17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TEKNOLOJİPOLİTİK da %689.2 oranında arDış Borç tarken (13,9 Dış Borç Göstergesi Göstergesi En milyar dolarBozuk Ülke Değer (%) dan 109,3 Dış Borç Stoku/GSMH (%) Türkiye 40.1 milyar do Dış Borç Stoku/Mal ve Hizmet İhracat Gelirleri+İşçi Gelirleri(%) Türkiye 164.4 lara), uzun Kısa Dönem Dış Borç S./Toplam Dış Borç S.(%) Türkiye 27.3 dönemli dış Toplam Rezervler/Toplam Dış Borç (%) Türkiye 28.3 borç sto Kısa Dönem Dış Borç/Toplam Rezervler (%) Türkiye 95.3 kunun ise Dış Borç Faiz Ödemeleri/GSMH (%) Türkiye 2.0 %389.6 oraDış Borç Faiz Ödemeleri/Mal ve hizmet ihracat gelirleri+işçi nında arttıTürkiye gelirleri (%) 8.0 ğı (29,2 milyar dolardan Tablo 3: Türkiye ve Seçilmiş Gelişmekte Olan Ekonomilerde Kısa Dönem Dış 143 milyar dolara) görülüBorç Stoku (Milyar $, Cari Fiyatlarla) yor. Dış borç stokunun biArjantin Brezilya Hindistan Endonezya Meksika Türkiye leşimine ilişkin bu bulgu  2002 14,8 23,4 4,1 17,6 23,9 16,4 lar 2002 sonrası dönemde 2003 22,3 24,6 6,3 19,5 22,9 23.0 Türkiye’nin dış borçların2004 26,5 25,3 6,9 22.0 20,3 30,9 daki artışın esas olarak özel 2005 34,8 24.0 8,8 11.0 22,2 38,3 kesimin dış borç artışların2006 28,3 20,3 25,1 12,2 26,3 42,6 dan kaynaklandığını ortaya 2007 19,3 39,2 36,1 18,7 27,4 43,1 koyuyor. Özel kesimin dış 2008 20.0 36,7 43,8 20,5 28,4 53,1 borçlarındaki tempolu artış2009 19,8 39,8 46,6 24.0 27,6 49,7 ların arkasında ise 32 Sa2010 13,9 65,5 56,4 33.0 39.0 78,1 yılı Karar ile ekonominin 2011 16,7 42,1 78,1 38,2 51,3 83,8 uluslararası spekülatif serArtış 1,9 18,8 74.0 20,5 27,4 67,4 ($) maye hareketlerine açılması ve devlet iç borçlanma Kaynak ve Notlar: Dünya Bankası 2012 yılına ilişkin ulusal veri tabanından veri olmasına karşın diğer ülkeler ile kıyaslamada sorun yaratacağından bulgular Dünya Bankası’nın veri senetlerinin sunduğu yüktabanına dayanmakta ve 2011 yılında son bulmaktadır. sek getiriden kaynaklanıyor Ancak bu politikabu sonuç Türkiye ekonomisini diğer gelişmekte olan büyük ekonomilere göre daha kırılgan hale lar ekonomiyi son derece kırılgan hale getiriyor. Sonuç olarak, Türkiye’nin 2000’li yıllarla birgetiriyor ve bıçak sırtı bir dengeye işaret ediyor. likte hızla borçlanmaya başladığı, bu yıllarda gerçekleşen görece yüksek büyüme oranlarının esas Dış Borç Stokunun Yapısı Dış borç stokunun toplam büyüklüğü yanında kaynağının dış borçlardan kaynaklandığı anlaşıekonomide önemli risklere kaynaklık ettiği için lıyor. Artan dış borçlanma, sermaye birikiminkısa dönemli dış borç stokunun değer olarak da den kopuk, spekülatif büyümenin ana kaynağıincelenmesi gerekiyor. Ülkelere ilişkin kısa vade nı oluşturuyor ve ekonomi büyüdüğü halde isli dış borç stokunun gelişimini gösteren Tablo 3 tihdam yaratamıyor. Türkiye 1989 yılında 32 incelendiğinde, Türkiye’nin kısa vadeli dış borç Sayılı Karar ile gündeme gelen mali liberalizasstokunun 20022011 arasında 67,4 milyar dolar, yon politikaları sonucunda ve finansal akımlaHindistan’ın kısa vadeli dış borç stokunun ise 74 rın spekülatif saldırısı altında denetimsiz ve hızmilyar dolar arttığı görülüyor. Ancak kısa vadeli lı bir şekilde borç tuzağına itiliyor. Doğrudan dış dış borç stokunun toplam borç stokuna oranı göz sermaye (FDI) hariç, diğer bütün sermaye girişleönüne alındığında, Türkiye en riskli ülke olarak ri dış borç stokunu artıran (borç yaratan yabancı öne çıktığı anlaşılıyor. 2011 bulgularına göre söz sermaye) ögeleri oluşturuyor. Diğer yandan borç konusu oran Türkiye’de %27.3, Hindistan’da ise yükü oluşturan sermaye girişlerinin otonom nitelik kazanarak cari açıkla ilişkisinin de koptu%23.3 oranında gerçekleşiyor. ğu anlaşılıyor. Görece yüksek reel faizler nedeniyTürkiye’nin İki Binli Yıllardaki le Türkiye gelen sermaye bir yandan cari açığın finansmanında kullanılırken, diğer yandan yerleşikDış Borç Artışı Özel Kesimden lerin yurtdışına sermaye çıkışlarına ve rezerv biriKaynaklanıyor kimine tahsis ediliyor. Türkiye’de dış borçlanma kamu ve özel olaTürkiye’nin önümüzdeki yıllarda olası bir 3 rak ayrıştırıldığında ana aktörün özel kesim olborç krizine sürüklenmemesi üretim eksenli yeduğu görülüyor. Özel kesimin 2002 yılında 43,1 ni bir kalkınma paradigmasının inşasına bağlı gömilyar dolar olan dış borç stoku 209,3 milyar dozüküyor. Döviz açığının da esas olarak bu yelar ve %486 artışla 2013 yılının ikinci çeyreğinde ni kalkınma paradigması çerçevesinde üretim ve 252,4 milyar dolara yükselmiş gözüküyor. Aynı döihracat artışlarındaki tempolu artışlarla giderilnemde kamu kesimin dış borç stoku ise 44,1 milyar mesi gerekiyor. dolar ve %68.1 oranında artarak 64,5 milyar doNotlar 1 Dünya Bankası veri tabanında ülkelardan 108,6 milyara yükseliyor. TCMB’nin borç lere ilişkin yıllık bazda dış borç göstergeleri en son stok değeri ise 22 milyar dolardan 6,4 milyar do2011yılını içerdiğinden çalışma 20022011 yıllarılara geriliyor. Başka bir ifadeyle, özel kesimin topnı kapsamaktadır. 2Çalışmanın sınırları nedeniylam dış borç stoku içerisindeki payı 20022013’ün le diğer gelişmekte olan büyük ekonomiler analiikinci çeyreği arasında hızla artarak %33.2’den ze dahil edilmemiştir. 3Çalışmanın sınırları nede%68.7’ye yükselirken, kamunun borç payı %49.8’den niyle gelişmekte olan diğer ekonomiler göz önüne %29.6’ya, TCMB’nin dış borç payı ise %17’den alınmamış, bu bölümdeki analiz ulusal veri taba%1.7’ye düşüyor. nı kullanılarak 2013 yılının ikinci çeyreğine kaDiğer taraftan özel kesimin kısa dönemli dış dar genişletilmiştir. borç stoku 20022013’ün ikinci çeyreği arasınTablo 2: Seçilmiş Gelişmekte Olan Büyük Ekonomiler Arasında Dış Borç Göstergesi En Bozuk Ülke:Türkiye (2011) Baha Kuban [email protected] Bu köşenin ısrarlı tezi, tüm teknolojik sistemlerin, içinde bulundukları toplumun kabında yoğruldukları, onun değişen sınıf ilişkilerinin, tüketim ve düzenleme kültürlerinin şeklini aldığı oldu. Elektronlar Siyaset Yapar mı? CBT 139015 / 8 Kasım 2013 Son yazılarda vurgulanmaya çalışılan ise, 100 yılı aşkın sürelerde oluşan tüm büyük teknolojik sistemler gibi, elektrik tedarik sisteminin de bugün önemli sayılabilecek iklimsel, toplumsal ve ekonomik baskılar altında olduğu idi. Bütün belirtiler bu sektörün uzun vadeli ve önemli bir dönüşümün eşiğinde olduğunu gösteriyor. Geçtiğimiz yazılarda, ABD ve AB’den gelen haberlerde bu dönüşümün ipuçlarını aramaya çalışmıştık. Henüz geçen hafta Avrupa’nın enerji alanındaki haber portalı Energy Post, Almanya’nın ikinci büyük elektrik şirketi RWE’nin yönetim kurulunun, Ekim sonunda büyük bir strateji değişikliğini görüşeceğini yazdı. RWE’nin son üç yılda gelirlerinin üçte