Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
BİLİM DÜNYASINDAN SON ARAŞTIRMALAR Okyanusun derinliklerinde yaşam var Mobil şirketi 29 Mayıs 2008 tarihinde, su altında kullanılmak üzere tasarlanmış olan on iki kilohertzlik hava basınç sistemini kıyıdan yaklaşık olarak 65 km ileride kullanmıştı. Bu aletten yayılan titreşimler, deniz memelilerinin hatalı hareketlerine neden olan en olası kaynak. beslenme diyetiyle hastalığın ilerlemesinin durduğunu ve görme yetisinin de iyileştiğini söylüyorlar. Uzun vadeli bir araştırma yapan Leipzig Üniversitesi göz doktorları, özellikle de lutein, zeaksantin ve omega 3 yağ asitlerinin çok etkili olduğunu söylüyorlar. Yaşlılığa bağlı makula dejenerasyonunda metabolizma atıkları ağtabakada biriktiği gibi damarlar da değişir bu nedenle de retinadaki kan dolaşımı yetersiz kalır. Buna bağlı olarak da ağtabakadaki görme hücreleri teker teker ölür ve bunun sonucundaysa görme alanının ortasında kararma başlar. AMD’nin kuru biçiminde bu süreç daha yavaş işliyor ve ilk önce okuma zorluğu ortaya çıkıyor. Alman bilim insanları LUTEGA araştırması çerçevesinde gözdeki bozuk metabolizma süreçlerinin belli başlı Denizin derinliklerindeki okyanus kabuğunda yaşamın varlığı tahmin ediliyor. Ölçümler, kayalıkların gözeneklerinden ve yarıklarından akan deniz suyunun oksijen kaybettiğini göstermiş. Bu da oralarda mikroorganizmaların yaşadığına dair bir işaret diyor uluslararası araştırma ekibi Nature Communications dergisinde. Bigelow Okyanus Bilimleri Enstitüsü (Maine; ABD) bilim insanları, denizin yaklaşık 4500m derinlikte olduğu orta Atlantik sırtının batı yamacında sondaj çalışması yapmışlar. Okyanus kabuğunun hemen üzerindeki tortul tabakalarından örnekler aldıkları gibi kabuğu da delmişler. Daha sonra tortuldaki oksijen miktarı ölçülmüş. Bu ölçümlerin yardımıyla okyanus kabuğundan akan deniz suyundaki oksijen oranı belirlenmiş. Deniz dibindeki volkanik kayaçta yaşamın ne kadar yaygın olduğu nu hâlâ bilmiyoruz, fakat okyanus kabuğundaki oksijenin kullanılıyor olması mikroorganizmaların varlığı için kesin bir işaret diyor araştırmaya katılan Alman bilim insanı Wolfgang Bach. Bu bölgedeki kabuktaki soğuk koşullarda kimyasal oksijen kullanımı çok düşük düzeyde, bu da mikropların, okyanus kabuğunun altında bulunan oksijenden yararlandıklarını gösteriyor. Mayaların 3000 yıl önce bile tuz elde ettikleri keşfedildi. Mayalar tuz elde etmek için tuzlu bir nehrin suyunu kaynatıyorlardı. Bu şekilde bol miktarda ürün elde eden Mayalar, tuz ticareti de yapıyorlardı. Arkeologlar Guatemala’nın kuzeyinde Mayalara ait bir tuz ocağının kalıntılarını buldu. Uygarlığın İÖ. 1000800 yılları arasındaki parlak döneminde burada yılda 24.000 ton kadar tuz üretilmiş diye açıklıyor Louisiana Üniversitesi’nden Brent Woodfill. “Mayalar, tuzlu nehir suyunu tüm sıvı buharlaşana kadar kaynattıktan sonra, tuzu presliyor ve bölgedeki diğer kentlere satıyorlardı.” Salinas de los Neuve Cerros buluntu yerinde ayrıca üç piramit, birkaç tane saray ve törensel Pelota oyunu için iki alan da bulunmuş. Kent İ.S.1200 yılına kadar varlığını korumuş. Bölgedeki tuz üretimi daha sonra diğer Maya halkları tarafından devam ettirilmiş. Mayalara ait tuz ocağı bulundu Bilim insanları uzun bir süredir balinaların ve yunusların su altındaki alışılmışın dışındaki gürültüye karşı çok duyarlı tepkiler verdiklerini tahmin ediyorlardı. Yeni bir araştırmayla bu tahmin kanıtlandı: Gürültü ölümcül bile olabiliyor. Uluslararası Balina Komisyonu geçen günlerde, 2008 yılındaki bir olayı açıklayan raporu sundu. O tarihte yaklaşık olarak 100 elektra balinası (Penonocephala electra) petrol rezervlerini haritalayan sonar aletlerinin gürültüsü yüzünden yollarını şaşırarak Madagaskar’daki bir lagünde kıyıya vurarak ölmüştü. Uzman heyeti, balinaların ölümünden, Exxon Mobil şirketinin petrol arama çalışmalarını sorumlu tutuyor. Yüksek frekanslı haritalamaya bağlı toplu ölümleri kanıtlayan ilk vaka bu diyor balina komisyonu. Balinalar o zamanlar Loza lagününe yüzmüşler ki bu olay ne önce ne de sonra bir daha yaşanmamış. Exxon Su altındaki gürültü yunusları ölüme sürüklüyor Yaşlılığa bağlı makula dejenerasyonunun (AMD) tedavisi için umut doğdu. Körlüğü kadar götüren bu hastalık için bugüne kadar kesin tedavi yöntemleri bulunmuyordu. Alman bilim insanları uygun Uygun beslenme makula dejenerasyonunu durduruyor besleyici maddelerle iyileştirilebilirliğini kontrol etmiş. Bunun için de kuru AMD hastalığına sahip yüz kadar katılımcıya her gün lutein, zeaksantin ve omega 3 yağ asitlerinin kombinasyonundan oluşan bir besin takviyesi verilmiş ve on iki ayı aşan incelemeler sırasında bu maddelerin, katılımcıların kanlarındaki oranı, makulanın durumu ve görme yetisi takip edilmiş. Sonuçlar, tahminlerimizi kanıtladı diyorlar. Besin takviyesi sayesinde makula pigmentleri önemli ölçüde artmış. Bu pigmentlerin yok olmasına bağlı olarak ilerleyen makula dejenerasyonu, besin takviyesi sayesinde durmuş hatta iyileşmiş bile. Tedavisi neredeyse imkânsız olan kuru makula dejenarasyonunu artık basit bir diyetle etkileyebileceğimizi biliyoruz diyor uzmanlar. Lutein özellikle de lahana veya brokoli gibi yeşil sebzelerde, omega 3 yağı asitleri ise balıkta bulunur. Okyanus girdabına yakalanan hiçbir şey geri dönmüyor. Çünkü dönmekte olan bir su engelli girdabı çevresinden ayırarak tıpkı bir karadelik gibi etkimesine neden olur. Dünyamızı çevreleyen deniz akıntıları okyanusları ve iklimi biçimlendirir. Fakat denizlerde ayrıca çapları 150km’yi aşan dev girdaplar da var. Ve bu tür girdapların sayısı güney okyanuslarında arttığı için kuzeye daha fazla sıcak ve tuzlu su akıyor. Ki bunun da iklim üzerinde önemli bir etkisi olabilir. Bilim insanları dönen su kütlelerinin sınırlarını belirleyemedikleri için girdapların etkilerini kesin olarak ölçemiyordu. Miami Üniversitesi’nden Francisco BeronVera ve ETH Zürih’ten George Haller şimdi bu soruna bir çözüm getirdi ve su taşıyan girdabın sınırı gösteren yeni bir matematiksel yöntem geliştirdi. Ve ilginç bir şekilde girdapların, matematiksel olarak karadeliklere benzediği anlaşıldı. Karadelikler belli bir mesafeye kadar yaklaşan her şeyi yutacak kadar büyük kütleye sahipler. Hatta etki alanına giren ışık bile kurtulamıyor. Ama bir istisna durum da var. Bir ışık ışını belli mesafeden bir karadeliğe yansıdığı zaman, kütle çekimi iyice bükülerek, halka biçiminde bir yörünge olarak kapanır. Bu tür kapalı ışık halkalarıyla bir araya gelen bir bariyer yüzeyi Einstein’ın görelilik kuramında fotosfer olarak geçer. BeronVera ve Haller buna benzer kapalı bariyer çizgilerine belli başlı deniz girdaplarında rastlamışlar. Bu çizgilerdeki sıvı partikülleri, ışığın fotosferdeki hareketine benzer bir şekilde, kapalı bir yörünge üzerinde hareket ediyorlar. Ve tıpkı karadeliklerde olduğu gibi bariyer çizgilerinden hiçbir şey geri dönmüyor, hatta su bile. Girdap Denizlerdeki karadelikler: Okyanus girdapları Günümüzdeki dünya atmosferi, sanılandan çok daha eski Oksijen atmosferi, fotosentez yapan organizmaların bir ürünüdür. Bu süreç üç milyar yıl önce başlamış. Artan karbondioksit miktarı, ozon deliği, havaya zarar veren maddeler ve günümüzde baş etmek zorunda olduğumuz sorunların yaşamımız üzerinde önemli etkileri var. Dünyamızın atmosferi dört buçuk milyar içinde birçok kez değişti. Hidrojen ve helyumdan oluşan ilkel atmosferi, önemli ölçüde su buharından oluşan takip etmiş. Daha sonra azot atmosferi yerini gelmiş. Ve ancak bundan sonra bugünkü yaşam biçimleri için yeterli miktarda oksijen barındıran bir atmosfer oluşmuş. Fotosentez yapan mikroorganizmalar, oksijeni yavaş ama düzenli olarak yani yeni aerob (oksijen tüketen) canlılara yol açan değişim meydana gelene dek yukarı sürüklediler. Oysa bu gelişme anerob canlılar için atmosferin gitgide zehirle hale gelmesi demekti ki bu değişim “büyük oksijen felaketi” olarak da tanımlanır. Uzun bir zaman süre oksijen üreten ve tüketen yaşam biçimleri arasındaki denge oynadı. Bu önemli değişimin tarihlendirilmesi için Bremen Jacobs Üniversitesi’nden Michael Bau yönetimindeki ekip, güney Afrika’daki üç milyar yıllık kayaç tabakalarından alınan örneklerin kimyasal bileşimini inceledi. Sığ denizlerin dibinde biriken eski toprak ve demir zengini tortullardan alınan kayaçlar, jeokimyacılar için atmosfer ve deniz suyunun kimyasal bileşimi, bir arşivdir. Analiz sonuçlarına göre oksijen atmosferi 2,3 milyar yıl önce değil yaklaşık 600 milyon yıl daha önce oluşmuş. Fotosentez yapan organizmalar dünyamızda üç milyar yıl önce de bulunmuşlar ve günümüzdeki atmosferin yapılanmasında katkıları olmuş. CBT 1387 6 / 18 Ekim 2013