23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

• KÜLTÜR • DOĞAN KUBAN Megalopolis Bombasını Düşünmeye Devam Edelim! Toplum iradesini kullananlar iyi ya da kötü işler yapabilirler. En riskli kararlar ülke çapında stratejik plan kararlarıdır. Bunlar ülke dengesini sağlar, ya da allak bullak edebilir. C umhuriyetin ilk aşamasında tren yolları ağırlık kazanmıştı. “Demirağlarla ördük anayurdu dört baştan” diyorduk. Yeni yapılan Alpullu, Nazilli, Karabük fabrikaları İstanbul’a İzmir’e bağlanmak zorunda oldukları zaman tren yolu ağırlıklı bir politika vardı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Amerikan etkisiyle karayolları ağırlık kazandı. Savaştan sonra demokrat partinin karayolu ağırlıklı politikası gelişti. Toplumun nüfusu artmaya, yerel üretim büyük merkezlere ulaşmaya başladı. Ulusal yaşamın iç dinamikleri politik sıçramalara yanıt veriyordu. O zaman amaçları ülke çapında düşünülmemiş uygulamalar ülkenin ekonomik canlılığını, gelişme isteklerini tetikliyordu. Plan yoktu ama hareket vardı. Daha çok yapı, daha çok yol, daha hızlı ulaşım, daha fazla bilinç, daha fazla bilgi, daha fazla istek, daha fazla üretim. Bunlar yeniden çapalanmış, verimli bir bahçenin, yani Türk toplumunun, yeni dünyaya açılımları idi. Köylerinden çıkmamış köylüler, kasabalara ve büyük kentlere ulaştı. Kentler kartopu gibi büyümeye başladılar. Yeni gelişmeler ülke çapında stratejik planlama gerektiriyordu. 1960 Devriminden sonra Menderes’in çiftlik ağası uygulamalarına son vermek için 1961’de Devlet Planlama Müsteşarlığı kuruldu. Yeni Anayasa’ya göre gelişme planlı olacaktı. Savaştan sonra bu aşamaya 15 yıl içinde gelebilmiştik. Yeni planlar 15 yıl kadar müsteşarlığın parasal vizesi içinde uygulamaya koyuldu. Planlama yeni bir kavram ve yeni bir örgütlenme idi. Ülkenin gelişmesi bilgi, koordinasyon, bölgelerarası denge gerektiriyordu. Politikanın yerel ve kişisel menfaatlerine bulaşmaması için planlamanın eşitlik, insan sevgisi ve vatan sevgisini birleştiren bir bütünlükle ülke çapında kararlar vermesi gerekiyordu. Bunun ne kadar gerçekleştiğini söyleyemem. Fakat bütün ülkeyi petek gibi sarması gereken planlama ağının yerini, zamanla, acımasız politikacıların menfaat ağı aldı. Anayasa da yazılı olsa da, olmasa da, Hasan Dağındaki köylü vatandaşın Beyoğlu’nda oturandan farkı olmaması için devrim yaptık. Gerçi bu kadar dengeli ve insancıl gelişme dünyada olmadı. Tarihi gelişme insanlara hiçbir zaman eşit koşullar sağlamadı. Fakat devletin maksimum denge sağlaması sadece vatandaşlar için değil, ülkenin geleceği için temel bir sorumluluk olmakta devam ediyor. Bu denge gereksinmesi sözde kaldı. Dev metropoller ideali kemiriyorlar. nümüzde de süren bu durumu sadece Anadolu’da oturanlar için değil, Türkiye’nin geleceği için yeniden değerlendirmek gerekir. Metropolitan büyüme dönemi, nedenleri belli, bir balonlaşma ve belki de kanserleşme çağıdır. Büyük insan gruplarını zengin etti. Olumlu, olumsuz sayısız değişmeleri tetikledi. Fakat bu plansız büyüme ve değişme ülkenin dengesini bozdu. Terazinin bir kefesi boş. Bu ülke çapında eşitsizlik ve ayrıcalık yaratıyor. Yeni çıkan yasalar 30 tane büyük kent öngörüyormuş. Bu başını ipek şalla örtenin alt tarafını donsuz bırakması demek olmuyor mu? Kaldı ki günümüzde bütün ülke yöneticilerinin anımsamaları gereken bir yeni gerçek var. Bunu bir kez daha düşünelim. Ortaçağda kent uygarlık merkeziydi. Türkiye’de bir ortaçağdan yeni çıkıyoruz. Kafası ortaçağda, kendisi Mercedes direksiyonunda, çocukları yurtdışında okuyan sayısız aile var. Toplum çelişkiler içinde yaşıyor. Bunların başında başını almış giden büyük kentlerin neden olduğu sayısız dengesizlikler geliyor. Bu, üretimde, fiziksel yapıda, eğitimde ve yaşam kalitesinde var. Bugün Türkiye nüfusunun beşte biri İstanbul’da yaşıyor. Nüfusun yarısı 10 kentte toplanmış durumda. Bu bir evde misafir odasını altın yaldızla bezemek, yatak odalarını da badanayla sıvayıp çıplak bırakmak ya da evin ön bahçesini süs bitkileriyle süsleyip, arkasını ayrık otlarının sarmasına göz yummak demektir. Hâlâ devam eden göç, Anadolu toprağının boş bırakılmasına, tarımsal üretimin azalmasına neden oldu. Bu durum 1950’den sonra yurdun bazı bölgelerine ayrıcalık tanımanın sonucudur. Anadolu bütün Osmanlı çağında zaten ihmal edilmiş bir arka bahçe statüsünde yaşamıştı. Bir ölçüde gü METROPOLİTAN BÜYÜME: KANSERLEŞME İletişimin internet’e bağlandığı bu çağda megalopolis gelişme değil, geri kalma göstergesidir. Hem ülkenin başka bölgelerini eziyor. Hem içinde yaşayanların yaşamını cehenneme çeviriyor. Büyük kentler her şeyin daha pahalı olduğu, ulaşımın çözülemediği, işsiz insanların, suçluların barındığı, polis ordularının kontrol edemediği plansız bataklıklardır. Bunun kanıtı, bunların çoğunun geri kalmış fakir ülkelerde olmasıdır. Avrupa’da Paris ve Londra dışında ne bir İstanbul var, ne de bir Ankara. Bu tehlikeli bir kanserleşmedir. Londra ya da New York mu daha fazla büyüdü, İstanbul mu? Bunların hangisi daha üst düzeyde kültür sunuyor? Dev kentler bütün ülkeler için yozlaşma ve dengesizlik nedeni ve ölüm tuzaklarıdır. Oysa Anadolu cansız değil. Toplumsal dinamikler politikacıları zorluyor. Toplum dünyanın farkında. Fakat politik bilinçlenme dillenemiyor. Çünkü çağdaş iletişim bir beyin yıkama mekanizması olarak kullanılıyor. Politik öncelikler, doğal ve rasyonel öncelikleri arkaya itiyor. İzmir’le Çeşme arasında lüks arabaların cirit attığı uçak Tayfun pisti gibi yollar, Kangal’la Divriğ’i arasında yok. Çeşme otellerle doludur. Divriği’de lokanta bulmak bile zor. Bu eskiden doğal bir farktı. Fakat internet çağında büyük bir dengesizliktir. GERİ KALMA GÖSTERGESİ Anadolu’da adam başına 15000 m2. (Kuşkusuz bu kaba bir hesaptır. Fakat 2/3’ünü dağlara, çöllere ayırırsanız, yine adam başına 5000 m2 düşer). Yani Anadolu’nun milyonlarında adam başına İstanbul milyonlarında 20 kat fazla işe yarar toprak düşer. Ama Türkiye’nin ekonomisinin yarısı İstanbul’dadır. Bu durum bir gelişme değil. Sağlıksız bir devleşme hastalığı. Gerçi gelişme görüntüsü kandırıcıdır. İnsanlar cam, ışık, reklamla donanmış vitrinler karşısında birden şaşırır. Bu onların görmediği bir şaşaadır. Ben son günlerde eskiden tanıdığım Sivas’ı gördüm. Şaşırdığımı itiraf ediyorum. Sivas’ta, kahve ve dükkân doldurulmuş Keykavus Şifahanesini gördüm. Divriği Ulucamisi’nin eşsiz taş yontusunu korumak için onu bir müze niteliğinde bir cam strüktür içine almak önerisini estetik ve tarihsel (?) nedenlerle kabul edemeyen bürokratlar, 13 yüzyılın en görkemli medreselerini, kafeterya ve pazar yapmışlar. Çok bilimsel olmuş! Denge temelde bozulduğu zaman onun bulaşmayacağı yaşam alanı kalmıyor. Dengesizlik bilimsel nedenlerin yerini politik nedenlerin almasının sonucudur. Politika doğru kararların uygulama yolu olmadığı zaman arkasında bilgi noksanı ve irrasyonel motivasyonlar olur. Gerçi bu hiçbir ülkede şaşırtıcı değildir. Fakat dünya hızla fiziksel bir bunalıma yaklaşırken, hâlâ 1819 yüzyıl tavırlarıyla davranmak toplumun yakın geleceğini tehlikeye atabilir. Yeteri kadar mühendis ve bilim adamı yetiştiremezsek, akılca 12 yüzyıl İslamından da geri kalırız. Vatansever aydınların toplumun büyük kent hegemonyasından kurtulmasında olumlu bir rolleri olabilir. Bu insancıl ve ülke ekonomisi yararına bir sorumluluk bilincini zincirleme bir aydınlanma mekanizması olarak harekete geçirmektir. Aydınlar Anadolu’nun uzak köşelerine ışık ve umut taşıyabilirler. Metropolitan büyüme dönemi, belki de kanserleşme çağıdır. Büyük insan gruplarını zengin etti. Olumlu, olumsuz sayısız değişmeleri tetikledi. Plansız büyüme ve değişme ülkenin dengesini bozdu. Bu, ülke çapında eşitsizlik ve ayrıcalık yaratıyor. Yeni çıkan yasalar 30 tane büyük kent öngörüyormuş. İletişimin internete bağlandığı bu çağda megalopolis gelişme değil, geri kalma göstergesidir. Hem ülkenin başka bölgelerini eziyor. Hem içinde yaşayanların yaşamını cehenneme çeviriyor. Akgül Tokat’ta onlarca dönüm tarlası olan insan, çocuklarını büyütmek için İstanbul’a gelip hizmetçilik yapar. İnsan yaşamındaki bu dengesizlikler toplumu da dengesiz yapar. İstanbul’da ortalıkta milyonlarca işsiz dolanır. Anadolu yaylalarında yüz binlerce dönümlük tarla boş yatar. İstanbul’da adam başına 250 m2 alan var. TOKAT’TA ARAZİSİ VAR, İSTANBUL’DA HİZMETÇİ CBT 1390/5 / 8 Kasım 2013
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle