Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Tıp uzmanlık eğitiminde yabancı dil barajı gerekli mi? Prof. Dr. Mustafa Yıldız, Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri AD Öğretim Üyesi, myildiz60@yahoo.com T ürkiye Cumhuriyeti vatandaşları Türkçe anadilde eğitim yapıyor. Anadili Kürtçe, Ermenice, Arapça ve Çerkezce gibi diller olan vatandaşlar kendi aralarında o dilleri konuşuyor olsalar da ülkemizde resmi eğitim dili Türkçedir. Eğitim görmüş olan her vatandaşın Türkçe bildiği varsayılır. Bu ülkenin evrenkentlerindeki (üniversitelerindeki) eğitim dili de Türkçe. Öğrenciler Türkçe tıp eğitimi yaparak hekimliği öğrenir ve Türkçe konuşan halkına öğrendiği hekimlik dilinden hizmet verir. Tıp eğitimini İngilizce olarak veren az sayıdaki tıp fakültesini bir kenara bırakırsak, Türkçe dili tıp eğitimi için yeterlidir ki 1870 yılından beri bu topraklarda Türkçe olarak çağdaş tıp eğitimi yapılmaktadır. Ne yazık ki Osmanlı döneminde tıp eğitimi bir ara (30 yıl) Fransızca olarak yapılmış, ancak Türk öğrencilerin yabancı bir dilden hekimliği öğrenmenin zorluklarını görmeleri ile verdikleri mücadele sonunda eğitim dili Türkçe olabilmiştir (Mıhçıoğlu, 1993). Yüzyıldan uzun Türkçe tıp eğitimi deneyimi olan bu ülkede hekimliği yetkin bir şekilde yapabileceğine dair diploma almış olan birinci basamak hekimler, uzmanlık eğitimi sınavlarına girecekleri zaman önlerine yabancı dil baraj sınavı çıkıyor. “Siz Türkçe eğitimle hekim olabilirsiniz ancak uzman olabilmeniz için belli düzeyde İngilizce, Almanca ya da Fransızca bilmeniz gerekir” gibi ilginç bir çelişkiyi Türkçe tıp eğitimine geçildikten 143 yıl sonra hâlâ yaşamak zorunda kalıyorlar. Tıpta uzmanlık eğitimi tıp fakültelerinde yetkin öğretim üyeleri tarafından verilmekte ve oralardan yetişmiş olan uzmanlar da bu ülkenin insanlarına tıp hizmeti sunmakta. Her alanda eksiklikler olduğu gibi uzmanlık eğitimi alanında da eksiklikler bulunabilir. Bu eksikliklerin giderilmesi için tıp fakülteleri kendi içlerinde, Yüksek Öğretim Kurumu düzenlemelerinde, Uzmanlık Derneklerinde ya da Türk Tabipleri Birliğinin önderliğinde çalışmalar yürütülüyor. Uzmanlık Dernekleri Eşgüdüm Kurulu tarafından düzenlenen Uzmanlık Eğitiminde Özgün Standartlar ve Yenilikler Çalıştayında temel yetkinlik alanları olarak şunlar belirlendi: Ekip çalışması, sağlık hizmeti sunumu, tıbbi bilgi, danışmanlık, bilimsellik, sağlık savunuculuğu, mesleki değerler ve sorumluluklar, iletişim ve yönetim (Öztuna ve Sayek, 2013). Bir uzmanın bu alanlarda yetkinleşebilmesi için hiç de yabancı dil bilgisine gereksinimi yoktur. Uzmanlık öğrencisinin alanıyla ilgili bilgilere ulaşabilmesi için Türkçe kaynaklar ye terlidir. Her uzmanlık alanının temel kitapları Türkçe olarak vardır ve her uzmanlık alanında Türkçe olarak çıkan hakemli bilimsel dergiler bulunmaktadır. Tartışmasızdır ki bilgiye ulaşma açısından bir öğrencinin yabancı dillerin bilimsel kaynaklarına ulaşması ve onları okuyarak bilimsel anlayışını geliştirmesi olasıdır. Ama bu durum mesleki uzmanlaşmada bir zorunluluk olarak dayatılamaz. Uzmanlık bir mesleki yetkinliktir. Öğrendiği bilgileri beceri haline getirip iyi bir uygulayıcı olması öğrencinin yetiştiği kurumun yetkinliği ile de doğrudan orantılıdır. Çünkü bir mesleki uygulama olarak uzmanlık kuramsal bilgi kadar deneyim de gerektiren bir olgunlaşmadır. Kuşkusuz öğrencinin bireysel çabaları da önemlidir. Yetiştiği ortamdaki kaynakları iyi kullanarak daha iyi yetişen uzmanlık öğrencileri olabileceği gibi, iyi olanaklarla bile yeterli niteliklerle donanmadan uzmanlık belgesini alan da olacak. Bu sorunu en aza indirmenin yolu, uzmanlık derneklerinin meslek üyelerini belli aralıklarla eğitimden geçirmeleri ve mesleki yetkinliklerini kanıtlamaları için ara sınavlara tabi tutmalarıdır. Uzmanlar kendi alanlarında mesleklerini sürdürebilmeleri için belli eğitimleri tamamlamak zorunda olmalı. Bu zorlamayı sağlayacak olan düzenek (Tabip Odalarının ya da Sağlık Bakanlığının denetiminde olabilir) bir an önce işlemeye başlamalı. Uzman olduktan sonra bir kitap ya da makale okumadan, herhangi bir kurs ya da toplantıya katılmadan yıllarca mesleğini yürütenler oluyor. Oysaki her uzmanlık alanında sürekli yenilikler sözkonusu. Bu yenilikleri günlük uygulama dağarcığına yerleştirebilmesi için uzmanların meslek içi eğitimlere katılması neredeyse zorunluluk derecesinde gerekir. Bir meslek insanı olarak uzmanın yetkinleşmesi için alanındaki bilgi kaynaklarına ulaşması, onları özümsemesi ve uygulamaya geçirecek becerilerle donanması yeterlidir. Bir uzmanın yalnızca mesleki uygulama alanında değil, aynı zamanda mesleğini uygulayacağı insanlarla ilişkilerde de becerili olması beklenir. Hekimlik, merkezinde insan olan ve insan insana uygulanan bir meslektir. Bu mesleği bir sanatçının sanat aracıyla olan ilişkisinden çok, bir sanatçının kişilerarası ilişki biçimi olarak görmek gerekir. Bu açıdan bakınca hekimlik mesleğinde uzmanlaşırken iletişim becerilerinin de neden geliştirilmesi gerektiği ortaya çıkar. Doğaldır ki burada eğiticilerin yetkinlikleri ve deneyimleri devreye girecektir. Şimdi yeniden düşünelim. Uzmanlık eğitiminde tıp fakültesinden yeterli bilgi ile donanmış ama yabancı dil bilgisi çok iyi olmayan bir hekimin dil sınavını geçemediği için uzrak Kars’ta bulunan Cilavuz Öğretmen Okulu’na fen bilimleri öğretmeni ve müdür olarak atandı ve bu görevini iki yıl sürdürdü. Kars’ta görev yaptığı süreç içinde Demir, Milli Eğitim Bakanlığı’ndan yurtdışında eğitim yapmak üzere bir burs kazandı. Bu burs ile Almanya’da Bonn Reinische Friedrich Wilhelms Üniversitesi’nde kimya lisans eğitimine başladı. Bir yıl sonra kazanmış olduğu Friedrich Ebert bursu ile 10 yıl boyunca eğitimini devam ettirdi. “1985 yılında “Auszeichnung” derecesi (Auszeichnung: Pekiyi derecesinden daha iyi bir derece) ile doktorasını tamamlayan Demir, Kentucky Üniversitesi’nde (ABD) doktora sonrası çalışmalar yaptı ve 1987 yılında ODTÜ Kimya Bölümü’nde göreve başladı ve 1993 yılında profesörlüğe yükseltildi. ODTÜ’de başarılı kariyeri esnasında, Demir Kentucky Üniversitesi ile temaslarını sürdürdü, kazanmış olduğu Humboldt bursu ile Almanya’da çalışmalar yaptı ve Fransa ile bağlantılar kurdu. Çok farklı sahalarda araştırmalarını sürdüren Prof. Demir, çalışmalarını asimetrik sentez, optikçe aktif ve biyolojik aktivite gösteren bileşiklerin sentezi, biyoteknolojik yöntemlerin bu sentezlere uygulanması, amino asitler, mangan asetat YETKİN UZMAN OLABİLMEK man olma olanağının ona verilmemesi ile kimler kaybedecek? Yabancı dil barajını geçmiş olanlar arasından tıp bilgisi daha iyi olanları seçmek mi daha akılcı, yoksa tüm mezunlar arasından tıp bilgisi daha iyi olanları seçmek mi? Kuşkusuzdur ki ikinci seçim daha akılcı. Uzmanlık eğitimi aynı zamanda araştırma görevliliği eğitimidir. İyi bir araştırmacının bir yabancı dili de iyi derecede bilmesi beklenir. Ancak bu zorunluluk yerine bir tercih olabilir. Bir örnek: Ruh hekimliği uzmanlığı Ruh hekimliği alanında ilki Mazhar Osman Uzman tarafından olmak üzere Türkçe olarak yazılmış onlarca temel kitap vardır. Dünyada en çok okunan Ruh Hekimliği kitapları da Türkçeye çevrildi. Türkiye Psikiyatri Derneğinin ruh hekimliğinin hemen her alanında çıkarmış olduğu kitapları var. Yine ruh hekimliğinde, övünülesi bir başka durum, uluslararası atıf göstergelerine giren dört tane süreli yayın bulunuyor. Tıpta uzmanlık öğrencilerinden Ruh Sağlığı ve Hastalıkları alanını tercih etmiş olan bir hekim, dört yıl sürecek uzmanlık eğitimi boyunca elindeki Türkçe kitapları okumuş ve düzenli olarak çıkan Türkçe dergilerdeki bilimsel yayınları izlemiş olsa, eğitim aldığı kurumun olanakları çerçevesinde, yeterince nitelikli bir uzman olarak mezun olabilir. Kuşkusuz ki aynı zamanda iyi bir yabancı dili bilerek o dildeki yayınları da izlemiş olsa daha da iyi olur. Sağlık Bakanlığı ve tıp fakültelerinin birincil görevi, temel bilgi ve becerilerle donatarak mezun ettiği hekimlerine, yine en temel bilgi ve becerilerle donanarak uzmanlık eğitimi alma olanağı sunmak olmalı. Alanında uzmanlaşmış bireylerden bilimsel alanda çalışmayı sürdürmek isteyenler ise gerekli sınavlara (bunların arasında yabancı dil sınavı da olabilir) girerek bilimcilik yolunda ilerleme hakkını elde edebilir. T.C. Sağlık Bakanlığının ve T.C. Yüksek Öğretim Kurumunun Türkçe tıp eğitimini yeterli gördüğü ve tıp fakültesi mezunlarına hekimlik mesleğini yapabileceğine dair yetkinlik belgesi verdiği günümüzde, bir üst hekimlik hizmeti olan uzmanlık için yabancı dilin bilim sınavı öncesinde baraj olarak kalması kabul edilemez bir durumdur. Tıp alanında yetişecek olan uzmanlar Türkçe konuşan halk için değil de başka dilleri konuşan halklar için mi yetiştiriliyor ki yabancı dil uzmanlık sınavı öncesinde baraj olmaya devam ediyor. Gelişmiş ülkeler arasında böylesi bir uygulamayı görmek olası mı? SONUÇ OLARAK Mıhçıoğlu C (1993) Türk hekimlik dili. Kültür Bakanlığı, Ankara. Öztuna V, Sayek İ (2013). Tıpta uzmanlık eğitimine güncel bakış. CBT 1366:1819. için de büyük bir kayıp olmuştur. Prof. Demir, gerek Türkiye’de gerekse yurtdışında bilim camiası tarafından özellikle kendi alanı olan organik kimya sahasında, çok iyi tanınan ve saygınlığı olan bilim insanıydı. Yurtiçinde ve yurtdışında bir çok grupla ortak çalışmalar yürüten Demir’in yetiştirmiş olduğu öğrencilerinin bir çoğu bugün kendi araştırmalarını çeşitli üniversitelerde ve endüstride yürütmektedirler. Kars’ın Göle kasabasının Tahtakıran köyünde 1950 yılında dünyaya gelen Ayhan Demir yaşıtlarından bir yıl önce okula başlamış ve daha sonra baba mesleği (Babası Mustafa Sıtkı Demir Köy Enstitülerinde öğretmenlik yapmıştır) olan öğretmenlik için Sivas’ta Öğretmen Okulu’nda eğitimini sürdürmüştür. Bu okullar 1940’lı yıllarda kırsal kesimin eğitimi için önemli derecede rol oynamıştır. Ayhan Demir, 1966 yılında bu okulu bitirdiğinde yaşı küçük olduğundan öğretmenlik yapma yetkisine sahip değildi. Bazı bürokratik engellerin aşılmasından sonar, Sivas iline bağlı Konakyazı Köyü’ne öğretmen olarak atandı. Burada bir yıl öğretmenlik yaptıktan sonra KonyaSelçuk Eğitim Fakültesi’nde eğitimine devam eden Demir üç yıl sonra bu okuldan mezun ola oksidasyonu ve antikanser ilaç sentezi gibi konular üzerine yoğunlaştırdı. Bu çalışmalar sonucu 142 bilimsel makale ve 5 patenti (Amerika ve Avrupa) bulunan Demir, aynı zamanda Türk Kimya Derneği, Amerikan Kimya Derneği, Alman Kimya Derneği ve Avrupa Birliği Biyoteknoloji Derneği üyesiydi. Türkiye Bilimler Akademisi asli üyesi olan Ayhan Demir vefatından kısa bir sure önce Akademi’den istifa etmişti. Ayhan Demir aynı zamanda Turkish Journal of Chemistry dergisinin editörüydü. Ayhan Demir çevresinde, çalışkan bilimsel çalışmalarında oldukça hırslı, yeni gelişmeler için aşırı çaba harcayan, sınırları zorlayan ve mevcut imkânları sonuna kadar kullanan bir kişi olarak bilinirdi. Eleştirileri tolere edebildiği gibi kendisi çok eleştirirdi ve yapıcı bir kişiliğe sahipti. Demir’in ilkokul öğretmenliğinden saygın bir akademisyen oluncaya kadar katetmiş olduğu yol, eğitimde ulaşılabilecek aşamalardan birisidir. Bu yoğun çalışmalar içerisinde sanat ve müziğe zaman ayırabilen Demir aynı zamanda hayvan haklarını savunan birisiydi ve hayvanların korunmasında bizzat görev alırdı. Eczacı Angelika ile evli olan Demir’in evinde ve çevresinde sayısız kedinin yaşaması bunun en güzel göstergesiydi. CBT 1380 19 / 30 Ağustos 2013 TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP