Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Haber CBT 1435 /19 Eylül 2014 15 Parmak izi biçimleri kalıtımsal mı? Babasının gençliğini tıpatıp andıran bir çocuk gördünüz mü hiç? İki insan arasında bir bağlantı olduğunu çoğu zaman yüz hatları, ya da saç rengi gibi ortak birtakım fiziksel özellikler taşımalarından anlayabiliriz. B unun nedeni her çocuğun sahip olduğu genetik malzemenin (DNA) yarısını anneden, öteki yarısını da babadan almasından kaynaklanır. Peki, insanın parmak izi gibi minicik bir parçası için ne demeli bu da kişinin kalıtımsal bir özelliği midir? Herkesin kendine özgü bir parmak izi olduğundan, kimliğin belirlenmesinde parmak izinden yararlanılır. Ne var ki, insanlar benzer parmak izi biçimlerine sahip olabilirler. Ailenizle birlikte aşağıdaki deneyi yaparak parmak izi biçiminin annenizden, ya da babanızdan gelen bir başka özellik olup olmadığını anlayabilirsiniz. Kişiye özel, eşsiz bir özellik olan parmak izi henüz anne karnında iken biçimlenmeye başlar! Dölütün gelişme sürecinin 10. ile 24. haftası arasında parmak uçlarındaki derinin üst katmanında (epidermis) kıvrımlar oluşur. Bu kıvrımların her bir parmakta oluşturduğu, zaman içinde herhangi bir değişime uğramayan durağan biçimlere parmak izi adı verilir. Öyle ki, kişinin parmak izi çocukluktan erişkinliğe dek hep aynı kalır. Yaş ilerledikçe parmak izinin boyutlarında bir değişiklik meydana gelse bile, biçiminde herhangi bir değişiklik söz konusu değildir. (Bu sürecin nasıl işlediğini daha iyi anlamak için mürekkebe daldırdığınız parmağınızın ucunu bir balonun üzerine bastırarak parmak izinizi alın ve ardından balonu şişirin.) Her insan kendine özgü ve zaman içinde değişmeyen bir parmak izine sahip olduğundan, parmak izi kimliğin belirlenmesinde kesin bir kanıt işlevini görür. Örneğin, polis bir kişinin suç işlenen bir yerde bulunup bulunmadığını belirlemek amacıyla parmak izinden yararlanabilir. Parmak izindeki kıvrımların sayısı, biçimi ve aralarındaki açıklık tam olarak bilinmemekle birlikte, parmak izleri biçim düzenine göre ilmek, kemer ve sarmal olmak üzere üç ana sınıfa ayrılırlar. Gerekli Malzemeler • En az bir anne ve baba • Büyüteç (isteğe bağlı) • Üç ana parmak izi biçimini (ilmek, kemer ve sarmal) gösteren çizimleri inceleyin. İlmek biçiminde kıvrımlar her iki yandan gelip yukarıya yönelirler ve genellikle geldikleri yerden dışarıya çıkarlar. Sarmal biçiminde kıvrımlar genellikle çember biçimindedir. Kemer biçiminde kıvrımlar bir yandan gelip ortada hafifçe yükselirler ve genellikle ters yönden dışarıya çıkarlar. • Farklı biçimleri ayırt edebilecek duruma gelin. Bu ana biçimler arasında da, söz gelimi tipik kemer biçiminin çok daha kıvrımlı bir türü olan “tenteli kemer” gibi birtakım farklı türleri olabileceğini de göz önünde tutun. • Aile bireylerini biraraya toplayın. Böylece parmak izlerine topluca bakabilirsiniz. • Her bir kişinin sağ işaret parmağının izine bakarak biçimini belirleyin. Bu işlemi yaparken daha iyi bir görüntü elde etmek için büyüteçten yararlanabilirsiniz. • Belirlenen parmak izi biçimlerinde genel bir eğilime tanık olunuyor mu? Parmak izleri kalıtımsal özellikler taşıyor mu? Bir başka deyişle, kardeşlerin parmak izleri genelde aynı biçimde mi? Kişilerin parmak izi biçimleri anne ve babalarınınkiyle aynı mı? Ek işlem: Parmak izinin kalıtımsal bir özellik olup olmadığı konusunda daha iyi bir sonuca varmak için aynı işlemi daha çok sayıda kişiye uygulayın. İşlemi birbirleriyle bağlantılı en az 15 çift insana (örneğin, kardeşler) ve birbirleriyle bağlantılı olmayan en az 15 çift insana uygulayın ve eşleşen parmak izi biçimlerinin yüzdesini not edin. Bu yüzde bağlantılı ve bağlantısız kişilerde aynı mı? Hangisinde daha yüksek? Bu veriler parmak izinin kalıtımsal olup olmadığı konusunda nasıl bir sonuca ulaşmanızı sağlıyor? Kalıtımla edinilmiş parmak izi biçimleriyle ilgili kimi örneklere tanık oldunuz mu? Parmak izi biçiminde kalıtımsal bir bileşene tanık olunmakla birlikte, bu bileşenlerin kişiye nasıl aktarıldığıyla ilgili genetik sürecin çok sayıda geni içeren oldukça karmaşık bir süreç olduğu görülüyor. Parmak izi bireyin anne karnındaki gelişimi sırasında bulunduğu ortamdan da etkileniyor. Bu yüzden kalıtımla edinilmeleri olası parmak izi biçimlerinin kimi örnekleriyle (babasının parmak iziyle aynı biçimde parmak izine sahip olan bir kız ya da erkek çocuk) karşılaşmış olabilirsiniz. Gelgelelim, yakından bağlantılı oldukları bilinen kişiler için her zaman aynı durum söz konusu olmayabilir. Parmak izi biçiminin kalıtımla geçtiğini daha açık bir biçimde görebilmek için çok daha büyük bir örneklem grubundan yararlanmanız gerekir. Her bireyin kendine özgü bir parmak izi olması ve aynı DNA’ya sahip tek yumurta ikizlerinde bile parmak izinin farklılıklar göstermesi ise parmak izinin tümden genlerin denetiminde olmadığına işaret ediyor. Rita Urgan, Scientific American Online/ 12 Haziran 2014 GÖZLEMLER VE SONUÇLAR İŞLEM HAZIRLIK menin finansal anlamda kısıtlarla karşılaşma ihtimalini arttırmaktadır. En iyi ihtimalle böyle bir kısıtla karşılaşılmasa bile, artık bir maliyet artışına maruz kalınacağı kesindir. Aslında ekonominin büyümesinde bugüne kadar ciddi bir sıkıntı yaşanmamasının nedeni de 2007 sonrasında başlayıp son yıllara kadar süren dünya ekonomisindeki likidite bolluğudur. Maalesef 2007 sonrası yaptığı uygulamalarla mevcut iktidar, ekonominin üretim yoluyla dış kaynak elde edebilecek iktisadi faaliyetlere yeretince önem vermedi. Sınaî faaliyetler bu dönemde cazibesini yitirdi. Ticaret ve inşaat gibi yerel hizmetlere dayalı faaliyetlerin ise cazibesi arttırıldı. Türkiye üretiminin uluslararası rekabet gücünde önemli artışlar yaşanmadı; aksine son zamanlarda düştü. Bu gelişmeler, sonunda ülkeyi son derecede istikrarsız bir büyüme pratiğine mahkum etti. Dahası bu tarz bir büyüme pratiğini devam ettirme gayretleri, ekonomide daha sonraları tamiri son derecede zor ve maliyetli sonuçlar doğuracak birtakım politikaların uygulanması yönünde tartışmaları başlattı. Üretim yapısı önemli ölçüde kırılgan hale gelen Türkiye ekonomisi, son zamanlarda ülkemizde ve bölgemizde ortaya çıkan siyasi gerilimlerin yarattığı maliyetleri telafi edebilecek yeterli güce sahip değildir. Yaklaşık bir buçuk yıl gibi kısa bir sürede yaşanan üç seçimin böyle bir ekonomide oluşturacağı siyasi istikrar sorunları ve doğuracağı maliyetleri telafi çabaları ise, ister istemez düşük büyüme performansı üzerinden tüm topluma bir maliyet olarak yansıtacaktır. Sağlık Şeker beyin sağlığına zarar verebilir! Kötü bir beslenme düzeni beynin sağlığını olumsuz yönde etkileyebilir. Neurology dergisinde yayımlanan bir araştırma bu olumsuz etkinin nedenini daha iyi kavramamıza yardımcı oluyor. Araştırma yüksek miktarda şeker, ya da karbonhidrat tüketiminin beyinde hem yapısal hem de işlevsel birtakım bozukluklara neden olabileceğini ortaya koyuyor. Araştırma, kandaki şeker düzeylerinin sürekli yüksek olmasıyla kendini belli eden bir durum olan şeker hastalığının bunamaya ve beynin bellek açısından can alıcı bir önem taşıyan hipokampus bölgesinde küçülmeye yol açabileceğine işaret ediyor. Araştırma, hastalığın beyinde mevcut verilere ters düşen birtakım başka değişikliklere de neden olması yüzünden, glükozun şeker hastası olmayan insanlarda bile herhangi bir olumsuz etki yaratıp yaratmadığını belirlemek üzere yapıldı. Berlin Charité Üniversitesi Tıp Merkezi araştırmacıları tarafından yapılan deneyler kapsamında sağlıklı ve şeker hastalığı olmayan 141 yaşlı erişkinin kısa ve uzun dönemlerdeki glükoz belirteçleri değerlendirildi. Uzmanlar hipokampusun yapısında herhangi bir değişiklik meydana gelip gelmediğini belirlemek amacıyla katılımcılara birtakım görüntüleme yöntemleri ve bellekle ilgili sınavlar uyguladılar. Sonuçta yüksek düzeylerde şekerin gerek kısa, gerekse uzun erimde belleksel sorunların yanı sıra, hipokampusta küçülme ve bu bölgenin yapısındaki birtakım bozukluklara da yol açabileceği görüldü. Araştırmacılar hipokampustaki yapısal değişikliklerin şeker ile bellek arasındaki istatistiksel bağlantıya kısmen açıklık kazandırdığına da tanık oldular. Araştırmaya katılan Charité Üniversitesi sinirbilim uzmanlarından Agnes Flöel çalışmadan elde edilen sonuçların “şekerin hipokampustaki körelmeye doğrudan katkıda bulunduğunun ek bir kanıtı” olduğuna dikkat çekiyor, ancak bu verilerin şeker ile beyin sağlığı arasında bir nedensellik bağı kurmaya yeterli olmayacağının da altını çiziyor. RU, Scientific American Online/ 12 Haziran 2014)