Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
DOĞAN KUBAN Kültür BAŞLANGIÇTA TEK DOĞRU CBT 1435/19 Eylül 2014 5 Parti=parçalanma ise hepimizi birleştiren ne var? yaşadığımız yerkürenin fiziksel geleceğine ilişkin evrensel öngörüler bütün insanlık için tehlike çanı çalıyor. İnsanlık için ortak bir minimum tek bir ‘doğru’ davranış tanımlıyorlar. İnsan odaklı, evrensel ve bilimsel doğrular bütün devletlerin anayasalarının temelini oluşturmak zorunda. Bunlardan birincisi insanların yaşamlarına ilişkin, diğeri bütün yerkürenin yaşamını tehdit eden bilimsel öngörülerle ilgili. Yineleyelim. Dünyada parti doğrusu kalmadı. Sağ, sol, AKP, CHP, vb., söylemler bazı gerçekler içerse de, dünyanın ortak doğrusu değildir. Gelecekle ilişkileri kalmamıştır. İnsanın yer yüzünde yaşamını sürdürmesine ilişkin doğrular evrenseldir. Herkesin karnının doyması, aç ve susuz kalmaması, barınma hakkı, okuma hakkı, çalışma hakkı artık tartışma konusu değildir. Buna ulaşma yönteminin partici çeşitlemeleri bu hakların verilmesini engelleyemez. Burada parti yöntemi söz konusu değildir. Her devletin anayasası bu ilkeler üzerine kurulduğu zaman çağdaş dünyanın kapısı açılabilir. İnsanı tanımlayan bu haklar bugün vurgulanan hak, hukuk, adalet, özgürlük, demokrasi gereksinmelerinden daha önceliklidir. Çünkü insanın hayvandan farklı olan statüsünü tanımlıyorlar. Devlet bağlamında tek ölçüt eşitliktir. insan kalmayacak! Çağdaş devletin ve partilerin ‘Amentü’sü bu olmak zorundadır. Yoksa nesliniz tükenecek! Soruna bu açıdan yaklaşan bir söylem işittiniz mi? Dünya toplumları, kuşkusuz Türkiye de, bu aşamaya ulaşmadan yenilik ve çağdaşlıktan söz edilemez. ‘Doğru’ düzen sadece orada başlar. 21. yüzyıl bunu gerçekleştirmek zorunda. Sevgili Okuyucular, Küresel ısınma gibi ürkütücü konulara değinmiyorum. İstanbul’un, Ankara’nın kirlenmiş Anadolu ırmaklarından acele pompalanan, kokan sularından da söz etmiyorum. Bunlar sandığınızdan çok daha çabuk aklımızı başımıza getirecek! 1543 tarihli Kopernik’in Güneş sistemi kuramı antik Ptoleme kuramının yerine geçene kadar 200 yıl geçmişti. Fakat bugünkü ekonomik ve ona bağlı politik sistemin tepe taklak olması için 25 milyon kişinin bir iki hafta susuz kalması yetebilir. Bir de kendinize ve dostlarınıza sorunuz. Belki vurdum duymazlar da esinlenirler. Parti içi ve dışı söz dalaşları mı, yoksa toplumun tümünü doyuran, barındıran, okutan, iş veren bir rejim mi güncel (sözde) medya’nın konusu olmalı? Bunu partilerden beklemeyin! Medya denilen şey, yani iletişim ağı bu amaca yaklaşan bir içerik kazanmaya doğru bir atılım yapmalı! Acaba nano’nun ne olduğunu bilen bir politikacı var mı? Kaç gazeteci var? Sokaktakilere sormaya cesaret edebilir misiniz? Ama nanoteknoloji doğayı değiştirmeye başladı bile. Geceleri yolu kendinden aydınlatan ışıklı bir çocuğunuz olsun ister misiniz ? Türkçede namus sözcüğü yoktur. Namus Arapça. Biz Arapçayı Kuran yoluyla öğrendiğimize göre demek Kuran’da namus kavramı var. Fakat sözlüğe bakınca ‘Namus’ kanun ve ırz anlamı taşıyor. Türkçesi ‘doğru’. Bizim için namuslu olmak doğru olmak. Bu konuya nereden geldim?. Diyojen gibi lambayla namuslu adam arıyorum. Okuyamadığım gazetelerin başlıklarına bakıyorum. Savcı ve hâkimlerin maaşlarını arttırmışlar. Bunu yapanların adalet sevgisi göz yaşartacak mertebede! D oğrunun karşıtı, eğri. Her iki sözcük doğa gözlemi ve geometri üzerine oturuyor. Doğru eğrilmeden giden. Sıratı müstakim, Arapçası doğru yol (parti değil). Parti, parça demek. Türkçe değil. Partilerin söylemi doğru olamaz. Çünkü başka telden çalan parçalar var olacak, demek. Bu da, partilerin, toplumu parçalayan kurumlar olduğunu kanıtlar. Politika tarihi de bu parçalanma ve sürekli kavgaların tarihidir. Herkesin ağzında farklı olan şey, ‘doğru’ değildir! Peki,toplumları birleştirici olan bir şey var mı? Coğrafya, ne göçer ne de yerleşmiş toplum tarihinde birleştirici değil. Bir egemenlik alanı. Sınırlar değişiyor. Göçer’de ‘yurt’ sözcüğü bir çadıra kadar indirgenebildiğine göre, sadece yaşanan bir yer demek. Bir toplumu sadece dil tanımlıyor. Tarih bunu kanıtlıyor. Avrupalılar Osmanlılar demez, Türkler der. Türkçe konuşan demek. Bundan doğal bir ayırım olamaz. İnsanı hayvandan ve birbirinden ayıran konuştuğu dildir. Yeniçeriler, Osmanlı bürokratları, Enderun mensupları, Harem, sultanlar, eğer Türkçe konuşmasalardı, bir arada yaşayamazlardı. Onun içi sadece Lazca, Kürtçe ya da Arapça konuşanı Cumhurbaşkanı yapmıyoruz. Bu gereksinmeyi toplum katında genişletmeniz gerek. Türkiye’de öğretim Türkçe olacak. İsteyene istediği kadar dil öğretin. Ama birleştirici sadece anlaştığınız ve kendinizi anlattığınız dil. Başka bir şey yok. Dil olmasa Türkiye de olmazdı! ‘Doğru’ (Arapça namus değil!) dediğimizde özlediğimiz insanı tanımlıyoruz. Doğru, dosdoğru, sopa gibi doğru, doğru söz’e ne denir, doğru adam deriz. Bizim dilimizde ‘doğru’ ‘ırz’ anlamını içermez. Doğru adam gerçeği söyleyen, yalancı olmayan, sözüne ve işine güvenilen demek. Ben doğru adama güveniyorum. Namuslu adama güvenmiyorum. Çünkü namus Arapça’da kanun ve ırz anlamına geliyor. Büyük Millet Meclisine bakıp doğru kanunlar (yani yasalar) çıktığını söyleye mem. Ulusun bazı temsilcilerinin ya da o sırada salonda olanların yasaları desem yanlış olmaz. Eskiden de öyleydi. Dünyada da öyle. Boyuna ‘ırz’dan söz eden adamın da, ne doğruluğuna ne de namusuna güvenmem. Yasaya dayanarak seçmenlerin %37’sinin oyu ile cumhurbaşkanı seçtik. Demek ki yasa doğru olanı içermese de oluyor. Politik gerçek ‘doğru’ değil. Zaten bütün dünyanın sorunu da bu! Politik partiler her ürettiklerini, kendi ahlak standartlarına göre, toplumla bölüşürler. Çünkü tümel doğruyu değil, kendi doğru versiyonlarını uygularken başka türlü davranamazlar. Bu politik haksızlıkların, tartışmaların ve kavgaların nedenidir. Bu durumun sözde demokratik kontrol mekanizmaları var dense de bunun var olmadığını gazete okuyan herkes biliyor. Partiler ilke olarak yalan üzerine kurulmaz. Fakat bir toplum modeli üzerine, ya da boş bir söylem üzerine kurulmuştur. Karşısında başka söylemleri olan partiler vardır. Her biri kendi söyleminin savunucusu olduğu için ‘Doğru’dan değil, kendinden yanadır. Yani namusu, ya da yasası kendi doğrusudur. Bunun toplumun tümünün, dünyanın tümünün gerçekleriyle ilgisi yoktur. Çıkardığı yasalar kendini kollayan yasalardır. Tersini gördünüz mü? Çoğunluk partisinin onayladığı yasadır. Arapça kanun, partinin namusu olabilir. Ama sözlük tanımı gereği, doğru olmakla ilgisi yoktur. Bizde de, başka ülkelerde de halkların anlayamadığı, boyuna şikâyet ettiği sorunu budur. Bu güne kadar var olan devlet geleneği içinde politik yaşamın doğru olması, partizan bir sistemde olanaksızdı. Olmadı. Çoğunluk sisteminin demokrasi olmadığını Çin de, Rusya da Türkiye de bütün dünya sabahtan akşama yineliyor. Pek çok demokratik ülke de tekleyip duruyor. ÇAĞDAŞ DEVLETİN AMENTÜSÜ TEK BİR DOĞRU’YA DOĞRU Ne var ki yakın geleceğin dünyası bunu aşmak zorunda! Çünkü üzerinde Gazetelerde, televizyonlarda, politikacıların ağzından duyduklarınız neler? Ulaşım, yapı, tüketim ve bunlarla sarmaş dolaş cinayet ve hırsızlık. İnsanlar Tayfun Akgül korkudan titriyor, ama oy vermeye de gitmiyorlar. Devletler, bay ‘X oğlu X’i’yi zengin etmek, cinayetleri engelleyememek, İngilizce ve Arapça öğretmek, hapishane, residans ve saray yapmak için kurulmuyor. Aç uyuyan, soğuktan donan, okula gidemeyen, iş bulamayan ve hastalığı tedavi görmeyen