birini kaybettiğini yine geçen yazılarda belirtmiştik. RWE’nin açıklaması tam olarak şöyle: RWE, bundan böyle ‘hacim değil değer’ sloganını rehber edinecek! Şirket, bundan böyle merkezi fosil santrallarda ürettiği kWs’leri değil, ağırlıklı olarak yenilenebilir kaynaklardan elde ettiği enerjiyi tüketicilere sunacağı gibi, kendisini daha çok bir enerji yöneticisi şeklinde konumlandırmak istediğini açıklamış. İngilizcede tüketici ve üretici kelimelerinin birleştirilmesinden elde edilen ‘prosumer’ kelimesine vurgu yapan firmanın yeni stratejisi kulağa Almanya’nın en büyük elektrik şirketinin değil de sanki bir bilgisayar ya da tüketici elektroniği firmasının stratejisi gibi geliyor! Söz konusu firma, Avrupa çapında 24 milyon müşterisi, kömür, doğalgaz ve petrol yakıtı kullanan 50 GW elektrik üretimi kurulu gücü olan, Avrupa’nın en büyük sera gazı salımlarından birine sahip dev bir kuruluş. RWE gibi bir şirketi bu yeni stratejiye zorlayan baskıları ve gelişmeleri daha önce yazmıştık ama tekrar etmekte yarar var. Yenilenebilir enerji teknoloji yatırımlarının devreye en hızlı ve en fazla girdiği ülkelerden biri Almanya. Bu yeni yatırımların niteliksel farkına vurgu yapmıştık. Tüm yenilenebilir enerji yatırımlarının değer olarak yarısından fazlasını yurttaşlar ve örgütlü yurttaş grupları yapıyor, ev sahipleri, çiftçiler, enerji kooperatifleri, belediyelerin kurdukları yerel şirketler vs. Avrupa’da ve ABD’de on yılların enerji verimliliği politikaları, çok ciddi başarı gösterdi ve elektrik şirketlerinin büyük kapasite artışları öngördükleri senaryolar, enerji verimliliği önlemleri ile bertaraf edildi. Bu ülkelerin jeodemografik yapıları ve son yılların ekonomik sıkıntıları da bu senaryoları boşa düşürdü. Bilişim sektörünün enerji sektörü ile izdivacı sonucu, daha önceden öngörülemeyen pek çok yeni hizmet alanı ortaya çıktı. Bunların arasında yer alan ‘talep tarafı yönetimi’ olarak adlandırılabilecek (demand side management, DSM), tüketicilerin elektrik kullanımlarını daha yakından yönetebilmelerine, yükün büyük kısmını elektrik fiyatlarının daha ucu olduğu gece saatlerine kaydırabilmelerine olanak verdi. Özellikle Almanya’da ama Danimarka ve Norveç gibi başka ülkelerde de, politikacılar yaygın toplumsal desteği gözardı edemeyerek, iklim değişikliği ve yenilenebilir enerji geçişi konularında öncü düzenlemeler yapmak zorunda kaldılar. Tüm bu baskılar, ABD’de daha piyasa esaslı, AB’de ise merkez karar vericiler esaslı olmak üzere bir yeniden yapılanmayı gerekli kılmaya başladı. Enerji sektörünün 80’lerden itibaren yaşadığı deregülasyon ve özelleştirme dalgası aslında devlet tekelinin hakim olduğu bir sektörü büyük ölçüde özel tekellerin hakimiyetine devretmişti. Avrupa Yenilenebilir Enerji Federasyonu’nun (EREC) yakın zamanlı bir raporu, özelleştirmeler sonrası Avrupa elektrik sektörünü otomobil endüstrisinin doğuş dönemindeki ABD’ye benzetmiş. Henry Ford, 1915’de ABD’nin tek büyük ölçekli otomobil üreticisi, şöyle demişti: “Siyah olduğu müddetçe müşteri istediği otomobil rengini seçebilir.” EREC’e göre elektrik sektöründe durum çok daha vahim, çünkü sektörde hakim şirketler altyapıya da sahipler, yani dağıtım ve iletim şebekesine! Henry Ford asfaltın sahibi değildi tabii...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle