sonunun geldiğini düşünmeye başlamıştı. Yaşamını dünya barışı için çalışarak geçirmiştir. Türkiye’nin sonu mu geldi? diyorlar. Hayır! Toplumlar ağaçlar gibidir. Kişisel ölüm toplumda yoktur. Cesaretinizi kaybetmemek için Yahudi tarihini düşünmeniz yeter. Yurdun dört bir köşesinden ağıtlar yükseliyor. Kötülük bu ağıtlara kulak tıkamaktır. En kötü şey ise bu ağıtların öç çağrısına dönüşmesidir. Bunu engellemek en büyük ulusal görevimizdir. Sıradan halkın düşünmekten ve sorumluluktan kaçma eğilimi vardır. Bunun nedeni fakirlik ve yüzlerce yıl sürmüş kulluk ve köleliktir. Fakat ‘halk düşünemez , sorumluluk alamaz’ anlamına gelmiyor. Kanıtı da Kurtuluş Savaşı’dır. Yurtta herkesin gözlemlediği bir cehalet, vurdum duymazlık ve yaygın bir endişe var. Bu, kente göçen fakir halkın politik istismarının sonucudur. İktidara geçen partiler para vererek, menfaat sağlayarak, beyin yıkayarak bunu sağlıyorlar. Bir de bağımsız neden var: Çağdaş çevrenin yalancı zenginliğinin fakir halkın gözlerini kamaştıran parlaklığı ve bir yalan ve abartma kaynağı olan reklam. Bizim devlet adamlarının söyledikleri sözleri dünyanın hiçbir uygar ülkesinde işitemezsiniz. Dünyanın hiçbir ülkesinde, kendi dili dışında, Arapça ile başlayıp İngilizce ile biten bir öğretim programı henüz tasarlanmadı. Bu tür çelişkileri üreten bir hükümet var. Bu anomaliyi anlatan bir de Bektaşi hikâyesi anımsamaya değer: ‘İki Bektaşi cennette buluşmuşlar. Eskisi yeni gelene sormuş: Bizim köyde ne var, ne yok? yeni gelen, ‘Sarhoş Memet cami imamı oldu’demiş . Eskisi de, ‘bu bilgi yeter!’ diye yanıtlamış. Durumun ağırlığı ülkenin özel coğrafyasından ve ona paralel jeopolitik nedenlerden olduğu kadar, yürütmenin büyük hatalarından da kaynaklanıyor. Ekonomi batık, devletin uluslararası itibarı yerlerde, dış politika iflas etmiş, adalet ve demokrasiye paydos, öğretimin standartları düşük, halkta iç savaşın eşiğine geldiğimiz algısı var. Cinayet ve intihar nedeni ile bütün ülkede psikojik dengesini yitirmiş bir toplum görüntüsü yaygın. ‘Halk ellen gelen düğün bayram havasında’. Dünya haber ajanslarında sürekli dile getiriliyor. Çağdaş dünya koşullarına uyamayan toplumun ve onu yönetenlerin bilgisizliğinden kaynaklanan bir durum. Bunalımın nedenini insanların cahilliğine, ahlaksızlığına bağlamak, sorunu anlamak için yeterli değildir. Sadece partileri ya da iktidar partisini suçlamak yeterli değil. Yaralanan bir ağaca bakteriler ve mantarlar hücum eder. Onun içini çöplüğe çevirirler. Bu toplum kendisini yaralıyor. Biz olmayan kötülükler yaratıyoruz. Bu duruma kayıtsız kalanlar da Osmanlıyı batıran cehaletin mirasçılarıdır. Enseyi Karartmayalım Köprüden önceki son çıkışta, Çetin Altan’ ın “Enseyi Karartmayalım” vasiyetini nasıl anlayalım, nasıl yorumlayalım? Hayat dolu yazar kişiliği, güçlü dili ve kalemiyle yönetimleri eleştirdi ve toplumu yönlendirdi ama umutsuzluğa düşürmedi. Gerçi inançla savunduğu demokrasiyi görmeden aramızdan ayrıldı ama, geride idealist olduğu kadar gerçekçi bir vasiyet bıraktı: “Özgürlük, mutluluk gibi, erişilecek bir hedef değil, izlenecek yol”dur. 4 Beklenmeyen sürpriz bir gelişme olmazsa, zamanında ve güvenlik içinde yapılacakmış gibi görünen 1 Kasım seçimleri ülkeye yeniden bir koalisyon mesajı verebilir. Yapılır mı yapılmaz mı bilemiyoruz. Ancak, 7 Haziran genel seçiminden farklı olarak, Cumhuriyeti zor bir restorasyon (onarım) dönemi bekliyor. Çözümü hiç de kolay görünmeyen şu sorunlarla: • Hangi partilerin koalisyonu? • Başkan RTE, iktidarını bu koalisyona devretmeye razı olacak mı? • Hükümet kurulamazsa, AK Parti bölünür ya da 5. parti kurulur mu? • Koalisyon hükümeti eğer kurulabilirse, ülkenin bağımsız ve tarafsız yargı sorunlarını çözecek, kutuplaşmış bölge ve zümrelerini uzlaştıracak, tükenen ekonomiyi canlandıracak, parlamentoyu çalıştıracak, belki en önemlisi, işsiz ve umutsuz kuşaklara bir tarih ve varlık bilinci kazandıracak bir eğitim reformu yapabilir mi? 4 Yapısal sorunları etkileyen başka güçlükler, yurttaşlarda aldırmazlık ve duyumsamazlık denmese bile, yaygın bir sessizlik dikkati çekiyor. Bu, yıpranan ve kendini tüketen demokrasiden bıkkınlık mı, yoksa kadercilik simgesi mi? Belki birbirini besleyen her ikisi de. Seçmen barış, huzur ve adalet istiyor ama hangisi, ilahi mi sosyal mi? Devrimci Papa Francis ile Kur’an bilgini Yaşar Nuri Öztürk, ahlaklı kişi ve toplumlar için Allah inancının şart olmadığı görüşünde buluştular. Oysa Allah inancı bir yanda dursun, farklı mezhep ve tarikat mensupları birbirini düşman görüyor, kendi ülkesine cihat açan, yağmayı, soygunu, talanı meşru gösteren din tacirleri var. “Dindar ve kindar bir gençlik” yetiştirmekle övünen, kendi şehidine lanet okuyan, kadını “şeytan” görüp taşlayan tarikatçıların fanatik inançları, kanunla değiştirilebilir mi? Dar’ül Harp ülkesinde Dar’ül İslam barışı nasıl sağlanacak, savaşla mı barışarak mı? Bir iç savaş ya da darbe elbet Dünya’nın sonu olmayabilir ama zorunlu mu? Unutmayalım ki yenen de yenilen de Türkiye için ölecek. Öyleyse cennet kimin ödülü olacak? Gelecek aylarda “Cehalet ve Eğitim” konusunu sürdürmeye kararlıyız. Barış, huzur ve mutluluk için, yitirdiğimiz onurumuzu yeniden kazanmak için, birbirimize, kendimize, dünyaya yabancılaşmayalım, komşumuzu ötekileştirmeyelim. Algı mühendisliği yapanlara direnelim. Yanılgılarımızı ve özsaygımızı onarmak için, korkmayalım, sinmeyelim, sesimizi duyuralım. Pekin’de yürüyen tankları durduran tek bir kişiydi. Ülkücülük gerçeküstü bir ütopya değildir. 4 1 Kasım sandığına güvenle gidelim. Sırat köprüsünden önce son çıkış yok. Seçim sonucunda oyumuzu yadsımak zorunda kalmayalım. Özgürlüğün ve çağdaş ahlakın bedeli kişisel sorumlulukların bileşkesidir. Barış ve huzur, hak edenlerin, bedelini ödeyenlerin ödülüdür. Uygarlık, zaman kavramını yaratan, zaman bilincine sahip, ‘kendini bil’en erdemli insanlar için geçmişten geleceğe uzanan evrensel bir serüvendir. 4 Çetin Altan inandığı ve savunduğu demokrasiyi göremeden gitti. Ama bize ölümsüz bir yaşamöyküsü ve ülküsü bıraktı. Toplumumuzu çok zor günler bekliyor; ama ne yapalım edelim, “Enseyi Karartmayalım!” Çocuklarımıza onurla yaşayacakları bir dünya mirası bırakalım.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle